Tanrı hakkında yazacağım. Okuyucunun pek azına güvenim var, gene de birkaç
kişi beğenir diye umuyorum. Bu düşünceler hiç kimsenin hoşuna gitmezse
onlara kötü denebilir, ama herkesin hoşuna giderse kötüden de beter sayarım.
I
Tutkulara durmadan atıp tutanlar var. İnsanoğlunun bütün üzüntüleri tutkulara bağlanıyor. Ama bütün zevklerin kaynağı da onlar olduğu unutuluyor. Tutkunun yapısında öyle bir öğe var ki, ne çok iyidir denebilir, ne de çok kötü. Ama bana üzüntü veren şu ki, onlara hep kötü yönden bakılmaktadır. Bununla beraber insanı yüksek şeylere ulaştırabilen ancak tutkulardır, büyük tutkular.
Onlar olmaksızın ne eserlerde yücelik arayın, ne de ahlakta. Onlar olmaksızın güzel sanatlar çocukça bir oyun, erdem ise kılı kırk yaran bir nitelik olurdu.
II
Orta tutkular sıradan insanlar yaratır. Yurdumun kurtuluşu söz konusu iken oturup düşmanı beklersem sıradan bir yurttaş olurum. Bir dost tehlike içindeyken ben gözlerimi dört açarak kendi hayatımın kaygusuna düşersem dostluğum hesaplı bir dostluk ölür. Hayat benim için sevgilimden daha tatlı ise, düpedüz bir aşıktan farkım yok demektir.
III
Küçük tutkular büyük adamları küçültür. Tutkuları baskı altına almak doğal büyüklüğü ve gücü yok eder. Şu ağaca bakınız, gür dalları olduğu için onun altında serinlik ve gölge bulabilirsiniz; kış gelip yapraklarını dökünceye kadar onun tadını çıkarabilirsiniz. Tutkulara aşırı bağlılık, hele ihtiyarlıkta yaratılan eserleri etkilediği zaman, şiirde, resimde, müzikte daha da olgun eserler elde edilir.
IV
Bana denecektir ki, öyleyse büyük tutkuları olmak bir mutluluktur. Evet, şüphesiz öyledir, ama aralarında bir birlik, bir uyum olursa. Tutkular arasında uygun bir denge kurdunuz mu, bir bozukluk olabileceğinden hiç korkmayınız. Eğer umut korkuyla, şerefini koruma yaşama sevgisiyle, eğlence eğilimi sağlık kaygısıyla denkleştirilirse ortada ne çapkın kalır, ne cüretkar, ne de korkak.
V
Tutkuları yok etmeyi ileri sürmek zırdeliliktir. Hiç bir şey istememek, hiç bir şey sevmemek, hiç bir şey duymamak için bir cezbeli gibi kendine eziyet eden som sofunun bu tatlı hayali gerçekleşmiş olsaydı ortaya tam bir ucube çıkmış olurdu!
VI
Bir kişide beğendiğimi bir başka kişide hor görebilir miyim? Şüphesiz, hayır. Gerçek benim keyfime bağlı olmaksızın, yargılarımda bana kılavuz olmalıdır. Birisinde erdem diye takdir edeceğim niteliği, bir başkasında suç sayamam. Hem mükemmel hareketlerde bulunmanın bazı kimselere vergi olduğuna, hem de tabiatın ve dinin herkese aynı şekilde davrandığına inanabilir miyim? Gene hayır. Hem bu tekelci imtiyaz onlara nereden gelmektedir? Pacome, inzivaya çekilmek için insanlarla ilişiğini kestiyse, inzivadan sakınmayı da yasaklamadı ya. İnzivaya çekilmeyerek de pekala onun kadar erdemli olabilirim. Doğrusu benim gibi daha yüz kişinin aynı hakkı niçin kendilerinde göremeyeceğini anlamıyorum. Bütün bir ilin, toplumdaki tehlikelerden ürkerek ormanlara, kuytuluklara çekildiklerini görmek pek hoş olurdu doğrusu! Halk, ermişliğe varmak için yabani hayvanlarla beslenir, bütün toplumsal sevgilerin yıkıntıları üstünde binlerce sütun yükselir, sütunlar üstünde yaşayan bu yeni milletin bireyleri gerçek birer Hıristiyan olabilsinler diye, din yolu ile, doğal duygulardan soyulur, insanlıktan çıkarılır, heykelleştirilir.
