Kişisel Gelişim

 

 

Kadınlar Hislerine Kulak Vermiyor

Isabelle Nazare-Aga


Erkeklerin aksine, kadınların pek azı hayatlarını karartacak kişiye ilk başta aşık olduklarını söylüyorlar. Aralarından birçoğu zorlandıklarını açıklıyor.

Manipülatörle girilen ilişkinin başlangıcı hiç de Şiirsel değil. "Bir şeylerin yolunda olmadığını" hissediyorlar ama içgüdülerine güvenmeyip mantıklı davranmaya çalışıyorlar. Peki onları kendilerine uygun olmayan bir ilişkiye sürükleyen ne?

Yaşasın güvence!

Nadine 57 yaşında. 24 yaşındayken evlenmiş: "İlişkinin başından beri bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyordum ama ne olduğunu bilemiyordum. Sevdiğim için evlendim: O adamın bana güvence sağlayacağını zannettim."

Acaba ağır basan aşkı mıydı yoksa güvence "ihtiyacı" mı?

Güvence "ihtiyacı" hisseden birçok kadın var. Burada hem duygusal hem de maddi bir güvence söz konusu. "Böyle şeyler söylenmez!" diye düşünenler olsa da durum böyle.

Ailenin ya da çiftin hayat standardından ve gündelik refahından erkeğin sorumlu olduğu görüşüne hala çok sık rastlanıyor. Erkeğin sosyoekonomik statüsü bu güvenceyi sağlayacak nitelikteyse, kadınların birçoğu, ilişkinin mutlu yaşayabilmek için gereken yönlerini bir kenara bırakma riskini göze alma pahasına, kendilerini güvencede hissediyor. Para mutluluk getirmiyor... Doğru tabii ama, ufukta açıkça belirmiş bir ayrılık kararı üzerinde etkisi olabiliyor. Erkeğin gündelik hayata pratik katkısı da aynı şekilde etken: Adam tamirat ve benzeri işleri yapıyor, çimleri kesiyor, arabayı tamire götürüyor, kapının önündeki karı kürüyor, vs. Bunlar tamamen önemsiz gibi gözükse de kesinlikle öyle değil. Günlük hayatın yükünü tek başına omuzlayamama endişesi, bir kadının duygusal açıdan kendisine uygun olmayan bir adamla yaşamaya devam etmesine neden olabilir. Kadının maddi özgürlüğünü kazanamamış olması, bu yöndeki bağımlılığını da arttıracaktır.

Para mutluluk getirmiyor. Ama en büyük mutsuzluğunuza katkıda bulunup etken olabiliyor!

Bir şeyler yolunda değil

Nispeten genç kadınların tanıklıklarının tümünde gözlediğim ortak özellik, en başından beri "bir şeylerin" yolunda gitmediği hissi. Henüz anlayamadığım bir nedenden dolayı, ellili yaşlarını sürmekte olan kadınlar bu hissi duymuş olduklarını kendiliklerinden söylemediler bana. Belki de o baştan çıkma dönemi, artık iyi hatırlanamayacak kadar eskide kalmış olduğundan.

34 yaşındaki Charlotte 30 yaşındaki R. ile karşılaştığında, iki küçük kız çocuk sahibiydi. Şefkat ve destek gereksinimi içinde olduğu bir dönemde, bir arkadaşının kendisini, önsezisine rağmen sonradan kocası olacak olan adamla, tanıştırmasına izin verdi: "Davranışları bana, bir şeylerin kesinlikle yolunda gitmediği izlenimini vermişti. Tanımlaması çok güç. Zaten ilk karşılaştığımızda bana hiç çekici de gelmemişti. Ne görünüşünü ne de düşünüş tarzını çekici bulmuştum. Kendimi acele yargıya varmakla suçladım ve ikinci kez buluşmayı kabul ettim."

Ancak ikinci randevudan itibaren, adam Charlotte'u aceleciliğiyle çok şaşırtacaktır. Ona bir yandan hayatının kadını olduğunu ve ona aşık olduğunu söylemiştir bile. Bir yandan da: "Seninle ilgili büuük tasarılarım var!" demektedir. Çok içmekte ve antidepresan ilaçlar kullanmaktadır. Charlotte devam ediyor: "Eğer garip davranışlarda bulunursa, nedeninin ilaçlar olduğunu anlattı. Endişelerinden kurtularak kendisini daha iyi hissetmesinin bana bağlı olduğunu, aşkımın onu depresyondan çıkaracağını, depresyona zaten duygusal bir ayrılık nedeniyle girdiğini söyledi. Üçüncü karşılaşmamızda, bir arkadaşının önünde, benimle evleneceğini açıkladı! O zaman ona, buna hiç hazır olmadığımı söyledim.

"Gerçekten çok sevimli, yardımsever, iyi kalpli ve yumuşak huyluydu ve hayatta onun için tek önemli şeyin beni mutlu etmek olduğunu söyleyip duruyordu. Ona güvenebileceğimi ve artık merak edeceğim hiçbir şey kalmadığını tekrarlıyordu hep. Tuhaflığı hemen fark ettim: Davranışları hislerimle bağdaşmıyordu. Bana sanki hep yalan söylüyormuş gibi geliyordu. Hayatının tek anlamının bana aşk ve mutluluk vermek olduğunu her gün tekrarlıyordu. Dünyada en sevilen ve şımartılan kadın ben olacaktım. Bir aşk ve huzur kozasında yaşayacak ve hiçbir şeyin eksikliğini duymayacaktım... Yanındayken çok huzursuz oluyordum ama hiçbir kanıtım yoktu elimde. O zaman, 'Aman Charlotte, hayal görüyorsun! Ne kadar şefkatli ve ilgili olduğuna baksana. Beğenilmeyecek hiçbir yanı yok!' diyordum kendi kendime."

Agnes de baştaki hislerini çözümlemeye çalışıyor.

"Çok tutkuluydu, özellikle benim açımdan. İlişkiyi sürdürme isteği ve bitirme isteği arasında bölünmüş gibiydim. Hangi nedenle olduğunu fark edemesem de, bir şeylerin normal yolunda gitmediğini hayal meyal hissedebiliyordum. Aslında çok bağımsız birisiyimdir ama sanki uyuşturucu bağımlısı gibi ihtiyaç içindeydim. Benden her uzaklaştığında, yakasına sarılıyordum. Kendime engel olamıyordum bir türlü. Normalde fark etmem gereken aların sinyallerini görmemi çocuk sahibi olma isteğim engelledi sanırım.”

İticilik çekici geldiğinde...

Bazen ilk izlenim daha ziyade iticidir.

Öğretmenlik yapan Sylvie, sonradan oğlunun babası olacak olan adamı şöyle anlatıyor: "Onu tren garının peronunda gördüğümde, ilk izlenimim olumsuz olmuştu. Yürüyüşü ve çocuklarla ilgileniş şekli hoşuma gitmemişti. 'Vay ayı vay!' diye düşünmüştüm."

Çocuklar için düzenlenen bir yaz kampında animatördü ikisi de. Ortam sıcak ve samimiydi, konuşmaya başladılar. Sonra günler ve geceler boyu akla gelebilecek her şeyden konuştular, dünyayı kurtardılar. "O dönemde, bir erkeğin bir kadınla, daha ileri gitmeye çalışmadan bir ilişki kurabildiğini görmekten şaşkındım. Bu şekildeki yakınlığımız üç hafta devam etti. işyeriyle yaptığımız kontratın bitiminde, birbirimize hiçbir söz vermedik ama adreslerimizi verdik. Ailemin yanına tatile gittim ve onu oradan aradım. Bana döner dönmez ailesinin evine yemeğe gelmemi teklif etti. Kabul ettim. Çıkmaya o zaman başladık."

