Şan, Şeref Bilgiden Üstündür

Hanri Benazus


Bunlar için güç mutluluktan, kaba kuvvet kanıttan, savaş barıştan, propaganda bilimsel tarafsızlıktan, koşullandırılmış ilkeleri demokrasiden; erdem, özgüven disiplini egemenlikten önce gelir. Bunların getirdiği katılık, zaman içinde üstün ırk] üstün insan ve bunların safsatalarından kaynaklanan, grupların, milletlerin ve ırkların çatışmalarına kadar giden cehennem portreleri çizer. Şan, şeref bilgiden üstündür; hoşgörü, anlayış, merhamet ancak kendisi gibi düşünenler için vardır. Aksi halde bu duygular bir insan güçsüzlüğü görüntüsünden ileri gidemez.

Toplumun peşin bir yargıyla ortaya attığı bir yığın fikirler, dogmalar toplumsal ahlakın oluşmasında ve yaşam tarzlarının belirlenmesinde çok büyük rol oynar. Zaman zaman felsefe okulları ve dinsel çerçeveler şeklinde de çok büyük topluluklara bir yaşam tarzı olarak verildiği görülmektedir. Hatta tüm bu oluşumlar, kişilerin toplum içinde birbirleriyle uyuşmaları ve anlaşmaları yönüyle bir yerde bütünleme görevi de yapmıştır.

Ancak, ne zaman ki akıl ve özgür irade ön plana çıkınca ilk fikir çatışmaları, farklılıklar ve anlaşmazlıklar da su yüzüne çıkmaya başlamıştır. Bu, bir yerde bir yığın anlaşmazlıklar olarak görünse bile insanın gelişmesinin de başlangıç noktası olmuştur. Gerçekte bu noktaya gelinceye kadar yaşamın tanımı ve bunda insanın «inisiyatif»inin rolü hiç dikkate alınmamıştır. Hep kuşaklar boyunca geleduran, egemen olan ve benimsenen törelere, gelenek ve göreneklere uyum sağlayan bir eğitim tarzı benimsenegelinmiştir.

Oysa kişinin bir yaşam okuluna, bir yaşam eğitimi verecek bir eğitimciye, düşüncemizi nasıl kullanmamız gerektiğini öğretecek bir düzene gerek vardır.

Bugünün aydın' kendini arayan, kendini bilen ve düşünebilen insanı önüne ısmarlama olarak sürülen kararlara, hatta önyargılı inançlara karşı tepkilidir. Hepimiz değişik yapılarda ve zeka düzeylerinde olduğumuzdan karşımıza birbirleriyle çakışmayan ayrı ayrı yollar, başka başka doğrular ve birden fazla çözümler hep çıkacaktır. Burada önemli olan; kişinin sınırsız, zengin düşünce ve karar olasılıklarına sahip olduğunun bilincinde olmasıdır.

Çoğumuz, kendimizi basit, yararsız ve değersiz olarak görür ve düşüncelerimizden kaynaklanan bir şeyi etrafımızdakilere söyleyemeyeceğimiz önyargısıyla hareket ederiz. Yönlendirici olmaktansa, izleyici olmayı daha kolaycı bir yol olarak benimseriz. Bizim kim olduğumuz, bize yansıtılan kabullenmeler, içimize kapattığımız duygularımız değil; düşüncelerimizin ürünü olan eylemlerimizdeki yansımalarımızdır.

Zaten kimi şeyler içinde biz ve düşüncelerimiz ne kadar varsak; o şeyler ve o eylemler çok daha değerli ve önemli olurlar. Tersi bir olgu, kişinin yaşama karşı kendisini savunma eksikliğidir.

Herkes kendi gerçeği içinde düşüncesini, inancını ve fikirlerini kısacası kendi kendisini iyice irdelemek durumundadır. Bundan kaçanlar, maddenin ve maddeciliğin ezici baskısı altında çile ve ıstırap çekmek durumunda kalırlar.

İnsanın bedenine gösterdiği dikkat ve özen kadar düşünsel ve duygusal yönlerine de duyarlık göstermesi gerekmektedir. Çünkü, gün gelmekte, insanoğlu kaybettiği değerleri, bulamadığı kendisini nerede ve nasıl arayacağını bilmeden boşu boşuna dolanıp durmaktadır. Düşünmek, olumlu kararlar üretebilmek, seçebilmek, yapabilmek, anlayabilmek ve hissedebilmek bir makine/insan değerlendirmesi olmanın çok ötesindedir.

Gerçeklerin, yalanlar ve beyin yıkamalarla kişilerden sıkı sıkıya saklandığı bir dünyayı yaşıyoruz. Yalan, dolan, hırsızlık, düzenbazlık bir özenilirlilik olarak önümüze sunulmaktadır. Politika ve diplomasi adına her türlü iğrençlik günlük yaşamımızın adeta bir parçası olmuştur. Dinler bile bir yığın kendini bilmezlerin elinde kutsal görüntüsünden uzaklaştırılarak her türlü bağnazlığa, fanatizm’e kaymakta. Neredeyse gün gelmekte, Allah adına Allah’a hakaret etmekten bile çekinilmemektedir.

Kendi başına bir amaç olan insan, sıradan bir araç olarak adeta kullanılmaktadır. Herkes etkileyen değil, koşullandırılmış güdümlü bir toplum yaratma peşinde koşmaktadır. Bu yönlendirmeler peşinde koşan sözde önder kişiler; bir küçümseme, bir kendini beğenmişlik ve hatta küstahlıkla adeta bizi çiğneyip geçmekteler. Yapay olarak oluşmuş bu kişiliksiz kişilerin amacı, önlerindeki pastadan daha fazla pay kapmak için toplumu tam bir uydu haline getirmek.

Onların gözü ile görecek, onlar gibi düşünecek ve onların yaptıklarını alkışlayacaksınız, işte kendini bilen, kendini özümsemiş insanın bu tür kişilerle uyum sağlama çabasındaki «Düşüncenin Istırabı».

İnsan ve hatta evren düşüncelerden kaynaklanıp oluşur. Tüm çözümler ya da sorunlar, cevaplar ya da sorular, iyilikler ya da kötülükler; her türlü yaratıcılık ya da yıkıcılık, her türlü sevgi ya da nefret tümüyle birer düşünce ürünüdür.

 

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült  
Felsefe