Kişisel Gelişim

 

 

Sevgi Özgürlüğe Sınırlar Koyar

B. Hellinger, G. Weber, H. Beaumont


Soru: Sistemik kilitlenmelere ilişkin söylediklerine bakacak olursak sanki her şey önceden belirlenmiş gibi görünüyor. Senin “eşitlerin ilişkisi” dediğin şeyi yaşamak isteyen partnerlerin herhangi bir kişisel özgürlüğü var mıdır, yoksa her şey sistemik sınırlarca mı belirlenmiştir?

Hellinger: Her ilişkide sınırlar farklı bir biçimde konur; bazıları daha geniştir, daha fazlasına izin verir, bazıları daha kısıtlayıcıdır. Suçluluk, senin kendi ilişki sisteminin sınırlarını aşmanla başlar. Sınırlar dahilinde kendini özgür ve masum hissedersin. Belirgin sınırlar olmaksızın özgürlük ya da masumiyet de yoktur. Bu süreci okul çocuklarında açıkça görebiliriz. Öğretmenleri net sınırlar koymamışsa altüst olurlar. Sınırlar sınandığı ve açıkça belirlendiğinde özgürlük de kolaylıkla seçilebilir olur.

Doyum bir ilişkinin sınırları dahilinde bulunur. Sınırların ötesine geçtiğimizde ilişkiye kimi zaman geri dönüşü olamayacak bir şekilde zarar veririz. Örneğin bazen, çiftin ilişkisinde sınırlar çok dardır ve eşlerden biri (ya da her ikisi) sınırları esnetmek ve yeni özgür alanlar yaratmak için kendisine bir aşık bulur. Sınırlar fazlasıyla gevşer de eşleri birlikte tutanın ne olduğu belirginliğini yitirirse ilişkileri tehlikeye düşer. O zaman geri dönmek ve sınırlarını yeniden tanımlamak ya da ayrılmak zorundadırlar.

Birliktelikleri özgürlüklerine sınırlar koyar ve bu sınırlar her ilişki sisteminin ayrılmaz bir yönüdür. Bir noktada seçim özgürlüğümüz seçimlerimizin aidiyet hissimiz üzerindeki etkileriyle sınırlanır. İlişkinin sınırlarının ötesine geçmeyi seçebiliriz. Ama bu durumda suçluluk bedelini ödemek, kendi mutluluğumuzun ve eşimizin mutluluğunun üzerindeki sonuçlara katlanmak ve ilişkimizi tehlikeye atmak zorunda kalırız. Sistemlerin doğal bir yasasıdır; bir sistemin başka bir sisteme evrilmeksizin değiştiremeyeceği bir sınır vardır.

Ayrılık

Soru: Ayrılma sürecine girmiş birçok çiftle çalışıyorum. Bazen gayet iyi yürüyor, bazen de korkunç sorunlar çıkıyor. Bunu etkileyen sistemik dinamikler var mıdır?

Hellinger: Partnerlerini yaralamak istemedikleri ya da diğerinin ne düşüneceğinden, ne söyleyeceğinden korktukları için kendilerini kötü bir durumdan çıkabilecekleri kadar özgür hissedene dek bazen insanlar uzun bir süre acıya katlanırlar. Genelde kişilerden biri yeni ve daha büyük bir alan ister ve bu birisini inciteceği için bu yönde adım atma hakkını kendinde bulmaz. Acısı, partnerinin acısını ortadan kaldırabilecekmiş ya da hareketini başkalarının gözünde kabul edilebilir kılacakmış gibi davranır. Boşanma sürecinin bu kadar uzun zaman almasının nedenlerinden biri de budur.

Boşanma, sonunda gerçekleştiğinde her iki taraf da yeni bir başlangıç fırsatlarıyla bunun risklerine açılmış olur. Eğer partnerlerden biri yeni bir başlangıç yapma fırsatını geri çevirir, iyi bir şey yaratma olasılığını görmezden gelir ve bunun yerine acısına dört elle sarılırsa diğer partnerin özgür olması güçleşir. Öte yandan, her ikisi de önlerinde uzanan olanakları kabul eder, bundan iyi bir şeyler çıkarırsa ikisi de özgür ve yüksüz olur. Boşanma ve ayrılık durumlarında bu, bütün bağışlayıcılık olanakları arasından en iyisidir, çünkü boşanma gerçekleştiğinde bile uyum getirir.

