Kurnazlık Üstüne
Francis Bacon
Kurnazlık, aşağılık ya da çarpık türden bir bilgeliktir. Kurnaz kişi ile
bilge kişi arasında yalnız dürüstlük bakımından değil, yetenek bakımından da
büyük bir ayrım bulunduğu apaçıktır. Kimisi, iskambil oyununda kâğıt
kurmakta ustadır ama oyun bilmez. Tıpkı bunun gibi, kimi insanlar düzen
dolap çevirmekte, ikilik çıkarmakta pek usta olmakla birlikte kafasızdırlar.
Ayrıca, insandan anlamak başka şeydir, işten anlamak başka şey; çünkü insan
yaradılışını her yönüyle tanıyan birçok kimse, gerçekte iş alanında doğru
dürüst yetenek gösteremez; bilgilerini kitaplardan çok insanları incelemekle
edinmiş kimselerin durumu budur. Böyle kimseler öğüt vermekten daha çok iş
görmeye yararlar, dar bir alan dışında hiçbir şeyden anlamazlar. Bunları
yeni bir çevreye sokmak isterseniz, adımlarını şaşırırlar; delileri
akıllılardan ayırt etmek için "Mitte ambos nudos ad ignotos, et videbis,"1
diyen eski kural, bunlara kolay kolay uygulanamaz. Ama bu kurnazlar, küçük
düzenlere kafası çalışan, küçük işlerin adamları olduklarından,
dağarcıklarındaki oyunları gözönüne sermek hiç de yersiz olmaz.
Kurnazlıkta, cizvitlerin de öğütlediği gibi, insanın konuştuğu kimseyi iyice
gözaltında tutması gerekir, çünkü çoğu bilge kişinin yüreği gizli kalsa bile
yüzü her şeyi belli eder. Ama bunu, tıpkı Cizvitler gibi, gözlerinizi,
sözümona utançtan, sık sık yere dikerek yapmanız gerekir.
Başka bir oyun da, çok önemli bir şeyi çabucak elde etmek istediğiniz zaman,
işinizin düştüğü kimseyi bambaşka konulardan söz açarak eğlendirmek,
oyalamak, böylece düşüncesini dağıtarak, işiniz üzerinde derin düşünmesini,
bir engel bulup çıkarmasını önlemektir. Sarayın hem danışmanı hem de özel
yazmanı olan birini tanırım, ne zaman birtakım tasanlar imzalatmak üzere
İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in önüne çıksa, Kraliçe'nin tasarılar üzerinde
pek uzun boylu duramaması için, ilkin hep başka devlet işlerinden söz
açardı.
Oldubittiye getirmenin buna benzer bir yolu da, işinizin düştüğü kimseyi
ivedi bir durumda, diken üstünde yakalamak, sizin işi hiç düşünemeden
yapıvermesini sağlamaktır.
Bir adam, başka birinin ustaca bir başarıyla yürüteceğinden korktuğu bir işe
çelme takmak isterse, bir yandan o kimsenin başarıya ulaşmasını gönülden
diler görünmeli, bir yandan da aynı işe, ötekini baltalayacak bir biçimde
kendisi de sarılmalıdır.
Konuşurken, tam bir şey söyleyeceğiniz sırada kendinizi tutmuşsunuz gibi
ansızın duruvermek, sizi dinleyen kimsede, anlatacağınız şeylere daha büyük
bir ilgi uyandırır.
Size sorular sorularak ağzınızdan alınan bir söz, kendiliğinizden
söyleyeceğiniz sözlerden daha etkili olacağından, her zamanki yüzünüzden
başka bir yüz takınarak tuzak kurun, en sonunda karşınızdaki sizde göze
çarpan bu değişikliğin nedenini sormak zorunda kalsın. Tıpkı, "Daha önce
kralın önünde hiç böyle üzgün görünmemiştim," diyen Nehemiah gibi.2
Pek iç açıcı olmayan sakıncalı bir durumdan söz açılacağı zaman, ilkin
sözleri daha etkili olan biri konuşmaya başlayarak buzları eritmeli, sonra
önemli kişi sanki bir rastlantı sonucuymuş gibi söze karışıvermeli; böylece
birincinin söylediği şeylerle ilgili sorular ona yöneltilir; tıpkı
Narcissus'un Claudius'a, Messalina'nın Silius'la evlendiğini anlatması
gibi.3
İnsanın, bir sözü kendisinin çıkardığını gizlemek için, o sözü başkaları
üzerine atması, "herkes diyor ki," "ortalıktaki söylentilere göre," yollu
bir ağızla konuşması da kurnazlığın yöntemlerindendir.
Tanıdığım biri vardı, mektuplarında en önemli şeyi, sanki pek üzerinde
durmaya değmezmiş gibi, mektubun sonuna eklediği bir çıkmada anlatırdı.
Başka bir tanıdığım da, belli bir şey söylediği zaman, ilkin hiç ilgisiz bir
alay şeyden dem vurur, en sonunda da nerdeyse unutuyordum gibilerden,
gerçekte anlatmak istediği noktaya dönerdi.
Kimileri de, etkilemek istedikleri kimse sanki birden üzerlerine gelivermiş
de kendilerini şaşırtmış gibi davranır, ellerindeki bir mektupla ya da o
güne değin yaptıkları hiç görülmemiş bir işle oyalanarak, gerçekte söylemeye
can attıkları şeylerin sorulmasını beklerler.
Kurnazlığın bir yolu da, insanın başka birinin hemen kaparak diline
dolayacağı sözler söylemesi, böylece o kimsenin aracılığından
yararlanmasıdır. Kraliçe Elizabeth zamanında bakanlık için birbiriyle
yarışan iki tanıdığım vardı; ama birbirleriyle iyi görüştükleri için, bu
konuda da oturup karşılıklı konuşmuşlardı. Biri ötekine, çöken bir krallığın
bakanı olmayı sakıncalı bulduğunu, böyle bir şeyin kendisi için hiç de can
atılacak bir şey olmadığını söylemişti. Öteki de hemen bu sözleri bellemiş,
orda burda birçok arkadaşına, çöken bir krallığın bakanı olmayı pek de
istemediğini anlatmıştı. Birinci adam bu durumu kullandı, bir yolunu bulup
bu sözlerin Kraliçe'nin kulağına ulaşmasını sağladı. Çöken krallık sözünü
işitince Kraliçe öyle içerledi ki, ötekinin adaylığını ağıza bile aldırmadı
artık.
İngiltere'de bizim "kediyi tavada döndürmek" dediğimiz bir kurnazlık vardır:
bir kimsenin birine bir şey söylemesi sonra da bu sözü karşısındaki söylemiş
gibi çevreye yayması. Gerçekte de, iki kişi arasında geçmiş bir sözü, ilk
söyleyenin kim olduğunu kestirebilmek kolay bir iş değildir.
Kimileri de vardır, başkalarını iğleneyip kötülemekle kendilerini temize
çıkarırlar. Sözgelişi, Tigellinus'un Burrus'a yaptığı gibi: "Sen non
diversas spes, sed incolumitatem imperatoris simpiliciter spectare."4
Kimisi de öyle çok fıkra bilir ki, sözü neye dokundurmak istese, amaca uygun
bir fıkrayla yapar bu işi. Böylece hem kendini korur, hem de yakıştırdığı
sözleri başkalarının güle oynaya yaymasını sağlar.
Sorulan sorular arasına, verilmesi istenen karşılığı da ustaca yerleştirmek
iyi bir kurnazlık yoludur; böylece karşıdaki pek çekimserliğe düşmeden
isteneni söyleyiverir.
Kimilerinin de, demek istedikleri şeyi söyleyebilmek için uzun süre pusuda
beklemeleri, sözü istedikleri yana çekebilmek için bin bir dereden su
getirmeleri, yadırganmayacak gibi değildir. Sabır tüketen bir iştir bu ama,
çok etkili bir yoldur.
Birden gelen, atak, hiç umulmadık bir soru insanı çoğu zaman bocalatır, ona
içinden geçeni söyletiverir. St. Paul5 yakınlarında değişik adla dolaşan
birinin, ardından gerçek adıyla seslenilmesi üzerine birden dönüp bakması
gibi.
Bütün bunlarla birlikte, kurnazlığın dağarcığındaki oyunlar sayıp dökmekle
bitmez: bunların bir listesini yapmak çok yararlı bir iş olur, çünkü
kurnazların bilge diye geçindiği bir devletten daha zararlı hiçbir şey
yoktur.
Ayrıca bir işin görünüşteki girdisini çıktısını bilmekle birlikte, temelini
kavrayamamış kimseler vardır. Bunların durumu, merdivenleri kapıları yerli
yerinde, ama güzel bir odası olmayan bir evi andırır. Böyleleri, sonuçla
ilgili birtakım önerilerde bulunmayı pek güzel becerirler, ama sorunları
incelemek tartışmak yeteneğinden yoksundurlar. Gene de çoğu zaman bu
yeteneksizliklerinden bile yararlanır, düşünceleriyle başkalarına yön veren
kimseler geçinirler. Kimileri de, kendi dürüst davranışlarından daha çok,
başkalarını çelmelemekle, bugünkü deyimle "başkalarının ayağını kaydırmakla"
yükselirler. Ama Süleyman: "Prudens advertit ad gressus suos: stultus
divertit ad dolos,"6 der.
Notlar
l "İkisini de çırılçıplak, yabancılar arasına gönder, görürsün." Diogenes
Laertius, 11, 73. Diogenes'in filozof Artissippos'tan aktardığı bir söz bu.
2 Nehemiah, Pers Kralı Artakserkses'in sarayında önemli bir göreve yüselmeyi
başarmış bir Yahudiydi. Bir gün krala çıkarak, Kudüs kentinin yeniden
yapılması dileğinde bulunmuştu.
3 Messalina, İmparator Claudius'un karısıydı, ama Caius Silius'a öyle
tutulmuştu ki, onu, yalnız kendisinin olabilmesi için, karısından boşanmaya
bile kandırmıştı. Ama Claudius'un azatlılarından Narcissus, ona karısının bu
gizli ilişkisini açmış, Claudius da Silius'u hemen öldürtmüştü.
4 "Gözü birtakım çıkarlarda değildi, tek kaygusu imparatorun
güvenliğiydi."Tacitus, Annales, XIV, 57. Tigellinus, Neron'un bakanlarından
biriydi. Afrianus Burrus da Praetorian askerlerinin komutanıydı.
5 Londra'da St. Paul Katedrali çevresi, o zamanlar ünlü bir gezinti,
dedikodu, gösteriş yeriydi.
5 "Bilge kişi adımını nereye attığına bakar: budala ise doğru yoldan hileye
sapar." Kutsal Kitap, Süleymanın Meselleri, XIV. 15.