Politik Ya Da Sivil Toplum

John Locke


87. Kanıtlandığı gibi insanoğlu doğduğunda, mükemmel bir özgürlüğe ve doğa yasasının sağladığı hak ve ayrıcalıkları diğer insanlar kadar veya dünyadaki insan sayısı kadar kontrol edilmeden kullanma hakkına sahipti; sadece onun mülkiyetindeki şeyleri, yani yaşamını, özgürlüğünü ve konumunu, diğer insanların saldırılarından ve girişimlerinden korumak için değil, aynı zamanda yasa ihlal edildiğinde hüküm vermek ve suçun hak ettiğine inandığı cezayı uygulamak için de. Hatta gerçekleştirilen suçun iğrençliği bunu gerektiriyorsa, ölümle cezalandırmak için doğa tarafından bir yetki belirlenmesi de gerekir. Kaldı ki hiçbir politik toplum kendi içinde, mülkiyeti koruma erkine sahip olmadan ve hatta bu hakka tecavüz edenleri cezalandırma yetkisiyle donatılmadan var olamaz. Politik toplum sadece, toplumun bütün üyelerinin kendi doğal erkinden vazgeçerek bunları toplumu oluşturan yasanın yararına ve bu yasanın kritik anda kendisini de koruyacağı güvencesiyle bir başkasına devrettiği yerde gelişirdi.

Bu yüzden devlet, hem toplumun üyelerine karşı gerçekleştirilen yasa ihlallerini uygun gördüğü çeşitli şekillerde cezalandıracak (yani yasa koyabilecek) hem de toplumun bir üyesi olmayanların toplum üyelerine verdiği zararlara karşı savaşacak (yani savaş ve barış kararı verebilecek) bir güce sahip olmalıdır; tüm bunların amacı da, toplumun bütün üyelerinin mülkiyet haklarını mümkün olduğunca korumaktır. Ancak topluma dahil olarak her kişi doğa yasasına karşı işlenen suçların cezalandırılması için güçlerinden vazgeçmiş olsa da... kendi gücü üzerindeki hakkını, devletin adaleti sağlamak için yürüteceği işlerde kullanmak üzere devlete verse de... bunlar aslında onun kendisi veya vekilleri tarafından alınan kendi kararlarıdır. Sivil toplumun yasama ve yürütme güçlerinin, yani devlet içinde işlenen suçların nasıl cezalandırılacağı konusunda mevcut yasalara göre hüküm vermenin ve ayrıca durumun güncel şartları uyarınca suçların hangilerinin affedileceğine dair hüküm vermenin ve gerekiyorsa bu ikisi için tüm toplum üyelerinin verdiği güçleri kullanmanın kaynağı işte budur.

89. Dolayısıyla, doğa yasasının kendilerine verdiği yürütme erkini terk ederek bir topluluk halinde birleşen insanlar, sayıları kaç olursa olsun, politik veya sivil bir toplum oluşturmuş olurlar. Bunu yapmanın yolu, doğal durumda bulunan herhangi bir sayıdaki insanın, tek bir üstün hükümetin yetkisi altında tek bir kişi, tek bir politik varlık olmak için bir araya gelmesi veya bu topluluğa katılan bir kişinin var olan hükümete katılmayı kabul etmesidir. Böylece artık tek vücut olmuş topluma, gerçekleştirilmesi için (kendi iradesi kadarıyla) kendi desteğinin gerektiği yasama, yani toplumun iyiliği için yasalar yapma yetkisi verilmiş olur. Bu da insanları doğal durumdan devlet durumuna geçirmek demektir; dünya üzerinde, devletin tüm üyelerine karşı işlenecek suçları düzeltecek ve tüm ihtilafları çözecek yetkiye sahip bir yargıcı yine o devlet tarafından tayin etmek demektir. Başvuracakları böylesi bir karar yetkesine sahip olmayan insanlar, nasıl bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar hala doğal durumlarındadırlar.

Bu yüzden açıktır ki dünyada bazı kişiler tarafından tek hükümet biçimi sayılan mutlak monarşi sivil toplum ile çelişmektedir; monarşi içerisinde hiçbir biçimde sivil bir hükümet elde edilemez. Sivil toplumun amacı, zorunlu olarak herkesin kendi kendisinin yargıcı olduğu doğal durumun getirdiği rahatsızlıkları engellemek ve çözmek olduğundan, sivil toplum zarar gören toplumun bütün üyelerinin veya ihtilaf halindekilerin başvurabileceği ve kararlarına bütün toplumun itaat edeceği, kabul edilmiş bir otorite öngörür. Bir insanın başvurabileceği ve fark gözetmeyen böylesi bir otorite yoksa, bu kişiler hala doğal durumda demektir. Kendi egemenliği altındaki kişilere kıyasla her mutlak hükümdar işte bu konumdadır.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült  
Felsefe