Ahlak Felsefesi
Prof. Dr. C. C. Aktan
Felsefenin temel sorularından olan "İnsan nedir?
Ne olmalıdır?"; felsefeyi zorunlu olarak insan davranışlarının bir amacı var
mıdır, veya olmalı mıdır, hangi davranışlar daha insanca ve erdemlidir, gibi
sorulara cevap aramaya zorlar. İşte insan edimlerini konu alan felsefe
dalına ethik (etik - ahlâk felsefesi) denir.
Felsefe ahlâka iki yönden yaklaşır. İlki ahlâki kavramlar nelerdir ve
içerikleri nelerdir sorularına yanıtlar aramak yani ahlâka teorik olarak
yaklaşmak ki buna Ahlâk teorisi (kuramsal ethik) denir. İkinci yaklaşım ise
hangi davranışlarımızın iyi ve doğru olduğunu araştırıp nasıl davranmamız
gerektiğini bize dayatan Normatif ahlâk (Uygulamalı - pratik ethik) tir.
Ahlâk felsefe dışında dinlerin, hukukun ve toplumun önemli değerlerinden
biridir. İnsan eylemlerinin iyi ve kötü olarak değerlendirilip,
yönlendirilmesidir diyebiliriz ahlâk için. Ancak toplumsal ahlâk anlayışı
genellikle cinsel davranışlarla sınırlandırılmaktadır. Oysa genel anlamda
ahlâk her türlü insan edimini içerir.
Felsefe açısından bakıldığında ahlâk diğer alanlardan biraz farklı bir
içerik taşımaktadır. Her ne kadar felsefe de insan edimlerine kurallar
koymaya çalışsa da onlardan farklı olarak temek kavramları da araştırır. Bu
açıdan bakıldığında felsefe iyi-kötü davranış, özgürlük, istenç (irade),
vicdan, sorumluluk, haz, ödev, erdem, genel ahlâk yasası,ahlâki eylem,
ahlâki karar gibi kavramların içeriği doldurulmaya çalışılır.
Ahlâk öncelikle davranışları iyi ve kötü ayırmaya çalışmaktır. Her ne kadar
toplumun çoğunluğunca olumlu olarak karşılanan davranışlara iyi diğerlerine
de kötü dense de iyi-kötü yer zaman ve bakış açısına göre değişebilmektedir.
Kaldı ki insan davranışlarının iyi-kötü değerlendirmesinin yapılması da tek
başına yeterli olmamaktadır. Bir davranışın ahlâkın konusu içine girebilmesi
için bireyin farklı davranışlardan birini seçme özgürlüğünün olması
gerekmektedir. Bu seçme özgürlüğüdür ki bir davranışı ahlâkın konusu içine
almaktadır. Seçme özgürlüğünün ve istencinin olmadığı bir davranış için
bireyi iyi-kötü diye nitelemek doğru olmayacaktır. Tıpkı hayvanların
davranışlarının iyi-kötü diye nitelendirilemeyeceği gibi.
Ahlâki kavramlar insan edimleri üzerine değerlendirileceği içindir ki; insan
davranışlarının psikoloji bilimi açısından ele alınmasında yarar vardır.
İnsan Davranışları
Davranışlarımızı kaba bir sınıflamaya tabi tutarsak özde iki tür davranış
biçimi ile karşılaşırız. Bunlardan ilki UT (uyarım-tepki/ SR)
davranışlarıdır ve özgür seçim içermez. Yani ahlâkın konusunu oluşturmazlar.
Açarsak; dengeleme (homeostatik), refleks, içgüdü (instinct) ve bir yere
kadar da güdüler (drive/motiv) bu tür davranışlardır. Daha çok otonom sinir
sistemi tarafından yönlendirilen ve herhangi bir istencin etkin olamadığı bu
tür davranışlar ahlâksal değerlendirmelerin dışında olmalıdır. Çünkü bunlar
otomatik tepkilerden oluşan ve bireysellik taşımayan davranış biçimleridir.
İkinci tür davranışlarımız ise UOT (uyarım-organizma-tepki) türü
davranışladır ki bunlar, alınan uyarıcıya organizmanın yorumunu katarak
tepki vermektir. Bu davranışlarda az çok iradi bir tercih vardır. Bu da bu
davranışları ahlâkın konusuna dahil etmektedir.
İnsan davranışlarına bu açıdan bakıldığında; iyi-kötü daha da belirgin hale
gelmektedir. İyi onu seçme olanağı bulunan bireyden beklenilen davranıştır.