Bir ayrılık iyi gitmediğinde çoğu kez suçun üzerine atılacağı biri aranır. Taraflar kaderlerinin ağırlığından başka birini suçlayarak kurtulmaya çalışır. Kural olarak bir evlilik eşlerden biri hatalı, diğeri hatasız olduğu için bitmez; birinden biri, köken ailesinin çözümlenmemiş sorunlarına kilitlendiğinden ya da farklı yönlere yöneldikleri için biter. Partner suçlanarak farklı bir şey yapılmış olabileceği ya da yeni bir davranışın evliliklerini kurtarabilecekken kurtaramadığı yanılsaması yaratılmış olur. Böylece durumun ciddiyeti ve derinliği görmezden gelinir ve eşler sorumluluğu birbirlerine atmaya, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Bu yanılsamayı ve yıkıcı suçlamayı aşmada çözüm her ikisi için de kendilerini, ilişkilerinin sona ermesinden doğan derin kedere bırakmaktır. Keder çok uzun sürmez ama çok derinlere iner ve son derece acı vericidir. Bir kez kendilerine kederlerini sonuna kadar yaşama izni verdiklerinde konuşulması gerekenleri konuşabilir, düzenlenmesi gerekenleri açıklık, mantık ve karşılıklı saygı çerçevesinde düzenleyebilirler. Bir ayrılıkta öfke ve suçlama çoğu zaman acının ikamesidir.

İki insan temiz bir biçimde ayrılmayı başaramıyorsa bunun nedeni çoğunlukla verilenleri birbirlerinden bütünüyle almamış olmalarıdır. Bu durumda birbirlerine, “Bana verdiğin iyi şeyleri alıyorum. Güzel bir şeydi bu ve çok değer veriyorum. Sana verdiğim her şeyi memnuniyetle verdim, saklamak sana kalmış. Aramızda yürümeyen şeylerde kendi sorumluluğumu üstleniyor, şeninkini de sana bırakıyorum. Artık seni huzurla bırakıyorum” demek zorundadırlar. Bunu birbirlerine içtenlikle söylemeyi başarırlarsa barış içinde ayrılabilirler.

Kimi zaman böyle durumlarda yalın bir öykü anlatmanın yararı olur.

Son

Sırt çantaları ağzına kadar dolu iki kişi birlikte yola koyulur. Yolları çiçek açmış bahçelerden, çayırlardan geçmektedir, pek mutludur ikisi de. Derken yol dikleşir. Sonunda aralarından biri erzakını tüketir ve oturur. Diğeri bir süre daha tırmanır, ilerler. Yol artık kayalarla kaplı ve daha da güçleşmiştir. Nihayet İkincisi de yiyeceğini tüketip oturur. Aşağıda uzanan çayırın harikulade renklerine bakar ve ağlamaya başlar.

Eşler çoğu kez, ilişkiye katılımları gönüllü seçilmiş bir kulüp üyeliğiymiş de serbestçe sona erdirilebilirmiş gibi davranırlar. Ancak sevgiyi koruyan bilinçdışı ve katı vicdanın öğrettiği başka bir şeydir. İlişkilerimizi sona erdirmede özgür olsaydık ayrılık daha az acı verici olurdu.

Frederich Hölderlin bunu bir Şiirinde tasvir eder:

Aşıklar Ayrılın!

Ne de akıllıca görünüyordu, ne kadar iyi.

Peki neden böyle sarsılmışız şimdi, aşkı katletmişiz gibi sanki?

Ah! Ne az tanıyoruz kendimizi!

Saklı bir Tanrı var içimizde, tutan dizginlerimizi.

Ciddi bir eşitler ilişkisinde eşimize bağlıyızdır ve acı, suçluluk olmaksızın ayrılamayız. Eşler sorumsuzca ayrılırsa sonuçları her zaman yıkıcı olur. Örneğin, eşlerden biri, “Kendim ve kendi gelişimim için bir şeyler yapmaya gidiyorum, sana ne olacağı kendi sorunun” dediğinde boşanmanın ardından çocuklardan birinin ölmesi ya da intihar etmesi hiç de az rastlanır bir durum değildir. Böyle bir ayrılığı çocuk, kefaret gerektiren bir suç gibi algılar. Bağ sevginin hem ödülü hem de bedelidir.

Anne, Gidişinin Sonuçlarını Sana Bırakıyorum

Kadın kocasından keyfi bir biçimde ayrılmış, kızı ayrılığın hemen ardından ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Aile diziminde annenin temsilcisinin kendini en iyi hissettiği yer çemberin dışı ve çocukların babalarının yanma yerleştirildiği an olmuştur. Kızı ona “Anne, gidişinin sonuçlarını sana bırakıyorum” dediğinde kendini özgür hissetmiş, dizimdeki herkes de bir ahenk geldiğini duyumsamıştır.

Soru: Bir ayrılığın sorumsuzca olduğuna kim karar verecek?

Hellinger: Kimse; yalnızca hissedilir bu. Bir ayrılık olduğunda sorumsuzca olup olmadığını herkes anında bilir.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült