Sosyal Fobi İçin Bilişsel-Davranışsal Terapi

Ahmet Koyuncu


Bilişsel terapi; sorun olan duyguların, belirli olaylardan ya da gerçeklerden değil, bireyin o olay ile ilgili çarpıtılmış düşüncelerinden kaynaklandığı varsayımına dayanır. Terapi de amaç bu çarpıtılmış düşünceleri ayrıntılı olarak tanımak, gerçekte olan düşüncelerle karşılaştırarak, yerine daha gerçekçi ve mantıklı düşünceler koymaktır.

Bilişsel terapi kısa, öz ve zaman sınırlıdır. Danışan kişi ile terapist arasında güvene dayalı içten bir ilişki zorunlu bir koşuldur. Terapide iş birliği önemlidir. Bilişsel terapi sorun odaklıdır. Sokratik yöntemlerle hastalara sorular sorulur ve hastanın kendini açması sağlanır. Bilişsel terapi eğitimsel bir model ile ilişkilidir, yapısal ve yönlendiricidir. Teori ve teknikler tümevarım tekniğine dayanır (Beck A. 2006).

Sosyal fobiklerde bilişsel terapinin bazı özellikleri vardır. Sosyal fobiklerin önemli bir kısmı çekingen olduklarından, terapi ortamında da iletişim kurmakta zorlanırlar. Hastaların kaçma davranışları genel bir alışkanlık olduğu için terapi de yabancı bir ortamdır ki, hastalar doğal olarak bu ortamdan da kaçmak isteyecek ya da az konuşarak, soğuk durarak kendini güvene almak isteyeceklerdir. Bu nedenle hasta ile içten ve kendisini rahat hissedebileceği bir ilişkinin kurulması gereklidir. Yani, sosyal fobik hastalar ilk seanslarında zorlanmamalıdır. Onlara yakın durmaya çalışmak, göz kontağı vb... zorlamak hastalan kaçırabilir.

Hastanın terapiye ısınmasına izin verecek süre tanınmalıdır. Bu nedenle terapötik ilişki önemlidir.

İyi bir terapötik ilişki, terapinin geleceğini belirleyen unsurlardandır. Ayrıca hastalar yargılanabileceği endişesi taşır ve bu hastalığın kendi zayıflığından ortaya çıktığı sonucunun çıkmasından korkar. Bu nedenle hastaya güven verilmesi ve endişelerinin gerçek dışı olduğunun gösterilmesi önemlidir.

İlk seansta kişinin ayrıntılı öyküsü alınmalıdır. Sosyal anksiyete kişinin yaşamında neleri etkiliyor?

Bu konuda tek tek her etkilenilen durumun değerlendirilmesi ve bu durumlardaki amacının ne olduğu konuşulmalıdır.

Bu makul bir amaç olmalıdır. Amacımız sosyal korku ve kaygıyı tamamen yok etmek değil, anksiyeteyi tahammül edilebilir düzeye indirmektir. Yani anksiyetenin tolerabitesi (dayanıklılık) amaçtır.

Ayrıca sosyal fobinin nasıl başladığı da mutlaka sorgulanmalıdır. Başlangıç noktası önemlidir. Önemli bir kısım hastada çocukluk yıllarından bu yana olsa da, bazı hastalarda taciz, tecavüz, şiddete maruz kalma vb... travmatik olaylar sosyal fobiyi başlatabilir. Bu başlatan olayın hastanın kendini hazır hissettiğinde konuşulması da önemlidir. Hazır olmadığı bir yüzleşmeye hasta zorlanmamalıdır.

Terapide ise kişiye göre bilişsel model geliştirilir. Her insan eşsizdir. Aynı duruma, her sosyal fobiğin tepkisi aynı olmayabilir. Bu nedenle hastaya uygun modelin geliştirilmesi önemlidir. Sokratik sorularla hastanın yakınmaları açılır ve hastanın kendisini farketmesi kolaylaştırılır. Tekrardan geriye yansıtma tekniği ile küçük özetler çıkarılır ve hastaya söylenebilir.

