Diktacı Tutum Ve Otorite

Selahattin Ertürk


BİR OTORİTEYE BAĞLANMA YÖNELİMİ

Hemen hemen her toplumda ve çağda, belli bir kurumu veya kişiyi otorite kabul edip, toplumsal uygulamaları, ondan gelme sayılan, yol gösterici yargılara uyarak yürütme yönelimi var olagelmiştir. Bağlanılan otorite, ister istemez, Tanrı buyruğu, gelenek, sezgi, akıl, bilim, felsefe gibi kaynaklara (bunlardan birine veya bir kaçına) dayanmak zorundadır. Bununla birlikte, bu husus —adeta— unutularak, söz konusu otoritenin bağımsız bir kaynak sayıldığına da sık sık rastlanır.[1]

Hoffer'in belirttiği gibi, nice kimse, duygu alemindeki boşluğu gidereceği umuduyla, ne pahasına olursa olsun, bir otoriteye bağlanmak için can atmaktadır.[2] Aradığı otoriteyi bulanlar ona tutsaklık, bulamayanlar ise özlem içinde, kendileri için olduğu kadar, toplum için de birer düğüm olagelmişlerdir. Bu tür kişilerce, çoğu zaman otorite tanılan bir büyük isim çevresinde, heyecanla karışık bir iman sistemi yaratılmıştır. Bu duygusal tonlu iman sistemi bir kere belli bir isim ile bağlantılı bir biçimde oluşturulunca, artık iman sisteminin o isme yüklenen büyüklük iddiaları için destek, ismin t!e söz konusu iman sistemi için kalkan olduğu görülmüştür. Birkez bu mekanizma kurulduktan sonra, artık gerek iman sistemine yöneltilebilecek her eleştirinin, bu mekanizmadan yararlanılarak, s,k sık bir kenara itildiği görülmüştür.

OTORİTECİLİĞİN SAKINCALILIĞI

Toplumsal ve psikolojik nedenlerle büyütülen otorite, daha doğrusu böyle bir otoriteye dayanmış olma sanısı veya iddiası, bağlananların kritik toplumsal şartlar karşısındaki tutumlarında ve davranışlarında, oldukça önemli, fakat aynı derecede de sakıncalı farklar yapabilir. Nitekim, sosyal psikoloji alanında yapılmış, otoriteci kişilikle ilgili bazı araştırmaların[3] vargıları, bu yargıyı destekler niteliktedir. Ayrıca, bazı olasılı etkilerden birkaçı şöyle sıralanabilir: (1) Otorite adeta bireyin eldeki inançlarını korumada kullandığı bir kalkan gibi işgörebilir. Kalkanın gerisindeki inanç, otorite kaynağı ile olan ilgi ve uygunluk derecesi pek araştırılmaksızın —olduğu gibi— korunmaya çalışılabilir. Böylece de (2) otoriteye bağlılık durumunda olan kimse, elde duran düşüncelerini, yeni kanıtların ışığı altında yeniden eleştiredurma yönünde gelişme yerine, dogmatizmini perçinleyebilir ve hatta bir düşünme tembelliğine düşebilir. Hatta bir bakıma diyebiliriz ki, bu hal, tabanda varolan bir eğilimin ta kendisi bulunabileceği sayılabilir. Nihayet (3) birey ile onun otoritesi arasındaki etkileşim, birbirini sürekli olarak destekleyip besleyebilir. Böyle bir besleyip ilgili bireyde güçlü bir güvenme duygusu geliştirebilir.

Sonuç olarak, söz konusu oluşum içinde bulunacak birey, kendisi, sahte bir güven dünyasında yaşıyor hale gelebilir. Bunlar ve benzeri nedenlerle biz, insanların, bireyler olarak kendileri dışında, böyle her türlü kuşkudan arınık bir otoriteye dayanma durumunda olabilip olamayacakları sorununu, kendi başına ele alacağız.[4]

OTORİTECİLİĞİN TEMELSİZLİĞİ

Otoriteye bağlanma yöneliminin durumu ile otoriteciliğin sakıncalılığını ana hatları ile gördükten sonra şimdi otoriteciliğin temelsizliği ile ilgili incelemeye girişelim.

