Uzlaşmanın Anatomisi
Liberal Düsünce
Topluluğu
Bir insanın ya da bir kültürün entellektüel ve moral yozlaşmasının en
önemli belirtisi, görüş ve amaçların, çok kısa vadenin somut sınırları
arasına çekilmesidir. Bu, kişinin mental işlevlerinden veya bir toplumun
ilgilerinden çıkarılan soyutlamaların gitgide artan oranda azalması
demektir. Bu yozlaştırıcı bilincin belirtisi ise ilkelere bağlı düşünme ve
davranma yeteneğinin kaybolmasıdır.
"İlke" diğer bir çok gerçeğin dayandığı, temel, birincil veya genel
gerçektir. Yani ilke, bir çok somuttan kurallaştırılmış bir soyutlamadır.
Uzun vadeli hedeflerini tespit etmek ve her hangi bir anda içinde bulunulan
somut alternatifleri değerlendirmek, ancak bu ilkeler vasıtasıyla
yapılabilir. Kişinin geleceğini planlamasına ve ona ulaşmasına imkan veren
sadece bu ilkelerdir.
Kültürümüzün içinde bulunduğu şu anki durum, ilkelerin toplum tarafından
tartışılmasının ne kadar kaybolduğu, ya da, kültürel atmosferin saçma
somutlar üzerine çekişen, pazarlık eden, küçük duyarsız bir aile seviyesine
ne kadar indirgendiği, yahut, ana değerlerine ihanet ederken, anlık sahte
kazanımlar için geleceğin ne kadar satıldığı ile ölçülebilir.
Daha da garip ve çirkin olan, bu pazarlığın histerik bir kendini haklı görme
havası içerisinde, bireyin herkesle herhangi bir konuda (tabii asıl
uzlaşılması gereken ilkeler hariç) uzlaşmasını gerekli gören saldırgan bir
güvenle ve "pratiklik'e" panik içerisinde atlayarak yapılıyor olmasıdır.
Oysa (sözde) 'pratik insan' kadar pratik olmayan hiç bir şey yoktur. Kişinin
pratiklik anlayışı en iyi biçimde şu şekilde gösterilebilir; (farzedelim)
New York'tan (Amerikanın bir ucundan) Los Angeles'a (diğer ucuna) arabayla
gitmeye karar verdiniz. Bir harita bulup oraya giden en iyi yola karar
vermek pratik olmayan ve idealistik bir yoldur; zira hemen direksiyona geçip
rastgele herhangi bir yönde veya yolda ilerlemeye başlayıp, tabii başka
birşeyi değil ancak sadece anlık ruh hali ve havayı takip ederek, oraya daha
hızlı varırsınız.
Burada gerçek olan elbette, bu yöntemle oraya hiç varamayacağınızdır. Çoğu
insan bu seyahatin güzergahını düşünerek bu gerçeği ortaya koyarken, aynı
insanlar kendi hayatlarının ve ülkenin gidişatı düşünüldüğünde hiç de aynı
şekilde kavrayışlı olmamaktadırlar.
Son derece geniş boyutta körlük yaratabilen tek bir bilim (science) aslında
görevi insana "görme'yi" sağlamak olan bir bilim; felsefe. (Oysa) modern
felsefe, gerçekte, insan bilincinin kavrama düzeyine karşı planlı bir
saldırı olduğu için, ki soyutlama, genelleme ve her türlü bilgi
entegrasyonunu, ve nedeni geçersiz kılmak için kararlı girişimlerdir bunlar,
son on yıllarda epistemolojik yabaniliklerin aczi içinde yetişmiş, doğa,
işlev ve ilkelerin pratik uygulamaları hakkında birazcık bilgisi dahi
olmayan insanlar üniversitelerde yetiştirilmektedir.
Bu insanlar, karmaşık endüstriyel medeniyetin günlük hayatının akıl almaz,
şaşkına çeviren çıkarımları el yordamı, debelenme, düşme, vazgeçme ve yok
olma, kendi kendilerini nasıl tahrip ettiklerini dahi bilmeme ile gözleri
kapalı, el yordamıyla bir yön aramaktalar.
