Istırabın Kökenleri
Osho
Sefalet bir bilinçsizlik halidir. Sefil durumdayız çünkü ne yaptığımızın, ne
düşündüğümüzün, ne hissettiğimizin farkında değiliz; bu yüzden her an
kendimizle çatışma halindeyiz. Eylem bir yönde giderken düşünce diğerinde
gider, hisler ise bambaşka bir yere. Sürekli bölünüyoruz ve giderek daha çok
parçalara ayrılıyoruz. Sefalet budur; bütünlüğümüzü, birlikteliğimizi
yitiriyoruz. Tamamıyla merkezsiz kalıyoruz; sadece çeper. Ve doğal olarak da
ahenksiz bir hayat perişan bir hal alacak, trajik olacak, bir şekilde
taşınması gereken bir yük haline gelecek, ıstırap dolu olacak. En iyi
ihtimalle kişi bu ıstırabı daha az sancılı yapabilir. Ve bin bir çeşit ağrı
kesici mevcuttur.
Yalnızca uyuşturucular ve alkol değil; sözde dinler de afyon olarak işlev
görmüştür. İnsanları uyuşturur. Ve doğaldır ki tüm dinler uyuşturuculara
karşıdır çünkü bizzat kendileri bu pazarda mal satıyor; onlar rakiplerine
karşı çıkıyor. İnsanlar afyon kullanırsa dindar olmayabilirler; dindar
olmaları için bir nedenleri kalmayabilir. Onlar afyonlarını buldular neden
dini önemsesinler ki? Ve afyon daha ucuzdur, daha az uğraşmaları gerekir.
İnsanlar şayet esrar, LSD ve daha da rafine uyuşturucular kullanacak olursa
dindar olmamaları çok normaldir çünkü din çok ilkel bir uyuşturucudur. Bu
yüzden de tüm dinler uyuşturuculara karşıdır.
Sebep onların gerçekten uyuşturucuya karşı olmaları değildir. Sebep
uyuşturucuların rakip olmasıdır. Elbette insanların uyuşturucu kullanmaları
engellenebilirse, onlar eninde sonunda rahiplerin tuzağına düşeceklerdir
çünkü bu elde kalan tek şeydir. Bu yüzden tekelleşme var. Bu sayede kendi
afyonları piyasada tek kalır ve onun dışındakilerin hepsi yasadışı hale
gelir.
İnsanlar ıstırap içinde yaşıyor. Bundan kurtuluşun iki yolu var:
Meditasyoncu haline gelebilirler; uyanık, farkında, bilinçli... bu çetin bir
şeydir. Cesaret ister. Ya da, daha ucuz olan yol ise, seni daha da çok
bilinçsiz hale getirecek bir şey bulmaktır, böylece ıstırabı hissetmezsin.
Kendini tamamen duyarsızlaştıracak, sarhoş edecek, ağrı kesecek bir şey bul.
Bu şeyler seni öylesine bilinçsiz hale getirsin ki tüm huzursuzluğundan,
mutsuzluğundan ve anlamsızlığından, bilinçsizliğinin içine seni kaçırsın.
İkinci yol doğru olan değildir. İkinci yol ıstırabını biraz daha konforlu,
biraz daha katlanılır, biraz daha rahat hale getirir. Ama sana bir yararı
dokunmaz; seni dönüştürmez. Dönüşüm sadece meditasyonla gerçekleşir çünkü
meditasyon seni farkında yapan yegâne yöntemdir. Bana göre tek gerçek din
meditasyondur. Tüm diğerleri hokus-pokustur. Ve afyonun farklı markaları
vardır —Hıristiyanlık, Hinduizm, Müslümanlık, Jainizm, Budizm— ama bunlar
sadece farklı markalardır. Kutusu ayrıdır ama içindeki aynıdır; hepsi de bir
şekilde senin ıstırabına kendini uydurmana yardım eder.
Benim tüm gayretim seni ıstırabının ötesine götürmektir. Istıraba uyum
sağlamaya gerek yoktur; ıstıraptan tamamıyla özgürleşmek mümkündür. Ancak, o
zaman yol biraz çetindir; o zaman yol bir meydan okumadır.
Bedenin ve onunla ne yaptığının farkında olmalısın...
Bir gün Buda sabah konuşmasını yapıyordu ve bir kral da onu dinlemeye
gelmişti. Buda'nın tam önünde oturuyordu ve ayak başparmağını sürekli olarak
hareket ettiriyordu. Buda konuşmasını durdurup kralın ayak başparmağına
baktı. Buda adamın ayak başparmağına baktığında elbette kral da onları
oynatmayı durdurdu. Buda tekrar konuşmasına başladı ve kral tekrar
başparmağını oynatmaya başladı. Buda sordu: "Neden böyle yapıyorsun?"
Kral: "Sadece sen konuşmayı kesip ayak başparmağıma baktığında ne yaptığımın
farkına vardım. Aksi taktirde bilincinde bile değildim."
Buda şöyle dedi: "Bu senin başparmağın ve sen bilincinde bile değilsin... O
zaman sen birisini dahi öldürebilirsin ve farkında bile olmayabilirsin!"
Ve tam da bu şekilde insanlar öldürüldü. Ve katil bilincinde değildi. Pek
çok kere dava sırasında katiller cinayet işlediklerini kesin bir dille
reddettiler. Başlangıçta yanıltmaya çalıştıkları düşünüldü ama son bulgular
kandırmaya çalışmadıklarını gösterdi; tamamen bilinçsiz bir halde
yapmışlardı. O an, o kadar nefret içerisinde, o kadar öfkeliydiler ki
nefretleri onları ele geçirdi. Ve sen öfkeliyken bedenin sarhoş edici
zehirler salgılar, kanın zehirlenir. Öfke içinde olmak geçici deliliktir. Ve
kişi o anı tamamıyla unutacaktır çünkü farkında dahi değildi. Ve insanlar
böyle âşık oluyorlar, birbirlerini öldürüyorlar, intihar ediyorlar ve her
türlü şeyi yapıyorlar.
Farkındalığın ilk adımı bedenini izlemektir. Yavaş yavaş kişi her harekete,
her mimiğe dikkat kesilir. Ve farkında oldukça bir mucize gerçekleşir;
eskiden yapmakta olduğun pek çok şey kayboluverir. Bedenin daha gevşek hale
gelir, bedenin daha uyumlu hale gelir, bedenini bile derin bir huzur kaplar,
derinden bir müzik çalmaya başlar bedeninde.
Sonra düşüncelerinin farkına varmaya başla; aynı şey düşüncelerinle de
yapılmak zorundadır. Onlar bedeninden daha zor fark edilir ve elbette daha
da tehlikelidirler. Ve düşüncelerinin farkına vardığında içinde olup biten
şeylere şaşırıp kalacaksın. Herhangi bir andaki düşüncelerini yazacak
olursan büyük bir şaşkınlığa düşersin. İnanamayacaksın; "Bu mu içimden geçen
şeyler?" Yalnızca on dakika yazmaya devam et. Kapıları kapat ve kapı ve
pencereleri kilitle ki kimse içeri giremesin. Böylece dürüst olabilirsin. Ve
bir ateş yak —bu sayede hemen ateşe atabilirsin— ki senin dışında kimse
bilemesin. Ve sonra da samimi bir şekilde dürüst ol; zihninden her ne
geçiyorsa yazmaya devam et. Yorumlamadan, düzeltmeden, değiştirmeden. Sadece
olduğu haliyle, çıplak bir şekilde kağıdın üzerine dök.
Ve on dakika sonra oku; içerde delirmiş bir zihin göreceksin! Bu deliliğin
alttan alta akıp gitmeye devam ettiğinin farkında değiliz. Hayatındaki tüm
önemli şeyleri etkiler. Ve tüm bunların genel toplamı da senin hayatın
olacak!
Öyleyse bu delirmiş adam değişmek zorunda. Ve farkındalığın mucizesi
farkında olmak dışında hiçbir şey yapmana gerek olmamasıdır. İzliyor olman
gerçeği, onu değiştirir. Yavaş yavaş delirmiş adam yok olur. Yavaş yavaş
düşünceler belli şekiller almaya başlar: Artık kaotik değillerdir, artık
daha bir kozmos haline gelmiştir. Ve tekrardan, daha da derin bir huzur
yayılır.
Ve, bedenin ve zihnin huzurlu olduğunda onların birbirleriyle uyum
içerisinde olduğunu göreceksin; bir köprü vardır. Artık farklı yönlerde
koşmuyorlar, başka atlara binmiyorlar. İlk kez arada anlaşma vardır ve bu
anlaşma üçüncü adım üzerinde çalışmada son kertede yardımcı olur; bu da
duygularının, hislerinin, ruh hallerinin farkına varmaktır. Bu en ince
katmandır ve en zorudur ancak, şayet düşüncelerinin farkına varabilirsen
yalnızca bir adım sonrasındadır. Duygularını, hislerini ve ruh hallerini
fark etmeye başlamak için biraz daha yoğun bir farkındalığa ihtiyaç vardır.
Bir kez bu üçünün farkına vardın mı hepsi tek bir olguda birleşir. Ve bu üçü
bir olduğunda, mükemmel bir şekilde işlediğinde, beraberce titreştiğinde
üçünün de müziğini hissedebilirsin —bir orkestra haline geldiler— ve
dördüncü gerçekleşir. Onu sen yapamazsın; o kendiliğinden olur, o bütünden
gelen bir armağandır. O, bu üçünü yapanlara verilen bir ödüldür.
Ve dördüncüsü, bir kimseyi uyanmış yapacak olan nihai farkındalıktır. Kişi
kendi farkındalığının farkına varır; dördüncü budur. Bu insanı bir Buda,
uyanmış kişi yapar. Ve sadece bu uyanışta kişi sonsuz mutluluğun ne olduğunu
bilir. Beden zevki bilir, zihin hoşnutluğu bilir, kalp coşkuyu bilir ve
dördüncüyse sonsuz mutluluğu bilir. Sonsuz mutluluk amaçtır ve farkındalık
da ona doğru giden yoldur.