Kendine Güven Kazanmak İçin Egzersiz Planı

Jean-Yves Pecollo


İşte incelenip kaleme alınması zor bir konu. Ne var ki, biz çağdaş insanların pek çoğu bu ünlü kendine güven yokluğu konusuna eğilmemekten zarar görüyor.

Bu bölümü sizinle benim aramda gerçekleşecek bir diyalog biçiminde ele alacağız: Bana okuyan siz ve size yazan ben. Farz edelim ki, varoluşsal acılarınızın, günlük sıkıntılarınızın bir bölümü kendinize güvensizlikten kaynaklanıyor ve bu kendinize güvensizlik kimi zaman öylesine etkili oluyor ki, bazı eylemlerinizi tümüyle de dizginleyebiliyor. Böyle bir kendinize güvensizlik olgusu işinizde, eğlencenizde, dostluk ilişkilerinizde ve aşk yaşamınızda size hayatı zehir edecektir.

Küçük söyleşimize başlamak için, yaşamınıza olabildiğince objektif biçimde bir bakmanız ya da daha doğrusu, sıradan bir gününüzün değişik anlarındaki durumunuza bir göz atmanız ilginç olur. Örneğin dününüzü ele alalım. Kendi kendinize şöyle bir soru sormanız uygun olur: "Bugünün şu ya da bu anilda kendime güvensizlik duydum mu?" Bu soruya üç yanıt verilebilir:

1.       Hayır, günün şu ya da bu anında kendime güvensizlik duymadım.

2.       Evet, tam falan anda kendime güvensizlik duydum.

3.       Biraz...


Aşağıdaki ilk ve son satırlar bir günün alışılmış ayrımlarıdır. Boş bırakılan satırları, günün çeşitli durumlarım not ederek doldurmak size düşüyor.

 

Bu sabah uyanış anında Kahvaltı sırasında

Hayır

............................O

............................O

............................O

 

............................O

 

............................O

Öğle yemeği saatinde

............................O

............................O

 

............................O

 

............................O

 

............................O

 

............................O

Akşam yemeği saatinde

............................O

............................O

Akşam yatarken Bu kitabı okuduğum sırada

............................O

............................O

Şimdi'de, şu "kendine güvensizlik olgusu"nu ortaya koyan en son yaşanmış olayları, çıkış tarihleriyle not edin.

Tarih :         ………………………………………………………………………………………………………………………………………………..

Tarih :         ………………………………………………………………………………………………………………………………………………..

Tarih :         ………………………………………………………………………………………………………………………………………………..

Bu küçük bilanço çıkartma alıştırmasıyla amaçlanan, bir saptamayı gözler önüne sermektir: Katlandığımız ruhsal sorun ne olursa olsun, sonuçlarıyla görünümleri her an var olmaz.

Sorunlarımız bize geniş soluklanma alanları bırakın Bunlardan yararlanmayı öğrenmeliyiz!

Bu birinci kural söylemine katılıyor musunuz?

O Evet O Hayır

Olumsuz yanıt verirseniz bu bölümü okumayı sürdürmeyip bir günün analizini yeniden ele alil. Bir başka kaygıyı örnek alarak yapın bunu; sonuçta, bu kuralı doğru olduğunu göreceksiniz. Bu kural, bir olgu için doğruysa... başka bir olgu için de doğrudur! Eğer soruya olumlu yanıt veriyorsanız, devam edelim...

"Kendime güvenim yok," demek tümüyle doğru değildir, o nedenle bunun yerini şu söylem almalıdır: "Kimi zaman, arada bir, zaman zaman kendime güvenimi yitiriyorum!"

Ara sıra ortaya çıkan bu kendine güvensizlik olgusunun da her şey gibi, nedenleri ve sonuçları vardır.

 

 Bu kez sizin onayınıza başvurmadığım için özür dilerim ama bu kural evrenseldir; hiçbir istisna, hiçbir tartışma kabul etmez.

Bu ikinci yasa önemlidir, çünkü bize "burada ve şimdi" yi, an'ı yaşama olanağını bulmamız ve böylece kendimizi salıvermemiz için mantıksal kanıtlar sağlamaktadır!