Kötü ise kaçınılması gereken eylemlerdir. Ne var ki iyi-kötü toplumdan
topluma, çağdan çağa ve hatta bireyden bireye değişen bir kavramdır.
Filozofların da bu konudaki düşünceleri farklılıklar göstermektedir.
Örneğin:
Hazcı (Hedonist) Epikuros'a(*) göre iyi mutluluk verendir. "Bedenimiz acısız
ve ruhumuz dinginse mutluyuzdur." İyi en yüksek hazdadır. Kötü ise acı ve
korkudur." Aç kalmamak, susamamak, üşümemek! Vücudun istedikleri ve
özledikleri bunlardır. Bu durumda olan ve ileride de bu durumda olan ve
ileride de bu durumda olacağını umabilen kimse, mutlulukta Zeus ile,
tanrıların bu en yüce ise bile yarışabilir." İnsan eylemleri haza yönelen
ama acıdan kaçan şeyler olmalıdır. Böyle bir yaşam ise ancak ölçülü olmakla
mümkündür.
(*)Epikuros, düşünce tarihinde yanlış anlaşılan düşünürlerin başında gelir.
Onun haz teorisi en fazla maddesel keyifler olarak yorumlanır, hatta adı bu
zevkler peşinde koşanlara sıfat oluşturur: Epikuriye ! Oysa " Yaşamında,
komşun farkına vardığında utanacağın bir şey yapma" diyen Epikuros, Samos'ta
(Sisam adası) doğmuştur. Ailesi Samos'tan sürülünce sırası ile Kolophon
(Değirmendere) ve Teos (Sığacık) ta bulunmuş ve Demokritos'çu okulda
yetişmiştir. Midilli ve Lapseki'de ün kazanan okulunu sonunda Atina'ya
taşımıştır.(İÖ 306) Okulunu şehir içinde bir binada değil bahçede kurduğu
için adı kısaca Kepos (Bahçe) diye bilinir.
Faydacı (yararcı-utilitarist)yaklaşım iyiyi yararda görür. Bentham ve Mill'e
göre davranışlar bireye fayda sağladığı ölçüde iyidir. Ancak burada iyi tek
insanın faydasından daha çok daha fazla insanın faydasında giderek de
toplumun çıkarında aranmalıdır.
"Kendi sezgine uy ki, hem kendin hem de başkası için iyi olanı yapmış
olasın." diyen Bergson, iyinin ancak sezgi ile elde edilebileceğini
savunmaktadır.(Sezgicilik- Entüisyonizm)
Özgürlük:Onu her türlü iç ve dış engelden arınmış olma olarak tanımlamak
mümkündür. Herhangi bir zorlamanın olmamasıdır, özgürlük. Böyle bakınca
özgürlüğü keyfilikten ayırmak çok daha kolay olmaktadır. Özgürlük keyfi
olmaktan çok farklı bir şeydir ve seçme olanağının bulunmasıdır. Yeter ki
seçme, baskı altında yapılmasın.
İstenç (İrade) : İnsan aklının iyi-kötü arasında seçme yapma gücü ve
yeteneğidir. Özgürlükle birlikte istenç söz konu olduğunda, ahlâki eylem bir
anlam taşır.
Sorumluluk :Özgür istençle davranışta bulunan bireyin, bu davranışının
sonuçlarına katlanmasıdır, sunucu üstlenmesidir. Başka bir deyişle de
bireyin davranışlarından sorumlu olabilmesi için seçme özgürlüğünün ve bunu
kullanabilecek akıl melekelerinin olması gerekmektedir.
Vicdan :Bireyin kendi davranışları hakkında iyi-kötü yargısında
bulunmasıdır. İyi yada kötü yaptığını düşünen birey ya iç huzuruna ya da
çatışmaya düşmektedir. Kendinden bekleneni yaptığında huzurlu olurken,
yapmadığı durumlarda da ödevini yerine getirmemiş olmanın sıkıntısını yaşar.
Vicdan konusunda; doğuştandır diyenlerle, bireyin gelişmesinin ürünü
olduğunu söyleyenler de vardır.
Erdem (Fazilet) :Bazı filozoflara göre etiğin odağına yerleştirilen erdem;
istencin ahlâksal iyiye yönelmesidir.
Kıbrıslı Zenon ve onun başlattığı bir akım olan Stoacılığa(**) göre mutlu
olmak için erdem yeterlidir. Bunun içinde doğaya uygun davranmak yeterlidir.
Ancak bu öyle kolay bir şey de değildir. Çünkü insan doğa uymak yerine
genellikle onun tersine davranmaktadır. Oysa yapılması gereken;
Doğru seçme
Sabırla katlanma
Ölçülü olma
Adaletle bölüştürmedir.