Bu intihar surecine devam etmeyi artık önemsemeyenler (istemeyenler) için,
ilkelerin pratikte nasıl işlediğiyle ilgili bir kaç kuralı ve hedeflerle
ilkelerin ilişkisini göz önüne almak, bu açıdan önemlidir.
Aşağıdaki üç kural, katiyen ayrıntılı da değildir; bu kurallar geniş bir
konuyu anlamaya yönelik ilk adımlardır.
1. Aynı temel ilkelere sahip iki insan ya da grup arasında herhangi bir
tartışmadan, tutarlı olan daha kazançlı çıkar.
2. Farklı temel ilkelere sahip iki insan ya da grup arasında herhangi bir
işbirliğinden, kötü ya da irrasyonel olan daha kazançlı çıkar.
3. Karşıt temel ilkeler açık ve net olarak tanımlandığında, rasyonel olanın
avantajı daha fazladır; ancak gizli yahut kaçamak tanımlamalar söz konusu
ise irrasyonel olanın avantajlı çıkması söz konusudur.
1. Aynı temel ilkeleri benimsemiş iki kişi, herhangi bir konuda farklı
düşünüyorsa bunun anlamı, ikisinden biri tutarsız demektir. Temel ilkeler
uzun vadede davranışların nihai hedefini belirlediği için, ulaşılmak istenen
hedef hakkında daha berrak (clearer) ve tutarlı görüşe sahip olan yöntem
seçiminde daha çok kez haklı çıkacaktır; karşıt kişinin öne süreceği her
türlü itiraz hem psikoloji hem de mevcudiyet (varoluş) açısından
(existentially) onun avantajına çalışacaktır.
Psikolojik olarak, tutarsız kişi diğeri gibi aynı fikirleri onaylayacak ve
söyleyecektir; fakat daha zayıf, sulandırılmış biçimde, ve böylece,
bahanelerin ardına sığınan, korkak bir kişi havası yaratarak itibarını
düşürürken, şüphe içindeki taraftarlarının zihinlerinde, rakibinin daha
samimi ve cesur olduğu izlenimini yaratarak, rakibinin zaferini tasdik
etmiş, hızlandırmış, onun kazanmasına yardım etmiş olacaktır.
Varoluş açısından, ortak hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak her adım veya
tedbir, bir sonraki aşamada aynı yönde daha ileri ve daha can alıcı adım
veya tedbirleri almalarını gerektirecek, (tabii hedef reddedilmediği ve
temel hedefler değiştirilmediği sürece); böylece tutarlı kişinin liderliği
perçinlenirken, tutarsız olan etkinliğini kaybedecektir.
Tartışan iki kişinin paylaştığı temel ilkelerin haklı ya da haksız, doğru
veya yanlış, rasyonal veya irrasyonel olmasına bakmaksızın tartışma
belirtilen istikamette ilerleyecektir.
Mesela, Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında, yahut her iki partinin
muhafazakârları ile liberalleri arasındaki tartışmayı düşünelim; her iki
parti de temel ahlâkî ilke olarak altruist (özgeci) olduğundan, her iki
parti de nihai hedef olarak refah devleti veya karma ekonomiyi savunacak.
Kimin iyiliği olduğuna bakılmaksızın ekonomiye yapılan her hükümet
müdahalesi, sebep olduğu felaketi anlık olarak hafifletecek daha ileri
müdahaleleri gerektirecek; Demokratlar hükümetin etkinliğinin arttırılması
gerektiği konusunda daha tutarlı olduklarından, Cumhuriyetçiler umutsuz
"bende'ciliğe", Demokratlarca başlatılmış herhangi bir programı beceriksizce
aşırmaya çalışacak, iddialarında Demokratlarla aynı hedefe ulaşmak için
tabii farklı yollardan çabaladıklarını ima eden utanç verici itiraflarda
bulunur hale düşeceklerdir.
Kesinlikle reddedilmesi gereken bu nihayetlerdir (altruizm, kolektivizm,
statizm). Fakat partilerden hiçbirin de bunu yapmayı seçmezse, temel
ilkelerinin yarattığı olayların mantıksal gidişi onları daha, daha da sola
sürükleyecektir. Muhafazakârlar tümüyle oyundan atıldıklarında bu kez aynı
tartışma liberallerle (1)1 bariz sosyalistler arasında sürecek; sosyalistler
kazandığında, aynı tartışma bu kez de onlarla komünistler arasında
yapılacak; komünistler kazandığında altruizmin nihai hedefine ulaşılmış
olacaktır; topyekün kendinifeda (total immolation).
