1. Öyle görünüyor ki, zihinsel bilgi duyulanabilir şeylerden elde
edilmez. Çünkü Augustinus bizim cisimsel şeylerden hareketle saf
hakikati elde etme beklentimizin olamayacağını söylemekte3 ve bunu da
iki yolla kanıtlamaktadır. İlk olarak: Cisimsel duyuların elde ettiği
her şeyin değiştiği, ve bunun sonucunda değişen şeylerin algılanamadığı
gerçeği ve ikinci olarak: algıladığımız her şey uyku veya kızgınlık
durumlarında olduğu gibi imgelemimizde (o anda çn.) bulunmasa bile; biz
gene de duyularımız aracılığıyla algıladığımız şeyin duyulanabilir bir
nesne mi yoksa bu nesnenin aldatıcı bir imgesi olup olmadığını ayırt
edemeyiz. Kendisini (aslını çn.) hatalısından ayıramadığımız bir şeyi
algılayamayışımız gerçeği.
Böylelikle Augustinus hakikatin duyular tarafından.elde edilemeyeceği sonucuna ulaşır. Ne var ki, zihinsel bilgi hakikati kavrar. Dolayısıyla zihinsel bilgi duyularda aranmamalıdır.
2. Augustinus şöyle devam eder5: Bedenin ruhun üzerinde, sanki ruh, tıpkı madde gibi bedenin etkilerine maruz kalıyormuş gibi, bir etkide bulunduğunu düşünmemeliyiz; çünkü etkide bulunan şey etkiye maruz kalandan her şekilde daha yetkindir. Buradan Augustinus şu sonuca varır: Beden ruhtaki imgesinin nedeni değildir; fakat ruh kendinde buna neden olur. Dolayısıyla zihinsel bilgi duyulanabilir şeylerden elde edilmez.
3. Gene, bir etki kendi nedeninin hakim olduğu alanın ötesine uzanamaz. Fakat zihinsel bilgi duyulanabilir şeylerin ötesine geçer. Zira bizler duyular tarafından algılanamayan bazı şeyleri anlarız. Dolayısıyla zihinsel bilgi duyulanabilir şeylerden ortaya çıkmaz.
BUNA KARŞILIK, Filozof bilgimizin başlangıcının duyularda yer aldığını kanıtlıyordu.4
CEVAPLIYORUM: Bu konu hakkında filozoflar üç görüş ortaya koymuşlardır. Augustinus’un söylediğine göre5 Demokritos herhangi bir bilgimiz için, onlara ait imgelerin, kendileri hakkında düşündüğümüz cisimlerden ruhumuza geldikleri gerçeğinden başka bir neden yoktur görüşünü ileri sürmüştür. Aristoteles de Demokritos’un bilginin imgelerin türemesi aracılığıyla ortaya çıktığına inandığına işaret eder.6
Aristoteles’in söylediğine göre7, bu görüşün nedeni ne Demokritos’un ve ne de öteki filozofların zihni duyudan ayrı bir yere koymamalarıydı. Dolayısıyla onlar, duyu bir duyulanabilir nesne tarafından değişikliğe uğratıldığından, bütün bilgimizin sadece duyulanabilir şeylerce ortaya çıkarılan bu izlenim yoluyla oluştuğunu düşündüler. Ve Demokritos’un iddia ettiği bu değişim imgelerin türemesi8 aracılığıyla ortaya çıkar.
Öte yandan Platon zihnin duyulardan ayrı olduğunu ileri sürmüştür ve bu, kendi etkinliğini ortaya koyduğunda herhangi bir bedensel organı kullanmayan maddesel olmayan bir yetidir. Platon, cisimsel olmayan cisimsel olanın etkisine maruz kalmadığından, zihinsel bilginin, zihnin duyulanabilir şeyler tarafından uğratıldığı değişiklik aracılığıyla oluşmadığını söyler. Önceden de söylendiği gibi zihinsel bilgi daha çok ayrı anlaşılabilir formların (zihne çn.) katılımıyla ortaya çıkar. Platon aynı zamanda duyunun kendisine ilişkin eylemde bulunan bir güç olduğunu ileri sürer. Buradan, duyular ruhsal yetiler olduklarından duyulanabilir şeylerden etkilenmezler. Gene de duyuların organları duyulanabilir şeyler tarafından etkiye maruz kalırlar ve ruh bir şekilde bu değişimle, kendi içinde duyulanabilir nesnelerin imgelerini biçimlendirmek için harekete geçer.