(**) Stoa: direkli galeri anlamına gelmektedir. Zenon Atina'ya geldiğinde
önce Sokrates'in etkisinde kalır. Hatta bir ara Sokratesçi ahlâk anlayışlı
ile ünlü Kyniklerin etkisindedir. Ancak zamanla kendi felsefesini oluşturur.
İÖ 4. yüz yılın sonlarına doğru Stoa poikile'de (Resimlerle süslü direkli
galeride) okulunu açarak bu isimle anılan akımın öncülüğünü yapmış olur.
Stoa düşüncesi Atina'ya doğudan gelmiş ama daha çok da Atina'nın batısında
yani Roma'da etkili olmuştur.
Ahlâk Yasası
Uyulması gereken genel geçer kuralları ifade eder. Bu kurallar kişinin ne
yapması ve de ne yapmaması gerektiğini belirler. Hukuk kurallarından farklı
olarak toplumda kendiliğinden ortaya çıkarlar ve bireyleri bu şekilde
davranmaya zorlarlar. Ancak tüm toplumlarda tüm zamanlarda geçerli olan
normlar bulmak hemen hemen olanaksız gibidir. Felsefe kişi vicdanı
karşısında evrensel ahlâk yasalarının olup olmadığını konu edinir. Ancak bu
konuda filozoflar da farklı görüşlere sahiptirler.
Evrensel ahlâk yasaları yoktur: Evrensel bir ahlâk yasasının olmadığını
ileri süren akımlar, haz ahlâkı, fayda ahlâkı, bencilik, anarşizm, hiççilik
ve varoluşçuluk olarak özetlenebilir.
Bencilik (egoizm): İnsanın eylemlerini belirleyen duygu ben sevgisidir.
Hobbes'e göre insanların davranışlarını da tıpkı hayvanlar gibi içgüdüler
yönetmektedir ki; bu içgüdüler "kendini sevme" ve "kendini koruma" dır.
Anarşizm : Ahlâk da tıpkı diğer baskıcı kurumlar gibi insanı daha kolay
yönetmek için uydurulmuş kurallar sistemidir. Başta devlet olmak üzere bu ve
benzeri her türlü baskıcı kurumlara karşı olan anarşizm, bireyin sınırsız
özgürlüğünü savunur. Anarşizmin kurucusu Proudhon (19. yy) tüm bu baskı
unsurlarının temel nedeni olarak gördüğü mülkiyeti hırsızlık olarak
tanımlar. Bakunin insanı kısıtlayan devlet ve benzeri kurumların yıkılmasını
ister. Stirner'e göre; ahlâksal değerler bir soyutlamadır ve insanın da
tıpkı bitki ve hayvanlar gibi kendine düşen bir görevi yoktur.
Hiççilik (Nihilizm); akıl yerine istenci, toplum yerine de bireyi koyan
felsefe akımıdır. Friedrich Wilhelm Nietzsche'ye (19. yy) göre iki tür insan
ve iki tür toplumsal sınıf vardır: Halk ve Seçkinler. Din ve ahlâk kuralları
halk için geçerlidir. Zaten halkın da işlevi seçkin sınıfın oluşumuna
elverişli bir ortam yaratmaktır. Seçkin sınıfın bireyleri için din ve kimi
filozofların öne sürdüğü ahlâki değerler miskinlikten ve acizlikten başka
bir şey değildir. Oysa bu sınıfın uyması gereken Ahlâki kurallarını dehalar
üstün insanlar, en yüce iyiyi yani "güç"ü kullanarak belirleyeceklerdir.
Varoluşçuluk (Egzistansiyalizm): Jean Paul Sartre'ye göre insan kendini
nasıl yaparsa öyledir. Bir çiçek yada bir böcek kendini kendi yapmaz. Çünkü
onların bir özleri bir de varlıkları vardır.Burada öz varoluştan önce gelir.
Çiçek, çiçek özüne uyarak çiçek olur. Ancak insan farklıdır. İnsanda var
oluş özden önce gelir. İnsan önce vardır ve sonra ancak öyle ya da böyledir.
Çünkü o özünü kendi yaratır, yani kendini kendi yapar. Everende kendi
varlığını kendi yaratan tek varlık insandır. Nasıl mı? " Dünyada acı
çekerek, savaşarak yavaş yavaş kendini belirler. Bu belirleme hiç bitmez,
sürer gider." Bu nedenle kişi kendini tanımalı, benliğini kazanarak her
türlü baskıdan kurtulmalı ve özgürleşmelidir. Yoksa toplum içinde eriyip
giderek yok olacaktır.
Evrensel ahlâk yasaları vardır: Evrensel ahlâk yasalarının bulunduğunu öne
süren düşünürler bunu öznel (subjektif) özelliklerin belirlediğini
söyleyenler ve nesnel (objektif) özelliklerin belirlediğini söyleyenler
olmak üzere iki grupta toplanabilirler.
Subjektif Özellikler Belirler: Evrensel ahlâk yasalarıları insandan, onun
özel yaşamından kaynaklanır. Bu konuda görüş ileri sürenlere sezgici Bergson
ile faydacı Mill'i örnek vermek mümkündür.
Objektif Özellikler Belirler: Evrensel ahlâk yasaları insandan bağımsız
olarak vardır. Ahlâk yasalarını belirleyen insan yaşamı değil, insan
yaşamını belirleyen evrensel ahlâk yasalarıdır.
Sokrates: Ahlâksal eylemlerimizin amacı mutluluktur. Ahlâki mutluluğa
erişmek ise ancak bilgi ile mümkündür. Bilgi insanları doğru eylemelere,
bilgisizlik ise yanlış eylemlere götürür. Bilgidir ki insan ancak mutlu,
ahlâklı ve erdemli yapar.
Platon: Bir eylemin iyi yada kötü olması onun iyi ideasına uygunluğu ile
anlaşılır. Yani bir eylem iyi ideasına uygunsa iyi uygun değilse kötü dür.
Bunu bu dünyanın bilgisi ile anlamak ve değerlendirmek mümkün değildir. Onun
için her insan idealar evrenine yönelmeli ve onu kavramalıdır.
Spinoza (17 yy - Hollanda) Panteist (evren-kozmoz tanrıdır) bir düşünürdür.
Kozmos mutlak olarak özgürdür, bu nedenle onu hiçbir şey etkilemez. Ancak
insan başka şeylerin özellikle de tutkuların etkisindedir. Tutkular insanı
güçsüz, edilgin ve köle yaparlar. İnsan ancak aklı ile tutkularını aşabilir.
Aklın uygun gördüğü yaşam biçimi de bilgiyle gerçekleşir. Bilgi bizi tanrıya
ulaştırarak özgürleştirir. Bilginin vardığı yer evrensel yani tanrısal olan
yasadır. Tanrısal yasaya uygun olan iyi, uygun olmayan ise kötüdür.
Immanuel Kant (18. yy - Almanya): Ona göre ahlâksal eylemin amacı mutluluk
olamaz, çünkü mutluluk subjektif bir kavramdır. Yani kişiye göre değişir. Ve
nitekim ondan önceki filozoflar mutluluk için farklı şeyler söylemişlerdir:
Kimine göre erdem, kimine göre iyi bir başlkasına göre de doğaya uygun
yaşama olmuştur. Oysa ahlâk yasası herkes için aynı olmalı ve aynı
kalmalıdır. Immanuel Kant'a göre de bu iyi niyet (iyiyi isteme) dir,
ödevdir.
Ödev, her çeşit duygudan öte kesin bir buyruktur. Ahlâk yasasına kesin boyun
eğilir. Bu da aklı olan herkes için evrensel bir kuraldır. Koşula bağlı olan
davranışlar ahlâksal değildir.
Ahlâksal Karar
Bireyin özgürce seçtiği ve genel ahlâk yasasına uygun olan ; ahlâki açıdan
iyi olan karardır.
Ahlâksal Eylem
Ahlâksal karar sonucu varılan düşünmenin eyleme dönüşmüş halidir. Burada söz
konusu yalnızca etkin olmak değil bazen de yapmamak olacaktır. Yani amaçlı
bir "yapma" veya "yapmama" durumunu içerir.
Ahlâksal eylemlerin amaçları; mutluluk, haz, fayda ve ödevdir. Ahlâk
felsefesi bu kavramlar üzerinde uzun uzadıya durur. Yine bu kavramlardan
başka ahlâksal eylemde bulunan insan özgür olup olmadığı da felsefenin temel
sorunlarından biri olagelmiştir.
Bu konuda iki farklı yaklaşım sergilenmektedir:
Determinist yaklaşım : Bireyin kararları içinde bulunduğu koşullara bağlıdır
ve zorunludur. Koşullar istenci belirleyerek özgürce karar vermeyi
olanaksızlaştırır. Bu bir çeşit yazgıcılıktır (fatalism).
İndeterminist yaklaşım: Birey ahlâki karar verirken tamamen özgürdür. Zaten
özgür olmayan kişinin eylemlerinden sorumlu olması da beklenemez diyen
görüşlerdir.