Bu süreci durdurmanın ya da değiştirmenin, temel ilkeler değiştirilmedikçe
hiç bir yolu yoktur.
Yeryüzündeki her ülkede bu sürecin kanıtları üstüste yığılmaktadır. Ve bunu
izlerken, düşüncesizlik (unthinking), belirtilmemiş bazı yollarla, bazı
bilinemeyen vasıtalarla, insanlığı komünizm çukuruna çekmeye çok önceden
mahkum eden, "tarihsel zorunluluk" denen gizemli, akıl ermez gücü
fısıldamaya başlar. Oysa böyle fatalistik hiç bir tarihsel zorunluluk
yoktur: Dünyadaki olayları yönlendiren gizemli güç, insani ilkelerin dehşet
verici gücüdür ve bu sadece onu etkisiz diye ıskartaya çıkartmak üzere
eğitilmiş "pratik" modern yabaniler için esrarengizdir.
Ancak, tartışmalı da olsa, karma ekonomi savunucuları da özgürlüğü en
azından bir kısmını savunuyorlar ki niçin onların irrasyonel kısmı
kazanmalı? Bu soru bizi şuna götürür;
2. Farklı temel ilkelere sahip iki insan ya da grup arasında herhangi bir
işbirliğinden, kötü ya da irrasyonel olan daha kazançlı çıkar.
Rasyonel (ilke, öncül, fikir, politika veya davranış) gerçeğin olguları ile
uyumlu olandır; irrasyonel ise olguları reddeder ve bunun yanına kâr kalması
için çalışır.
İşbirliği, müşterek teşebbüstür; davranışların ortak yoludur. Rasyonel
(iyi), irrasyonelden (kötüden) hiç bir kazanç elde edemez; onun yetersizlik
ve suçlarını paylaşmaktan başka; irrasyonel ise rasyonelden herşeyi edinir'
onun değer ve başarılarını paylaşır. Bir sanayicinin başarı için bir
hırsızdan gelecek hiç bir yardıma ihtiyacı yoktur; oysa hırsızın varolmak
için sanayicinin başarısına ihtiyacı vardır. Aralarında nasıl bir işbirliği
olabilir ve bu nereye kadar gidebilir ki?
Bir kişi karma ilkelere sahipse, onun kötü yanı, değerini düşürecek, köstek
olacak, üstün gelecek ve sonuçta faziletlerini tahrip edecektir. Arada bir
hırsızlık yapan dürüst bir insanın ahlâkî durumu nedir? Aynı şekilde eğer
bir grup insan karma hedeflerin peşine düşerse, kötü ilkeler iyileri
defedecektir. Arada bir hükümeti insan haklarını ihlâl eden özgür bir
ülkenin politik durumu nedir?
Bir iş ortaklığı düşünün; bir taraf dürüst ise ve diğeri dolandırıcı,
ikincisi işin başarılmasına hiç bir katkı yapmaz; fakat birincinin ünü,
dolandırıcının kurbanlarını savunmasız bırakır ve dolandırıcıya kendi başına
sağlayamayacağı kadar geniş ölçüde şanslar sağlar.
Şimdi Birleşmiş Milletlerde (BM) yarı özgür ülkelerle, komünist
diktatörlüklerin işbirliğini düşünün. İddia edildiği şekliyle, barış,
özgürlük ve insan haklarına ithaf edilmiş bir kuruluştur, BM; tarihteki en
acımasız saldırgan, en kanlı diktatörlük, en geniş çaplı kitle katili ve
kitlekölecisi (massenslaver) olan Sovyet Rusya da imtiyazlı üyelerindendir.
Bu saptamaya eklenecek tek bir kelime dahi yok ve hiç bir şey bunu
hafifletemez. Bu, medeniyeti, ahlakı ve aklı küçük düşürücü öylesine bariz
bir kötülüktür ki, gelişmelere kısaca değinmekten başka, daha ileri hiç bir
tartışma gerekli değildir.
