Dogmalarımız vardı, öğretilerle biz yeni karşılaştık. Oysa, dogmaların
öğretilere kesin yenildiği bir çağda yaşıyoruz. Yeniçağımızın başlıca
Özelliği, inanç kalıplarının bilim ve felsefe alanından yüzde yüz kovulmuş
olmasıdır. Çoktandır, "Bilge kişi her şeye şaşan kişidir."
Dogmalarla düşünmek bir çeşit sevgidir, benimsersiniz olur biter. Biz bu sevgiyle yaşadık hep. Öğreti, her an kulağı kirişte bekleyen bir kuşkuculuğu gerektirir. Bu yoktu bizde. Durmadan öneren kişiler olduk: Öğretilere yönelebilecek güce, araştırıcı güce sahip olmadığımızdan. Kuşku bize alçaklık gibi, satılmışlık gibi geldi. Oysa, düşünenler olarak, başladığımız ve geliştirdiğimiz yerde önemliyiz biz, ‘oldu’ diye defteri kapadığımız yerde hiçbir şey değiliz.
Bize öyle geliyor ki, her öğreti zaman dışıdır, her öğreti bir dogmadır, her öğreti dokunulmazlığa erdiği zaman öğretidir. Hayır, tam bir yalan bu. Öğreti ile dogma öteden beri birbiriyle karıştırıldı. Dogma, öğretinin temel ilkesi olarak tanımlanır. Bu tanım daha çok dinlerin ve felsefenin geçmişiyle ilgilidir. Dogma çağdaş değil artık. Her iki terimin çağdaş içeriği daha değişik. Bir zamanlar bazen öğretinin temel ilkesi, bazen öğretiyi oluşturan ilkelerden her biri diye anlaşılan dogma, şimdi öğretiye ters düşen bir anlam taşıyor. Çağdaş yorum, dogmacılığı, "tartışmasız benimseme eğilimi" diye belirlemekte. Demek ki, dogma öğretinin temeli ya da parçası değil, donmuş biçimidir, birçok bakımlardan karşıtıdır.
Her öğreti, bir öngörülen doğrular bütünüdür, öyleyse bileşik bir yapıdır. Onda, birbirini tümleyen ya da birbirini tümlediği sanılan doğrular bir bütün oluşturur. Onda, bir bakıma bir olmuş bitmişlik, bir eksik kalmışlık, bir bitmemişlik söz konusudur. Çünkü o mutlak değildir (tek başına bir değer değildir), uygulama alanının zorunluluklarına göre yeniden yeniden biçimlenmek zorundadır. Tümlendiği zaman eksiktir, bitirildiği zaman yarım. Bu yüzden öğretiler sürekli olarak değiştirilir ya da geliştirilir. Bu yüzden öğretiler ardı arkası kesilmeyen arayışları gerektirir. Öğretiler geliştirilir ya da bir gün bırakılabilir, yerlerine benzerleri ya da yenileri konabilir.
Bir öğreti, eklenen yepyeni görüşlerle, uygulanan yepyeni düzeltmelerle sürekli bir oluşum gösterir. Sürekli olarak biçimlenir o, biçimleyebilmek için aralıksız, biçimlenir. İşi önemlidir çünkü; yeni düzenler, yeni insanlar yaratacaktır. Çünkü, en kaba deyişle, dünya değişmektedir: Dünya, belli bir evrim çizgisi boyunca hızla kendini yeniler. Bu, madde temeline dayanan insan ruhunun, daha aşkın bir evren kurma atılımından gelir. Sözünü ettiğimiz yenilenmenin neye göre olduğu, neye bağlanacağı öğretiyle belirtilmeye çalışılır. Yani, öğreti değişir sürekli olarak, yerin ve zamanın koşullarına göre kendinden bir şeyleri dışa atıp yeni bir şeyleri özümleyerek. Her yeni durumda, yeni koşullarla özdeşleşmek ister o. Bütün dış etkilere açık olur böylece, kendine uyanı uymayanı sürekli olarak gözden geçirir.
Demek ki, bir öğreti, sürekli olarak değişmeyi göze alarak, kendini durmadan dış dünyaya, dış gerçeklikler dünyasına, ortak dünyamıza yöneltmeye, kendini orada doğrulamaya, orada düzeltmeye, yeniden düzenlemeye zorunludur. Bunu yapamadığı zaman açığa çıkar, dogma olur, müzelik mal durumuna düşer, meraklılarına seslenir, dinleşir, geri kalmışlığa elverir. Evet, öğretide bir olmuş bitmişlik, bir üstünde anlaşmaya varmışlık vardır. O bu durumuyla dogmayı andırır. Öğreti ile dogmanın ayrılığı, birinin değişime, eleştiriye ve özeleştiriye açık, öbürünün şifa şifaya kapalı oluşudur. Dogma her çeşit dış etkiye sağırdır, hayallerini gerçek sanır ve kendinden başka bir şeye inanmaz. Bunaklık nasıl ihtiyarlığın hastalıklı belirtisiyse, dogmacılık da geri kalmışlığın hastalıklı belirtisidir.
Dogma, sürekli olarak biçimlenmeksizin sürekli olarak biçimlemek ister. Etkilenmeyi en aza, etkilemeyi en çoğa götürmüştür. O, kendine inanmıştır bir güzel. O, kendini tartmayan düşüncedir, kendinden kuşkulanmayan görüştür, gelişmeyi, yenilenmeyi düşünmeyen anlayıştır. Her çeşit doğrunun, hiç değilse her çeşit doğruya götüren bütün yolların kendisinde olduğuna inanır. Öğreti bir anahtarsa dogma bir maymuncuktur, ama hemen hemen her kapıyı açılabileceğini sanırken hemen hemen hiçbir kapıyı açamayan bir maymuncuk. Bu yüzden dogma ancak sözler dünyasında at oynatır. O kendine çok güvenen acemi bir sürücüye benzer, çarpana kadar gözü kapalı gider, işin başında gerektiğinden çok mutlu olan o, yarı yolda kalır kalmaz bir umutsuzluk kaynağı kesilir, zehir kusar gibi mutsuzluk kusar.
Durmadan kendisiyle hesaplaşan bir zihin ve durmadan kendisini gözden geçiren bir öğreti en uygun tasarıları çizebilir.