Düşünce Şemaları
Uzm. Dr. Bahadır Bakım
Gündelik hayatımızda sorunlara yol açabilen endişe,sıkıntı, çökkünlük ve
öfke patlamaları gibi rahatsızlık verici duygusal durumların oluşmasına
düşünce şemalarımızdaki bazı kusurlar katkıda bulunmaktadır. Çevremizden
etkilenerek ya da oluşan olaylarla aynı zamanda bizi o an için rahatlatsın
diye kullandığımız bazı düşünceler alışkanlık haline gelerek, otomatik
olarak kullanılmaya başlanır. Bu tarz düşünce şemalarının ortak özelliği,
gerçeklik ilkesinden ve akılcılık temelinden ayrılmış olmalarıdır. Bunlar:
1-Filtre oluşturma:
Karşılaştığınız durumlar ya da olayların tek bir yönü sizin için önem ifade
ediyor, diğer alanları anlam taşımıyorsa, o kısımları hesaba katmıyorsanız
filtre oluşturmaktasınız. Bazı kişiler yaşadıkları bir olay başkaları için
ne kadar güzel olursa olsun, onun içinden olumsuz bir durumu adeta cımbızla
çıkartırlar. Eğer kişinin duygusal yapısı çökkünlüğe eğilimli ise
kendilerinin küçümsendiği ya da kayıp yaşantılarını öne çıkarabilirken;
öfkeye eğilimliler kendilerine haksızlıkta bulunulduğunu; endişeli,evhamlı
kişilerde kendileri ya da çevrelerindekilerle ilgili tehdit olarak
algıladıkları şeyleri ön plana çıkarabilirler. Bu durumda bizi rahatsız
edebilecek olaylar adeta mikroskoptan bakar gibi büyür, diğer güzel taraflar
küçülür.
Bu durum kendi geçmişimizi düşündüğümüz anlarda da kendini göstermektedir.
Eskileri düşündüğümüzde sadece üzücü, kaygı verici, sinirlendirici ya da
kararsız kaldığımız durumları daha çok hatırlıyor ve diğer anılar çok kolay
bir şekilde aklımıza gelmiyorsa, gene bilinçaltımız aynı işlemi otomatik
olarak yapıyor demektir.
2- Ya hep ya hiç tarzında kutuplarda düşünmek:
Aslında her şeyin iyi ya da kötü özellikleri vardır. Hiçbir şey sadece beyaz
ya da sadece siyah olmayıp , gri ya da lila renk tonlarındadır. Ying-yang
durumu gibi (her siyahın içinde bir beyaz; her beyazın içinde de siyah bir
bölüm olduğu şeklinde uzak doğu felsefesine ait bir model).
Yani olaylar, insanlar, durumlar ya iyidir ya kötü şeklinde sadece
masallarda görülebilen iki durumda bulunur.
Bu tür bir düşünce temelinde eğer bir şey yeterince mükemmel değilse, o
yetersizdir ve kötüdür. Bu şekilde mükemmeliyetçi bir düşünce yapısı,
kişinin kendisi için belirlediği yüksek hedefler ve niteliklere ulaşamadığı
zaman, kendini başarısız ve yetersiz hissetmesine yol açar. Bu da
beraberinde depresif ve kişinin kendisi ve çevresine eleştirel yaklaştığı
bir duygulanımı getirir.
Bu düşünce yapısında hataya ve olağan olmak kabul edilir bir durum değildir.
Bir tek hata kişinin dünyanın en mantıksız kişisi olduğu düşüncesini
oluşturabilir. Bir kişinin kendine ait bir sıkıntısı nedeniyle, size yönelik
bir unutkanlığı ya da hatası o kişiyi silmenize ve yok saymanıza neden
oluyorsa bu şekilde düşünüyorsunuz demektir.
3- Aşırı genellemeler yapmak:
Karşılaştığınız bir olay nedeniyle, hemen olayın sonucunu bütün hayatınıza
yönelik yargı haline getirip, yetersiz verilerle genelleme yapıyorsanız bu
düşünce şemasını kullanıyorsunuz demektir. Belli bir durumda yaşadığınız bir
olumsuz olay, daha sonra yaşayabileceğiniz benzeri olaylarda da yaşanacak
şeklinde bir düşüncenin oluşmasına yol açabilmektedir. Bunun eseri olarak
bir kişi sizi görmeden yanınızdan geçtiğinde, “bak işte bana selam vermedi,
yeterince bana değer vermiyor, sevmiyor” şeklinde gerçek olmayan bir
düşünceyi oluşturabilmektedir. Sabah karşılaştığınız bir aksilik “ kötü
başladı her şey ve her şey kötü gidecek şeklinde genellemelere yol
açabilmektedir. Kişinin konuşma içeriği sık sık herkes, hiç kimse,her şey,
her zaman, hiçbir zaman gibi ifadelerle doludur. Bu tür düşünce yapısı ile,
kişinin hayatı sınırlanır ve çok küçük çaplı bir ilişki ağı oluşur.
4-İnsan sarrafı olma ( karşısındakinin ruhunu okuma):
Başkaları hakkında kolayca fikirler ileri sürerek onların davranışlarının
temeli, amacı ve sonraki hareket tarzları ile kendinizi bağlayıcı kararlar
alıyorsanız bu tarz bir düşünce şemanız var demektir. Bu şekilde
başkalarının hissettikleri, olaylardan etkilenişleri yönünde hipotezler
üretirsiniz. Doğal olarak, bu tarz bir düşünce yapısı kişinin olaylar ya da
kişilere karşı bakışından etkilenmektedir. Yani kendinizde olan bir takım
davranış şekillerini karşınızdakine yansıtırsınız. Karşınızdakinin
düşündüğünü sandığınız şey , aslında sizin düşündükleriniz ve
hissettiklerinizin bir yansımasıdır. Başkalarının yapacağını düşündüğünüz
davranışlar ya da hisler, doğal olarak o kişilerin genel hareket ya da
hissediş tarzı olmayacaktır. Ancak siz onların farklı davranacağını
düşünerek, gereksiz ya da olumsuz tavırlar alabilirsiniz. “ bu durumda
muhakkak kızmış olmalı, benden bunun acısını çıkarır” şeklindeki yaklaşımlar
gibi.
5- Olası en olumsuz temayı senaryolaştırma:
Çok ufak bir durumun sonucunda kişinin o olayın bir felaketle sonlanıp,
olası bir facia haline getirmesidir. Kişi bu nedenle yakınlarından birinin
başına gelen bir sorunun, kendisi ile benzerliği olmasa da kendi başına
geleceğini düşünebilir. Normal vücutsal belirtiler bile bir kanser habercisi
olarak düşünülebilir. Ekonomik olarak sıkıntıya düşen birisi, eşi ve
çocuklarının kendisini terk edeceği ve kimsesiz olarak bir köprü altında
yaşayacağını umutsuzluk içinde hayal edebilir. Bir kaza geçirebileceği
korkusu ile hayatını kısıtlayabilir. Bu kişilerin konuşma içerikleri “eğer ,
ya...”gibi sözcüklerle doludur.
6-Kişiselleştirme- sorumluluk sahibi hissetme:
Çevrenizdekilerin söylediklerinden ya da yaptıklarından kendinize yönelik
uygunsuz anlamlar çıkarmanız söz konusudur. Bu yapıyı kullanan kişiler
sürekli olarak, kendilerini çevrelerindekilerle kıyaslarlar. “ben
arkadaşlarım kadar para kazanmadığım için eşim bana böyle davranıyor”
şeklinde düşünüp huzursuz hissedebilirler. Bu kişilerin kendilerine
güvenleri yeterince kuvvetli olmadığından, devamlı olarak kendilerini
olumsuz anlamda başkaları ile kıyaslayıp, olaylardan sorumlu hissederler.
Çevreden gelen her bir uyaranı ( bakış, söz, davranış vb) kendinize
verdiğiniz değerin bir ölçütü olarak görürsünüz.
7-Kontrol odağınızın durumu:
Kendinizi eğer çevresel şartların, etrafınızdakilerin kontrolüne, olayların
akışına bırakıyorsanız, etrafınızdakilerin yörüngesine ,onların dümen suyuna
giriyorsanız kendiniz güçsüz hissedeceksinizdir. Bu durumda hayatınızda
herhangi bir değişim yapamayacağınızı düşünebilecek ve aciz hissedeceksiniz.
Etrafınızdakileri ve dışınızdaki dünyayı da bu durumda göreceksiniz. Sonuçta
olumsuz durumlara düştüğünüzde , bundan başkalarını sorumlu addedip, onları
suçlayacaksınız. Aşırı bir kadercilik düşüncesi ile bu durumlarla
karşılaştığınız için her şeyi sineye çekip, çözüm yolları aramaya da
çalışmayacaksınız. Dolayısı ile kendinizi kurban olarak algılayacaksınız ve
‘ilahlar kurban istedi’ şeklinde düşünüp, hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Oysa ki hayatınızın dümeninizi elinize alarak, yaşamınızın tek sorumlusu siz
olduğunuzu idrak ederek, kendi kararlarınızı almakta aktif olsanız hayattan
daha çok keyif alabilirsiniz. Yanlış da yapsanız, deneme yanılma en iyi
öğrenme yolu olduğundan, bu deneyim size çok şeyler öğretecektir.
Bu durumun tam tersinin olması, kontrol odağınızın aşırı derecede sizde
toplanması halidir. Kendiniz aşırı güçlerle donanmış hissedebileceğiniz için
etrafınızdakilerin eylemlerinden kendinizi sorumlu tutar hale
gelebileceksiniz. Kendinizi mitolojideki tüm dünyayı omuzları üzerinde
taşıyan ‘Atlas’ gibi hissedeceksiniz. Bu tarz bir hissediş,
etrafınızdakilerin gereksinimlerine aşırı duyarlı olma şeklinde bir
sınırsızlık hali, her türlü gereksinimleri giderebilecek kadar kendini adeta
tanrı gibi hissetme durumu ve bu ihtiyaçların karşılanması sorumluluğunun
başkasına değil de kendinize ait hissetmenizden kaynaklanmaktadır. Bu
şekilde etrafınızdakileri size muhtaç ve korunması, desteklenmesi,
beslenmesi gereken kişiler olarak algılayacak, onların yapmaları gereken
sorumlulukları üstlenecek, adeta ağır işçilik yapar hale geleceksiniz.
Dolayısı ile etrafınızdakilerin mutluluk, dert ve sorunlarından kendinizi
sorumlu tutacaksınız. Bunların hepsini yapmaya çalıştığınızda çok yorulup
kendi hayatınızı yaşayamayacaksınız. Asıl yapmanız gerekenleri yapamayıp,
ulaşabileceğiniz başarıları göremeyeceksiniz. Bu kadar bölündüğünüz için,
yakınlarınızdan kişi başına ayırdığınız vakit de azaldığından,
yaptıklarınızın yeterli görülmediğini anlayıp, boşa kürek çekmiş
hissedebileceksiniz. Bu kadar koşuşturma içinde bunları elinizden
gelebildiği kadar yaptığınızda mutlu olabilecek , sıklıkla da doğal olarak
yetişemediğinizde kendinizi suçlu ve mutsuz hissedebileceksiniz. Bir
arkeolojik kazı bölgesinde şöyle bir yazı ile karşılaşılmış “kendini bil,
kendini tanı, sen sadece bir insansın”.
8-Bireysel adalet algısı :
Bireysel ilişkilerinizde size özel, sizin başkalarına ya da başkalarının
size yönelik yapılması gerektiğinizi düşündüğünüz, çok da objektif
olamayabilecek bir takım kural ve yönetmelikleriniz vardır. Eğer sevgiliniz
sizi sevseydi, hep yanınızda olurdu; arkadaşınız gerçek bir dost olsaydı,
size istediğiniz miktarda borç verir hatta hibe ederdi; benim bu iş yerimde
çalışmamı gerçekten isteseler ve bana değer verselerdi, en yüksek zammı bana
verirlerdi, hayat ve insanlar yeterince adil olsalardı... gibi düşünceler
kişinin etrafına yönelik hipotezler üretmesi, kişiyi mutsuzluğa sürükler.
Mutlaka sizin bakış açınız başkalarının bakış açısından farklıdır. Suyun
üzerinden suya bakacak olursanız dibi çok yakın görürsünüz, oysa gerçek çok
farklıdır, suya daldığınızda yakın gibi gözüken dibi bulamayabilirsiniz. Bu
şekilde düşünerek hareket etmek, kendinizi mutsuz hissettireceği
gibi,kişiler arası sorunlar yaşamanıza da yol açabilir.
9-Duygularınızın doğruluğundan taviz vermemek:
Burada sözü edilen şey, duygularınız neyi söylüyorsa ona körü körüne
inanmanızdır. Eğer kendinizi suçlu, başarısız, değersiz hissediyorsanız
mutlaka öylesinizdir, o tür bir davranış yapmışsınızdır şeklindeki düşünüş
tarzı sizi çökkün hissettirecektir. Kendinizi kızgın hissediyorsanız
muhakkak çevrenizdekiler sizi kızdıracak bir şey yapmıştır şeklindeki gene
bu tarz bir düşünce de etrafınızdakilerle daha da olumsuz şeyler yaşamanıza
yol açabilir. duygularımız düşüncelerimizle el ele dolaşmaktadır. Eğer
herhangi bir şekilde düşünceleriniz mantık çerçevesinden, gerçeklik ve
objektiflikten uzaklaşıyor ise, buna uygun şekilde hissedersiniz. Sadece
mantık ya da sadece duygulara dayanan ilişki ve evliliklerin yürümeyeceği
gibi mantık ve duygular bir arada yaşamalıdır.
10- Kendinizi değil, çevrenizdekileri değiştirme düşüncesi:
Etrafınızdakilerin hareket ya da düşüncelerini değiştirebilirseniz, insanlar
sizin mutluluğunuza hizmet edebilir hale gelirler şeklinde komik olacak ama
biraz emperyalist bir bakış açısı insanlarla aranıza aşılması güç Berlin
duvarları örebilir. Benzer bir şekilde bulunduğunuz yeri değiştirirseniz
sorunlardan kurtulabileceğiniz düşüncesidir. Aslında değiştirmeniz gereken
ve değiştirebileceğiniz şey sadece sizin kendi düşünüş ve davranış
şekillerinizdir. ‘İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır’ diyen
atasözünde olduğu gibi, önce biz kendimizi düzeltmeliyiz. Başkalarını kendi
kafamızdaki şekle uydurmak için baskı, şiddet, tehdit, ısrar, duygu sömürüsü
elbette ki geri tepecektir. Bu davranışları gören kişi yeterince kuvvetli
olmasa bile, Gandi gibi pasif direnişle kendi haklılığını gösterecektir. Tüm
ilgi odağınız bu tarz bir düşünüş yapısı ile, çevrenizdekilere yönelecek
dolayısı ile kendi kişiliğinizi geliştiremeyecek ve bilgeliğe giden yolda
kazalar yapmanıza yol açacaktır. Unutmayın mutluluğunuz sadece size
bağlıdır, başkalarının davranışlarına değil.
11-Önyargı ile çevrenizdekileri sınıflamak:
İnsanların sizi rahatsız eden bir özelliği nedeniyle onları yaftalamak
onlarla ilişkileriniz bozacaktır. Sizinle tanışmamış bir kimsenin sizinle
konuşmaması onu soğuk bir kişi yapmaz. Aynı şekilde iş yerinizdeki bir
üstünüz işinde titiz bir insansa, bu onun insafsız, acımasız bir insan
olduğunu da göstermez. İnsanları yeterince tanımadan, kendinizi onların
yerine koyarak empati yapamadan davranırsanız, hatalı sonuçlara ulaşırsınız.
Elbette ki, bu görüşlerinizin bir bölümünde haklı olabilirsiniz ancak her
insanın olumlu yönleri olabildiği gibi olumsuz yönleri de vardır. Bunları
göremezseniz onları sevebilme ve yakın hissedebilme olanaklarınızı harcamış
olursunuz. Bu da sonuçta ilişki çemberinizin daralıp, yalnız kalmanıza ve
bir takım güzel şeyleri paylaşarak mutlu olmanıza engel olacaktır. Bir
patron “ bana çalışırken kahkaha atacak adam bulun” demiş. Çalıştığınız
yerden mutlu olmaya çalışırsanız verimli olursunuz.
12-İnsanları günah keçisi haline getirip, suçlu aramak:
Kişiler eğer kendi sorumluluklarını yerine getirmez ve sonuçları nedeniyle
sıkıntı yaşarlarsa kolayca suçlanacak birisi olduğunu bilmek onları kısa bir
süre için rahatlatabilir. Bu şekilde kendi sorumluluğunuzda olan bazı
şeyleri hatası olmayan kişilere yıkarak, ilk planda rahatlayabilirken, uzun
erimde etrafındakilerle ilişkilerinin bozulmasına sebep olduğundan mutsuz
olacaktır. Siz üzerinize düşen incelemeyi yapmadan, gerekli seçme
şanslarınızı kullanmadan, istekleriniz yeterince dile getirmeden, yeri
geldiğinde hayır demeden bir takım davranışlarda bulunursanız, bunu
izleyerek karşınıza çıkan olumsuz sonuçlar nedeniyle çevrenizdekilerin size
kötülük yaptığını, düşmanca davrandığını, haksızlık yaptığını
düşünebilirsiniz. Bazı durumlarda sorumluluk almamak için yorgun ,bitkin
hissettiğini öne sürebilirler. Bu durumlarının fark edilmeyerek
kendilerinden sorumluluklarını yerine getirmeleri istendiğinde, çevrelerini
durumlarını anlamamakla öfkelenerek suçlayabilirler. Halk arasında “hem
suçlu, hem güçlü” denen tarzda bir davranış şekli ile zeytinyağı gibi üste
çıkabilirler. Alışveriş yapan kişi, aldığı malı kendisi seçmektedir. Aldığı
mallar arasında bozuğu ayıklamaz, ayırmazsa suçun büyük bölümü kendine
aittir. Temelde yatan şey sorumluluk alıp, bu sorumluluğu yürütebilecek
kararlı, dengeli özgüvene sahip olamamaktır. Unutmayınız ki her zaman haklı
olamazsınız.
13-Kalıplaşmış mutlaka-asla düşünce yapısı:
Bu düşünce yapısında aşırı derecede, olması ya da olmaması gereken belirli
hareketler ve kurallar silsilesi vardır. Bu kurallar Hammurabi kanunları
gibi kesin nitelikler taşır ve tartışılamaz. Duygularımı daima kontrol
etmeliyim, asla yanlış yapmamalıyım, adeta bir granit gibi sürekli güçlü
olmalıyım gibi.Bunlardan en ufak bir taviz bile verilmemesi gereklidir o
kişiye göre. Bu nedenle sizin kurallarınız, düşünüş, giyim tarzınız vb.
özelliklerinizin dışında hareket eden kişiler tahammül edilemez, sıkıntı
uyandıran kişiler haline gelir. Onlar size göre ötekidir, yabancıdır, zarar
vericidir. Bu düşünce tarzına göre her şey tek tip , bir örnek olmalıdır.
Çok sesliliğe tahammül yoktur. Böyle düşünerek hayatınızı kısıtlarsınız,
başkalarından bir şeyler öğrenemezsiniz. Sürekli olarak
yapmalı-yapmamalı,olmalı-olmamalı dersiniz. Kendinizi geliştiremez ve
kendinizi sevemezsiniz, her şeyi görev haline getirirsiniz. Kendinizden çok
fazla şeyler bekleyerek, rahat edemezsiniz. Etrafınıza karşı hoşgörünüz
azaldığı gibi, kendi hareket serbestinizi de kısıtladığınız için mutsuzluğa
giden yolunuzu kendiniz açarsınız.
14- Kendini doğruluk abidesi olarak görme:
Devamlı olarak, kendi fikirleri ve hareket tarzının haklılığını,
doğruluğunu, gerekliliğini ispata yönelik bir savunma davranışı içinde
olmanızdır konu edilen düşünce şeması. Farklı görüşler sizi
ilgilendirmemekte, sizin için önemli olan şey, fikirlerinizi değiştirilemez
şekilde koruyup, çevreye ifade etmeye çalışmaktır. Hata yapmadığınıza
inanırsınız ve bu nedenle farklı bakışları onların yanlışıdır aslında.
Halk arasında “sabit fikirlilik” olarak bilinen bu durum, esnek olmayan bir
düşünce yapısıdır ve kişinin gelişime kapalı olması sonucunu getirir.
Görüşleri babadan oğula geçen bir tarzda ,onlarla benzer kalıplar
şeklindedir. Bireysel düşüncelerinize uymayan , diğerlerinin daha mantıklı
olan savlarını destekleyen bulgular yok sayılıp, hesaba katılmaz.
Başkalarının düşünce, his ve davranışlarını objektif olarak tartamadan,
kişinin kendisinin hep bir şeylere hakkı olduğu şeklindeki algıları
çevreleri ile sorunlar yaşamalarına neden olur. Kişiler daima kendilerini
merkez alır, hep “nalıncı keseri” gibi düşünsel açıdan durumları kendi
taraflarına yontarlar. “haklıyım çünkü...; bu benim en doğal hakkım”
şeklinde konuşurlar.
15- Ödüllendirilme beklentisi:
Bu düşünce şeklinde insanlara ve çevreye karşı öylesine özverili olacaksınız
ki, insanların gözünde çok yükseklere çıkacaksınızdır. Sürekli gerekli
gereksiz fedakarlıklarda bulunurlar. Bu şekilde hareket edip, daha iyi bir
karşılık bulma , daha çok sevilme ve ilgi görme beklentisinde olan kişiler
yüksek beklentilerine uygun bir karşılık göremediklerinde hayal kırıklığına
uğrarlar ve insanları nankör, soğuk kişiler olarak görebilirler. Bu tür
ödüllendirilme beklentisi ile hareket etmek kişilerde başkaları üzerinde bir
takım haklar sahibi oldukları yönünde haksız bir bakış açısına sokabilir. Bu
da kişinin çevresi ile ilişkilerinde sorunlar yaşayıp, mutsuz olmasını
getirmektedir.