Psikolojik olarak, BM, demoralizasyon, sinizm, keskinlik, umutsuzluk, korku
ve adı konmamış bir suçluluğun, Batı dünyasını yutan gri bataklığının
mukavelesidir. Oysa komünist dünya hem ahlâkî tasdik, hem Batı dünyasından
medeni saygınlığın tescilini kazanmıştır; kurbanlarını aldatmak için Batı
dünyasının yardımını kazanmıştır; eşit ortak olmanın hak ve prestijini
kazanmıştır; böylece insan hakları ile kitle kasaplığı arasındaki farkın
sadece politik görüş farklılığı olduğu nosyonunu yerleştirmiştir.
Komünist ülkelerin deklare edilmiş amacı, dünyanın fethedilmesidir. (Relatif
olarak) özgür ülkelerle işbirliği yaparak, onların maddi, finansal, bilimsel
ve entellektüel kaynaklarını kazanmaya yönelmişlerdir; oysa özgür ülkelerin
onlardan kazanacağı hiç bir şey yoktur. İki taraf arasında, böyle ortak
politika ya da uzlaşmanın mümkün olan tek şekli, kendilerini soymamaları
karşılığında silahlı gangsterlere yavaş yavaş teslim olmalarını sağlayan
anlaşma yapmış mülk sahiplerinin politikasıdır.
BM, dünya yüzölçümünün ve nüfusunun Sovyet Rusya'nın silahla ele geçirmeyi
hayal edebileceğinden daha büyük kısmını Sovyet Rusya'nın gücüne teslim
etmiştir. Katanga'ya (2)2 yapılan muamele ile Macaristan'a yapılan
muamelenin karşılaştırılması, BM politikaları hakkında yeterli bir örnek
teşkil eder. BM, iddia edildiği gibi, saldırganı durdurmak için birleşmiş
dünya gücü kullanmak amacıyla kurulmuşken, bir savunmasız ülkenin,
saldırganın gücüne teslimiyetini zorlayan birleşmiş dünya gücünün
kullanılmasının aracı haline gelmiştir.
Epistemolojik yabanilerden başka kim işbirliğinde böyle bir deneyden, farklı
sonuçlar bekleyebilirdi ki? Yönetim kurulu toplumun gangsterleri olan suçla
savaş komitesinden ne bekleyebilirsiniz ki?
Bu sadece temel ilkelerin topyekün geçiştirilmesi ile mümkün olur. Ve bu
durum bize şunun nedenini gösterir:
3. Karşıt temel ilkeler açık ve net olarak tanımlandığında, rasyonel olanın
avantajı daha fazladır; ancak gizli yahut kaçamak tanımlamalar sözkonusu ise
irrasyonel olanın avantajlı çıkması söz konusudur.
Herhangi bir anlaşmazlığı rasyonel tarafının kazanması, amacının anlaşılması
ile mümkündür. Gizleyeceği hiç bir şey yoktur, çünkü gerçek onun
müttefikidir. İrrasyonel taraf aldatmak, karıştırmak, yan çizmek ve hedefini
gizlemek zorundadır. Sis, kasvet ve karanlık aklın değil, irrasyonelin tek
silahıdır.
Tahrip etmek için hiç bir düşünce, bilgi veya tutarlılık gerekmez; oysa
başarmak ve yaratmak için süregelen (unremitting) düşünce, muazzam bilgi ve
taviz vermeyen katı bir tutarlılık gereklidir. Her hata, yan çizme ve
çelişki, tahripkârın hedefine ulaşmasına yardım eder; sadece akıl ve mantık
yapıcı hedefe ilerleyebilir. Negatif, olmamayı (umursamazlık, iktidarsızlık,
irrasyonalite) gerektirir; pozitif varolmayı, (mevcudiyeti) (bilgi,
etkinlik, düşünce) gerektirir.
Kötülüğün yayılması, yutulmanın belirtisidir. Temel ilkelerde uzlaşma
olmayacağı gerçeğinden yan çizenlerin moral yetersizliği; ihmalkârlığın
kötünün kazanmasının tek şansıdır.
Çeviri:Ekmel Ezel
"The Anatomy of Compromise", Capitalism: The Unknown Ideal, Signet
Publications, NV, USA, ss. 144