Ne yazık ki, şu anda birbirimizin yanında değiliz. O nedenle bu diyalog sanal olmaktan öteye geçemiyor. Ama, örneğin, sizin Guy adında genç bir adam olduğunuzu ve fakültenin birinci sınıfında okuduğunuzu düşünelim. Kendinize güvensizlik sizin başlıca kaygılarınızdan biri, diyelim. Çünkü bu kaygı öğreniminizi tehlikeye sokuyor ve arkadaşlarınızla ilişkilerinizi, özellikle duygu ve aşk yaşamınızı zorlaştırıyor. Şimdi birbirimizi biraz daha yakından tanıdığımıza göre, isterseniz senli benli olalım. Sana "sen" diyebildiğime ve Guy diye seslenebildiğime göre, elbette sen de bana aynı şekilde davranabilirsin: Benim adım Jean-Yves.

Jean-Yves: Tamam mı?

Guy: Tamam.

Jean-Yves: Öyleyse, Guy, bir konu üzerinde anlaşıyoruz: Senin kendine güvensizlik duyma sorunun sadece bazı koşullarda ortaya çıkıyor; geriye kalan zamanlarda seni rahatsız etmiyor.

Guy: Doğru.

Jean-Yves: Bir an için şu sebep-sonuç yasasına dönelim. Her olay, ister bir çiçeğin açması, ister bir volkanın püskürmesi, ister bir öfke patlaması ya da bir aşk ilanı olsun, her olay bir ya da birçok nedene bağlıdır ve bir ya da birçok sonuç ortaya çıkacaktır. Aslında, etkiler, sonuçlar belirdiği andadır ki, biz, ortada nedenler olduğunun şuuruna varıyoruz. Olay, sebep-sonuç yoluyla ve ilişkisiyle anlaşılır hale gelmektedir.

Olayı durdurmak ya da değiştirmek için izleyebileceğimiz iki yol var: Nedenleri ortadan kaldırmak ya da sonuçlar üzerinde etkili olmak ve...

Guy: Evet, ama sadece sonuçları ortadan kaldırırsak ve nedenler yerinde durursak, çok saçma olur çünkü el sürülmeyen nedenler, eninde sonunda bir gün, tam anlamıyla aynı sonuçlara değilse de, birtakım sonuçlara yol açacaktır!

Jean-Yves: Haklısın. Özellikle, "sadece sonuçlar ortadan kaldırılırsa" demekte çok haklısın... Bununla birlikte, sonuçların ortaya çıkardığı sıkıntıları hızla gidermek için başlangıçta birtakım teknikler yararlı olabilir. Bu tür yaklaşım, daha sonra nedenlere savaş açmak için gerekli olan tüm zamanı sağlar.

Guy: Sorunlarımızın olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için nasıl bir yol izlemeli?

Jean-Yves: Ah! Görüyorum ki, bu tür teknikler hemen ilgi uyandırdı sende...

Guy: Ne de olsa çok pratik bir yol!

Jean-Yves: Doğru, pratik... Ama bu bir tuzak haline de gelebilir. Ayı gösteren el ile aynı kendisini birbirine karıştırma tehlikesiyle karşı karşıya gelebiliriz, yani sonuçların ortadan kalkmasını, nedenlerin düzeltilmesi olarak algılayabiliriz. Bu konuda uyanık olmazsak, yerinde duran zararlı nedenler günün birinde yeni olumsuz sonuçlar verecektir... ve böylece her şey yinelenecektir. Demek ki, sebepleri öğrenmek gerekiyor...

Guy: Peki. Öyleyse, kendine güvensizliğin nedenleri nelerdir?

Jean-Yves: Çok sabırsız görünüyorsun ve dikkat, bu sabırsızlık ilerisi için hayra alamet olmayabilir! Sorunun biçimine değil de, temeline karşı savaş açmaya karar verirken sabırla donanmak gerekir.