Bilişsel terapi, danışanların terapist ile sokrat tipi diyalogları öğrendiklerinde daha yararlı olabilir. Bu sayede kendi bilişleri üzerinde daha yoğun çalışabilirler. Sosyal fobi bilişsel davranışçı terapisinde "Bilişsel yeniden yapılandırma ve exposure (alıştırma, maruz bırakma)" uygulamaları ön planda olsa da, hastalarda otomatik düşüncelerin bulunması, güvenlik davranışları, kaçma davranışı üzerinde de durulmalıdır.

Bu seanslar esnasında kişinin kendisi ile ilgili farkındalığı artar, bu durumda ki bilişsel düşünce içeriği ve duygusal tepkiye yol açıyor? Bu durumların belirlenmesi, dikkat odağının kontrol edilmesi, yani dikkatin kendinden yeniden nasıl çevreye verebileceğinin öğretilmesi, beklenti (anticipation) anksiyetesi üzerine çalışılması önemlidir.

OTOMATİK DÜŞÜNCELERİ BELİRLEME VE MÜCADELE ETME

Sosyal fobikteki otomatik düşünceler, önceki bölümlerde belirtildiği gibi düşünce okuma, olasılığı abartma, kişileştirme, korkunç görme (felaketleştirme), algıda seçicilik, "ya hep ya hiç" şeklinde düşünme,meli,malı yargılamasıdır. Bu çarpıtılmış, olumsuz, kökleşmiş düşünceler, kişinin kendisine, çevresine ve dünyayı algılamasını ve tepki vermesini yönlendiren düşüncelerdir. Bu nedenle bu yerleşmiş olan otomatik düşüncelerin belirlenmesi ve değiştirilmesi önemlidir. Eğer kişi seansta bu düşünceleri net tarifleyemiyorsa, gerçek bir durumun içine girdikten sonra, bu düşünceler belirlenmelidir.

Kişiye ortama girmeden önce, ortamdayken ve heyecan, kaygı ve endişe hissettiği anda aklından neler geçtiği sorulur. Sosyal fobikler ortama girmeden önce ki anksiyetenin temelinde ise olumsuz otomatik düşünceler yatar.

Örneğin;

•        Titreyeceğim, rezil olacağım...

•        Aptal gibi görüneceğim...

•        Beni eleştirecekler...

•        Hata yapacağım, gülecekler... Dalga geçecekler...

•        Benim esprilerim kötü, sohbetim kötü...

•        Ben sıkıcıyım...

•        Benim hakkımda kötü düşünecekler...

İşte bu çarpıtılmış otomatik düşünceler, kişinin gergin olmasına yol açar ve anksiyeteyi de tetikler, oysa bu anksiyeteyi tedavi edebilecek tek şey ısrarla, o korkulan duruma girilmesidir. Israrla üzerine gidip, o duruma alışmaktır.

Kişi ortama girdiğinde de yoğun kaygı ve endişe yaşayabilir. Bu nedenle susabilir ya da bir neden bulup o ortamdan kaçabilir. Kişinin ortamda iken çarpıtılmış düşüncelerinin ve gerçekdışı yüksek performans beklentilerinin belirlenmesi önemlidir.

Sosyal anksiyete anında ya da heyecanlandığı anda aklından geçenleri de bulmak önemlidir. Eğer hastada otomatik düşünceler elde edilemiyorsa "en berbat senaryo" tekniği kullanılabilir. Bu teknik de düşünsel çarpıtmaları ortaya çıkarabilir. Bu teknikte kişiye, sosyal anksiyete anında başına gelebilecek en kötü şey sorulur. Eğer insanların farketmesi ile ilgili yoğun korkusu varsa, bu korkunun kendisi için anlamının ne olduğu sorulur. Kendisi hakkında insanların neler düşünmüş olabileceği sorulur. Ayrıca yakın zamanda yaşanmış bir sosyal anksiyete durumunun ayrıntılı konuşulması, imgelem, düşünce kaydı tutulması vb. tekniklerde bilişsel otomatik düşüncelerin saptanmasında kullanılabilir.