Yan Bakışan Otoriteler

önce şu noktayı belirtmek isteriz ki otorite sayılabilecek kaynaklar bir değil, birçoktur. Otoritelerin aynı somya verecekleri yanıtlar da, birçok hallerde, birbirinden farklıdır; en azından farklı olabilir. Böyle farklı yanıtların bulunması, her birinin, aynı zamanda mutlak anlamda doğru olmayacağı ve ayrıca bir hareket dayanağı olarak hepsinin birden, aslında birden fazlasının, aynı zamanda kabul edilemeyeceği gayet açıktır. Birbirinden farklı iki karara göre aynı zamanda hareket etmek olanak dışı olduğundan, toplumsal uygulamaya kaynak olacak hareket programı için otoriteye başvuranların, aslında, çeşitli «otorite»lerden birine başvurmaları, yani çeşitli otoritelerden birini tercih etmeleri zorunludur. Hangi otoritenin tercih edileceği sorunu ise otoriteye uygunluk ilkesine göre halledilemez.

Tercihlerdeki Gelişi Güzellik

Bir otoriteye bağlanma ihtiyacında olan birey, bu ihtiyacı giderecek[5] otoriteyi, ister istemez, eldeki inançlarına uygunluk esasına göre seçer. Böyle bir durumda, her birey kendi eldeki görüşünü destekleyen otoriteyi seçmeye yönelecek; böylece de, kendi ötesinde bir kaynağa gidemeyip, eninde sonunda, kendi inançları içerisinde kapanık kalacaktır. Bu durumda, diyebiliriz ki, bütün çaba ve iddialarına karşın erişebildiği, eldeki görüşünü bir büyük isimle desteklemiş olmaktan öte geçemeyecektir.

Otorite ve Otoriteciler

Sonra, şu da unutulmamalıdır ki, belli kimselerin aynı kaynağı oybirliği ile otorite seçmiş olmaları halinde bile, o kimseler arasında, bir inanç özdeşliğinin, hatta uygunluğunun, var olduğu kolay kolay savunulamaz. Çünkü, otoriteden gelen bildirilerde haberdar oluş ve haberdar olduğu bildirileri kavrayış derecesindeki farklılıklar yüzünden, aynı otoriteye dayanılarak varılan kararlar her bireyde başka bir nitelik taşıyacaktır. Başka bir deyişle, her birey kendi gücünce otoriteyi kavrayacak ve oluşturduğu inanış sistemini otorite olarak aldığı kaynağa yükleyerek savunacaktır. Mesela, zaman zaman bazı kimselerce, asılları yerine, «Allah» gibi «Atatürk» gibi büyük sözcüklerin, birer kaynak veya dayanak imişçesine, savunularak kullanıldıklarına tanık olmuşuzdur. Kullanılan böyle savunulara boyun eğmekten beri durursak, diyebiliriz ki, bu tür sözcüklerin gerisinde, belirtilen «Allah» veya «Atatürk»ün asılları elbette bulunmaz. Bunların gerisindeki, varsayılan gerçek, benimsenen otoritelerin güçleri değil, sözcükleri kullanan kimselerin kendi güçleridir. Hatta, bu kimselerin beyanları ile «otorite»lerin beyanları arasında biçimce özdeşlik bulunsa da, belirtilen durum değişmez [6]

Aynı otoriteye dayanarak benzer inançlara vardıklarından pek emin görünenler bile, inançlarını işe vuruklaştırmaya ve hele harekete dönüştürmeye zorlandıkları zaman, inançlarının başka başka olduğunu görebilirler. Fakat otoriteye bağlı uygulama yanlıları işbaşına gelmedikçe, bu başkalık pek belirgin olmayabilir. Çünkü, bir yandan sloganlarla konuşma ve iletişimde bulunduğunu sanma alışkanlığı, bir yandan da devirme hırsında birleşmişlik, bir inançta birlik duygusunu doğurup besleyebilir. Fakat bu duygu, ne kadar gerçek ve katı olursa olsun, birliğin gerçekliğine kanıt olamaz.

«Otorite»nin Geçersizliği

Nihayet, otoriteye dayandığını sanan kimsenin karşılaştığı toplumsal sorunlar ile otorite alınan kaynak arasında bağlantının —hiç olmazsa özdeşliğin— bulunmayışından doğan güçlüğe işaret edeceğiz. Toplumsal gerçek sürekli bir değişme halinde olduğundan, bireyin veya bireylerin bugün karşılaşmakta oldukları problemler özdeşsiz olup, yepyeni çözümlere ihtiyaç gösterirler. Bu çözümleri, geçmiş kişilerin geçmiş sorunlara verdikleri yanıtlarda aramak, yerinde bir yaklaşım değildir. Yeni problemlerin çözümlerini aramak ve bulmak, onlarla karşılaşanların kendilerine düşer. Sadece bu kimseler, o da başarılı oldukları takdirde, yakışkın yanıtı bulma durumundadırlar.

Yukarıda saydığımız sakıncalar ve güçlükler gösteriyor ki, otoriteye sarılış veya başvuruş, diktacı için yararlı bir sonuç vereceğe benzemiyor. Bireyler olarak insanların, kendileri dışında bir otoriteye sığınma çabaları, problemden yüz çevirişin ve düşünmekten —adeta— kaçınışın belirtileri gibi görünüyor. Bu çabayı gösterenlerin öteki seçeneklere kapalılığı ve kurtuluşu «otorite»ye sığınmakta görenlerin sayılarının kabarıklığı durumu değiştirmez. Demek oluyor ki, toplumsal uygulama programlarımızı belli bir otoriteden hazırca alma çaba ve hevesi de boşunadır. Öyleyse diktacı tutum, bu kapıdan da eli boş dönmeye mahkûmdur.


[1] Bazı hallerde ele aldığımız kaynaklardan birisi otorite kabul edilmiş olabilir. Bazı hallerde de, onların dışında, belki onlara (ya da onlardan birine veya birkaçına) dayalı, başka bir kaynağa (kişi, kitap veya kuruma) otoritelik niteliği yüklenmiş olabilir.

[2]  Eric Hoffer, The True Believer, s. 26.

[3] Ertwln P. Holiander, Principlas and Method of Social Paychology, S. 292 - 294.

[4] Kuşku yok ki, otoriteye baş vurmanın insan yaşamında bir uygun yeri ve biçimi vardır: Meselâ (1) kutupların buzlarla kaplı olduğuna inanmak için, ille de kendi gözümüzle görmek zorunda değiliz ; (2) İtalya'da kaç milyon insanın yaşadığını öğrenmek için, matematik kitabına bakmayız. Fakat, bu işarette bulunduğumuz durumlarda "otorite " bir hakikat kaynağı ya da yargı kontrol ölçütü değil, sadece bir hakikat ileticisidir, otoriteye baş vurmada uygun yoldan sapmanın ürünü olan mantık yanılgıları İçki, meselâ Bak : Edith W Schipper ve Edward W. Schuh, A First Course in Modern Logic, s. 38 - 47.

[5] Aslında bu gideriş, uzun vadede, bir artırış da sayılabilir.

[6] Meselâ, "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." sözü, çeşitli inanç sahiplerince tıpatıp tekrarlanmakta olabilir. Bu hal, tekrarlayanların özdeyişten aynı anlamı kastettiklerine işaret sayılamaz. Çünkü özdeyişe geçen sözcüklerden her biri, zaman zaman, birden fazla kavramı, ya da anlamı, ifade edecek biçimde kullanılagelmiştir. Sonuç olarak da, Cümleyi her tekrarlayanın, kendisi öyle iddia etse bile, ille de Atatürk'ün izinde sayılması gerekmez.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült  
Felsefe