Augustinus’un şunları söylediği zaman bu konuya değindiği görülür: Bedenin kendisi değil, beden sayesinde ruh hisseder Ruh dışarıdan bildirilen şeyleri kendi içinde yeniden üretmek için bedenden tıpkı bir elçi gibi yararlanır,9
Böylece, Platon’un görüşüne göre zihinsel bilgi duyulanabilir bilgiyle başlamaz. Gene duyulanabilir bilginin kendisi bütünüyle duyulanabilir şeylerden hareket etmez. Daha çok duyulanabilir şeyler duyulayan ruhu duyulamak ve benzer şekilde duyular da zihinsel ruhu anlamak için uyarırlar.
Sonuç olarak Aristoteles orta yoldan ilerler. Zihnin duyulardan ayrı olduğu konusunda Platon’la aynı fikirdedir. Fakat duyuların bedenle bir iletişim içinde olmaksızın uygun bir etkinliğe sahip olduklarını düşünmez.10 Bu yüzden ona göre duyulama ruhun tek başına bir etkinliği değil; fakat ruh-beden birliğinin etkinliğidir. Bu durum insanın duyulayabilir kısımlarının bütün etkinlikleri için geçerlidir. Dolayısıyla, ruhun dışındaki duyulanabilir nesnelerin bileşik olan üstüne bir etkilerinin olması gerektiği konusunda bir zorluk olmadığından Aristoteles şu noktaya kadar Demokritos’la aynı fikirdeydi: duyulayabilir kısımların etkinlikleri, duyulanabilir nesneler tarafından duyular üstünde meydana getirilen bir izlenim yoluyla ortaya çıkarılır. Bu da, Demokritos’un ileri sürdüğü gibi türüm aracılığıyla değil fakat bir tür etkinlik yoluyla olur. Çünkü Demokritos her bir eylemin atomların bir akışı yoluyla üretildiğini söylemekteydi."
Öte yandan Aristoteles zihnin bedenle ortak işleyişten uzak bir etkinliğe sahip olduğunu ileri sürer.12 Zira cisimsel olan herhangi bir şey cisimsel olmayan bir şeyi etkileyemez. Dolayısıyla Aristoteles’e göre, duyulanabilir şeyler tarafından ortaya konmuş yalın bir izlenim zihinsel bir etkinliğe neden olmak bakımından yeterli değildir. Bunun için daha yüksek bir düzene ait bir şey gereklidir, çünkü Aristoteles, etkide bulunan tepkiye maruz kalana kıyasla daha üstündür şeklinde konuşmaktadır.13
Ne var ki bu, zihinsel etkinliklerimizin sadece daha yüksek bir düzene ait şeylerden gelen izlenimler aracılığıyla gerçekleştiğini ileri süren Platon’un düşüncelerini içermez. Aristoteles’in, daha önce de üzerinde bir şeyler söylenmiş olan14 ve intellectus agens adını verdiği bu daha yüksek, üstün etkileyici bir soyutlama süreci aracılığıyla aktüel olarak anlaşılabilir olan duyulardan alınmış imgeleri ortaya çıkarır.
Öyleyse buna göre zihinsel etkinlik bu imgeler üzerinden duyular aracılığıyla ortaya çıkar. Bununla birlikte bu imgelerin edilgin akılda bir değişikliği etkileme yetenekleri olmadığından ve bunların etkin akıl tarafından aktüel olarak anlaşılabilir kılınmaları gerektiğinden duyulara ilişkin bilginin zihinsel bilginin tümden ve yetkin nedeni olduğu söylenemez. Bu bir şekilde maddesel nedendir.
I. Birinci olarak, Augustinus’un şu sözleri bizim hakikatin tümünü duyulardan beklemememiz gerektiği anlamına gelmektedir. Çünkü etkin akıl gereksinim duyulan bir yapıdır. Bu akıl aracılığıyla değişime açık şeylerin değişmez hakikatini elde eder ve şeylerin kendilerini onların aynılıklarından farkederiz.
II. İkinci olarak, Augustinus bu pasajda zihinsel değil fakat imgesel bilgiden söz etmektedir. Platon’un anlayışına göre imgelem sadece ruha ait olan bir eyleme sahip olduğundan Augustinus, cisimlerin imgeleme kendi benzerliklerini bırakmadıklarını, fakat bunu ruhun kendisinin yaptığını göstermek için aynı argümanı kullanır. Bu da, Aristoteles’in etkin aklın ayrı olması gerektiğini, yani etkin olanın edilgin olandan daha soylu olduğu düşüncesini kanıtlarken kullandığı yoldur.15
Ve, bu duruma göre, şüpheye yer bırakmaksızın, imgeleme gücünün içinde sadece edilgin değil fakat aynı zamanda etkin güç de bulunmalıdır. Ancak eğer Aristoteles’in düşüncesine16 uygun olarak imgelemin eyleminin bileşik olanın eylemi olduğunu ileri sürecek olursak, buradan bir zorluk çıkmayacaktır. Zira duyulanabilir cisim bir hayvanın organından, ilkinin aktüel İkincisinin de potansiyel varolanlar olarak kıyaslanmaları ölçüsünde daha soyludur; tıpkı aktüel olarak renkli olan cisimle potansiyel olarak renkli gözbebeğinin kıyaslanışında olduğu gibi.
Gene de, imgelemdeki birincil değişim duyulanabilir nesnelerin hareketi tarafından üretilse bile, imgelemin duyulanma sonucunda aktüel ortaya çıkan bir hareket olduğu söylenebilir.17Gene de insanda, sentez ve analiz yoluyla farklı şeylerin imgelerini, hatta duyular tarafından algılanmamış şeylerin bile imgelerini biçimlendiren bir etkinlik bulunmaktadır. Ve Augustinus’un sözleri bu anlamda anlaşılabilir.
III. Üçüncü olarak duyu bilgisi zihinsel bilginin bütün nedeni değildir ve böylece zihinsel bilginin duyu bilgisini aşıp aşmadığı konusundaki merakın da bir nedeni yoktur.
KAYNAKLAR
3. De Genera ad Litteram XII, 16. PL 34,467.
4. Metafizik I, ı. 981a 2; ikinci Analitikler W, 15.100a 3.
5. Epist. 118,ad Dioscurum 4. PL 33, 446.
6. De Sonınia et Vigil. 2.464a 5.
7. DeAnima III, 3. 427a 17.
8. perimaginum deflux'ıones. Buradaki defluxio'nun emanatio ile ilgili çağrışımlar üretecek bir okumayla değerlendirilmesi, anlamı daha düzgün ortaya çıkartabilir.ç.n.
9. De Genesi ad Litteram XII, 24. PL 34, 475.
10. Krş. De Sonıno 454a 7.
11. Aristoteles, De Generatione 1,8.324b 5.
12. De Anima UI, 4. 429 a24.
13 a.g.e., III, 5.430 a18.
14. 1a, 79,34. Thomas aquinas’ın Summa Theologica adlı eserinin 1. Cilt 79. Sorusunda değindiği etkin akıl düşüncesinin irdelendiği kısımlar. 3. Makalenin başlığı "Bir Etkin Aklın Olup Olmadığı" ve 4. Makalenin başlığı da "Etkin Aklın Ruhta Bulunup Bulunmadığı" şeklindedir.ç.n.
15. DeAnima III, 5.430 a18.
16 a.g.e., I, I. 430 a5.
17. a.g.e., III, 3.429 a1