Bu tür düşünceleri değiştirmek için bir takım teknikler denenir. Öncelikle kanıtların araştırılması önemlidir. Sosyal durumlardaki değerlendirilme ve yargılanma korkularımız gerçekçi mi, gerçekte başkalarının düşündüğünü düşündüğümüz şeyler gerçek mi? Bu ayırımın yapılması önemlidir ve bu düşünceleri değiştirmek için ilk ve önemli adım, otomatik düşüncelerin "gerçek" olmadığını hastaya göstermektir. Hastanın bunu bilmesi terapide son derece önemlidir. Bu nedenle kanıtlar araştırılır. Özellikle kişinin tahmin, beklenti ve çarpıtılmış düşünceleriyle ters düşen kanıtlar bulmak önemlidir.

Özellikle kişiye geçmişte bu tahmin ve korkularının olmasını beklerken bunların gerçekleşmediği durumlar oldu mu, sorusuyla ters kanıtlar araştırılır.

Ayrıca başkalarının kendisi hakkındaki düşünceleriyle ilgili tahmin ve korkularının da gerçek dışı, çok düşük olasılık olduğu belirtilir, kişinin endişesinin haklı olabileceği noktalarda konuşulabilir. Ama ters kanıtlan göstermek daha etkili yol olabilir. Son aşamadan ise kaygılı düşüncelerin yerine, daha işlevsel yeni düşünceler konulur.

Diğer önemli nokta ise hastanın korkunçlaştırmasını kontrol etmektir. Sosyal fobikler, sosyal ortamda yaşanılacak olan bir durumun, çok korkunç bir durum olacağı ve bununla başa çıkamayacağını ve dayanamayacaklarını düşünürler. Burada bu düşüncelere değil, bu düşüncelerin yarattığı kaygıyla nasıl baş edebileceğine kişi odaklanmalıdır.

Birçok sosyal fobik korktuğu şey gerçekleşse bile, bu durumun dünyanın sonu olmadığım, bu durumla baş edebileceğini görmektedir. Bu olumsuz yaşantının etkilerinin uzun, sürmeyeceği de, hasta ile paylaşılmalıdır, hastaya gösterilmelidir.

Ayrıca hastaya başına gelen ve korkunç olduğunu düşündüğü olaya 100 üzerinden puan vermesi istenebilir. Hasta puan verdikten sonra gerçek yaşamdan bir korkunç olaya 100 puan verirsek, kendi durumunun olacağı puan sorulur. Hastanın aradaki farkı görmesi terapide önemlidir.

Diğer bir otomatik düşünce şekli ise zihin okumadır. Normalde sosyal fobikler başka insanların zihinlerini okurlar ve bu şekilde kendilerinin yargıladıklarına ve itibar kaybettiklerine inanırlar. Burada gerçekten başkalarının kendisinin bakış açısıyla bakıp bakmadığı kişi ile tartışılır. Başkalarının gözü ile baktığında ya da düşünce okuduğunda çoğu kez yanıldığının, çok düşük olasılıkla kişilerin bu şekilde düşünebileceklerinin gösterilmesi önemlidir. Hastaya bir başkasının benzer kaygılı davranışları gösterseydi, yüzü kızarıp, elleri titreseydi, kendisinin o kişiyi eleştirip eleştirmeyeceği sorulabilir. Yani kendisi benzer durumdaki birini görse, onu eleştirir miydi? Onu yetersiz görürümüydü? Bu örnek üzerinden de konuşulabilir.

Önemli bir bilişsel çarpıtma ise, algıda seçiciliktir. Sosyal fobikler algıda seçicilik nedeniyle, kötü bir olay karşısında, komple yaşamı kötü olarak algılarlar. Sosyal fobikler kendi kusurlarını çok görürler ve üzerinde dururlar. Özellikle kendini yeterli bulmadığı alanlarda, başkalarının onu eleştirip yargılayacağını düşünmeleridir. Bu düşüncenin “gerçek” olmadığı, çarpıtma olduğunun kanıtlarıyla konuşulması, kişinin güçlü özelliklerinin gündeme getirilmesi önemlidir. Yani kişi sadece zayıflıklarından oluşmuyor, kişinin yetenekli ve güçlü alanların bulunup onların gündeme getirilmesi önemlidir.