"Onu ilk gördüğümde..” diyor genç bir dekoratör olan homoseksüel Julien, ''..A.'nın yakınlaşmak istenecek biri olmadığı hissine kapılmıştım. Yakışıklı bir çocuktu ve rastladığı bütün aynalarda narsist bir şekilde kendisini seyredip duruyordu. Benim çok sevdiğim biri olan eski sevgilisi, henüz intihar etmişti. A.'dan uzak durmaya çalışıyordum, beni buna rağmen büyülemeyi başardı. Nasıl mı? İlişkilerle ilgili görüşleri konusundaki baştan çıkarıcı konuşmalarıyla. Aslında bana duymaktan hoşlanacağım her şeyi söylüyordu. Büyüleyici olmayı başarıyordu."

İnançların etkisi

Kadınların tanıklıklarından pek de fazla duygusallık yansımıyor. Bu durumu onlarda gerçek bir aşk duygusunun oluşmamış olduğu şeklinde mi yorumlamalıyız? Yoksa geriye dönüp baktıklarında, ilişkinin başındaki aşk duygusunu aza indirgeme ya da reddetme tepkisi mi veriyorlar? Kadını bu koşullarda etkileyen şey ne? Hayal güçlerini körükleyen dış ve yüzeysel etkilere karşı çok duyarlı olduklarını gördük kuşkusuz. "Beyaz atlı prens" etkisine karşı yani. Peki başka?

Dış etkilere bağlılık fikrini ortaya atarken, bir yandan (ilgili kadının bizzat kendisi tarafından bilinçsizce önemsenen) "düzgün bir kadın erkeksiz kalmamalıdır" gibi genel inanışların etkisini göz önüne alıyorum. Öte yandan; ailenin, arkadaşların ya da manipülatörün kendisinin baskısı da vakaların çoğunda önemli rol oynuyor.

Monique kendisinden yedi yaş büyük olan müstakbel kocasını tanıdığında, 19 yaşındaymış. Şu anda 45 yaşında ve sekreterlik yapıyor. Yeni boşandı. Anlatıyor: "O dönemlerde çok utangaçtım. Kendimi çirkin buluyordum. Bana ilk bakan oydu. Pek arkadaşım yoktu. İsteklerini kabul ettiren biriydi. Başlarda aşıktım. İzci oymağında tanıştıktan üç dört ay sonra çıkmaya başladık. Benim için ilkti. Hamile kalacağımdan korkan annem, bizi bir an önce nişanlamak istedi. Bir yıl sonra, ]. evlenmek için sabırsızlanıyordu. Yaşının çoktan geçmeye başladığını söylüyordu. O dönemde 20 yaşında reşit sayılmıyordum, (rüşt 21 yaşında ispat ediliyordu ve Monique hamile de değildi!) ailem belediyede nikah defterini benim adıma imzaladı."

Monique, genellikle "ailenin namusunu" korumak adına, çok yakın geçmişte bile uygulanmış olan ailevi baskıları ve ahlaki zorunlulukları yaşayan birçok kadından biri. O dönemlerde ailenin namusu kriteri, evlilikte mutluluktan daha önemli görünüyordu.

Dört yaşındaki oğluyla yalnız yaşamakta olan Diane’ın hissettiği "bu çocuğa bir baba bulma" sabit fikri, bir arkadaşından kaynaklanıyordu. Bu arkadaş, bu amaçla bir yemek düzenledi.

"İyi birisi olduğunu düşündüm ama o kadar" diyor G. diye adlandıracağımız ve sonradan kocası olacak adam için. İki ay sonra bir yolculuk dönüşü, G. onu yemeğe davet eder. Çok iyi davranmaktadır. Kendisinin çok içe kapanık olduğunu söyler ama yemek boyunca ona sorular sorup durur. İlişki başlar. İki yıl birlikte yaşayacaklardır. "İlişkimiz pek verimli değildi" diye itiraf ediyor Diane. "Karşılaşmamızdan önce aşkta bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bu nedenle ona açılamadığımı, bunun normal olduğunu söylüyordu." Evlenmeyi kabul etmesinde, birçok dış faktör etken olmuş:

1. Diane'ın ailesi G.'ye değer veriyormuş,

2. oğlu ona "baba" diyormuş,

3. kendi kendine "Oğlum mutlu olacak, önemli olan da bu. G. bizi o kadar çok seviyor gibi görünüyor ki, benim açımdan kusursuz olmasa da önemli değil. Belki zamanla o da olur” diyormuş.

