Ahlak kuralları düşsel kişilikler değil fakat buyurgan zorunluluklardır.
***
Ahlak, bir çağın toplumsal gereksinimlerinin sentezini temsil eder. Yalnızca varlığını devam ettirmek isteyen bir toplum bile ivi ve kötüyü birbirinden ayıracak vazgeçilmez bir ölçüte sahip olmak zorundadır.
***
Hiçbir uygarlık ahlak olmadan sürüp gidemediğinden yasalar ahlaksal buyrukları koruyup sürdürmek için ne kadar çok katı kurallar yığsalar azdır.
***
Belirli bir zamandaki bir toplumun varolma gerekliliklerin formülü olan ahlak bu gerekliliklerle evrim geçirir.
***
Ahlakta olduğu gibi hukukta da bazı zorunluluklar her zaman doğru ve gerçek değildirler, fakat zorunlulukları göz ardı etmek boşuna olacaktır.
***
Kalıtımın, eğitimin ve yasaların etkisiyle bilinçdışı ve dolayısıyla da içgüdüsel olmayan her ahlak sağlam bir ahlak oluşturmaz.
***
Ahlak kuralları ancak onlara uymayı sağlayacak saygınlıkları artık kalmadığı zaman güce ihtiyaç duyarlar.
***
Çabasız uygulanan bir erdem, bir erdem değil bir özelliktir.
***
Pek çok filozof gibi saf akıl üzerine bir ahlak kurmayı istemek tehlikeli bir kuruntudur. Duygusal ve mistik desteklerden yoksun bir ahlak ömürsüz ve güçsüz bir cesettir.
***
Ahlak ancak uygulamayla öğrenilir. O, güzel sanatlar gibi kitaplarla öğretilemeyen bilimlerdendir.
***
Çevre ve örnek, ahlakın iki büyük yaratıcısıdır.
***
Bir ahlaka sahip olmak iyin bir ulusa bazen asırlar gerekir, onu yitirmek içinse pek az süre.
***
Bir ulusun ahlakı onun değerlerinin ölçütünü temsil eder.
***
Ahlakın mümkün olan en zayıfı yasaların buyurduğu ve polisin koruduğudur. Bu en aza dahi uymak bittiğinde anarşi başlar.
***
Yasaların koruyup desteklediği vazgeçilmez olan ahlakın üstünde, kişisel çıkarı ortak çıkara feda etmeyi öğreten daha yüksek bir ahlak vardır. Bir toplum birincisiyle varlığını sürdürebilir, İkincisi olmadan büyüyüp gelişemez.
***
Yönetici sınıfların ahlakının yönetilen sınıfların ahlakından daha aşağı düzeye düşmesi çöküşün en önemli belirtisi olarak sayılabilir.
***
Kabul edilmiş yasaları olmadığından uluslararası ahlak hiç bir gelişme gösteremedi. Hayvanlar aleminde olduğu gibi kaldı: Güçlüye saygı, zayıfı yutma.
***
Aynı duygu, toplumsal yararlılığına bakılarak kusur ya da erdem olarak adlandırılabilir. Aileye, kabileye, vatana yayılan bireysel egoizm bir erdem olur. Bireysel bir kusur olan gurur aynı şekilde toplumsal bir erdemdir.
***
Bireysel erdemler bazen kolektif kusurlar olmaktadırlar. Yumuşak tutumluluk, haksızlıkları bağışlama gibi davranışları gösteren bir ulus kendi üzerine genel bir aşağılama çeker.
***
Kişiler arasında olanaklı olan hoşgörü toplumlar arasında asla mümkün değildir.
***
Hoşgörüsüzlük ulusların yaşamında genellikle eylem için vazgeçilme/ bu erdemi temsil eder.
Sonuçlarına bakarak Liberalizm »üçlükle erdemler arasına sokulabilir. O, ahlakın en korkunç düşmanıdır. Liberalizm geliştiğinde ahlak düşer.
***
Bir ülkenin suç oranı liberalizmin gelişmesiyle artmaktadır. Cezalandırmayı durmaksızın sınırlayarak cezaların önleyici etkisini azaltmaktadır.
***
Kötülüğü bağışlamak onu kat kat arttırmaktır.
***
Ahlaksal alanda günümüz insanı yaptığından daha çabuk yıkmaktadır.
***
Erdem her zaman eyleme geçirmez. Kin, intikam duygusu, tamah, yağmalama düşkünlüğü gibi aşağı duygular insanların en büyük hareket ettirici güçleridir. Bu duygular dünyayı silahlı halde tutmaktadırlar.
***
Erdemli kişiler uğradıkları zulüm ve baskılardan baskıcılara esinledikleri endişeyle intikam alırlar.
***
Çıkar gütmeksizin yapılan bir eylem bizi kendi gözümüzde yüceltir ve genellikle egoist eylemlerden daha fazla sevinç verir.
***
Devam eden küçük kahramanlıklar rastlantısal büyük kahramanlıklardan daha çetindir.
***
Diğer insanların yargısından korkmak ahlakın en emin desteklerinden biridir.
***
Bir ulus daha fazla iç disipline ve dolayısıyla sağlam bir ahlaka sahip olduğunda uygarlıkta daha yüksek düzeylere ulaşır.
***
Uluslar ahlakları bozulmaya başlar başlamaz yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya gelirler.