ANKSİYETE BELİRTİLERİNİ SAPTAMA

Kişiye öncelikle sosyal anksiyetenin ortaya çıktığı durumlarda en çok rahatsız olduğu belirti sorulur. Kimi hasta en fazla yüz kızarmasından yakınırken, kimisi titreme, kimi hastada ise birden çok yakınması olabilir. O sosyal ortamdaki farkedilebildiği belirtiler araştırılır. Örneğin çarpıntı, yüz kızarması, titreme, sesin titremesi, heyecanlanma, ter basması, nefesin kesilmesi, kekeleme, konuşamama vb. Sonra o belirtileri diğer insanların farkedip farketmediği sorulur. Fark ederse ne olur, insanlar ne düşünür, diye sorularak anksiyete belirtileri konuşulur. Bu belirtilerle ilgili farkındalık ve kontrolü ile ilgili çabalar konuşulur.

KAÇINMA VE GÜVENLİK DAVRANIŞLARINI SAPTAMA

Korkulan durumların gerçekleşememesi için sosyal fobikler kaçınma davranışlarına başvurur. Hastanın terapide soğuk durması, ellerini saklaması, dışarıda yada sosyal ortamlarda gözlük takması bir güvenlik davranışı olabilir. Hastaya korktuğu şeyin gerçekleşmesini engellemek için yada insanların bu durumu fark etmemeleri için neler yaptığı sorulabilir. Belirtileri kontrol etmek için hastalar kendi dikkatlerine inanırlar. Burada gerçekten başkalarının kendisinin bakış açısıyla bakıp bakmadığı kişi ile tartışılır.

Başkalarının gözü ile baktığında ya da düşünce okuduğunda çoğu kez yanıldığının, çok düşük olasılıkla kişilerin bir şekilde düşünebileceklerinin gösterilmesi önemlidir. Hastaya bir başkasının benzer kaygılı davranışları gösterseydi, yüzü kızarıp elleri titreseydi, kendisinin o kişiyi eleştirip eleştirmeyeceği sorulabilir. Bu tür örnekler üzerinden konuşulabilir.

Bir de sosyal fobiklerde algıda seçicilik nedeniyle, kötü bir olay karşısında, komple yaşamı kötü olarak algılarlar. Sosyal fobikler kendi kusurlarını çok görürler ve üzerinde durular. Sosyal fobikler özellikle kendini yeterli bulmadığı alanlarda,başkalarının onu eleştirip yargılayacağını düşünmeleridir.

Bu düşüncenin “gerçek” olmadığı, çarpıtma olduğunu kanıtlarıyla konuşulması kişinin güçlü özelliklerinin gündeme getirilmesi önemlidir. Yani kişi sadece zayıflıklarından oluşmuyor, kişinin yetenekli ve güçlü alanların bulunup onların gündeme getirilmesi önemlidir.

Üzerine odaklanmasını engellemek için yaptığı şeyler bu davranışların etkili olup olmadığı sorulur ve yanıtlarda gerçekçilik payı araştırılır. Sonuçlar hasta ile tartışılır. Kaçma davranışı rahatsızlığın önlenmesine yönelik bir davranış olduğunu söylemiştik. Kaçmak ilk dönemde kişi rahatlaşa da kişinin kendisi ve başkaları hakkındaki düşüncelerini pekiştirerek anticipation ankstiyesini artırarak uzun dönemde zorlukları artırır ve içinden çıkılmaz kısır döngülere neden olur. Bu durumlarla ilgili farkındalık artırılır.

KENDİNE SOSYAL BİR OBJE OLARAK DEĞERLENDİRME SÜRECİ

Sosyal fobikler dikkatini kendi içine yoğunlaştırır. Dışarıdan gelen bilgiler yerine kendi iç bilgilerine göre davranır. O anda dikkatin nereye kayıyor olduğu önemlidir. Sosyal ortamlarda kendini gözlemeye başladığında en çok neye dikkat ettiği sorulur. Dikkati o anda nereye yöneliyor? O anda diğer insanların yaptıklarını söylediklerini takip edebiliyor mu? Bu sorular sorulur ve araştırılır.

Amaç farkındalığı artırmaktır. Dikkatini kendine yönlendirdiğinde nasıl görünüyor gizlenmeye çalışsa da, başaramadığını düşünüyor mu? Bu anda ne hissediyor konuşulur. Bu anda dikkatini kendisinden, yeniden nasıl çevresine yönlendirebileceği hastaya öğretilir. Ki, hasta bunu ne kadar başarırsa, o an ki endişe ve kaygıda o kadar azalır.

MODEL GELİŞTİRME/FORMÜLASYON

Bilişsel model, hastaya uygun özellikte olmalıdır. Çünkü her hasta farklıdır. Bu bilişsel model geliştirilirken, kişinin en son yaşadığı fobik durumundan yola çıkabilir. Sonra diğer yaşadığı durumlarda değerlendirilebilir. Burada yapısal bir formülasyon oluşturulur. Beyaz bir tahta kullanılarak hastaya bilgilerin formüle edilmesi önemlidir. Bu beyaz tahtaya ortama girmeden önce, ortamdayken ve ortamdan çıktıktan sonra aklından geçenler listelenebilir. O anda aklından geçen düşünceler nelerdi ve o düşünceler nedeniyle kendini tuhaf mı? Farklı mı algıladı? O anda hangi anksiyete belirtilerinin ortaya çıktığını fark etti ve bu belirtileri nasıl yorumladı?

Güvenlik ve kaçma davranışları oldu mu, bunlar şematize edilir. Hastaya görsel bir sunum yapılır. Sosyal fobili bireylerin terapisinde işitsel ve görevsel geri bildirimler ve deneyimlerin bir sonraki seansta değerlendirilmesi önemli bir tekniktir. Bu konuda video ve ses kaydından yararlanılabilir. Kişi kaydedildikten sonra kendisine izletilir ve sonrasında görüşleri alınır. Bu teknikte kişi iç değerlendirmelerinin gerçek olup olmadığını çok etkili bir şekilde değerlendirilebilir. Bu teknik ile güvenlik davranışlarının aslında ne kadar dikkat çekici olduğu da hastaya gösterilebilir. Hastaya videoda kendi davranışlarını görünce ne hissetliklerini anlattırılır. Hastanın kendine yarattığı imajla gerçek imaj arasındaki farkı, fark etmesi sağlanır.

Ayrıca anticipation (beklenti) anksiyetesi üzerinde durulur. Hastaya sosyal ortamda başına gelebilecek en korkunç şey hayal ettirilir. O anda vücudunda hangi belirtilerin oluştuğu, neler düşündüğü, kendi içine nasıl yöneldiği konuşulur ve farkındalık arttırılır.

Bu düşüncenin kanıtlan ve ters kanıtlan araştırılır. Bu kaygı oluşumundaki gerçekleri olmayan beklentiler gerçekçi hale getirilir ve anksiyete azaltılır.

Ayrıca hastaya anlatırken normalleştirmek, heyecanının ve endişesinin normal olduğunu anlatmak önemlidir. O anda içe değil, dışarı bakmayı öğretmek önemlidir. Hastanın kendine değil karşı tarafla konuşmaya yoğunlaşması önerilir. Ayrıca hastaya her seansta davranışsal egzersizler verilir. Bu egzersizler sonunda tekrar diğer seansta bu egzersizleri yaparken hissettikleri sorulur. Bu alıştırmalardan sonra kendilerini nasıl hissettiklerini sıkıntı haline ve kendilerine algılamalarının tarif edilmesi istenir. Aradaki fark, gelişim hasta ile konuşulur. Bu sayede kişilerdeki olumsuz kendilik imgeleri yerine, gerçeğe dayalı sosyal kendilik imgesi inşasına başlanır. Bilişsel yeniden yapılandırma yapılır, zaten amaç da budur.

