Kişisel Gelişim

 

 

Kendini Aldatmanın Tesirleri

Daniel Goleman


Benim tezim, kendimizi aldatmada bize usta ve hünerli bir kapasitenin kısmi olarak yön verdiği ile ilgiliydi. Bu vasıtayla tehlike verici gerçeklerle yüzleşmek yerine ilgisizlik içine batarız. Kendini aldatmaya karşı olan bu eğilim ve karşılıklı hileli sözler psikolojik ve sosyal hayatımızın yapısına yayılır. Bunun fazlasıyla yayılması, kendini aldatmanın, evrimde faydalarını kanıtlamış olabileceğini hatıra getirmektedir. Her nasılsa bir nebze hile, zaman içerisinde türlere faydalı olmuştur. Üstelik bunun birey için bedeli çok büyük olabileceği halde.

Daha önce de gördüğümüz gibi bilinç, birbirlerine bağlı halkalar ve izlerle bir paralellik boyunca ilerler; bunların çoğunluğu farkındalığın dışındadır. Farkındalık, zihin içerisindeki bilgi akışının son durağıdır ve her zaman gerekli bir durak değildir. Nelerin farkındalık alanına girmesi gerektiği ve nelerin girmemesi gerektiğine dair can alıcı derecede önemli kararlar bilinçsiz zihinde yani bilinçaltında verilirler. Böylelikle bu gerekli insan yeteneği, kendi kendine farkında olma, beraberinde kendini aldatma kapasitesini de getirir.

Bilinçsiz zihin için hilekar bir kimse gibi hareket etmek kolay bir adımdır; bu, belirli bir davranışa uyum sağlaması için zihnin uyanık kısmını ikna etmeye niyetli ön yargılı gerçekler düzenini, farkındalığın iradesine bırakmaktadır. Başka şekilde söylemek gerekirse bilinçaltı, tıpkı, bir kuklacının kuklalarını eliyle idare etmesi gibi bilinçli zihni idare edebilir. Zihin neden bu biçimde tertip edilmelidir?

Bazı sosyo-biyologlar hipotez olarak, kendini aldatmanın insan evriminde büyük bir rol oynadığını ve büyük ölçüde olumlu bir yönü olduğunu ileri sürmüşlerdir. Örneğin bir tartışmada, genetik olarak en başarılı erkek ki bu, en fazla soya sahip olan ve dolayısıyla gen havuzuna daha fazla katkıda bulunandır çoğu kadını dölleyen kişidir. Bunu yapmadaki en iyi strateji, bu kadınların her birini ona bağlı olacağına dair inandırmak ve birleşmelerinden doğan çocuklarını yetiştirmeye yardım etmektir. Erkeğin maksadı kadınla seks yapmak ve onu terk etmek olduğundan, bu bir yalandır. Tartışmanın gidişine göre eğer erkek sadakat inancında içten ise başarılı olma olasılığı da yüksektir. Bunun için en iyi şansı kendi yalanlarına inanmaktır bu da öncelikle kendini aldatmaktır.

Kendini aldatmanın evrimsel tesirleri için bu tartışmanın pek çok varyantı vardır. Bir başkasında, iki kuramsal tarih öncesi avcı ve toplayıcılar, verimsiz savunma alanında meyve veya bazı küçük hayvanları aramaktadırlar. Biri, diğerini uzak bir tepede daha iyi yiyecekler temin edebileceğine dair inandırır. Oysa gerçekte en iyi şans, o anda bulundukları yerdedir. Sadece tek bir kişiye yetecek kadar yiyecek bulunan bir yerde iki kişi yiyecek arıyorsa, içlerinden biri diğerini başka bir yerde yiyecek aramaya ikna ederek hayatta kalma şansını artırabilir. Bu yüzden bu yalan, etik olmadığı halde, çok büyük bir genetik değere sahiptir.

O an için, bu gibi yalanların faydası ve daha ileri safhalarda bu yalanlara inanmanın faydası garanti olarak aşikar hale gelir. Bir sosyo-biyoloğun söylediği gibi: “Eğer bir kimse kendi güdülerinden yeterli derecede habersiz ise, biyolojik olarak bencil olmak ve hala içten gözükmek hiç de zor değildir.” Başka bir biçimde söylemek gerekirse, ‘bir kimsenin iyi bir yalan söylemesi için öncelikle kendi yalanlarına inanması gerekmektedir gerçeği’ modern bir satış memuruna veya politikacıya tesir etmemesi gereken bir kuraldır bu.

Bu, evrimdeki kendini aldatmanın her zaman başkalarını zarara sokmak amacında olması gerektiği anlamına gelmez; bu, sosyal bağları kuvvetlendirebileceği gibi onları idare de edebilir. Gerçekten de, gelişimsel psikolog olan Kenneth Kaye, ebeveyn-bebek etkileşimlerini konu olan bir çalışmada şöyle bir sonuca varmıştır: “Bir bebek, bir kişiden daha fazla bir biçimde organizmadır; birinci senesinin son zamanlarına dek ne bir zihni vardır, ne de bir birey sayılabilir. Fakat... yetişkinler, bebekleri iletişim kuran arkadaşlar olarak yetiştirme oyununu oynarlar.”

Bebeği ile, onun kendisini anladığını düşünerek konuşan bir anne kendini kandırıyor olabilir. Fakat onunla bu yolla etkileşim kurarak göz göze gelerek, jestler yaparak, yüz ifadeleri ile konuşarak ve ses tonuna özel anlamlar yükleyerek anne, çocuğun bütün bunları derece derece anlamayı öğrenmesinde ihtiyaç duyduğu deneyimleri ona vermektedir. Eğer anne , çocuğunun anladığını düşünerek hareket etmezse, onu bu can alıcı derecede önemli deneyimlerden mahrum bırakmış olabilir. Ebeveynlerin gerçekte göründüklerinden çok daha fazla şey biliyormuş gibi, muamele ettikleri bebeklerinin özel öğretmenleri olma oyununu oynamaları, olumlu bir hata olarak evrimin gelişimi için iyidir. Kaye’ye göre bu yolla, bebek ihtiyacı olduğu dersleri kesin olarak alır.

Kendini aldatma, erdem sahibi hareketlerin bütün türlerine yol açabilir. Örneğin, Miami’den Houston’a gitmekte olan 925 sayılı Pan Am uçuşundaki Spicer Lung’ın kahramanlığını göz önüne alalım. Gazete raporlarına göre Mr. Lung, uçağın Küba’ya kaçırılma teşebbüsünü ortadan kaldırmıştır.

Uçak kalktıktan yaklaşık yirmi dakika sonra uçağın içerisinde bir kargaşalık çıkmıştı. Silahı olduğunu iddia eden bir adam uçağın Küba’ya doğru yönlendirilmesini talep etmişti. Uçağın içindeki 121 yolcudan biri olan Mr. Lung fırlayıp harekete geçti.

“Bu uçağı ancak benim ölü bedenimi çiğneyerek ele geçirebilirsin” demişti uçağı kaçıran adama Mr. Lung; on beş yaşındaki oğlunun da yardımıyla adamı etkisiz hale getirdi. Sonradan adamın aslında silahı olmadığı ortaya çıkmıştı.

“Kendimi bir kahraman olarak görmüyorum ve bir kahraman olarak adlandırılmak istemiyorum” demişti Mr. Lung sonradan, “Ben sadece sıradan bir insanım.”

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir Nikaragualı olan Mr. Lung şunları eklemişti: “Küba’ya gitmek istemiyordum. Sadece onu durdurmak için bir şey yapmak zorundaydım. Silahlı olup olmadığından emin değildim ama silahtan korkmuyorum.”

Üstünlüklerin mantıklı olarak tartılmasının herhangi bir şey yapma karşısında tartışabileceği bu gibi kahramanlık anlarında yiğitlik, “silahtan korkmuyorum” sözlerinde toplanan kendini aldatmanın çeşitlerine bağlı olabilir. Aynı olumlu kendini aldatmanın günlük olağan şekli, daha kuvvetli bir rakibe karşı sayı kazandıktan sonra kendinden emin bir tavır takınan tenis oyuncusunda görülür. Ya da satış için, çetin geçecek bir telefon konuşması yapmadan önce kendisiyle moral verici bir konuşma yapan satış elemanında görülür; bu anlarda üstünlüklerin mantıklı olarak tartılması göz korkutucu olabilir.

İnsan evrimi boyunca bu gibi kendini aldatmalar cesaret ve yiğitlik, bağlılık ve paylaşma veya rakip çaba eylemlerini teşvik edebilirler. Bunların tümü bu uzun koşuda, zaman içinde türlerin yararı için çoğalmışlardır. Bu kapasitenin fazla miktar' sezgilerimizin bizden daha çok şey bildikleri anlarda olduğu gibi halen bir nimet olabilir ve bizi doğru bir karara doğru yönlendirir.

Bütün algı eylemlerinin bir seçim eylemi olduğunu gördük. Evrimde, bir tür olarak hayatta kalmamız kısmen kurnazca seçim yapma yeteneğimize ve kurnazca kendimizi kandırmamıza bağlı olabilir. Fakat bilinçsiz zihnin bilince yol gösterme kapasitesi geri tepebilir. Bu kendini aldatma gücü bizleri kaygıdan korumak için seferber edildiği zaman problem başlar: Kör noktaların tuzağına düşerek avlanırız ve bilmemizin daha iyi olacağı bilgi bölgelerinden habersiz olarak kalırız; o bilgi bazı acılar getirse bile...

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült