İlk insanların taştan ve ağaçtan oyarak imal ettikleri Tanrılar, Büyük
bir Felsefedir. En az Ruhtan ve Yoktan imal edilenler kadar.
* * *
“Tanrı yoktur” diyen ve bunu savunan adam gerçek bir mümin kadar Tanrısıyla beraber yaşamaktadır. Bu yüzden aklı başında bir Tanrı sadece kendine gerçekten inananları ve gerçekten inanmayanları sever.
Tanrıyı hiç düşünmeyenlerin, ona tamamen kayıtsız kalanların aklında ve gönlünde Tanrı tamamen “Yok” olmuştur. Ateist’in dilinde Tanrılar olmayabilir ama zihni onlarla doludur. Üstelik “Tanrı yok” demek onun varlığını daha başından kabul etmektir.
* * *
Hey dostum kim yok dedin?
Tanrı yok.,
Kim yok dedin sen, kim?
Tanrı.
Ha şöyle, yola gel bakalım!
* * *
Söz her şeyi var eder. Yok’u bile.
Nasıl?
Var’ın karşıtı nedir?
Yok.
Gördün mü işte!
* * *
Dillenmek boka sarmaktır.
Düşünmek ise Bilim, Felsefe ve Edebiyat kanalizasyonları içinde boğulmaktır.
Nasıl mı kurtulur insan?
Dil ve düşünce ile değil.
Ya nasıl?
Yatıp aşağı bulutları seyrederek Dans ederek Takla atarak Gıdıklanarak ve gıdıklayarak İçine, tam içine gömülerek bir deli anafora kendini koyuvererek.
* * *
“Tanrıya gitmek için önünde üç yol var biri Akıldan, diğeri İmandan, öbürü Gönülden geçiyor birini seç de ona göre konuşalım, dedi Şeytan.
“Gönül” dedim,
“Biliyorum” dedi Şeytan “Akıl için çok aptalsın, İman için ise çok akıllı.“Ya gönül için?” diye sordum, “Hiç şansım var mı ?
“Hayır” dedi “Hiç. Çünkü çok maymun iştahlısın. Hem Tanrı hem Şeytan’la aynı anda kırıştıramazsın. Tanrı Mutlak Sadakat bekler.”
“O zaman” dedim, “İzin ver yalnız sana tapayım,
“Hayır” dedi Büyük Yorumcu. “Ne gerek var?”
* * *
“Ya O Ya Ben” diye restleşen sevgili hep kaybeder. Sadakat söz konusu olduğunda Şeytan çok daha kurnaz davranır. Tanrı için aynı sinsiliği gösterir diyemeyiz çünkü Tanrı dobradır ve belki de bu yüzden bu kadar yalnızdır.
* * *
Akılsız bir Şeytan ortaksız kalır.
Bir Tanrıyı müminsiz bırakan ise tam tersine akılcılığıdır.
* * *
Serveti, Şöhreti ve Şehveti olanları kıskanırız.
Mal, Kadın, Para, Gösteriş İşret, Zevk, Eğlence
Sorumsuzluk, Vurdumduymazlık, Tasasızlık
Ağzımızın suyu akarak kıskanırız Şeytan’ın bu gamsız kullarını.
Ama kim Tanrı’ya bütün kalbiyle inanarak canı gönülden itaat eden gerçek bir müminin hayatını kıskanır?
Kimse...
Kimse...
Kimse...
Hatta için için küçümseriz bu insanları.
İşte bu yüzden insan özünde Tanrı’dan çok Şeytan’a yakındır. Tanrı’ya inanırız; Şeytan’ı ise biliriz.
* * *
Eski Yunanlıların Mukaddes Kitabı kabul edilen İlyada’nın beni en hayrete düşüren bölümleri, ölümlülerin Tanrıları kovaladıkları ve hatta bazen sille tokat patakladıkları sahnelerdi. Tanrılarla böyle bir içtenliğe ve yakınlığa ne kadar ihtiyacımız var. Üstelik buna onların da ihtiyacı olamaz mı? Bu uysal köleliğimiz, bu sefil yalakalığımız ve bu her şeye katlanan ruhsuzluğumuzla onların da canlarını sıkıyor olmayalım? Son zamanlarda bu yüzden mi ortalarda hiç gözükmüyorlar yoksa?
* * *
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmekliği istedim ve Mahlukatı yarattım”
Neden?
İşte bunu sorasın diye.
Tanrılar bizi yarattıysa eğer bize ihtiyaçları var demektir. Onlar için eğlencelik bile olsak bu da bir güç değil mi bizim için?
Naza çekelim biraz kendimizi.
Bakalım ne olacak?
Tanrılar için ölüp bittiğimiz asırlara bakın:
Hep kan Hep ölüm Hep acı
Ya Tanrıların öldüğünü açıkça ilan ettiğimiz şu son elli yıla bakın:
Konfor ve Rahat Gırgır, Şamata ve Şatafat Bolluk ve Bereket Şöhret, Şehvet ve İşret Bir iş var bu işin içinde
Biz kaçtıkça o En Büyük Yalnız fiyatı yükseltip duruyor Sonuna kadar gidelim bu işin
Ya eski Yunanlıların yaptıkları gibi eğlenelim Tanrılarla Ya da Şeytan’la daha çok kırıştıralım
* * *
Her şeyden önce Söz vardı ve Söz Tanrıylaydı” diye başlar İncil. Hiç de fena bir başlangıç değildi doğrusu.
Birkaç bin yıl sonra postmodern felsefe de benzer sözlerle sayıklamaya başlar.
“Her şeyden önce söz vardı ve söz Tanrı’ydı”
Peki sonra ne oldu?
Hiç.
Önce kahkahalar kesildi Sonra müzik Sonra dans Parti bitti.
* * *
Neşesiz bir Din, Keyifsiz bir Felsefe, Kahkahasız bir Fizik, Şehvetsiz bir Aşk gibidir. İştahsız oturulan bir sofra gibidir. Besleniriz hatta doyarız belki. Ama bir türlü tatmin olamayız.
Çünkü...
Çünkü odunun iyisi meşedir, Bilginin iyisi ise neşe.