DAVRANIŞSAL ALIŞTIRMA DENEMELERİ

Çoğu fobik yakınmada olduğu gibi, sosyal fobide de gerçek yaşamda alıştırma etkilidir. Danışanlar, sosyal anksiyeteyi ortaya çıkaran durumlardan kaçınma eğilimindedir ve kaçınmanın stresi azalttığı şeklinde yorumlan vardır. Exposure (maruz bırakma, alıştırma) tedavisinde korkulan durumun yeniden içine girilir yani hasta korkusu ile yüzleştirilir. Danışana kaçınma davranışının üstesinden gelme, gerginliği azaltmayı öğrenme, korkulan uyaran durum ile uzun süre yüzleşildiğinde korkunun azaldığının gösterilmesi amaçtır.

Davranışsal denemelerin bilişsel terapide işlenmesi de önemlidir. Burada kişiler kaygılı olduğu durumlara girerek, kaygılı düşüncelerinin bu durumlarda geçerli olup olmadığı ile ilgili gözlemler yaparlar. Kişiler korktukları düşüncelerin geçerli olup olmadığı ile ilgili gözlemler yaparlar. Kişiler korktukları düşüncelerin geçerli olmadığını gördükçe, bu tür düşünceleri bırakma eğilimi göstereceklerdir.

Bu nedenle, bu denemelere danışanları cesaretlendirmek önemlidir. Bu denemeler esnasında reddedilmeler, hayal kırıkları da olabilir.

Bunlar da danışan ile konuşulmalıdır. Davranışsal denemeler sıralaması yapılırken, hastanın bu durumlardan korkma derecesi kontrol edilmelidir. Sonra hastanın kaçındığı durumların listelemesi yapılır. Yapılacak olan alıştırmaları önceden tasarlamak ve listelemek gereklidir. Bu alıştırmalar sık ve uzun süreli olmalıdır. Ama başlangıçta, yaratacağı kaygı daha öngörülebilir, daha kontrolü kolay alıştırmalar önerilir. Ardından alıştırmalardan önceki, alıştırma anındaki ve alıştırma sonrası hastanın bilişsel olarak değerlendirilip, geri bildirimler yapılmalıdır.

Bir sosyal fobik hastam ise bana, arkadaşlar arasında sohbete katıldığını anlatmıştı. Arkadaş davetinin olduğu eve gittiğinde ise sadece tanıdıklarının değil, aynı zamanda tanımadığı ve karşıt cinsten insanlarında olduğunu da farketmekti. O anda yoğun bir sıkıntı, huzursuzluk, titreme ve gerginlik hissetmiş. O anda kasılmış ve rahat oturamamış.

Bana, esprilere pek katılamadığım, sessiz kaldığını anlatmıştı. Sonrasında ise kendisini çok huzursuz hissetmesi nedeniyle önce tuvalete, sonra mutfağa kaçmış. Sonra da bahane bularak o ortamdan kaçmıştı. O ortamdaki yaşadığı sıkıntının nedeni olarak ise, o ortama girmesini suçlu bulmuştu. "Eğer bu ortama girmeseydim. Ben bu rezilliği yaşamazdım. En iyi uzak uzak durayım." diye düşünmüş ve sosyal ortamlardan uzaklaşma karan almıştı. İşte bu noktada, sosyal fobi zaferini ilan etmişti. Çünkü her atılan geri adım, her kaçınma davranışı sosyal fobinin bir zafer daha kazanmasıdır.

Dikkatli incelendiğinde danışanımın faturayı, o sosyal ortama kestiği net olarak görülmektedir. Çünkü insanlar sonuçlardan olayları sorumlu tutarlar. Ortamdaki yaşadığı rezilliğin suçlusu, o ortama girme olayı olduğunu düşünür. Bu düşünce nedeniylede kaçmanın ise en akıllı yaklaşım olduğuna karar verir. Gerçekte ise bu karar, ona büyük yenilgiler ve bozgunlar yaşayacağı, kendisini asosyalleştirecek bir sürecin başlangıcıdır.

Aslında sosyal fobi su gibidir. Sıvıların genel özelliği boşlukları doldurmalarıdır.

Sosyal fobide su gibidir ve sosyal fobik kişi geri çekildikçe, çekildiği alanları doldurur. Sosyal fobilerin her geri attığı adım, sosyal fobinin önemli bir zaferidir. Her zaferden sonra geri çekildikçe, kişiyi daha da köşeye sıkıştırır.

Biraz önce insanlar sonuçlardan olayları sorumlu tutar demiştik, oysa gerçekte olay önemli değildir. Olaya verilen anlam önemlidir. Bu olaydaki kişinin heyecanlanmasının, huzursuzluğunun ve kasılmasının nedeni o ortam değil, o ortama girerken aklından geçen, ortamla ilgili çarpıtılmış şu düşüncelerdir:

•        Hata yapacağım. Gülecekler. Komik duruma düşeceğim.

•        Eleştirecekler.

•        Titreyeceğim, heyecanlanacağım, aptal gibi görüneceğim.

•        Rezil olacağım.

•        Benim sohbetim kötü. Benim esprilerim güzel değil. Benim sohbetim sıkıcı.

•        Bende bir şey bulamazlar. Benden adam olmaz.

Bu düşüncelerle ortama giren kişide, sonuç olarak sosyal anksiyete ortaya çıkar. Çözüm ise o ortamdan kaçmak değil, ısrarla daha çok girmektir. Çünkü o ortama girdikçe kişi alışır ve sosyal anksiyetesi her geçen gün azalır ve kaybolur. Kaybolmasa bile "Nasıl olsa alışınca heyecanım geçiyor," düşüncesi başlar ve kişi daha kolay tahammül eder. Daha önce de bahsettiğimiz gibi tedavide; olaydan çok, olaya verilen anlamla uğraşmak önemlidir.

Bu şekilde daha çok alıştırma yaptıkça, alıştırmalar anında korku azalacak ve bir sonrakinde ise yoğunluğu daha da azalacaktır. Arada bazı durumlar aşın korku ve kaygı yaşanabilir. Bu durumda bir süre bekleyip tekrar üzerine gidilebilir ya da o dönemde başka bir alıştırmaya geçilebilir. En önemlisi davranış denemelerinin bırakılmasıdır. Eğer korkulan durumlar kısa süreli durumlarsa ve korkunun yatışması için yeterli zaman yoksa o duruma daha sık girilmesi gereklidir.

Yani fobiler gibi, sosyal fobide üzerine gitme, korkulan durumlara girme ile duyarsızlaşma gelişir. Yani sosyal fobi, sosyal ortamlara daha çok maruz kalındıkça düzelen, nasırlaşan bir hastalıktır. Nasır gelişmesi belki de bu tedavi sürecini en iyi anlatan sözcüklerdendir.

Ama nasır nasıl gelişir?

Kazma kürek vb. kas gücü ile çalışanlarda, gitar vb. enstrüman çalan kişilerde bir süre sonra avuç içlerinde ve parmak uçlarında şişme, kızarıklık ve su toplaması durumları gelişir. O dönemde bu bölgeler hassas ve açılıdır. Buna rağmen kişi çalışmaya devam ederse, canı yanmaya devam eder. Ama bir süre sonra, vücut kronik travmaya maruz kalan yerleri ölü bir deri dokusu ile örter.

Bu ölü deri parçasına nasır denilir. Nasır içerisinde damar ve sinir olmadığından, çalışmaya devam etsek de artık acı olmaz. Yani nasır gelişince acı biter. Aynı şekilde fobilerde üzerine gidildikçe nasırlaşır. Ama maruz kalma acısı yaşanmadan nasırlaşma olmaz. Dayanma ve katlanma konusunda hastanın desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi gereklidir.

Normalde vücutta ağrının oluşması için, acı veren uyaranın sinir uçlarınca algılanması ve bu uyarının beyne iletilmesi gereklidir. Bu ileti beyne ulaşınca Substance P salınır ve acı oluşur. Ama nasır dokusunun içinde damar ve sinir olmadığından acı oluşmaz. Çünkü acı hissini algılayabilecek sinirler orada yoktur.

Sosyal anksiyetede de, korkulan ortama girildiğinde beyne bir uyan gider ve beyin otomatik yanıtım (korku, anksiyete programını) devreye sokar. Danışanın daha fazla sosyal ortama girmesi, daha fazla uyarının beyne gitmesine neden olur. Bu da duyarsızlaşma (alışma, nasırlaşma) sürecini başlatır. Yükseklik fobisi olan birisini bir iple bağlayıp 10. kattan sarkıtırsak, hasta çıldıracak gibi olur. Ama orada saatlerce, günlerce kalırsa o korku azalır ve zaman içerisinde alışma ile tama yakın kaybolabilir.

Yani, nasırlaşma ya da alışma tedavide önemlidir. Sosyal ortamlara alışınca korkunun azaldığının görülmesi, hastadaki olumsuz bilişleri mutlaka alt üst edecek ve yeni bilişlerin oluşma sürecini başlatacaktır. Israrla çaba göstermenin sonucu ise nasırlaşma olacak ve sonrasında kişi sosyal ortamlarda etkilenmediğini gördükçe cesaretlenip sorunun daha çok üzerine gidecektir.


 

BAZI ALIŞTIRMA ÖRNEKLERİ

•        İşlerinizde öyle bir sorumluluk alınki bu sorumluluk patron ve şeflere bilgi vermeyi içersin.

•        Şirket içi ve dışı sorunları üzerinize alın

•        İşyerinden kişilerle, özellikle karşıt cinsinize mutlaka selam verin ve nasıl olduğunu sorun

•        Evinizde bir parti verin yada arkadaşlarınızı eve çağırın

•        Davet ve açılışlara katılın. Orada sohbet etmeye çalışın

•        Komşularınızla mutlaka kısa sohbetler edin

•        Alış verişe gidin. Bir şeyler deneyin ve almayın

•        Vitrindeki mallarla ilgili satıcılara ayrıntılı somlar sorun.

•        Alışveriş merkezinde tuvaletin yerini sorun

•        Restorana gidin, menü hakkında bilgi alın ve rezervasyon yapmaya çalışın.

•        Kalabalık caddelerde yürüyün ve insanlara bakın,kafelere oturup çay.vb için.

•        Kalabalık olduğu zamanlarda otobüse vapura vb. binin, insanları gözleyin.

•        Okulda öğretmenlere mutlaka bir sora bulup sorun. Anlamamış gibi yapın.

•        Tuhaf giyinerek cadde de yürüyün, insanların size bakışlarına dikkat edin (ya da topallayarak yürüyün)

•        Öğle vakti kafeterya ya da işyerinin karşısındaki restorana gidin ve kalabalıkta yemek yiyin.

•        İşyerinde yemekhaneye en kalabalık olduğu anlarda gidin ve masanızdaki kişilerle sohbet etmeye çalışın.

•        Kalabalık içindeyken bir arkadaşınızı cep telefonunuzdan arayıp sohbet edin.

•        Okulda bilmediğiniz konuyla ilgili arkadaşlarınızla konuşun ya da evdeyken onlara telefonla danışın.

•        Sürpriz misafirliğe gidin.

•        Okuldan beğendiğin karşı cinse selam verip, sohbet etmeye çalışın.

•        Kız arkadaşınızı tiyatro, sinema vb. davet edin.

•        Arkadaşlarınızla yemekli toplantılar yapın.

•        Başkaları önünde yazı yazın.

•        İş görüşmelerine gidin.

•        Üst patron ya da şefinize telefonla bilgi verin. Odasına gidip bilgi verin.

•        Park lobi vb. Çay, kahve, vb içecekler.için, gazete ve dergi okuyun.

•        Yalnız başınıza sinema, alışveriş vb. Gidin. İnsanları gözleyin.

•        Komik giyinin, komik bir şapka takın. Herkesin size bakmasını sağlayın bu sayede bakışlardan ilgi odağı olma ile mücadele edin, alışın

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Egzersiz

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült