Üniversitenin ödevi geleceği yaratmaktır; ancak ussal düşünce ve uygar değerbilirlik kipleri sözü edilen ödevi etkileyebildiği sürece bu doğrudur. Gelecek, başarma ve trajediye ilişkin büyük bir olanaklar alanıdır.
Yaratıcı eylemin bu görüntüsü ortasında, felsefenin özgül işlevi nedir?
Bu soruyu yanıtlayabilmek için, ilk önce herhangi özel bir öğretinin felsefi ırasını neyin oluşturduğu üzerine bir karara varmalıyız. Herhangi bir öğretiyi felsefi kılan nedir? Doğruluk kavramını sahip olduğu ilişki bağlantılarının sonsuzluğunda anlarsak eğer, hiçbir doğruluk öteki bir doğruluktan ne daha az ne de daha çok felsefidir. Felsefenin kovaladığı, "her şeyi bilirimciliği" yalanlayacak bir uğraştır.
Felsefe görgüsüzce oyalanılan öğretilere karşı bir anlayış tutumudur. 'Görgüsüzce oyalanmak" sözcesiyle demek istediğim, ele alınacak öğretinin bütün anlamına ilişkin durumların sonsuzluğunun anlaşılmaz olmasından ileri gelir. Felsefi tutum, düşüncemiz içersine giren her düşünün uygulama alanının kavrayışını genişletmek uğrunda direşken bir çaba olmak zorundadır.
Felsefi çaba her sözcüğü, her sözceyi düşüncenin sözlü anlatımından alır ve "Bunun anlamı nedir?" sorusunu sorar. Sözkonusu çaba, her aklı başında insanın yanıtını bildiği uzlaşıma dayalı öngörülerle doyuma ulaşma seviyesinde kalmayı yeterli bulmaz kendisine. Sıradan düşünceler ve sıradan öngörüler ile doyuma ulaşmanın verdiği rahatlıkla dinlenmeye çekildiğiniz an, felsefeci olma yolundan da çıkmışsınız demektir.
Doğal olarak, tartışmanın amaçları uğrunda bir yerlerden başlamak zorundasınızdır. Ama felsefeci, daha öncüllerden kalkarak dört elle böylesi bir tartışmaya girişirken, öncüllerdeki her sözcüğü ve her sözceyi olası bir gelecek araştırısı için imlemiştir bile. Hiçbir felsefeci, aklı başında insanların uyuşma kipleri ile doyuma ulaşmaz; bunlar, onun meslektaşları ya da daha önce sahip olduğu kendi beni bile olsalar. Felsefeci her zaman sonluluğun sınırlarına dil uzatan kimsedir.
Bilimadamı da bilgiyi genişletir. O, kendi bilim alanını tanımlayan düşünler arasındaki sıradan bir düşünler ve ilişkiler öbeği ile başlar işine. Örneğin Nevvtoncu dinamik, Öklid uzayını, kütlesel özdeği, etki ile tepkiyi ve daha geniş bir kuvvet düşününü öne sürer. Ayrıca hareket yasaları ve sonradan eklenen birkaç başka kavramın da sözü edilebilir burada. Bu düşüncelerin uygulanabilirliğini öngören bilim, sonuçların tümdengelimi üzerinde temellenir.
Newtoncu dinamiğe bakılacak olursa, bilimadamı ile felsefecinin karşıt yönlerden yüzyüze geldikleri görülür. Bilimadamı sonuçları dilek tutar kendisine ve bu sonuçların evrendeki karşılıklarını gözlemeye çalışır. Oysa felsefeci, dünyayı dolduran ve dört bir yanımızda ağnanan bu tür nitelemelere ilişkin düşüncelerin anlamlarını dilek tutar kendisine.
Bilimadamı ile felsefecinin birbirleriyle yardımlaşabildikleri açıktır. Nitekim bilimadamı kimi zaman yeni bir düşünce ister; felsefeci ise bilimin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerine çalışmak yoluyla bu sonuçların anlamlarına dayalı olarak aydınlanır. Bilimadamı ile felsefeci arasındaki karşılıklı iletişimin arzulanan kipi, bugün dallanıp budaklanan düşünce kullanımlarını paylaşmak ile olanaklıdır ancak.
Felsefi düşünceyi sürekli kısırlaştıran değişmez bir öngörü vardır. Bu öngörü, insanoğlunun kendi deneyimine uygulayabildiği bütün temel düşünceleri bile isteye kabul ettiği çok doğal bir inançtır. Buna ek olarak, insan dilinin tek tek sözcüklerde ya da tek tek tümcelerde bu düşünceleri açık bir biçimde anlatımladığı sanılır. Bu sanıyı, "Yetkin Sözlük Aldatmacası" diye adlandıracağım.
Felsefecinin bilginden ayrıldığı yer tam da burasıdır. Sözlük silahıyla donanımlı bilgin, insan düşüncesini ve insanın başardıklarını araştırır. Uygar düşüncenin en temel desteğidir bilginler. Bilgin olmanın dışında, törel, dindar ve zevkli bir insan da olabilirsiniz. Ama asla tam olarak uygarlaşmayı becermiş bir insan olamazsınız. Anlatım yetkinliğinin narin erkine hiçbir zaman sahip olamayacaksınız.
Bilime gereksinim duyan felsefecinin bilginliğe de gereksinim duyduğu ortadadır. Yine de, hem bilim hem de bilginlik felsefe için ancak ikincil silahlardır.
Yetkin sözlük aldatmacası, felsefecileri iki okula ayırır: kurgusal felsefeyi benimseyen "Eleştirel Okul" ve onun içersinde yer alan "Kurgusal Okul". Eleştirel okul kendini sözlüğün sınırları içersindeki sözsel çözümleme ile sınırlar. Kurgusal okul ise önce doğrudan doğruya içgörüye başvurur, sonra bu türden içgörülerin kurulmasına yardımcı olan daha ileri durumlara da başvurarak sözkonusu içgörülerin anlamlarını göstermeye çabalar. İşte o zaman sözlük genişler. Bu okullar arasındaki ayrılık, emniyet ile serüven arasındaki didişme olarak da anlaşılabilecektir.
Eleştirel okulun gücü, evrim öğretisinin, hiçbir köktenci anlamda, ilkçağ bilginliği içersine kesinlikle girmediği görüşünden ileri gelir. Öyle ki, insan anlayışına dayalı sabit bir özelleşme öngörüsünün çıktığı yer de işte burasıdır; bu özelleşmenin mavi baskısı ise sözlüktür.
Felsefe tarihinde iki büyük olguya gönderme yapıyorum. Sokrates yaşamını Atina dünyasının o günkü öngörülerini çözümlemeye harcamış, açıklıkla felsefesinin cehalete karşı bir tutum olduğunun ayırdına varmıştı. Sokrates eleştirel olmakla birlikte bir o kadar da yapıcı bir insandı.
Bugün Harvard Üniversitesi, kendi felsefe bölümünün otuz yıl önceki görkemli döneminden duyduğu övünç ile yetiniyor. Josiah Royce, YVilliam James, Santayana, George Herbert Palmer, Münsterberg kendileriyle övünülmesi gerekenlerden yalnızca birkaçının oluşturduğu bir topluluktur. Bunların arasında Palmer'in başarıları, gerek yazındaki gerekse ders vermedeki ustalığı ortadadır. Topluluk bireysel olarak da büyük sayılması gereken bir insan topluluğudur. Ancak bir topluluk olarak düşünüldüklerinde, bugün için daha da büyüktür onlar. Sözü edilen topluluk yeni düşünceler yaratmak için uğraş veren, bir serüven, araştırma ve kurgulama topluluğudur. Felsefeci olmak, bu topluluğun temel niteliğine birtakım alçakgönüllü yaklaşımlarda bulunmaktır.
Öyleyse felsefenin doğru kullanımı, toplumsal dizgeyi aydınlatan temel düşüncelere karşı etkin bir yenilik anlayışı getirmektir. Bu kullanım, etkisiz beylik sözler doğrultusunda benimsenen düşüncenin yavaştan yavaşa düşüşünü tersine çevirir. Eğer ille de bunu söylemek istiyorsanız, felsefe gizemlidir. Nitekim gizemcilik henüz konuşulmamış derinliklere dosdoğru yönelen bir içgörüdür. Ama felsefenin amacı gizemi ussallaştırmaktır: bu ise gizemin doğruluğunu gösterip onu bir kenara atmakla değil, ussal olarak eşgüdüme sokulmuş yeni sözlü nitelemelerin ortaya çıkarılmasıyla olanaklıdır.
Felsefe şiire yakındır, her ikisi de uygarlık diye adlandırdığımız o değişmez iyi anlamı anlatımlamak için uğraş verirler. Her iki durumda da sözcüklerin doğrudan anlamlarının ötelerini biçimlendirmeye ilişkin bir gönderme vardır. Biçimsel olarak düşünüldüklerinde: şiir nazımı kendisine dost tutarken, felsefe matematik kalıbı dost bilir kendisine.