Rastlantı ve Zorunluluk
Alan Woods & Ted Grant
Geçmişte doğa bilginlerinin çoğu rastlantı ile zorunluluğu birbirlerini
kesin olarak dışlayan, reddeden kavramlar olarak ele alırlardı. Bugünde bu
şekilde yaklaşanlar var. Bu düşünceye göre bir olay,bir durum yada bir süreç
ya rastlantı yada zorunluluk sonucu gerçekleşmiştir. Ama ikisi birden etkili
olmamıştır. Burda önemli olan diye düşünürler, bu iki özelliği birbirine
karıştırmamaktır. Genel yasalar altına konulabilen şeylere zorunlu gözüyle
bakarlarken, bilinen herhangi bir yasayla uyuşmayanlarada rastlantı gözüyle
bakarlardı.
Şöylede denilebilir, yasalar altına konulabilen şeyler ilginçti, elbette
yasalar altına konulamayan yani bilinmeyen şeylerde ilginç değildi ve ihmal
edilebilirdi. Şüphesizki tamda burda bütün bilimler son bulur çünkü asıl
araştırılması gereken şey bilmediğimiz şeylerdir. Böylesi bir düşünce
bilinen, açıklanabilen şeyleri doğal ilan ederken, açıklanamayan şeyleride
doğaüstü nedenlere bağlıyordu. Geçen zaman içinde doğa bilimlerindeki
ilerlemeler neticesinde dün bizim için açıklanamıyan şeyler bilinen
açıklanabilen şeyler haline geldi, elbette bugün bizim için bilinmeyen
şeylerde insan toplumunun gelişmesinin ilerki aşamalarında bilinen
açıklanabilen şeyler haline dönüşecek diyelim ve konumuza sorularla giriş
yapmaya çalışalım. Belirli koşullar içerisinde gerçekleşen bütün olaylar
zorunlumudur? Olan ne varsa bu şekildemi olmak zorundaydı? Rastlantının
gerçekleşen olaylardaki rolü ne? Rastlantı olan n ? Zorunlu olan ne ?
Aralarında bir bağıntı varmı?
Sorularımızın yanıtlarını bulmak için bir örnek içinde rastlantı ve
zorunluluğu irdeleyelim. Bir çiçek yada ağaç tohumunu toprağa ektiğimizde,
uygun nem ve sıcaklık şartları sağlanırsa, yeşereceğini hepimiz biliriz.
Tohumun bitkiye dönüşme süreci sırasında dolu yağdığını düşünelim. Toprağa
doğru düşen dolu tanelerinden biri yeşermeye başlayan tohuma çarpıp ona
zarar verebilir, onun yaşamına son verebilir.
Örnekteki; belirli koşullar altında tohumun yeşermesi, zorunluluğu temsil
eder. Yani bitkinin yapısı gereği bu böyledir. Ancak dolu yağışı bitkinin
yapısı gereği değildir. Tohumun bitkiye dönüşmesi sürecine ait değildir.
Bitki için dış koşulların ürünü olan dolu yağışı , rastlantıyı temsil
etmektedir.
Belirli koşullar içersinde gerçekleşmesi zorunlu olan olaya zorunluluk
denir, ve olayın iç yapısından onun özünden kaynaklanır. Uygun ortamda
tohumun yeşermesi, bir mevsimi diğerini takip etmesi, eskimiş, gelişmeye
engel olanın yerini gelişme dinamiklerine sahip yeniye bırakması, dünyanın
güneş etrafında , güneşin samanyolu içersinde devinmesi, canlının doğumu ve
ölümü v.b. Rastlantı ise gerçekleşen olayın özüne, iç yapısına ait
değildir,o olay için dış koşulları temsil eder. Rastlantı için belirli bir
olay üzerinde, diğer bir olayın etkisidir diyebiliriz. Örnekteki yeşermekte
olan bitkiye çarpan dolu gibi.
Elbette rastlantıda sebepsiz değildir. Doğadaki sebep sonuç ilişkisi onun
içinde geçerlidir. Ancak onun sebebi ele alınan olayın içinde değil, o olay
için dış koşulu temsil eden olaylar dizisinin içindedir.
Gene örneğimize dönersek bitkinin ölümüne yol açan dolu bitkinin yaşamı için
rastlantıyı temsil ediyordu, ancak bölgenin hava koşullarını esas alırsak ,
o şartlarda dolu yağışı zorunludur.
Burdan şöylesi bir sonuç çıkar, bir olay belirli ilişkiler içerisinde
zorunlu olurken, başka ilişkiler içerisinde rastlantısal olabilir. ( Dolu
yağışı bitki için rastlantısal özellik taşırken, bölgenin hava koşulları
için zorunluluğu temsil eder). Yani rastlantı ve zorunluluk karşılıklı
bağlantı halindedir. Biri varolmadan diğeri var olamıyan diyalektik
karşıtlıklardandır.
Rastlantıyı esas alanlar şöyle düşünür ; İmkansız, geçekleşmez denilen hiç
bir şey yoktur. Her şey, her olay ne denli inanılmaz olursa olsun şu veya bu
şekilde gerçekleşebilir. Dünyada olan her şey rastlantının sonucudur.
Zorunluluğu savunan görüş, rastlantıyı tamamen reddeder. Sadece rastlantıyı
temel alanların görüşü kadar saçma olan bu görüşe göre, doğaya sadece basit
dolaysız bir zorunluluk egemendir. "Bir bezelye kapçiğında beş bezelye
tanesinin bulunması, dört ya da altı bezelyenin bulunmaması, bir köpeğin
kuyruğunun 15 cm uzunluğunda olması ve biraz daha uzun yada kısa olmaması,
bu yıl bir arının belirli bir yonca çiçeğini tozlaması ve başkasını
tozlamaması, ve bu işin kesinlikle belirli bir arı tarafından belirli bir
zamanda yapılması, belirli bir rüzgarın getirdiği bir aslanağzı tohumunun
yeşermesi ve başkasının yeşermemesi, geçen gece sabaha karşı saat dörtte
beni bir pirenin ısırması, hemde sol kalçamdan değil, sağ omuzumdan
ısırması- bunların hepsi neden ve etkinin değiştirilemeyecek
zincirlemesinin, sarsılmaz bir zorunluluğun meydana getirdiği olgulardır,
hemde bu zorunluluk öyle bir özelliktedirki, güneş sistemini oluşturan gaz
ve toz yığını bile bu olayın böyle olacağı başka türlü olamayacağı biçimde
oluşmuştu"
Böylelikle her olayın önüne geçilmez bir biçimde belirlendiği ve
gerçekleşmesinin kaçınılmaz olduğunu kabul ederek kaderciliğe varmış oluruz.
Bu görüşü savunanlara göre herşey zorunlu ve kaçınılmaz olarak meydana gelir
ve insan ne olursa olsun müdahale etmekten acizdir, olayların önüne geçilmez
ve akışını pasifçe beklemekten başka yapılacak bir şey yokur.
Lermantov' un Zamanımızın Bir Kahramanı romanındaki Vuliç, tabancayı
şakağına dayayarak şunları söylüyordu " Eğer şu anda ölmek varsa yazgımda,
ateş etsemde etmesemde bu olacaktır, ama yazgımda yaşamak varsa, tetiği
çeksemde çekmesemde hayatta kalacağım ".
Günümüzden yaklaşık 350 yıl önce yaşamış Hollandalı düşünür Spinoza' da hiç
bir şeyin rastlantı sonucunda olmadığını ve her şeyin önceden belirlendiğini
savunmuştur.
Bu görüş açısı, cisimlerin çizdikleri yörüngeleri kesin bir biçimde
belirleyen ve bilimadamlarının, uzayda hareket eden bir cismin zaman
içerisinde hangi noktada bulunduğunu çarpıcı bir şaşmazlıkla önceden
saptamalarını olanaklı kılan klasik mekaniğin yasalarında kendini
doğrulamıştır.
Özellikle Newton'un çekim yasasının başarısı 19.yy başında Fransız bilimcisi
Laplace'ı evrenin tümüyle belirlenebilir olduğu görüşüne vardırmıştır.
Laplace 'ın düşüncesine göre, öyle bir bilimsel yasalar takımı olmalıydıki,
yanlızca bir an için evrenin tümünün durumunu bilirsek evrende olup bitecek
herşeyi hesplayabilirdik. Örneğin güneşin ve gezegenlerin belirli bir andaki
hızlarını ve konumlarını biliyorsak, güneş sisteminin başka zamanlardaki
durumunu Newton'un yasalarını kullanarak hesaplayabilirdik. Laplace
bununlada yetinmeyip insan davranışlarınıda içine almak üzere, herşeye
hükmeden benzeri yasalar olduğunu ileri sürdü.
Rastlantının nesnelliğini reddeden ve doğadaki nedenselliği, klasik
mekaniğin dinamik kanunlarının yönlendiriciliğine bırakan, mekanikçi
belirlenimcilik, bilim tek tek cisimlerin yörüngelerinden daha karmaşık
şeylerle yüzyüze gelmeye başladığında çökmeye başladı Klasik mekaniğin
yasaları altında bulunan tek bir nesne durumunda, salt zorunluluk,
rastlantıya yer bırakmayacak şekilde ağır basar. Bu durumda yasalar her tek
nesne açısından mutlak olarak kesindir. Buna göre dünya ve öteki gezegenler,
tamıtamamına klasik mekaniğin yasalarıyla belirlenen aynı hareketleri
milyonlarca yıl boyunca hiç değişmeden yineliyorlardı. Fakat 20. yüzyılın
bilim adamları, yerin kendi ekseni çevresindeki her dönüşünün bir öncekinden
farklı olduğunu ortaya koymuşlardır. Gene yerin güneş çevresindeki her
dönüşüde birbirinin aynısı değildir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar dünyanın, güneşin yörüngeleri ve kendi
etraflarındaki dönüş hızlarının ve buna bağlı olarak geçmiş zamanlardaki
günlerin günümüzdekinden farklı olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıntılı mineral
ve fosil araştırmalarına göre, günümüzden 570 milyon yıl kadar önceleri bir
yılda 428 gün bulunduğu önerilmektedir. John W. Welles, 1963 yılında,
mercanlarda gün ışığı süresince gelişen günlük değişimleri izleyerek,
günümüzden 350-370 milyon yıl önceleri bir yılda 380 gün bulunduğu ve
giderek zamanımızda, bir yılın 365 gün ve birkaç saate indiğini
göstermektedir.
Bu veriler ışığında 600 milyon yıl kadar önceleri günlerin günümüzdekilere
göre daha kısa 20,5 saat kadar olduğu, 350-270 milyon yıl önceleri 22 saate
ulaştığı ve giderek içinde bulunduğumuz zaman diliminde 24 saate ulaştığı
önerilmektedir.
Tüm bunların ışığında ayrıntılarıyla incelendiğinde, her hangi bir nesnenin
çizdiği yörüngenin, daha önceki yolundan küçük sapmalar gösterdiği görülür.
Yanlızca bunların toplamı yasalarla örtüşür ve bu tek tek her nesne için
doğrudur. Bunların herbiri, daha derin bir düzeyde bulunan, içindeki pek çok
öğenin toplamıdır. Bir başka deyişle, tek tek her nesne, daha derin bir
düzeyde, bir nesneler yığınına varır, ve bu nesnenin bağlı bulunduğu yasa,
nesneyi oluşturan pek çok sayıdaki öğelerde olağagelen düzensizliklerin
toplamıdır.