4. G. ona iltifatlar ediyor, oğluna ve süslü dairesine iyi baktığını düşünüyormuş. Dünyanın en mutlu erkeği olduğunu söylüyormuş.

Ancak G., 30 özellikten 29'unu gösteren bir manipülatör çıkacaktı! Durum, daha düğün gecesi değişmeye başlayacaktı. Cinsel yaşamlarında G.'nin zevk aldığı şeyler, karşısındakinin arzularını hiçbir şekilde dikkate almayan zorunluluklar haline dönüşmüştü birden bire.

Pek çok kadının günlük hayatın yükünü tek başına yüklenmekteki isteksizlikleri ve bekar birisi olarak çevre tarafından pek iyi algılanmama endişeleri, aşkla beslenmeyen ilişkilere girmelerine neden oluyor. "Kadınlar erkeksiz kalmamalıdır" ya da "her çocuğun bir babası olmalıdır" türü prensipler, sık sık doğal akışa aykırı kararlar almalarına neden olacak kadar ağır basabiliyor. Bu tip inanışların etkisine, orijinallik, kusursuz bir görünüm, iyi bir genel kültür, görünürde iyi bir sosyoekonomik statüye sahip olma, vs. gibi baştan çıkarıcı bazı özellikler de eklenebiliyor.

Ele geçirilmenin ilk aşamasıyla ilgili tüm anlatılanlardan, akılda kalan bazı gözlemler var.

1. Manipülatörle kurulan aşk ilişkisi, kadın ve erkekte farklılıklar gösteriyor.

2. Erkekler kişisel özgürlüklerine daha fazla düşkünken, kadınlar çevrenin görüşüne karşı daha duyarlı, yani daha bağımlı görünüyorlar.

3. İlişkinin bir cehenneme dönüşeceğine dair hiçbir belirti olmuyor. Baştan çıkarma aşaması, (evlilik, çocuk, ev gibi) daha somut bir taahhüt içeren bir

olay yaşanana kadar, bazen yıllar boyunca sürebiliyor. Diğer bir deyişle, karşılaşma baştan çıkma ortak yaşamın başlangıcı aşaması, hayatımıza girmiş olan insanın patolojik kişilik tipini açıklıkla çözebilmeye, henüz olanak vermiyor. Hatta kurban erkekler bu aşamada bulutların üstünde yaşıyorlar.

4. Manipülatör ya da sapkın bir aşığın kurbanı olmuş herkes, bir önseziden bahsediyor: "Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydım ama ne olduğunu anlayamıyordum."

Manipülatör erkek, çekici ve iyi kalpli biri gibi görünebilir. Ama itici gelen tamamen farklı bir izlenim de yaratabilir. Ancak bu durum geçicidir!

5. Bazı tanıkların tanışma ve baştan çıkarılma aşamaları 20, 25 ya da 43 yıl sürebiliyor! O dönemlerde, bir aşk ilişkisindeki olası sapkın mekanizmalarla ya da yıkıcı insanların varlığıyla ilgili hiçbir bilginin, geniş halk kitlelerine ulaşması mümkün değildi. Psikolojik öğretilere ulaşmak, günümüzdekinden daha zordu.

NE YAPMALI?

İçinizde derinlerde bir yerlerde, karşınızdakiyle ya da onunla olan ilişkinizle ilgili bir şeylerin ters gittiği hissi uyanırsa, dış baskılara ya da maddi etkenlere rağmen bekleyin, izleyin, farkına varın, seçin...

Bir gelişme veya karşılıklı değişme olasılığı görünmüyorsa, zamanında gitmesini bilin!

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült