100
Şeytansal'ı konu alan bir bilim olabilir, ama şeytansal inancı, hayır; çünkü
ortada görünenden çok şeytansal yoktur. 101 Günah
her vakit açıktan açığa gelir ve duyularla algılanabilir hemen. Kökleri
üzerinde yürür, tanınmak için sökülüp çıkarılması gerekmez. 102
Çevremizdeki acıları bizim de çekmemiz gerekmektedir. Hepimizin ortak bir
vücudu yoktur, ama ortak bir büyümesi vardır; bu ise, şu ya da bu biçimde
acılar içerisinden çekip götürür bizi. Nasıl ki çocuk belli bir gelişim
sonucu yaşamın tüm evrelerinden geçer (her evre de istek ve korku bakımından
bir önceki için erişilmez görünür aslında), yaşlanır ve sonunda ölürse, biz
de bunun gibi (insanlıkla aramızdaki bağ, kendimizle aramızdaki bağdan
güçsüz değildir), yaşadığımız dünyanın tüm acılarından geçerek gelişiriz. Bu
konuda adalete yer yoktur, acılardan ürkmeye ya da acıları liyakat diye
yorumlamaya yer yoktur. 103
Dünyamın acılarından geride tutabilirsin kendini, bu özgürlük sana
verilmiştir ve senin doğa'na aykırı yanı yoktur; ama kaçınabileceğin tek acı
varsa, o da işte kendini bu geride tutuştur. 105 Bu
dünyanın ayartmada yararlandığı araç ve salt bir geçiş dönemi oluşturduğuna
ilişkin güvence aynı şeydir. Böyle olması da gerekiyor, çünkü dünya ancak
bir yoldan yaratabilir bizi ve bu da gerçeğe uygun düşer. Ama işin berbat,
yanı, ayartı başarıya ulaşınca güvenceyi unutmamız, dolayısıyla îyi'nin bizi
kandırıp Kötü'nün kucağına itmesi, kadının bakışıyla bizi cezbederek
yatağına çekip almasıdır. 106
Umutsuzluk içinde kıvranan yalnız kimse de içinde olmak üzere, alçak
gönüllülük, insanla hemcinsi arasında en güçlü ilişkiyi sağlar, hem de o
saat; yeter ki katıksız ve sürekli bir özellik göstersin. Böyle bir şeyi
başarabilmesi de, gerçek tapınma dili, beri yandan tapınmanın kendisi olması
ve alabildiğine sıkı bir bağ oluşturmasıdır. Tapınmayla ilişkisi, insanın
kendi kendisiyle ilişkisi, çabayla ilişkisi, insanın hemcinsiyle
ilişkisidir; tapınmadan çaba gösterme gücü sağlanır. Evden çıkıp gitmen
gereksiz. Masa başında otur. Kulak kabart, kulak kabartmasan da olur, bekle
yalnız. Hatta onu da yapmayıp hiç ses etme, yalnızlık içinde kal. Maskesini
düşüresin diye dünya kendini sunacaktır sana; çünkü başka türlüsü elinden
gelmeyecek, cezbeye kapılmış, önünde kıvranıp duracaktır. Zaten aldatmacadan
başka ne görebilirsin çevrende. Aldatmaca bir kez yokedilsin, hiç bir
bakışına artık izin verilmez, yoksa bir tuz sütununa dönüşürsün. 107 Herkes
A'ya karşı pek nazik; nasıl ki şahane bir bilardo masası iyi oyunculardan
bile titizlikle saklanır; derken o büyük oyuncu çıkagelir, masayı enine
boyuna inceler, oyunda vaktinden önce işlenecek bir hataya göz yummaz; ama
derken kendisi oynamaya başlar, alabildiğine küstahlığa saparak yapmadığını
koymaz, işte böyle birine davranılır gibi tıpkı. 108 «Ama
sonra hiç bir şey olmamış gibi işine döndü.» Belki hiç birinde geçmezken,
açık seçiklikten yoksun eski anlatılar yığınından aşinası bulunduğumuz
sözlerdir bunlar. 109 «Yeteri
kadar inançtan yoksunluğumuz söylenemez. Salt yaşıyor olmamız, inanç değeri
bakımından asla tüketilecek gibi değildir.» Neresindeymiş bunun inanç
değeri? Yaşamamak elde değil ki! —«işte inancın insanı çıldırtacak kadar
zengin gücü, bu elde değil ki'de saklı yatar, bu olumsuzlamada açığa vurur
kendini.»
[1]
Tevrat'ın Yaradılış (Tekvin) bölümünde
anlatıldığına göre, çok eskiden henüz birlik ve beraberlik içinde
yaşayan insanlar, ucu gökyüzüne erişecek bir kule yapımına karar
verir, ama Tanrı onların gurur ve kibir taşan planlarının
gerçekleşmesini önler. (Ç. N.)
[2]
Almanca karşılığı olan Das Jüngste Gericht sözcük sözcük
çevirilirse, en yakın mahkeme anlamına gelir. Hazreti Isa
zamanındaki ilk Hıristiyanlar, bunu kendileri yaşarken göreceklerine
inanırdı. (Ç. N.)
[3]
Almanca karşılığı olan Das Jüngste Gericht sözcük sözcük
çevirilirse, en yakın mahkeme anlamına gelir. Hazreti Isa
zamanındaki ilk Hıristiyanlar, bunu kendileri yaşarken göreceklerine
inanırdı. (Ç. N.)
[4]
Almanca karşılığı olan Das Jüngste
Gericht sözcük sözcük çevirilirse, en yakın mahkeme anlamına gelir.
Hazreti Isa zamanındaki ilk Hıristiyanlar, bunu kendileri yaşarken
göreceklerine inanırdı. (Ç. N.)
[5]
Hıristiyan öğretisine göre, Adem ile Havva'nın Tanrı tarafından
yemeleri yasaklanmış ağacın meyvesinden yiyerek işledikleri günah.
(Ç.N.)
[6]
Meyvelerinden yemeleri Adem ile Havva'ya yasaklanan, ama Tevrat'taki
anlatıma göre yılanın ayartısına kapılarak önce Havva'nın, sonra
Adem'in meyvelerinden yiyerek cennetten kovuldukları ağaç. (Ç. N.)
[7]
Hıristiyan öğretisine göre, Adem ile Havva'nın Tanrı tarafından
yemeleri yasaklanmış ağacın meyvesinden yiyerek işledikleri günah.
(Ç.N.)
[8]
Hıristiyan öğretisine göre, Adem ile Havva'nın Tanrı tarafından
yemeleri yasaklanmış ağacın meyvesinden yiyerek işledikleri günah.
(Ç.N.)
Aforizmalar: Günah Istırap, Umut Ve Doğru Yol Üzerine
Özdeyişler
Franz Kafka
Bu özdeyişler, Kafka'nın kendisi tarafından temiz bir ei yazısı ve
mürekkeple ayrı ayrı küçük kâğıtlara yazılmış, numaralan da yine Kafka
tarafından konmuştur. (M. B.)
1 Doğru yol bir ip üzerinden geçer; yükseğe değil de, hemen yer üzerine
gerilmiştir ip. Sanki üzerinde yürünmek değil, insanı tökezletmek
içindir,
2 İnsanların tüm kusurları sabırsızlık, uğraşılarında yönteme vaktinden
önce sırt çeviriş, sözde bir sorunu sözde bir çit içine almak
isteyiştir.
3 İnsanların iki ana günahı var: Sabırsızlık ve savsaklık; bütün öbür
günahlar bunlardan çıkıyor. Sabırsızlıklarından ötürü cennetten
kovuldular, savsaklıklarından ötürü cennete dönemiyorlar. Ama belki bir
tek ana günah var ortada: Sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü
cennetten kovuldular, sabırsızlıklarından ötürü cennete dönemiyorlar.
4 Öbür dünyaya göçenlerden birçoğunun gölgesi, ölüm ırmağı'nın sularını
aralıksız yalayıp durur; çünkü bizim buradan akıp gider ırmak ve bizim
denizlerin tuzlu lezzetini taşır. Derken ırmak başkaldırır tiksintiyle,
dönüp gerisin geri akmaya koyulur, ölüleri sularında sürükleyip getirir
ve yeniden yaşam içine bırakır. Ama ölüler mutludur; şükran türküleri
söyler, gazaba gelmiş ırmağı okşayıp severler.
5 Bir noktadan sonra geriye dönüş diye bir şey kalmaz. Bu noktaya
erişmek gerekiyor.
6 İnsan evriminin kesin önem taşıyan ânı, sürekli yinelenip durur.
Dolayısıyla, geçmişte kalan herşeyin hiçliğini açıklayan devrimci
düşünsel akımlar haklıdır; çünkü henüz olup bitmiş bir şey yoktur.
7 Kötü'nün elindeki en ayartıcı silâhlardan biri, savaşa çağrıdır.
8 Kadınlarla yapılıp, yatakta sonlanan bir savaş gibidir adeta
9 A.'nın burnu pek havadadır, îyi'nin yolunda hayli ilerlediğini sanır;
bu sanısının nedeni, kendine besbelli çekiciliğini hep koruyan bir nesne
gözüyle bakması, kendini giderek daha çok ayartı karşısında hissetmesi,
ayartıların da şimdiye dek hiç bilmediği yönlerden geldiğini
düşünmesidir.
10 Ama gerçek neden, büyük bir iblisin içine girip yerleşmiş olması,
büyük iblise hizmet için de durmadan küçük iblislerin seğirtip
gelmesidir.
11/12 Bir elmaya ilişkin görüşteki çeşitlilik: Masanın üzerinde duran
elmayı zar zor seçebilmek için boynunu uzatan küçük oğlanın görüşü, bir
de elmayı alarak rahatçacık yanıbaşındaki dostuna uzatan evin beyinin
görüşü.
13 Bilgeliğin başladığına ilk işaret, ölme isteğidir. Bu yaşam
katlanılmaz, bir başkası ulaşılmaz görünür, ölmek istendiği için
utanılmaz artık; nefret edilen bir eski hücreden alınıp, nefret edilecek
bir yeni hücreye konulmak için yalvarılıp yakardır. Hani bir inanç
kalıntısı da rol oynar bunda: Sözde hücreden hücreye taşınılırken, Tanrı
bakarsın tutukevinin koridorunda insanın karşısına çıkacak ve onu şöyle
bir süzdükten sonra diyecektir ki: «Hiç bir yere kapamayın artık, bana
gelecek!»
14 Düz yerde yürüsen ve yürümek için iyi niyet sahibi olmana karşın
adımların geri geri gitse, o zaman seni umutsuzluğa sürükleyen bir neden
olabilirdi, bu. Ama sarp, senin de aşağıdan gördüğün gibi sarp bir
yamacı tırmandığını düşünürsen, adımların geriye doğru kayması, salt
bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir; onun için, umutsuzluğa
kapılman doğru sayılmaz.
15 Sonbaharda bir yol gibi: Temiz pak süpürüyorsun, yeniden kurumuş
yapraklar örtüyor üzerini.
16 Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.
17 Bu yere gelmemiştim: Burada bir başka türlü soluyor insan; güneşin
yanında bir yıldız, güneşten daha göz kamaştırıcı ışıldıyor.
18 Sonra üzerine tırmanıp çıkmaktan kaçınma olanağı bulunsaydı, Babil
Kulesi'nin ([1])
yapımına belki ses çıkarılmayabilirdi.
19 Kötü'nün dediklerine kanıp, ondan gizli sırların bulunabileceğine
sakın inanma!
20 Leoparlar tapınaktan içeri saldırıp, testilerdeki kutsanmış şarabı
içiyor ve olay sık sık yineleniyor; sonunda başgöstereceği önceden
kestirilebilir nitelik kazanıyor ve âyinin bir parçasına dönüşüyor.
21 Elin taşı kavradığı gibi sımsıkı. Ama el, daha bir uzağa
fırlatabilmek için sımsıkı kavrar taşı. Ancak, o kadar uzağa da götürür
yol.
22 Sen ödevsin, uzakta yakında bir öğrenci yok.
23 Gerçek düşmandan sınırsız bir cesaret dolar içine.
24 Üzerinde dikildiğin yerin, iki ayağın kaplayacağından büyük
olamayacağını anlama mutluluğu.
25 Yaşamaktan duyulan haz, kaçıp yaşam'a sığınmaktan başka nasıl açığa
vurulabilir.
26 Gizlenecek yer sayısız, ancak kurtuluş tektir; ama kurtuluş olanağı,
gizlenecek yer kadar çoktur. *Bir hedef var, ama hedefe götürecek bir
yol bulunmuyor; bizim yol dediğimiz, duraksamadan başka bir şey değil.
27 Olumsuz davranışlarda bulunmak yükümlülüğü sonradan yüklendi
omzumuza; olumlu davranışlarda bulunmakla daha başka yükümlü kılındık.
28 Bir kez Kötü'ye kapıları açmaya gör, kendisine inanılmasını
gereksinmez artık.
29 Kötü'ye kapılarını açarken, kafandaki art düşünceler senin değil,
Kötü'nün düşünceleridir. *Hayvan kırbacı çekip alıyor efendisinin
elinden ve bizzat efendi olmak için, kendisini kırbaçlamaya koyuluyor;
bilmiyor ki bu, efendisinin kırbacına atılmış yeni düğümün yol açtığı
hayalden başka bir şey değildir.
30 İyi, bir bakıma iç karartıcıdır.
31 Nefsim üzerinde egemenlik kuracağım diye uğraşmıyorum. Nefse
egemenlik, manevî varlığımdan saçılan sonsuz sayıda ışınların rasgele
bir yerinde etkili olmayı dilemektir. Ama çevremde böylesi çemberler
çizmem mi gerekiyor, en iyisi bunu bir eylemde bulunmayıp, devcileyin
bütün'ü hayretle seyrederek yapar ve seyrin e contraio ([2])
sağlayacağı güçlenmeden yararlanırım, o kadar. 32 Kargalar, bir tek
karganın göğü yokedebileceğini ileri sürer. Ona kuşku yok; ama göğün
kulağı duymaz böyle bir savı, çünkü gök kargaların yokluğu demektir.
33 Din fedaileri bedeni küçümsemez, çileler üzerine gererek yüceltir
onu; bu bakımdan düşmanlarıyla aynı görüştedir.
34 Bitkinliği, bir gladyatörün boğuşmadan sonraki bitkinliğe benziyor;
gördüğü iş, bir memur odasındaki bir du-
([3])
Bütünle karşıtlık içinde. (Ç. N.)
var parçasının üzerine beyaz badana çekmekti.
35 Sahip olma diye bir şey arama; ancak bir varoluş, son nefesi,
havasızlıktan boğulmayı özleyen bir varoluş bulunuyor.
36 Eskiden soruma neden cevap alamadığımı bilemiyordum. Bugün soru
sorabileceğime eskiden nasıl inandığıma aklım ermiyor. Ama inandığım da
yoktu hiç; yalnız soruyordum.
37 «Belki sahip olduğun bir şey bulunmakta, ama kendin yok'sun» savına
verdiği cevap, yalnız titreme ve yürek çarpıntısıydı.
38 Biri edebiyat yolunu ne kolay yürüdüğüne şaştı; çünkü bayır aşağı
dolu dizgin iniyordu.
39 Kötü'ye olan borçta taksit taksit ödeme yoktur; oysa hep böyle
yapılmaya çalışılır.
Gençliğinde kazandığı savaşlara, kendi eliyle kurduğu seçkin orduya,
dünyayı değiştirmeyi amaçlayan içindeki güçlere karşın, Büyük
İskender'in Çanakkale Boğazı önünde kalıp asla karşıya geçemeyeceği ve
bunu korkudan ya da irade güçsüzlüğünden değil, yer çekiminden
başaramayacağı düşünülebilirdi. 39b Yol sonsuzdur, ne kısaltılacak, ne
uzatılacak yanı vardır; ama yine de herkes kendi çocuksu karışını tutar
üzerine, onu kısaltmaya bakar. «Elbet adı geçen bir karışıtlık yolu da
yürümen istenecektir, bu bakımdan unutan olmayacaktır seni.»
40 Ancak zaman kavramımızdır ki, Kıymet Günü'ne ([4])
bu adı vermeye zorlar bizi; oysa gerçekte olağanüstü bir mahkeme vardır.
41 Dünyadaki uyumsuzluğun sayısal bir uyumsuzluğa benzemesi, avutucu bir
şeydir.