VII
Korkunç sesler! Çığlıklar! İniltiler! , Bütün bu inleyen cesetleri kim kapattı bu zindanlara? Bütün bu zavallıların suçu ne? Kimisi taşlarla bağrını dövüyor, kimisi demir çengellerle vücudunu paralıyor, hepsinin gözünde keder, ıstırap ve ölüm okunuyor: Kim onları bu acılara mahkum etti? ... Günah işedikleri İçin Tanrı... Tanrı dedikleri nedir? timsali bir Tanrı... İyilik timsali bir Tanrı gözyaşlarıyla yıkanmakta zevk mi? Duyulan büyük korku onun rahmetine küfür sayılmaz mı? Suçlular bir zorbanın öfkesini yatıştırabilselerdi daha ne isterlerdi?
VIII
Öyle insanlar vardır ki, onlar !ç!n Tanrıdan korkarlar dememeli de, Tanrıyı korku şeklinde bilirler demelidir.
IX
Bana Yüce Varlık diye tanıtılan şeyin görünüşüne, öfkeye düşkünlüğüne, öç alışının şiddetine, batırdığı kimselerin elinden tuttuğu kimselere oranı bakımından yapılacak karşılaştırmalara bakarak, en doğru kişi bile onun var olmadığı sonucunu çıkarabilir. İnsanlar, öte dünyada korkacak hiç bir şey olmadığına inanabilseydiler, bu dünyada daha rahat olurlardı: Tanrı yoktur düşüncesi hiç kimseyi korkutmaz, ama ya dedikleri gibi birisi varsa, düşüncesi insanı korkutur.
X
Tanrıyı ne çok iyi olarak düşünmeli, ne de kötü. Adalet, rahmetle lanetin orta yerindedir, nasıl ki, bitmiş acılar ceza görmemekle sonsuz cehennem işkencesi arasındadır.
XI
Tutkulara bağlılıktan doğan karanlık düşüncelerin, uygulamadan çok beğeni konusu olduğunu biliyorum. Tanrıyı daha çok sevmek için kendi kendinden kıyasıya nefret etmek ve dindar olmak için umutsuzluk içinde yaşamak gerektiğini anlayamayanlar som sofulardır. Onların sofuluğu neşeli, bilgeliği insancıldır. Peki ama aynı mihrabın dibinde secdeye varan insanlar arasındaki bu duygu ayrılığı nereden doğuyor? Dindarlık bu kötü tabiat (huy) kanununa uymak zorunda mıdır? Ne yazık! Ondan nasıl sakınmalı? Onun etkisi aynı sofu kişide, bile apaçık farkedilir: Bir sofu her an. için kalrşısında bir öç alıcı veya bağışlayıcı Tanrı, bir cennet veya cehennem görmekte, ya korku ile titremekte, ya da sevgiyle yanıp tutuşmaktadır. Titreten ve ter döktüren nöbetleri ile sanki bir sıtmadır bu.
XII
Evet, ben tutkulara aşırı bağlılığı Tanrıya, tanrıtanımazlıktan daha ağır bir hakaret sayıyorum. Plutarkhos şöyle der: «Plutarkhos adaletsiz, öfkeli vefasız, kıskanç, kinci bir kişiydi diye bilinmektense, bu dünyada Plutarkhos' adil bir kişi yaşamadı diye düşünülsün daha iyi.»
XIII
Tanrıtanımaza yalnız Tanrıya inanan kişi kafa tutabilir. Tutkulara aşırı bağlılığı olan kişide o güç yoktur. Onun Tanrısı bir kuruntu, bir haya! ürünüdür. Maddenin ortaya koyduğu engeller hesaba' katılmasa bile, kavramlarının boşluğunu, kofluğunu açığa vuran bir yığın engelle gene de karşı karşıya kalır. Bir Vanini (1) için, Cudworth, bir Shaftesbury, dünyanın bütün Nicole’lerinden Pascal’larından bin kat daha can sıkıcı olurdu.
XIV
Pascal sağduyu sahibiydi, ama korkaktı ve saftı. Ondaki tanrı vergisi "
yetenekleri kendi kinlerine kurban eden kişilerin eline düşmeseydi, usta bir
yazar, derin bir düşünür olarak evreni aydınlatabilirdi şüphesiz. Tanrıbilim
konusunda yapılan kalem kavgalarını zamanın tanrı bilimcilerine pekala
bırakabilir, Tanrının kendisine verdiği zekayı kullanarak, Tanrıya dil
uzatırım korkusuna kapılmadan gerçeğin araştırılmasına koyulabilir, üstelik
onun çıraklığına bile layık olmayan kişileri üstat saymayabilirdi! La
Mothe’un La Fontaine için söyledikleri ona da uygulanabilir pekala:
Arnaud’nun, Sacy’nin ve Nicole’ün ondan daha üstün olduğuna inanmak
budalalıktır.
(1) Lucillio Vanini, (1585-1619), İtalyan filozofu. Tanrı tanımazlıkla suçlandırılarak ateşte yakılmıştır.