ALT SİSTEMLER
Beş temsil sistemi görme, hissetme, işitme, tat ve koku alma iç deneyimimizin yapı taşlarıdır ve bunlar kimi zaman duyusal sistemler olarak adlandırılırlar.
Duyularımızla dış dünyada yapabileceğimiz her ayrımı, iç dünyamızda da yapabiliriz. Örneğin, renkleri görerek, hem zihinsel dünyamızda hem de dış dünyada uzaklığı sezeriz. NLP’de bu farklara alt sistemler denir. Alt sistemler, duyularımızın daha küçük yapı taşlarıdır; bütünsel resimler, sesler ve duyguların yaratılma tarzıdır. Bunlar her deneyimi ayrı kılan özelliklerdir.
Rahatlayın ve hoş bir anınızı anımsayın. Bununla ilgili zihinsel resminize bakın. Eğer bunu imgelemekte zorlanıyorsanız, ne görebiliyorsanız görün. Resim siyah beyaz mı, yoksa renkli mi? Hareketli mi, durağan mı? Renkler ne kadar parlak? Resme kendi gözlerinizle mi bakıyorsunuz, yoksa kendiniz de resmin içinde mi yer alıyorsunuz? Tüm bunlar görsel alt sistemlerdir. Bırakın resim yavaşça kaybolsun.
Şimdi bu hatıranızdaki sesleri dinleyin. Bunlar yüksek veya alçak mı, yakın veya uzak mı? Devamlı mı? Sesler net mi yoksa boğuk mu? Hangi yönden geliyorlar? Bunlar işitsel alt sistemlerdir. Bırakın sesler kaybolsun.
Şimdi duygular. Bedeninizin nerelerinde bulunuyorlar? Her bir his büyük mü, küçük mü? Sıcak mı, soğuk mu? Ne kadar şiddetli? Kapsadığı alanın büyüklüğü ne kadar? Bunlar dokunsal alt sistemlerdir. Bırakın duygular kaybolsunlar.
Hatıralarımız, umutlarımız ve inançlarımızdan her birinin alt sistemik bir yapısı vardır ve onlara bu yolla anlamlar veririz. Daha sonra onlar hakkında duygu sahibi oluruz. Bu, hem tek seferlik olaylar (örneğin, “ilk randevunuz”) hem de deneyim sınıfları (örneğin, “sevgi”, “inançlar”, “kafa karışıklığı” veya “hobiler”) için geçerlidir.
Aşağıda en sık rastlanılan alt sistem ayrımlarını bulacaksınız. Sizin için önemli olan başkaları da olabilir.
Görsel Alt Sistemler
Katılımcı (kendi gözleriyle görülen) veya izleyici (kendine dışarıdan bakan)
Renkli veya siyah beyaz Çerçeveli veya sınırsız Derinlik (iki veya üç boyutlu)
Konum (örneğin, solda, sağda, yukarıda veya aşağıda)
Resimden kendi uzaklığınız
Parlaklık
Kontrast
Netlik (net veya puslu)
Hareket (film şeridi gibi veya tek tek sahneler)
Hız (alışılmıştan daha hızlı veya yavaş)
Sayı (bölünmüş ekran veya çoklu resimler)
Boyut
İşitsel Alt Sistemler
Stereo veya mono Sözcükler veya sesler Hacim (yüksek veya alçak)
Ton (yumuşak veya sert)
Sesin dolgunluğu Sesin konumu
Sesten veya kaynaktan uzaklık Süresi
Sürekli veya kesintili
Hız (alışılmıştan daha hızlı veya yavaş)
Netlik (açık ya da boğuk)
Dokunsal Alt Sistemler
Konum
Şiddet
Baskı (sert veya yumuşak)
Uzanım (ne kadar büyük)
Doku (pürüzlü veya pürüzsüz)
Ağırlık ( hafif veya ağır)
Isı
Süre (ne kadar sürüyor)
Şekil
ALT SİSTEMLERİ KULLANMAK
Alt sistemler, öznel deneyimlerimiz üzerinde kontrol kazanmak için bize çok büyük fırsatlar sunar, çünkü bunları istediğimiz an değiştirebiliriz. Örnek olarak, olumsuz bir ruh halini, diyelim ki, can sıkıntısını ele alalım. Can sıkıntısını yaşamak nasıl mümkün olur? Dışsal neden ne olursa olsun, ruhsal durumun bir alt sistem yapısı vardır. Örneğin, insanlar sıkıldıklarını anlatırken genelde her şeyin “düz” veya “gri” olmasından bahseder. Tipik bir ses tonuyla konuşurlar.
Sıkılmış bir ruh halini değiştirmek için, onun tüm temsil sistemleri içindeki alt sistemini belirleyin. Ardından, kendinizi söz gelimi, meraklı bir ruh hali içinde düşünün. Çok merak ettiğiniz bir şeyi düşünün ve yine bu ruh halinin alt sistem yapısını belirleyin. Şimdi bir adım geri gidin ve her iki alt sistemler setine bir göz atın. Ne kadar farklılar? Canınızın sıkılması deneyimine geri dönün (hala yapabiliyorsanız) ve can sıkıntısı alt sistemini, meraklılık alt sistemine dönüştürün. Deneyiminizin nasıl değiştiğini fark edin.
Sıkılmış bir ruh hali içindeyken, ne kadar isteseniz de, irade gücünüzle kendinizi, diyelim, meraklı “yapamazsınız”. Ne ki, alt sistemleri değiştirmek, size ruh halinizi değiştirmenin pratik yolunu kazandıracaktır.
Alt sistemleri değiştirerek deneyimin yapısını değiştirdiğimizde, anlam da değişecektir. Anlam değiştiğinde ise içsel tepkimiz değişecektir.
Bazı alt sistem değişikliklerinin, içsel deneyimlerimiz üzerinde çok güçlü bir etkisi vardır. Bunlar kritik alt sistemler olarak bilinirler.
Nasıl dilimiz, içsel deneyimlerimizi hem yansıttığı hem de başlatıyorsa, alt sistemler de, günlük dildeki duyusal söyleyişlerimiz ve metaforlarımızı, yani kullandığımız temsil deyimlerinin kaynağını oluştururlar. Alt sistemleri belirten terimler genellikle doğru yansıtmalardır ve deneyimlerin temsil edilişlerindeki alt sistemleri çağırabilir ve değiştirebilirler. Örneğin, bu fikirlere odaklanırken, bunları evirip çevirip, değişik açılardan bakmaktayız. Bir konuyu açmayı düşünün, bunu kapatmak nasıl farklı bir his uyandırırdı? Konuyu kapatıp, üzerine kilit vurduktan ve arkadaki buzdolabına kaldırdıktan sonra, onu düşünmek çok zorlaşır. Bir fikri açtığınızda ise onu genişletir, çerçeveleri ve sorunları düzeltirsiniz. Bu tür söyleşisel alt sistem değişikliğinde beceri kazanmak size çok uzak gibi görünebilirse de, konu sizi çektiğinde, ustalaşmanız çok zaman almaz.
Alt sistemleri anlamak, kendi deneyiminiz hakkında size daha çok seçeneğe sahip olmanızın bir yolunu sunar. Bunlar, çok ihtiyaç duyulmasına rağmen hala yazılmamış olan “Beyin Kullanıcısının Kılavuzu”nun temel bir parçasıdır. Şimdi alt sistem metaforlarımızın zaman deneyimimizi nasıl yansıttığına bakalım.
ZAMAN ÇİZGİSİ
Zaman hakkında zengin bir alt sistem terimleri karışımını kullanarak konuşuruz. Bunları öznel deneyimlerimizi kodlamak için kullanırız. Zamanı sınıflandırmak için bir yöntemimiz olmasaydı, başımız cidden belaya girebilirdi.
Zaman gerçekte ne olursa olsun, onunla ilgili öznel deneyimlerimiz uzamsaldır. “İlerideki tatili iple çekmek”, “geçmişe dönmek”, “oldukça geride kalmış” ve “uzak gelecek” gibi metaforlar kullanırız. Zamanı bir çizgi gibi düşünürüz. Geçmiş, şu an ve geleceğin farkını nasıl algıladığımızı hiç düşündünüz mü? Geçmişteki bir olayı düşündüğünüzde, onun ne zaman gerçekleştiğini (eğer olmuşsa) nasıl bilirsiniz? Bir şeyin iki ay veya iki yıl önce değil de, iki hafta önce olduğunu nereden biliyorsunuz?
Geçmişinizi nereye konuşlandırırsınız? Geçmişteki bir olayı düşünün. Bu nerede yer alıyor? O yöne doğru işaret edin. Peki, geleceğinizi nereye konuşlandırırsınız? Yakında yapmayı umduğunuz bir şeyi düşünün ve o yöne işaret edin. Geçmişinizi geleceğinizle birleştiren bir çizgi hayal edin. Bu sizin zaman çizginizdir. Başka bir kişinin zaman çizgisini bulmak için, geçmişte olan bir olayla gelecekte olmasını umduğu bir olayı karşılaştırmasını isteyin ondan. Her iki olay hakkındaki konuşma şeklini dinleyin ve özellikle ne yöne baktığına ve jestlerine dikkat edin. Onlar bilinç düzeyinde farkında olmasalar da, bedenleri geçmiş ve geleceğin nerede olduğunu bilmektedir.
Zaman çizgileri iki kategoriye girme eğilimi gösterir. İlkine zamanın içinde denir. Zamanın içinde olan kişilerin zaman çizgileri önden arkaya doğru gider geçmiş arkalarında, gelecek önlerinde yer almaktadır. Bu kişiler, zaman çizgisinin “şimdiki zaman” bölümünde yaşarlar; dolayısıyla zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmazlar, daha anlık ve içlerinden geldiği gibi yaşarlar, bir yerlere zamanında yetişmekte ve teslim tarihlerinde zorlanırlar. Bunlar bir sonraki haftanın takvimini açıp ne kadar çok şey olduğunu görerek korkan kişilerdir. Sanki bir sürprizle karşılaşmış gibi olurlar.
İkinci kategori zaman boyuncadır. Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek bütünüyle, zaman boyunca insanının önünde durur. Genellikle geçmiş sol tarafında, gelecek de sağ tarafında uzanır. Zaman boyunca insanları iyi planlamacılardır. Dakik olurlar ve zaman yönetiminde başarılıdırlar.
Zamanın içinde ve zaman boyunca zaman çizgileri
Zaman çizgilerinin büyüleyici sonuçları vardır. Bazı kişilerin zaman yönetimi becerileri zayıftır ve bu iş hayatında önemli olabilir. Batı dünyasının iş kültürü zaman boyuncadır. Tanıdığımız bir hanım, toplantılara geç kalmasıyla ün salmıştı. Ona geçmişteki anılarını ve gelecekteki planlarını nerede tuttuğunu sorduğumuzda, belli belirsiz önündeki yeri gösterdi. “Hepsi birlikte oradalar” dedi. Bu hanım aynı zamanda bazen gerçekte yapmamış olduğu şeyleri yaptığını düşünüyordu. Zamanı nasıl depoladığını bildiğimiz için, bu pek şaşırtıcı görünmedi bize.
Kişilerin zamanı organize etme şekillerine ayak uydurmak önemlidir. Böylece onların zaman çizgilerini daha etkili olmalarına yardım edecek şekilde düzenlemek için motive edilmeleri mümkün olur. Zaman yönetimi kursları, zaman boyunca kişiler tarafından, zaman boyunca kişilerine sunulurlar. Zaman içinde kişiler ise kendilerine yardım etmek için tasarlanan bu kursları zor bulurlar!
NLP’de zaman çizgilerini pek çok şekilde kullanıyoruz geçmişteki anılara erişmek için, terapide ve zaman yönetiminde ve cazip gelecekler yaratmak amacıyla. Zaman çizgisi konusunda geniş ve ilgi çekici bir NLP literatürü bulunmaktadır.
KATILIMCI VE İZLEYİCİ DURUMLAR
Katılımcı ve izleyici durumlar, alt sistemlerin iki önemli kısmıdır. Bir deneyimin içinde olduğunuzda ve kendi gözlerinizle gördüğünüz anlarda katılımcı olursunuz. Deneyimden ayrılıp dışında durarak, kendinizi bir adım öteden gördüğünüzde ise izleyicisinizdir.
Hoş ve tekrar yaşamak istediğiniz bir hatıranızı düşünün. Bunu anımsarken katılımcı veya izleyici misiniz, yoksa iki durum arasında gidip gelmekte misiniz?
Şimdi durumunuzu değiştirin. Bedeninizi hareket ettirin ve pek hoş olmayan bir hatıranızı şimdi yeniden yaşayın. Katılımcı veya izleyici misiniz, yoksa ikisi arasında gidip gelmekte misiniz? Ruh halinizi tekrar değiştirin.
Katılımcı bir deneyim, izleyici bir deneyimden çok farklıdır. Katılımcı olduğunuzda deneyimin içindesinizdir ve bu olaya “ilişkin” iyi veya kötü olan tüm bedensel duyguları tekrar yaşantılandırırsınız. Hoş anları yeniden yaşamak için böylesi anılarınızı katılımcı resimler olarak depolayın, izleyici durumda iken, deneyimin dışındasınızdır ve bununla birlikte gelen duyguları deneyimlendiremezsiniz. Bazı insanların geçmişteki önemli ve yoğun deneyimlerine bakıp da hiçbir şey hissetmediklerini söylediklerinde, bunun nasıl mümkün olabildiğini merak edebilirsiniz. Bunu, izleyici duruma geçerek yaparlar.
İzleyici olmak çok yararlı olabilir; acılı hatıraları uzakta tutar. Aynı zamanda tecrübeden öğrenmenizi sağlar. Bir an için geçmişteki olumsuz bir deneyiminizi düşünün. Bunu anımsarken katılımcı mı, yoksa izleyici mi olduğunuzu fark edin. Eğer katılımcıysanız, izleyici olun. Kendi içinizden çıkın, resimdeki bedeninizi bırakın ve kendinizi bu tabloda görün. Eğer zaten izleyici durumdaysanız, perspektifinizi değiştirin ve kendinize başka açıdan bakın, belki yukarıdan veya aşağıdan veya daha da uzaktan. Şimdi kendinizi bu ortamda görürken, bundan ne öğrenebilirsiniz?
Alt sistemleri kullanarak, deneyimlendirme şeklinizi değiştirdiniz. Bunun sonucunda, yapmamanız halinde kaçıracağınız yeni şeyler öğrenebildiniz.
Katılımcı ve izleyici perspektifler, yalnızca birer zihinsel durumdan ibaret değildir. Bunlar bedeninize kaydedilirler. Katılımcı olduğunuzda, şimdiki zaman içindesinizdir ve bedeninizle duygularınızın farkında olursunuz. Katılımcı durum zamanın içindedir. Bu sırada öne doğru eğilmeniz mümkündür. Büyük bir olasılıkla, yoğun bir tartışma veya söyleşi sırasında öne doğru eğilen insanlar görmüşsünüzdür. Bunu yaparak, ilinti kurduklarını görürsünüz ve kendiniz de bunun nasıl bir şey olduğunu bilirsiniz.
İzleyici olduğunuzda, bir parça uzakta yani “pek birlikte değil gibi” ya da düşünceli bir ruh halinde olursunuz. Nesnel olur ve şeyler hakkında düşünür, geleceği tasarlar veya geçmişi gözden geçirirsiniz. İzleyici durum zaman boyuncadır. Bedeniniz “geriye doğru gitmeye” eğilimlidir.
Ne katılımcı ne de izleyici olmak daha iyidir. İkisi de faydalıdır; ne yapmak istediğinize bağlı olarak, ikisini de kullanabilirsiniz. Bazı etkinliklerde mutlaka katılımcı olmak, bazılarında da izleyici kalmak isteyeceksiniz. İki durum arasında serbestçe dolaşabilmek size büyük bir duygusal özgürlük ve öğrenme fırsatı sağlar. Bazen insanlar bu durumlardan birinde tıkanıp kalırlar. Eğer geçmişlerinde acı çekmişlerse, takılıp kaldıkları hal, genelde izleyicilik olur.
Bedensel farkındalığımızın da, tıpkı özsaygı ve fiziksel sağlık gibi bir alt sistem yapısı vardır. Kendimiz hakkındaki düşüncelerimiz bedenimizi etkiler, çünkü zihin ve beden bağlantılıdır. Bu görüntüler ve duygular genelde bilinçdışıdır. Beden ve zihin ilişkisine dayalı tıp alanında, imgelemenin sağlık ve hastalık üzerindeki gücü üzerine pek çok çalışına yapılmıştır. Hastalar hayal ettikleri resimlere, sağlık alt sistemlerini vermeyi öğrendiklerinde, imgeleme çok daha etkili olur. İç diyalogumuz ya da kendimizle konuşmamız da sağlığımızı etkiler. Size sürekli ne kadar kötü hissettiğinizi ileten bir iç diyalog sizi çökertir. NLP, bağışıklık sisteminizin, iç diyalogunuza kulak kabarttığını ileri sürer.
MODELLEME
NLP’de modelleme, bir kimsenin bir işi nasıl yaptığını öğrenmek anlamına gelir. Mükemmelliği kopyalama süreci, NLP’nin özüdür. Bir beceriyi modellemek, bu beceriye sahip kişinin bunun hakkında nasıl düşündüğünü ve bunu yapabilmesini mümkün kılan değer ve inançları keşfetmektir. Duyguları, deneyimleri, davranışları, inanç ve değerleri de modelleyebilirsiniz. NLP, mümkün olan her şeyi modeller. Bu mümkündür, çünkü daha önce bir insan bunu yapmıştır.
Buradaki NLP önvarsayımı şöyledir:
Başarılı kişileri modellemek, mükemmelliğe götürür. Eğer bir insan bir şeyi yapabiliyorsa, bunu modellemek ve başkalarına öğretmek mümkündür.
Modelleme, bir çocuğun temel öğrenme biçimidir. Yürümeyi ve konuşmayı da bu şekilde öğrendik. Aslında Mark Twain bize, eğer bu beceriler formel bir yöntemle öğretilseydi, aksak ve kekeme olabileceğimize işaret etmişti. Çocuklar, çevrelerinde öğrenmek istedikleri şeyleri yapabilen yetişkinleri basit bir şekilde kopye ederler. Böylelikle sadece görünüş değil, yüz ifadeleri, duruşlar, ses tonları, davranış biçimleri, tavırlar, inanç ve değerler ve tüm bunların taşıdığı avantaj ve dezavantajlar da, kuşaktan kuşağa aktarılır. Formel olmasa bile, modelleme güçlüdür bu şekilde kazanılan beceriler, okulda öğretilenlerden daha kalıcı olurlar.
Bir beceriyi modellemek için üç mantıksal düzeyde yoğunlaşmak gereklidir: Modelimizin yaptıkları (davranış ve fizyolojileri), nasıl yaptığı (düşünme şekilleri) ve neden yaptığı (inanç ve değerleri). Bundan başka, modelin içinde bulunduğu çevreyi ve modelin kimliğini de dikkate almalısınız.
Bir beceriyi modellemek için gereksindiğiniz beceriler: modelin davranış ve fizyolojisi düşünme şekli inanç ve değerleri
NLP’de modelleme üç evreden oluşur. İlk evre, gözlemleme, sorgulama ve ilginizi çeken davranışı sergilerken, modelinizin yanında bulunmadır. Modelin yanındayken ikinci konumda yer alır ve elinizden geldiğince onun yerine geçersiniz. Doğrudan soru sormakla yetinmek hayal kırıcı olabilir, çünkü yüksek beceriye sahip kişiler, genellikle öğrenme aşamalarını unutmuş olurlar ve işi tam olarak nasıl yaptıklarının farkında değildirler. İşte bu yüzden en iyi öğretmenler, en iyi uygulamacılardan çıkmaz. NLP modellemecisinin görevi, bu bilinç engelini aşarak, modelin bilinçdışı yeterliliğini öğrenmektir. Bu, aynen karmaşık bir binayı tutan iskele çıktıktan sonra, onun nasıl inşa edildiğini hayal etmeye benzer.
İlk evreyi bitirdikten sonra, elinizde çok fazla bilgi olacaksa da, neyin önemli, neyin önemsiz olduğundan henüz emin olamayacaksınız. Bazı unsurlar, modelin kişisel stili olabilir. Dolayısıyla ikinci kısımda yapılacak olan, modelin her davranışını sistemli bir biçimde ele alarak, bunun sonuç üzerinde bir değişiklik yaratıp yaratmadığını anlamaktır. Eğer yaratıyorsa, modelin gerekli bir parçasıdır. Eğer yaratmıyorsa, bir kenara bırakılabilir.
Üçüncü ve son evre ise, öğrendiklerinizi başkalarına aktarabilmek amacıyla çözümlemektir.
Modelleme son derece faydacı ve sonuç odaklıdır. Modeller doğru veya yanlış olamazlar, ya işlerler ya da işlemezler. NLP pratik uygulamalarda çok güçlüdür, çünkü teknikleri gerçek başarılardan modellenmiştir.
Bazı beceriler için daha iyi işleyen, alternatif bir modelleme seçeneği daha vardır. Burada işi küçük parçalara böler ve bütün beceriyi oluşturana kadar sistemli bir şekilde, her bir beceriyi elde edersiniz. Bu yöntem iyi işleyebilir, ancak, organik bir model yerine, bir Frankenstein modeliyle sona erme olasılığı da vardır. Hangi yöntemle yaparsanız yapın, ancak modelinizle hemen hemen aynı sonuçlan elde ettiğiniz zaman, çalışmanız sona ermiş olur. O zaman modelinizin işlediğini anlarsınız.
NLP, bazıları son derece karmaşık becerileri olan birçok model üretmiştir: Liderlik, iletişim ve dil kalıpları, en üst düzeydeki satış elemanlarının, yöneticilerin ve atletlerin becerileri. NLP aynı zamanda hızlı okuma, doğru yazma ve müzikal hafıza gibi alanları da modellemiştir. Bir kez modelleme becerisi kazandıktan sonra, bunu ilginizi çeken her konuyu modellemek için kullanabilirsiniz.
ZİHİNSEL STRATEJİLER
Kişilerin nasıl düşündüklerini zihinsel stratejilerini öğrenmek, modellemenin önemli bir parçasıdır. Zihinsel stratejiler, bir işi başarmak için düşünce ve edimlerinizi nasıl düzenlediğinizdir. Bunlar, bir ismi hatırlamak gibi basit bir işten, kariyer planlamak veya aşık olmak gibi çok karmaşık bir işe kadar uzanabilir. Büyük hedeflerin küçük görevlerden oluşması gibi, karmaşık stratejiler de iç içe geçmiş Çin kutularına benzeyen daha küçük parçalardan oluşurlar.
Bir stratejiyi modellemek için keşfetmeniz gerekenler:
• Kullanılan temsil sistemi.
• İçsel resimlerin, seslerin ve hislerin alt sistemleri.
• Aşamaların sırası.
SATIŞ STRATEJİSİ
lan, en iyi satış elemanlarını modellemek üzere bir otomobil firmasıyla çalışıyordu. Bu kişiler, her seferinde ilkin müşteriye arabayı gösterip, arabanın çevresinde dolaşarak dış görünüşünü övüyorlardı. Daha sonra koltuğu müşteriye göre ayarlıyor, rahat etmelerini sağlıyor ve deneme sürüşüne çıkarıyorlardı. Sürüş esnasında sessiz kalmaktaydılar. Galeriye geri döndüklerinde, tekrar arabanın çevresinde dolanıyor ve gizli kalmış ve görsel açıdan etkileyici yönlerini gösteriyorlardı. Ancak bunlardan sonra, ofise dönerek araba hakkında konuşmaya başlamaktaydılar. Bu görselle başlayıp, dokunsalla devam eden, görsele geri dönen ve işitselle biten bir satış strajesidir. Buradaki satış ekibinin bir üyesi, diğerlerinden daha az başarılıydı. Müşteri arabayı kullanırken devamlı konuşuyor, arabanın özelliklerinden bahsediyordu. Bu yüzden müşteri sürüşe konsantre olamıyordu.
lan, kilit noktalarını ayrıştırarak, bu satış temsilcisine performansını nasıl artıracağı konusunda rehberlik yapmayı başardı. “Bırak, araba kendini anlatsın!”
YAZMA STRATEJİSİ
NLP yazma stratejisi, doğru temsil sisteminin kullanılmasının önemini gösteren iyi bir örnektir. Yazma, dilin görsel bir temsilidir, dolayısıyla yazma stratejisi görsel sistemi içermelidir. İngilizcede kelimelerin harflerini doğru yazanların neredeyse tamamı aynı stratejiyi kullanırlar: Kelimelerin harflerini sıralarken önce gözlerinde canlandırırlar, sonra doğru olup olmadığını hisleriyle kontrol ederler.
Doğru yazma konusunda hatalar yapanlar, genellikle sese odaklananlardır. İtalyancanın tersine, İngilizcede seslerin yazım şekliyle örtüşen basit kurallar yoktur.[1] İyi heceleme becerisine sahip olanlar, kelimeleri düzden olduğu kadar tersten de yazabilirler. Eğer onları izleme fırsatını bulursanız, kelimeleri imgelerken hafif yukarıya doğru ya da gözlerini odaklamadan baktıklarını görürsünüz.
Burada alt sistemler önemli olacaklardır. Joseph, okulda hecelemede zorluk çeken bir kız çocukla çalışmıştı. Çocuk sözcükleri imgeliyordu. Yukarı bakıyor, ancak, iyi göremediğini söylüyordu. Joseph ona harflerin ne renk olduğunu sordu. Kız, “Siyah” diye cevapladı. Daha sonra arka fonun rengini sordu. Cevabı yine “Siyah”tı. Harfleri iyi görememesine şaşmamalı! Joseph, beyaz bir fonun harflerin daha iyi gözükmesini sağlayacağını belirtti. Öğrenci, bu öneri üzerine fonu beyaza dönüştürdü ve harfleme becerisi o kadar gelişti ki, iki haftada bu konuda sınıfında en başarılı grubun içine girdi.
Modelleme ve stratejiler, hızlandırılmış öğrenmenin anahtarlarıdır. Etkili bir öğrenme stratejisi ile çocuklar hızlı, doğal ve kolay öğrenirler. İyi öğrenme stratejilerini öğretmek, tüm öğrencilerin aldıkları sonuçları iyileştirecektir. Herhangi bir alandaki “yetenek”, iyi bir öğrenme stratejisine sahip olmanın ürünüdür. NLP hepimizin doğal olarak yetenekli olmayı öğrenebileceğimiz bir öğretim sisteminin temelidir.
MOTİVASYON STRATEJİSİ
Kendi kendinizi bir şeyi yapmaya nasıl motive ettiğinizi hiç merak ettiniz mi? Motivasyon stratejiniz bir işe ne kadar kolaylıkla girişeceğinizi belirler. Örneğin, modellediğimiz bir kişi, önce yapması gereken işe bakar ve içinden, “İşte bunu yapmanın tam zamanı” diyen yüksek ve yüreklendirici bir ses duyar. Daha sonra bitmiş işin büyük, canlı ve parlak bir zihinsel resmini tasarlar. Kendisini iyi hissederek bu resme bakar ve işe girişir. Bu strateji iyi işler ve kullanması zevklidir. Olumlu bir amaca doğru ilerlemektedir.
Bu örneği modellediğimiz başka bir kişiyle karşılaştırın. Bu kişi yapılacak işe bakıp, “Hadi, şu işe başlamalısın” diyen rahatsız edici, genizden gelen bir ses duyar. Tahmin edeceğiniz gibi direnir. Bunun yerine yapabileceği şeylerin parlak resimlerini yapar ve kendini iyi hisseder. Daha sonra işi yapmamanın neticelerine dair bir resim çizer ve kendini kötü hisseder. Kendini iyi hissettiren resimlerle gidip, işi bırakması şaşırtıcı değildir. Zamanla işi yapmamanın sonuçlarının, aslından daha büyük ve yakın gözükmesi sonucu, kendini o kadar kötü hissetmeye başlar ki, işi sonunda yapar. Bu stratejiyi kullanmak zevkli değildir, çünkü kötü sonuçlar tarafından tetiklenmektedir. ikinci öznemizin motivasyonu zorlaştıran dört unsurun, dördünü de içeren bir stratejisi vardır:
1. İşi yapmamanın olumsuz sonuçlarını hayal edip işle kötü hisleri birbirine bağlar.
2. Kendisine ayak uydurmayıp otoriter bir yaklaşım sergiler.
3. Atılacak adımlara ve işin aşamalarına bakmak yerine, bütününe bakar ve gözü korkar.
4. Kendisini işi tamamlamış hayal etmek yerine, yaparken hayal eder.
İşi erteleme stratejisi istiyorsanız, bu en iyilerinden biridir. Teslim tarihlerinin baskısı altında yaşamak istiyorsanız, harika işler.
Bu bizi yeni bir NLP önvarsayımına götürmektedir:
İnsanlar mükemmel çalışırlar.
Hiç kimse yetersiz veya kusurlu değildir. Önemli olan, nasıl işlev gördüklerini keşfedip, bunu daha yararlı ve arzu edilebilir sonuçlar üretmek üzere etkili bir biçimde değiştirmektir.
KAYGI STRATEJİLERİ
Biraz önce gördüğümüz gibi, stratejiler hoş veya nahoş çeşitli sonuçlar yaratırlar. Endişe duymakta kullanılan stratejide, ters gidebilecek tüm olasılıklara ilişkin bir dizi büyük, parlak ve yakın resim yaratılır. Bu resimlere bakmak size kendinizi kötü hissettirecektir.
Örneğin, geç saatlere kadar dışarıda olan kişiler hakkında endişe duyduğunuzda, onların başlarına gelebilecek şeyleri tüm canlılığıyla hayal edip, kötü hislere kapılırsınız. Sonra size bunu hissettirdikleri için onları sorumlu tutar ve onlara kızarsınız. Çok ince düşünceli olmayabilirler, ancak, bu resimleri ve hisleri yaratan sizsiniz , onlar değil. Unutmayın ki, olağanüstü yaratıcı bir zihinsel güce sahibiz ve içimizde hangi duyguları yaratacağımızı kendimiz seçebiliriz.
ÖĞRENME VE SEÇENEK ÜRETME STRATEJİSİ
Bu bölümü zor ortamlarda yeni seçenekler üretmemizi sağlayacak bir stratejiyle bitirmek istiyoruz.
1. Geçmişte sizi tatmin etmeyen bir şekilde sonuçlanmış olan ve gelecekte farklı tepki vermek istediğiniz bir durumu düşünün. Sanki videoda izlermiş gibi, olayın başlarındayken kendinizi zihninizin gözüyle görün. Durum yokuş aşağı gitmeden çok kısa bir süre önce, bu zihinsel videoyu durdurun.
2. Kendinize sorun: “Amaçladığım sonucu yaratmak için burada daha etkili olabilecek ne var?” Zihinsel filminizde gerçekte olanlar yerine, bu alternatif davranışı sergilemenizi seyredin. Bu alternatifi sınarken, izleyici olarak kalın.
3. Şimdi “filminizin” içine girin ve katılımcı olun. Olay anma geri dönün ve daha iyi olacağını düşündüğünüz yeni biçimde hareket edin. Bu durumu tüm yoğunluğuyla deneyimlendirin, olan her şeyi görün, işitin ve hissedin. Olabilecekleri oynamanın zevkine varın. Bunu denerken işe yarayıp yaramadığını kontrol edin. Eğer size doğruymuş gibi gelmiyorsa, oradan çıkın, başka bir alternatif düşünün. Bunu uygularken kendinizi izleyin ve biraz önceki sürecin üzerinden gidin ve bunu hem kendinizi seyrederken hem de bizzat yaptığınız sıradaki bakış açılarınızdan tamamen tatmin oluncaya kadar sürdürün.
4. Son olarak kendinize şunu sorun: “Bu yeni davranışı sergilemenin uygun zamanının geldiğini nasıl bileceğim?” Belirli şeyleri gördüğünüzde, duyduğunuzda ve içten veya dıştan hissettiğinizde, bunları yeni davranışı kullanmaya sizi yönlendirecek otomatik ipuçları olarak belirleyin. Bir daha benzer bir durumla karşılaştığınızda, buna hazırlıklı olacaksınız. Yeni seçeneğiniz zihinsel provadan geçmiş ve kullanıma uygun olacak.
Bu, yaşanmış olaylardan öğrenerek daha iyi işleyecek yeni eylem seçenekleri yaratmak için kullanılabilecek genel bir stratejidir.
[1] Türkçede de sesler ve harfler uyumludur, dolayısıyla İngilizcede olduğu gibi yazma zorluğu söz konusu değildir (ç.n.).