Diyelim bir göldeki suyun kirli olduğunu saptadık. Kuşkusuz, göle dezenfekte edici ürünler dökebiliriz. Ama sonuçlar kısa süreli olur. Göle akıtılan kullanılmış suların temizlenmesi için arıtma tesisleri kurmak elbette yeğlenecek bir önlemdir. Karar verilir ve tesis kurulur. Kimyacılar hemen ertesi gün göl suyunu analiz ederlerse, hiçbir iyileşme saptayamayacaklardır. Arıtma tesisinin gerçekten etkisini göstermesi ve gölün eski temizliğine kavuşması için belirli bir zaman gerekir. Bunu çok iyi anlıyoruz. Bizim için de aynı şey söz konusu. İlkeli "çalışma"nın meyvelerini vermesi ve yitirdiğimiz o büyük güveni yavaş yavaş yeniden elde etmemiz için biraz sabırlı olmamız gerekir. Büyük yatırımları ve bir ortaklığın çok büyük özverisini gerektiren kirli su arıtma tesisinin yerindeliğinden ve etkisinden nasıl emin olmamız, "sebep-sonuç yasası"nı nasıl çok iyi anlamamız gerekiyorsa, yeniden güven kazanmanın olumlu sonuçlarını almak için de biraz özveri, belirli bir yatırım ve biraz sabır gerekli. Doğrudan sonuçları ortadan kaldırmaya çalışmak belki daha uzun süreli ve daha zor bir iştir ama hiç kuşku yok, daha kalıcıdır.

Guy: Bu kez hiç sabırsızlık göstermeden sorumu yinelemek istiyorum: Kendine güvensizliğin nedenleri nelerdir?

Jean-Yves: Bu kendine güvensizlik olgusunun kökeni kocaman bir düşünce yanlışının sonucudur. Durağan, değişmeyen, hesaba katabileceğimiz bir ben'e sahip olduğumuz düşüncesi yanlıştır. Tam anlamıyla bağımsız ve güvenebileceğimiz bir ben'in oluşabileceğini ummak da yanlıştır. Kendilik (veya benlik ya da ben) kalıcı gerçeğinin çok ince bir analizi, böyle bir değişmezliğin var olmadığım kanıtlar. Bizim filozoflarımız, psikologlarımız ve diğer ruhbilim uzmanlarımız, benlik'te ya da dünyada bir yerlerde, içsel ve dışsal evrendeki tüm deneyim ve gösterimlerimizin oluşup örgütlenerek çevrelediği değişmez bir unsur bulmayı uzun zaman düşlediler. Ne var ki, araştırmalar ilerledikçe, bu düşünce geçersizleşti: Artık hiç kimse, böyle bir sabit ve bağımsız alanı bulma noktasında görünmüyor. Bu noktada köktenci araştırmalar sıradan günlük deneyimimizle birleşiyor.

Bir kişi tek parça halinde bir kitle değildir; bir öğeler bütünüdür. Tüm bu öğelerin işbirliği halinde işleyişi doğrudan çevreden etkilenir. Tüm bu öge kümelerinin dünya ile karşılaşmasından ortaya çıkan olgu "ben" olarak algıladığımız o küçük şeydir. Çok açıktır ki, tüm bu bileşen enerjilerin bileşkesi olan bu "ben" sürekli değildir. Tersini düşlersek, bu "ben" konusunda alabildiğine düş kırıklığına uğrarız. Bu durumda "ben"e güvenimiz kalmaz. "Ben" kavranılamaz olduğu halde, böyle bir "ben"i kavramayı isteme düşüncesi, bu "ben" süreksiz olduğu halde, böyle bir "ben" i sabit ve sürekli yapmayı arzulama düşüncesi; acılarımızın büyük bir bölümünün kökeninde yatan bu düşünce, Budist öğretinin örtüsüdür. Ama benlik'in güvenilir bir olgu olarak var olmadığı düşüncesi, biz Batılılar için kaygı verici ve yıkıcı olabilecek kadar "devrimci"dir. Sende düşünme sürecini başlatmak ve senin, yaşam durumlarının dolaysız deneylerinden yararlanarak, bu "ben"in heyecanlarımızın inandırabileceği kadar güvenilir olmadığını sindirmen için bu konuya değinmek istedim. Boş yere yaşamımızı bozan o bilinen "kendine güvensizlik", ancak bu yaşanmış gözlemden başlayarak gücünü yitirecektir.

Bu, olanları daha sade bir görme biçimidir. Şu anda, sen bu kitabı okurken sokaktan birtakım insanların geçmekte olduğunu düşünelim. Bu kalabalığın içinden herhangi bir kişiyi seçelim. Örneğin, Bay X. Soru şöyle: Bu Bay X'e güvenin var mı?

Guy: Yok, elbette...

Jean-Yves: Neden?

Guy: İnsanın tanımadığı birine gerçekten güven duyması çok zor!

Jean-Yves: Bu düşünceye katılıyorum. (Birine) güvenin (o kimseyi) tanımaktan kaynaklandığım söylüyorsun. Eğer (tanıma) koşulu yeterli değilse, bu koşul (güvenin gelmesi için) yeterince gerekli de değildir. Demek ki güven, tanımanın yan sonucudur. Bay X'e güveni geliştirmek için, ilk önce onu tanımamız gerekiyor. Akla gelen ikinci soru şöyle: Onu tanımak için ne yapmalı?

Guy: Doğrusu, ne diyeceğimi bilemiyorum... Onunla buluşmak gerekiyor, öyle değil mi?

Jean-Yves: Tamam. Kendin buldun. Ne diyeceğini bilemediğini öne sürdüğünü ve yanıtın kusursuz olduğu halde, sözünü olumsuz bir sözcükle bitirdiğini de anımsatayım bu arada...

Tanıma olgusu da buluşma olgusunun ikincil bir sonucudur. O "sebep-sonuç" yasasının mantıksal sürecini özetleyelim:

Bu "güven döngüsü"nde her öge "sebep" ve "sonuç" işlevi yapmaktadır. İlk buluşmalarla daha iyi bir tanıma elde edebiliriz; bu daha iyi tanıma, iyi bir güven başlangıcı sağlar. Bu ilk adım ise daha sonraki buluşmaları kolaylaştıracaktır.

Guy: Bu mantıksal şema bana tam anlamıyla uygun düşüyor ve tahminimce devamında...

Jean-Yves: Bay X'in yerine Guy'i koyuyorsun ve de "kendine güvensizliğin" yanıtını alıyorsun: Bir tür kendini tanıma sürecinden geçmek, bunun için de kendinle buluşmalar düzenlemek gerekiyor!

Guy: Dahiyane! Ama ne tür buluşmalar ve bunu nasıl düzenlemeli?

Jean-Yves: Çok kolay: Her sofro seansı bir buluşmadır, her meditasyon bir buluşmadır. Bir gevşeme sırasında bacağında ya da küçük parmağında duyumsadığın her özel duygu bir buluşmadır.

Sende olup biten her şey, olayın belirtileri kendini gösterdiği anda şuurunun hazır olması koşuluyla, bir buluşma fırsatı ortaya çıkarabilir.

Buluşmadan buluşmaya, kendini daha çok tanıma olgusu iyice kök salar. Bu da yavaş yavaş seni kendine daha çok güven duymaya götürür. İlk sonuçları beklemesini bilmek için biraz sabır, henüz sürmekte olan zaafların karşısında biraz hoşgörü ve acılarının nedenlerinden kurtulma çalışması için belirli ölçüde sebat yeterlidir.

Guy: Kendine güveni artırmak için daha elverişli alıştırmalar var mı?

Jean-Yves: Evet. Öncelikle, bu kitabın başında yer alan tüm gevşeme seansı metinleri. Gevşeme olayına şuurlu katılımı uygulayarak, gevşeyen bir "ben-beden"le yinelenen ilişkiler yoluyla; dingin ve huzurlu bir varlığa özgü gerçek duyguyu uyandıracağız. Unutmamak gerekir ki, şuurlu bir gevşeme seansı, o seans sırasında alman tat dışında, benliğimizin en derin yerinde kalıcı bir iz de bırakır. Bu iz seanstan seansa kökleşip büyüyerek varlığımızın durumunu tümüyle değiştirir. Dingin, mutlu ve huzurlu bir varlık konumu insana yaşamın sıradan deneylerinden büyük zorluk çekmeden geçmeyi sağlar.

Tüm sürecini ayrıntılarıyla betimlediğimiz hara (ya da enerjetik merkez) duruşunun şuuruna varma olgusunu anımsıyor musun, Guy? Bu tür bir güç ve dinginlik kazanmak için mükemmel bir yoldur bu. Bazı alıştırmalar daha eklenebilir buna. Bunları daha sonra göreceğiz. Biraz sabır. Öncelikle, tüm bu alıştırmalara yön veren ruhsal durum üstünde durmak istiyorum. Kendinle özel, eşsiz ve dopdolu bir buluşma sağlamada içe dalış ve haz içeren bir ruh halidir bu. Kendinde olup bitenin gerçekleştiği anda bu olanları iyice yaşamak için hiç acele etmemek önem taşıyor.

Her an, hiç ortaya çıkmamış ve hiçbir zaman bir kez daha gelmeyecek yeni bir andır. Eğer o anda şuurumuz yerinde değilse, bir deneyimi sonsuza dek kaçırıyoruz demektir.

Benliğimizin en derininde dikeylik simgelerini canlandıran tek olgu alıştırmalar dizisinin günlük yinelenmesidir. Daha sonra, eğilmek ve kaygıların ağırlığı altında çökecek gibi olmak ya da tam tersine, sertleşip en ufak bir terslik karşısında horozlanmak yerine, sadece ve doğallıkla doğru olacağız, bu doğruluk da haklı olacak. Kibirsizce ama gerçek bir alçakgönüllülükten doğan belirli bir övünceyle bunu yapacağız.

Sözümü sürdürmeden önce söylemek istediğim buydu. Şimdi yeni alıştırmaların betimlenmesine geçelim. Temel duruştan başlayarak, daha iyi bir yerleşmeye ve daha sağlam bir güvene katkı yapacak olan simgesel birkaç hareket ekleyelim.

GÜVEN KAZANMAK İÇİN BİRKAÇ SOLUNUM ALIŞTIRMASI

İşe ayakta, doğru bir duruş alınarak denge sağlanmakla başlanıyor kuşkusuz. Kollar beden boyunca uzatılmış, bacaklar hafifçe aralanmış olacak. Omuzları salıvereceğiz ve solunumumuzun ağır ve düzenli olmasını, soluk verme zamanını yavaş yavaş uzatarak sağlayacağız. Her soluk vermede daha geniş, daha dengeli, daha bol, daha güçlü bir hal alan alt karın bölgesinin şuuruna varılacak.

Şimdi de dizleri salıverelim. Dizlerimizi bükmek gerekmez. Sadece haberimiz olmadan yerleşen gerginlikten dizleri kurtarmalıyız. Dizlerin kirişleri ve bağları gibi, yüz, omuz, kol kasları da her türlü gerginlikten kurtulmuş durumda. Bedenin geri kalan kesiminde diriliği korumaya özen gösterelim.

Kendimizi sırf ayakta duran bedenimizi algılamaya vermek için zihnimizi parazit düşüncelerden kurtarıp özgür bırakmaya çalışmalıyız. İçsel bakışımız altında gerçekleşen güzel bir buluşma bu.

Bırakın birkaç dakika böylece geçsin. Ayakta, dingin ve yatışmış bir halde.

Sonra, ellerinizi usulca kamınızın altına götürün. Kamın ortasında yer alan, potansiyel durumundaki bir bölgeden başlayarak, her solunum eyleminde, şu yönleri alan enerjetik dolaşımı zihinsel olarak yaşayabilirsiniz.

         -Soluk alışta, bir güç dikey olarak yukarı çıkar; aynı zamanda, bir başka güç aşağıya ve öne doğru yönelir;

        -Soluk verişte, bir güç öz bölgeden yola çıkar ve halka halinde ilerleyerek usulca aşağıya doğru yönelir.

Bu şuura varma sırasında, karnın alt kesimindeki elleri göbeğin biraz üstüne koyun. Soluk verme anında, kavuşmuş ellerinizle karına hafifçe bastırın.

Bunu birkaç dakika süreyle sakince, acele etmeden ve bu duyumlara yönelen dikkatinizi koruyarak yapın.

Enerjik dolaşım alıştırması

Ellerinizi yumruklar sıkılı bir halde böğürlerinize koyun. Arkaya doğru eğilerek bu bölgeyi bastırın. Özellikle, dingin ve düzenli bir solunum gerçekleştirip bunu korumaya çalışın. Bunun için biraz yoğunlaşma ister. Çünkü o anda, çoğu zaman solunum değişir, daha hızlı ve daha göğüsten bir hal alır.

Gözlerinizi kapalı tutun ve kendinizi salıverin. Yavaş yavaş enerjinin tüm bedeninizde dolaştığını duyumsayacaksınız.

Dahası kimi zaman içsel titremeler belirecek.

Bu arkaya doğru gerilme durumunuzu birkaç dakika koruyun, sonra ayakta dik duruş konumuna geçip kollarınızı bedeniniz boyunca uzatın.

Hara'sına merkezlenen ayakta duruşunuzu, arkaya doğru gerilme seçeneğini uygulayarak üç kez art arda yineleyin.

Her defasında zihninizi tüm parazit düşüncelerden kurtarıp özgür bırakın ve hiçbir niyet taşımaksızın, şuurunuzu serbest duyumları algılama konumunda tutun. Olup bitenler gerçekleştiği sırada olan biteni karşılayıp kabul edin.

Yükselen gerginlik dalgası ve alçalan gevşeme dalgası alıştırmaları

• Hazırlık alıştırmaları. Enerjetik merkezimizde yerleşmiş durumdayız; dingin ve yatışık. Solunum düzenli ve yavaş. Gözlerimizi yumalım.

Bedenin kimi yerlerinde gerginlik yaratacak, bu gerginliklerin verdiği duyumları yaşayacaksınız.

1. Ayrımsal gerginlikler ve bunların verdiği duyumlar

a)       El ve kol düzeyinde:

         -Dirseğin sağından parmak uçlarına dek, kol kas grubunda bir gerginlik yaratın, yumruğunuzu sıkıp bilek ekleminizi kasın. Güçlü bir biçimde, ama zora başvurmadan ve özellikle sakin bir solunumla yapın bunu. Bu gerginliğe tanıklık eden duyumların şuuruna varın: Bu, güce yetenekli olan "ben-beden"in bir kesimiyle buluşmadır.

         -Solda, simetrik kesimdeki sakinleşme duyumlarını da değerlendirin. Sağda gerginlik, solda gevşeme. Sonra değiştirin. Solda gerginlik, sağda gevşeme.

b)      Bacak ve ayak düzeyinde:

         -Solda gerginlik. Bu beden etkinliğiyle serbest duyumların algılanması.

         -Sağda, sakin kalan bacaktaki duyumların şuuruna varış. Sonra değiştirin. Solda gerginlik, sağda gevşeme.

c)       Yüz düzeyinde:

Dişlerinizi sıkın, dudaklarınızı kıstırın. Burun deliklerinizi açın, göz kapaklarınızı sıkıca kapayın, alnınızı kırıştırın. Gerginlik... Duyumların şuuruna varış. Kendini salıveriş... Duyumların şuuruna varış... Bedenin geriye kalan kesiminin şuuruna varış ve duyumsal gevşeme mesajları.

2. Yanal gerginlik / gevşeme

Sağ yanda, ayağın parmak uçlarından kafatasının tepesine dek genel bir gerginlik yaratın. Sol yanı tümüyle gevşemiş bırakmaya özen gösterin. Bedenin sağda ve soldaki durumunu gösteren duyumları değerlendirin. Sonra yan değiştirin. Solda gerginlik, sağ yan serbest.

Bu hazırlık alıştırmalarını birçok kez yineleyin. Daha sonra, doğrudan diğer alıştırmaya geçeceksiniz.

"Yükselen gerginlik dalgası ve azalan sakinleşme dalgası." Sağda ve solda, ayak parmakları düzeyinde aynı anda tatlı ama gerçek bir gerginlik yaratacaksınız.

Ayaklarda bu gerginliği koruyarak, bacaklar boyunca onun yukarıya çıkmasını sağlıyorsunuz: Baldırlarda, diz kirişlerinde ve bağlarında, oyluk kaslarında, kalça kaslarında gerginlik.

Sonra yumruklarınızı sıkın; bileklerde, kol kaslarında, dirsek ekleminde, kollarda, omuzlarda gerginlik.

Ense ve boyun kaslarının gerginliği.

Yüz düzeyinde: Dudakları kıstırın, dişleri sıkın. Yanaklarda buruşma. Göz kapaklarını sımsıkı kapayın ve alnın yüzeysel kaslarını büzün.

Bu yükselen gerginlik dalgasını gerçekleştirmek için oldukça yavaş bir ritim benimsemeye çalışın. Bu dalgayı uzun bir soluk almayla eşzamanlaştırmak uygun olur. Tüm beden gerginliğe girince soluk almayı tamamlıyoruz.

Havayı birkaç saniye ciğerlerinizde tutun ve gergin bir bedene sahip olduğunuzu gösteren tüm duyumların şuuruna varın.

Şimdi, azalan sakinleşme dalgası başlarken çok, ama çok yavaş soluyorsunuz. Bunun için, alın kaslarını ve sadece alın kaslarını (yüzün ve bedenin geriye kalan kesimi gerginliği sürdürüyor) gevşetin. Sonra göz kapaklarının, yanakların, ağzın kaslarını gevşetin, çenenizi serbest bırakın. Bu gevşeyen yüzün şuuruna varın.

Enseyi, boynu, omuzları vb. ayak parmaklarına dek tüm organları serbest bırakarak alıştırmayı sürdürün. Yapabilirseniz, bu gevşeme dalgasını tek ve uzun bir soluk verişte gerçekleştirin.

Bunu üç kez tekrarlayın ve her defasında biraz daha hızlı yapın.

Bu inen üçüncü gevşeme dalgası sonunda şuurunuzu ayaklar düzeyinde tutun. Tamı tamına ayak tabanları düzeyinde, ayak tabanlarının yerle temas ettiği yüzeyde... Şimdi, solunumda kuşkusuz doğal ritmi koruyarak, her soluk alışınızda yerden, topraktan gelen bir enerjiyi çektiğinizi düşünün.

Her soluk alışta yükselen ve ayak bileklerinden, baldırlardan geçip diz eklemlerini (her türlü gerginlikten kurtararak) ve (dipdiri olan) kalça kaslarını aşan bu enerjiyi zihinden izleyin. Bu toprak enerjiyi basenimize, hara'ya alacağız.

İşte size, "toprak enerjiyi soğurma" yaşantınız sırasında benliğinizde yankılanmasını sağlayabileceğiniz birkaç tümce:

•        Bu dolaysız gerçeğin şuuruna varıyorum:

         -Karın sıcak ve coşkulu oluyor...

         -Karın duyarlı ve canlı oluyor...

•        Ayaktayım, dimdik, gerginlikten uzak:

         -Ayaklarım toprak üstünde...

         -Başım göğe yönelik...

•        Yerle gökyüzü arasında ayaktayım...

         -Yeryüzünde bir yerim var... toprak üstünde...

         -Dünya gezegeninde bir yerim var...

•        Ben canlıyım:

         -Sade bir biçimde canlı...

         -Doğallıkla canlı...

Yeryüzüyle gökyüzü arasında ayakta yaşamanın ne denli önem taşıdığını size anlatmak için sözlükten en güçlü, en çarpıcı sözcükleri çıkarıp almam gerekiyor. Yerden göğe, son derece sade ve doğal bir yükselişte... Kibirsizce, ama insan olmanın ve sadece insanların alabildiği bu dikey boy'un (beden yüksekliği, endam) tüm sorumluluğunu taşıyarak...

Yavaş yavaş (ama emin adımlarla) kendine haklı bir güveni yerleştirmek için ana ilke budur. Bu sorumluluğu benliğimizin en derin katlarında ısrarla isteyelim (ve özümseyelim), yani dikeyliğimizin şuuruna varalım.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Egzersiz

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült