Kişisel Gelişim

 

 

Şişmanım, Depresyondayım!

Yasemin Soysal


Demek ki depresyondasınız ve istediğiniz kadar yemek yeme hakkınız olduğunu düşünüyorsunuz? Diyecek bir şey yok; tabii ki haklısınız. Bunca üzüntü, keder ve sıkıntının içinde bir de yediklerinizi kontrol etmekle uğraşacak değilsiniz ya... Bedeniniz bu kadar mutsuzken, siz bu kadar mutsuzken, güzel bir fiziğe sahip olmanın ne önemi var? Niye kendinizi kısıtlayasınız ki? Hem hiç kimse size bir şey diyemez. Haklı bir nedeniniz var: Siz depresyondasınız! Bu kadar mutsuzken, yemenize kim engel olabilir ki? İçinizdeki ses bile sizi rahat bırakır, bilir ki büyük bir nedeniniz var. Sizi kısıtlayacak, vicdanınızı rahatsız hissettirecek kimsecikler kalmamıştır ortada. Peki hiç şunu düşündünüz mü: Tüm bu düzeneği siz kuruyor olabilir misiniz acaba? Depresyonunuz acaba bir yeme stratejisi olabilir mi?

Bilinçaltımız eşleşmelerle çalışır. Neyi yaparsa ne olur çok iyi bilir. Eğer mutsuz olduğunda özgürce yemek yiyebilecekse bunu çok iyi bilir. Tıpkı hasta olduğunda ders çalışmak zorunda olmadığını bilmesi gibi... Bunu her zaman bilir ve en doğru, en gerçek zamanda da uygulamaya koyar. Hastalanan birçok kişi üzerinde yapılan araştırmalarda, bu hastalıkların ardındaki temel sebeplerin ortak olduğunu biliyor musunuz? Bir çok insan ilgi istediği için ya da sorumluluktan kaçmak için hasta olmayı tercih etmektedir. Bu kararınızın sonucunda bedeninize zarar verecek olsanız da beyniniz kararınızı sorgulamaz. Onun görevi, siz ne istiyorsanız ona ulaşacak en kestirme yolu bulmaktır. Köşeye sıkışır gibi olduğunuzda, kendinizi mutsuz hissettiğinizde, işiniz başınızdan aştığında, ilgi ihtiyacı duyduğunuzda en kestirme yolu kullanır ve sizi hastalandırır.

Kilo problemi yaşayan insanların, depresyondayken diğer insanlara göre çok daha fazla yemek yedikleri tespit edilmiştir. Acaba bu durum onların yarattığı bir etki midir? Bilinçaltınız, depresyonda iken yemek yemek için haklı sebepleriniz olduğunu çok iyi bilir. Bu insana, kendileri dahil kimse dur demez.

Fakat öyle zamanlar olur ki hayatımızda, canımız yansa da vazgeçmeden yola devam etmemiz gerekir. Bu noktada bazen, vazgeçmeyi kabul edemeyen zihin suni bir depresyon yaratabilir. Böylesi ona, başarısızlıktan daha kolay gelir. İşte bu noktada artık başarısızlığı için bir nedeni vardır ve kimse ona bir şey söyleyemez.

Bu noktada kendinize, gerçekte olmak istediğiniz kişi olmayı sürdürüp sürdüremeyeceğinizi sorun. Bilinçaltınıza, başarısızlık için haklı bir sebebi varmış gibi davranmamayı öğretebilir misiniz?

Pek çok şeyin nedenini bedeninizdeki fazla kilolara bağlamışken şimdi bu kadar çabuk mu pes edeceksiniz? Depresyonda olma bahanesinin ardına saklanıp yemek yemeye mi sığınacaksınız? Yoksa bunu başaracak gücüm yok deyip vaz mı geçeceksiniz? Peki ama içinde bulunduğunuz durumu kendinizin yaratmadığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Yalnızca kendi kendinize, “Canım bir şeyler yemek istiyor çünkü...” ile başlayan cümleler kurduğunuzu hatırlattığınızda bile durumun farkına varacaksınız. Kendinize kaç kere şunu ya da bunu yapma hakkı tanıdığınızı hatırlatın. Nerede değişim için verdiğiniz sözler, zayıflamak için aldığınız kararlar, değiştirmek istediğiniz yaşantınız?

Çoğu zaman büyük bir motivasyonla bir çok kararlar alıp uygulamaya geçeriz. Kendimizden eminizdir. Bu sefer olacak deriz. Kendimizi tüm dünyayı değiştirebilecek kadar güçlü ve motive hissederiz. Peki sonra..? Ne olur da verdiğimiz sözler bir anda unutuluverir? Bir türlü hayallerimizi hayata geçirmeyi neden başaramayız? Başlangıçta çekilen bütün o zorlukları unutup da yeniden eskiye dönmek bu kadar mı kolaydır? En kötüsü de çabayı bıraktığımızda zaten tünelin diğer ucunu görmüş olmamızdır!

İlk defa çıkışa bu kadar yaklaşmışızdır. Işık hemen ileride durmaktadır. Birazcık daha gayret etsek yeni bir sürecin bizi beklediğini biliriz. Yapmamız gereken tek şey bir adım daha atıp tünelden çıkmaktır. Bunu bilmek bize acı verir çünkü mesele geri dönmek değil tünelin ucuna bu kadar yaklaşmışken geri dönmektir. İşte bu tür bir yenilgi hepsinden beterdir. Bundan önceki seferlerde geri döndüğünüzde neler kaçırdığınızı tem olarak bilmiyorsunuzdur; oysa bu sefer, diğer tarafı gördüğünüz için neler kaybettiğinizi çok iyi bilirsiniz.

O noktaya geldiğinizde sizi biraz ilerde bambaşka bir sürecin beklediğini bilirsiniz. Fakat bulunduğunuz yerde işler pek yolunda gitmemektedir. Hem bedeninizde hem de zihninizde büyük rahatsızlıklar hisseder, her şeyi bırakıp geri dönmek için dayanılmaz bir arzu duyarsınız. Işığa rağmen bir türlü hayal ettiğiniz mutluluğu bulamamış gibi hisseder, geri döndüğünüzde sizi daha büyük bir mutluluğun beklediğine inanırsınız. İşte tam bu noktada, her şeye rağmen devam etmeyi, karşınızda sizi bekleyen manzarayı görme kararlılığında olmayı sürdürmek gerek.

Böyle noktalarda içinizde kopan fırtınaları, bunalımlarınızı reddetmeyin. Bunlardan kurtulmaya da çalışmayın. Ruhsal ve fiziksel acıyı birbirinden ayrı şeylermiş gibi görmeyi bırakıp durumu izleyin. Acı diye adlandırdığınız şeyleri derin bir nefes gibi içinize çekin ve “Buyur, hoşgeldin,” deyin. “Ben de seni bekliyordum. Benim gitmem gerekiyor ama eğer sen istiyorsan burada takılabilirsin.” İşte o zaman bir çok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Tıpkı parmağınızdaki bir yara gibi... Nasıl ki, parmağınız acısa da o acıya çok aldırmadan yapmanız gerekeni yapıyorsanız, bu durumda da aynı tavrı takının.

Acı zaman zaman kendini hatırlatmak için dozunu artıracaktır. “Baksana bana! Ben buradayım! Haydi vazgeç,” diyecektir. Böyle durumlarda, dönüp parmağınıza pansuman yapın ve yolunuza devam edin. Parmak acısının size hayattan koparmasına izin vermeyin. Gerekirse bunalımınıza, “ Bir dakika şimdi seninle ilgilenemem önemli bir işim var,” deyin. “Çok istiyorsan sonra gel ama şu an seninle ilgilenemem.” Elbette sizi dinlemeyecektir. Tıpkı şımarık bir çocuk gibi hemen o an gelmek isteyecektir; istediği şey hemen o an olsun isteyecektir. Daha fazla ilgi ile şımartılma ihtiyacındadır. İki seçeneğiniz var ya onunla beraber kalmak ve onun bitmeyen ihtiyaçlarını tatmin etmekle uğraşmak ya da yolunuza devam etmek. Eğer onunla ilgilenmezseniz kısa süre sonra sıkılıp kendini eğlendirecek başka bir şey bulacaktır.

İşte o zaman yolun sonundaki ışığa neredeyse vardığınızı fark edeceksiniz. İçinizi bir mutluluk dolduracak. Eğer sonunda ışığa ulaşmayı başaramasanız da en azından elinizden gelenin tamamını yaptığınızı söyleyebilirsiniz. İçinizde muazzam bir sessizlik olur ve bilirsiniz ki, yapılması gereken şey yapılmıştır.

Sizce tünelin sonundaki ışık bu kadar yakınken vazgeçmeye değer mi?

Eğer değmez diyorsanız, şimdi daha ciddi konulara geçelim mi?

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült