Stres ile ilgili ilk çalışmalar tıp alanında başlamış, çeşitli davranışsal ve psikolojik sorunların ortaya çıkmasında, sürmesinde stresli yaşam olaylarının etkin bir neden olarak tartışılmaya başlanması ile pek çok araştırmacı konuya ilgi göstermiş ve farklı tanımlamalar yapılmıştır. Folkman ve Lazarus tarafından geliştirilen tanımlamaya göre stres, bireyin huzur ya da genel iyilik durumu ile ilgili değerlendirdiği ve/ya da kaynaklarını aşan veya zorlayan "kişi-çevre etkileşimi" sonucunda yaşanmaktadır (Folkman 1984, Folkman ve Lazarus 1985, Lazarus 1976, 1993). Başa çıkma ise bireyin iç ve dış dünyanın yarattığı gereksinim ve zorlukları gidermek, onları kontrol altında tutmak, gerginlikleri azaltmak için gösterdiği bilişsel ve davranışsal çabalardır.
Yapılan çalışmalarda bireyin karşılaştığı olayı değerlendirme sürecinin, strese karşı gösterdiği tepkileri, yaşanılan duyguları ve uyuma ilişkin ortaya çıkan sonuçları etkilediği ve bu nedenle yaşanan olayın bilişsel değerlendirmesinin önemli olduğu vurgulanmaktadır. Bilişsel değerlendirmenin stres ve başa çıkma davranışları üzerindeki önemi nedeniyle kısaca özetlenmeye çalışılacaktır.
Bilişsel Değerlendirme
Lazarus ve Folkman tarafından geliştirilen bilişsel stres ve başa çıkma kuramında bilişsel değerlendirme ve başa çıkma olarak iki süreç varsayılmaktadır. Bu süreçler, stres ve stresle ilgili uyumsal sonuçların aracılarıdır (Folkman 1984). Bu modelde karşılaşılan olayın bilişsel değerlendirmesi, başa çıkma çabaları için anahtar kavramlardan biridir (David ve Suls 1999). En uç düzeyde ise bu görüşe göre "birey olayı bu şekilde tanımlamadığı sürece, hiçbir olay evrensel olarak stres verici değildir" (Fleming ve ark. 1984). Üç çeşit bilişsel değerlendirmeden söz edilebilir:
Birincil değerlendirmede birey, karşılaşılan durumda kendine ait herhangi bir şeyin tehlike altında olup olmadığını değerlendirir. Birincil değerlendirmeler, durumsal faktörlerden etkilenmektedir. Zarar ya da tehdidin doğası, olayın bildik ya da yeni bir olay olması, olayın nasıl meydana geldiği, olayın meydana geldiği zaman ve beklenen sonuca ilişkin durumlar bu faktörler arasında sayılabilir (Folkman 1984). Ayrıca bireyin, kendisi ve dünya hakkındaki inançları, değerleri, taahhütleri ve hedefleri gibi bir dizi bireysel özellikler de birincil değerlendirme üzerinde etkili olmaktadır (Folkman 1984, McCrae 1984, Folkman ve Lazarus 1985).
Bireyin sahip olduğu başa çıkma kaynakları ve seçeneklerinin değerlendirilmesi, ikincil değerlendirme olarak tanımlanmaktadır. Birey burada "Ne yapabilirim?" sorusunun yanıtını bulmakta ve karşılaşılan olayın birincil değerlendirmesi birey için önemli olduğunda ortaya çıkmaktadır. Yani birey, zararın önlenmesi, üstesinden gelinmesi ya da eğer mümkünse bunların olumlu yönde geliştirilmesi için neler yapılabileceğini değerlendirmektedir. Bir başka ifadeyle, ikincil değerlendirme sırasında birey sahip olduğu fiziksel (bireyin sağlığı, enerjisi ve dayanma gücü vb.), sosyal (somut ve duygusal destek), psikolojik (inançlar, problem çözme becerileri, benlik saygısı, ahlaki değerler vb.) ve maddi (para, aletler vb.) başa çıkma kaynaklarının değerlendirmesini yapar.
Yeniden değerlendirme ise uygun stratejilerin iyice öğrenilmesi ve analiz edilmesi amacıyla kullanılan bir pekiştirme ya da ölçüt olabilecek bir model hazırlama sistemidir (Folkman 1984). Başa çıkmanın dinamik yapılı ve sürece dayalı olması nedeniyle alınan kararlara ilişkin yeni ara değerlendirmeler yapılması gerekebilir ve bu aşamada genellikle temel kurallar korunarak ya da çok gerekli ise değiştirilerek, amaca uygun yeni bilişsel yapılanmalar kurulur. Böylece birey karşılaştığı durum için en uygun başa çıkma davranışını belirleyerek stresin üstesinden gelebilmek için söz konusu davranışı uygulamaya başlar.
Başa Çıkmanın Sınıflandırılması
Stres ve başa çıkma ile ilgili olarak gerçekleştirilen çalışmalarda birçok araştırmacı başa çıkma davranışının temel boyutlarını tanımlamaya ve değerlendirmeye çalışmıştır. Yapılan faktör analizlerinde, başa çıkma davranışları farklı adlandırılmış olsalar da benzer faktör yapılarının ortaya çıktığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarla ortaya konan genel başa çıkma kategorileri; problem odaklı başa çıkma - duygu odaklı başa çıkma, yaklaşma - kaçınma, ilgilenme - ilgilenmeme (disengagement), problemi ele alma - uzaklaşma ve stres verici durumun tehdidini azaltmak üzere yeniden değerlendirme olarak bildirilmektedir (Folkman 1984, Folkman ve Lazarus 1986, Coyne ve Downey 1991).
Lazarus (1976), başa çıkmanın çok genel bir kavram olduğunu ve tüm başa çıkmaların genel olarak 2 kategoriye ayrılabileceğini savunmaktadır. Bunlar "doğrudan eylem" ve "hafifletici davranışlar"dır. Doğrudan eylemler, çevreyle girişilen ilişkiler sonucunda ortaya çıkan hasar, tehdit ya da kavgalarla görülen, bireyin çevresi ile olan ilişkisini kendi lehine değiştirmeyi içeren davranışlardır. Bu davranışlar, tehlikeye karşı hazırlık, saldırganlık, kaçma ve hareketsizlik biçiminde olabilir. Stresi hafifletici davranışlar ise kişiyi rahatsız eden stres duygularını azaltmak, stres durumundan kaçınmak ya da strese katlanabilmek için ortaya çıkar. Stres hafifletici davranışlar, sıkıntıyı yumuşatmak ya da azaltmak yani kısaca rahatlamak için çaba harcamak anlamındadır. Bireyin yaşadığı sıkıntı ve stresi hafifletmek için kullandığı alkol, trankilizan ve sedatifler belirtiyi gidermeye yönelik davranış biçimleridir ve bu yolla birey, duygusal olarak rahatsız edici durumlarda kendini daha iyi hisseder ve işlevlerini daha etkili ya da görece daha rahat bir şekilde sürdürür.
Başa Çıkmanın İşlevleri:
Araştırmacılara göre başa çıkmanın işlevi genel olarak bireyi ya da ailesini olumsuz fiziksel ya da psikolojik sonuçlardan korumaktır (Folkman 1984, Holahan ve Moos 1986). Aldwin, Folkman ve Lazarus (1976), başa çıkmanın sıkıntıya yol açan sorunun ele alınması (problem odaklı başa çıkma) ve duyguların düzenlenmesi (duygu odaklı başa çıkma) gibi iki önemli işleve sahip olduğunu belirtmektedir (Aktaran Lazarus 1993). Folkman ve Lazarus (1980), başa çıkmanın iki işlevinin de çok stresli etkileşimlerde ve karşılaşılan duruma uygun olarak kullanıldığını belirtmektedir.
Problem odaklı başa çıkma; sorunlu insan-çevre ilişkisinin, problem çözme, karar oluşturma ve / ya da hareket yoluyla kontrol edilmesi için kullanılır. Böylece sıkıntıya neden olan problemlerle başa çıkmak amaçlanmaktadır (Folkman 1984). Problem odaklı başa çıkma, gereksinimlerin azaltılması ya da ortadan kaldırılması ve/ya da gereksinimlerle başa çıkmak için kaynakların artırılmasına yönelik doğrudan eylemler biçiminde olabileceği gibi çevreye de yönelik olabilir (Folkman ve Lazarus 1986, Patterson ve McCubbin 1987). Problem odaklı başa çıkma davranışları, durumu değiştirmek için baskın olmaya yönelik doğrudan çabalar şeklinde olabileceği gibi, sorunun çözümüne yönelik serinkanlı, mantıklı ve incelikli çabalar şeklinde de olabilir.
Duygu odaklı başa çıkma ise, duyguların ya da sıkıntının düzenlenmesini, karşılaşılan gereksinimlerin sonucu olarak hissedilen gerginliğin azaltılmasını amaçlar (Folkman 1984). Kendini kontrol altına alma, sosyal destek arama, kaçınma-sakınma, sorumluluğu kabullenme ve olumlu değerlendirmeler duygu odaklı başa çıkma çabaları içerisinde yer almaktadır (Folkman ve Lazarus 1986).
Yukarıda sözü edilen işlevlere bakıldığında; stres yaratan bir durumda ya da bir sorun ortaya çıktığında kullanılan başa çıkma davranışının nasıl tanımlandığı ya da hangi başa çıkma davranışının kullanıldığından çok duruma uygunluğu önem kazanmaktadır. Folkman (1984), bir başa çıkma davranışının olumlu sonuçlarının olup olmadığının, gereksinim, kullanıldığı bağlam ve uygulama yeteneği ile sınırlı olduğu görüşünü ileri sürmektedir. Genel olarak problem odaklı başa çıkmanın, duygu odaklı başa çıkmaya göre ruh sağlığı ile olumlu ilişkisinin daha güçlü olduğu çeşitli araştırmalarla desteklense de, kimi araştırmalarda tersi sonuçlara da rastlanmaktadır (Aktaran Glyshaw ve ark. 1989). Özetle hiçbir başa çıkma örüntüsü özünde iyi ya da kötü değildir, ancak durumun gerektirdiği başa çıkma ile kişinin kullandığı başa çıkmanın uygunluğuna bağlı olarak, iyi ya da kötü sonuçlara neden olmaktadır (Lazarus 1993).
En uygun başa çıkma dağarcığı, hem duygu hem problem odaklı başa çıkma örüntülerinin birleşiminden oluşmaktadır. Ancak birey karşılaştığı durumda duygusal dengesini yeniden sağlamak için duygu odaklı başa çıkmaları kullanır ve problem odaklı başa çıkmaları kullanmazsa, ortaya olumsuz psikolojik sonuçlar çıkacaktır (Solomon ve ark. 1988).
Ergenlerde Stres ve Başa Çıkma
Ergenlik dönemi, belirgin ve hızlı fizyolojik, psikolojik ve sosyal gelişimlerin görüldüğü, çeşitli gelişimsel görevlerin gerçekleştirilmesi gereken ve çocukluktan yetişkinliğe geçişi ifade eden bir yaşam dönemidir (Renk ve Creasey 2003). Ergenler bu dönemde, pubertenin getirdiği fizyolojik değişiklikler, yaşam deneyimleri ile zenginleşen bilişsel kapasiteye uyum sağlamak, aile ve anne babadan bağımsızlık beklentilerini karşılamak, kendi cinsiyeti ve karşı cins ile sosyal roller geliştirmek, akademik gereklilikleri gerçekleştirmek, meslek seçimi ve plan yapmak, yetişkin rollerine hazırlanmak gibi pek çok stresli durumla karşı karşıya kalmaktadırlar (Patterson ve McCubbin 1987).
Ergenin yaşam dönemi boyunca ilk kez karşılaştığı ve toplumca ulaşılması beklenen hedefler, ergenin kullandığı ya da kullanacağı başa çıkma örüntü-lerini daha da önemli hale getirmektedir. Ergenlerin tüm bu hedeflerle başa çıkması da oldukça zordur. Bu dönemde başa çıkma, "bilişsel, sosyal ve davranışsal becerilerin; belirsiz, önceden kestirilemeyen ve stresli durumlarda daha esnek bir şekilde idare edilebilmesi"ni gerektirir (Bandura 1981, Aktaran Patterson ve McCubbin 1987). Bu gibi nedenlerle stres ve başa çıkma ile ilgili çalışmalar sürdürülürken ergenlik dönemi önemli görülmüştür. Ayrıca yapılan araştırmalar, ergen tarafından geliştirilen başa çıkma örüntülerinin, yetişkinlik dönemindeki başa çıkma örüntülerinin çekirdeğini oluşturduğu, sağlıklı yetişkinliğin temellerinin bu dönemde önemli ölçüde atıldığı ve ergenlikteki deneyimlerin izlerinin yetişkinlik dönemine taşındığı belirtilmektedir (Compas ve ark. 1985, Patterson ve McCubbin 1987).
Ergenlerin başa çıkma örüntülerini edinmeleri sırasında farklı kaynaklardan yararlandıkları belirlenmiştir. Patterson ve McCubbin (1987), bu kaynakları dört başlık altında toplamıştır: a) benzer olaylar ile başa çıkmada daha önceki kişisel deneyim, b) diğerlerinin, özellikle aile bireylerinin başarılarının ya da başarısızlıklarının gözlenmesi ile oluşan değişik deneyimler, c) kendi fizyolojilerine ilişkin algıları ve hassasiyetleri konusundaki düşünceleri ve d) özellikle anne-baba, akranlar ve önemli diğer kişiler tarafından yapılan sosyal yönlendirmeler.
Anne babaların çocuk ve ergene yönelik tutumunun başa çıkma davranışlarının oluşumunda çok önemli bir etkiye sahip olduğu belirtilmektedir. Aile içi bağlılığın hissedildiği ve çatışmanın daha az olduğu ailelerde, çocuğa destek ve güven hissi sağlanması ile kendilerini güvenli hisseden çocuklar çevreleri ile girdikleri etkileşimlerde daha aktif olacaklardır. Aksine, kendilerini çok güvenli hissetmeyen çocuklar ise stresli durumları daha tehlikeli algılayacak ve kaçınmacı başa çıkmaları daha çok kullanacaktır (Holahan ve Moos 1986, McKernon ve ark. 2001). Aktif bir şekilde keşfeden ve uyumlu çözümler üreten anne babalar, ergenlere aktif başa çıkma için model olurken katı ya da pasif başa çıkmacı anne babalar ergenlere bu yönde model oluşturacaktır.
Genel olarak çocuk ve ergenlerde stresle başa çıkma davranışlarıyla ilgili çalışmalarda, problem ve duygu odaklı başa çıkmaların insan gelişiminin farklı dönemlerinde geliştiği belirlenmiştir. Problem odaklı başa çıkmalar daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Bulgular, okul öncesi yaşlarda bu becerilerin ortaya çıktığını ve yaklaşık 8-10 yaşlarına kadar bu becerilerin geliştiğini göstermektedir (Compas ve ark. 1991).
Problem odaklı davranışların erken gelişmesinin sebeplerinden ilkinin bu yaş döneminde yetişkin davranışlarının daha çok model alınması olduğu düşünülmektedir. Bu durumun aksine duygu odaklı başa çıkma davranışları daha geç çocukluk ve erken ergenlikte ortaya çıkmaktadır. Bu farklılık; a) daha küçük yaştaki çocukların kendi duygusal yapıları hakkında daha az farkındalığa sahip olmaları, b) daha küçük yaştaki çocukların duygularını tanımamaları, c) diğerlerinin duygu odaklı başa çıkma örüntülerinin daha az görünür olması gibi nedenlerle öğrenilmesinin daha güç olması gibi faktörlere bağlanmıştır (Compas ve
Başa çıkma, genellikle bireyin yeterlilikleri dahilinde, sorunları ele almak için iyi bir yöntem olarak anlaşılmaktadır ve kaynakların, zorluklarla başa çıkmada kullanılmasını gerektirmektedir. Kişilerarası problemlere alternatif çözümler üretme yeteneği, problem çözmenin önemli bir parçasıdır ve çocuk ve ergenlerdeki davranışsal uyumla da yakından ilişkilidir. Duygusal ve davranışsal problemleri olan ergenlerin yaşıtlarına oranla alternatif çözümleri daha az ürettikleri, duygu odaklı başa çıkmaları daha çok kullandıkları ve stresli yaşam olayının olumsuz etkilerinden daha fazla etkilendikleri bildirilmektedir (Compas ve
Ergenlik döneminde karşılaşılan sorunlara etkili çözümler üretilememesi ortaya çıkan başa çıkma davranışlarının kendisinin de bir gerilim kaynağı olmasına neden olabilir. Örneğin, sorunlardan uzaklaşmak amacı ile alkol ve madde kullanımına yönelmek ardından daha büyük sorunlar ve sonuçlar doğurabilir.
Toplumsallaşmanın önemli bir parçası olan arkadaş grubunun ergen için maddi yardım ve destek, bilişsel destek, duygusal destek ve öz saygıda yükselme gibi farklı işlevleri vardır (Cohen ve Wills 1985). Akran grubu aynı zamanda ergenin bazı maddeleri rahatlama ve sorunlardan uzaklaşma aracı olarak görmesinde önemli bir etken olabilmektedir. Ergenlik döneminde stresle başa çıkmanın bir yolu olarak alkol ve madde kullanımına (Johnson ve Pandina 1991, Ruchkin ve ark. 2000, Holahan ve ark. 2001, Koposov ve ark. 2002) ve sigara kullanımına (Siqueira ve ark. 2000) yönelme üzerinde arkadaş grubunun önemli etkisi olduğu bildirilmektedir. Stresli durumlar karşısında alkol ve madde kullanımına yönelen ergenlerin, psikolojik olarak olgunlaşmamış, kaçınmacı başa çıkmaları daha çok kullanan ve kendini idare etme yeteneği düşük bireyler olduğu da bildirilmektedir (Koposov ve ark. 2002).
Çocuk suçluluğunun önemli boyutlara ulaştığı günümüzde suça yönelen ergenlerin stres yaşantıları ve başa çıkma örüntüleri de araştırma konusu olmuştur. Yapılan çalışmalarda suça yönelen ergenlerin suç kabul edilen davranış öncesinde yaşamlarında stresli yaşam olayı (özellikle istismar, ihmal, şiddete maruz kalma ve seksüel sarkıntılık) oranının yüksek olması ve bu durumla bağlantılı olarak taravma sonrası stres bozukluğu belirtilerini yüksek oranda sergileme (Steiner ve Garcia 1997, Ruchkin ve ark. 2002), stresle başa çıkmak için aile tarafından sağlanan sosyal desteğin yeterli düzeyde sunulmaması ya da kullanılmaması (Tolan 1988, Johnson ve Pandina 1 991 ), daha yüksek savunmacılığa karşın daha düşük başa çıkma örüntüleri sergileme (Bartek ve ark. 1993, Steiner ve Feldman 1995), problem çözme ve sosyal destek arama becerilerinde zayıflık , kaçınmacı başa çıkmaları daha çok kullanma (Johnson ve Pandina 1991, Ruchkin ve ark. 1999, Ruchkin ve ark. 2000), stresi inkar etme ya da yaşanan stresi saldırgan davranışlar ile dışa vurma (Recklitis ve Noam 1999), psikosomatik şikayetleri yüksek oranda bildirme (Steiner ve Garcia 1997, Recklitis ve Noam 1999, Williams ve Hollis 1999, Ruchkin ve ark. 2000) gibi özelliklere sahip oldukları bildiril-mistir. Araştırmalar sonuçlarında da görüldüğü gibi suçluluğun önlenmesi ve yeniden topluma kazandırılma sürecinde etkili başa çıkma örüntülerinin edinilmesi önemli bir role sahiptir.
SONUÇLAR VE
TARTIŞMA
İnsanların stres etkenlerinden arınmış bir ortamda yaşamaları sosyal bir
varlık olmaları nedeni ile olanaklı görünmemektedir. Yukarıda
özetlenmeye çalışılan bilgiler göstermektedir ki insanların yaşadıkları
olayları algılayışları ve mevcut durumun üstesinden gelmek için
giriştikleri çabalar son derece önemlidir. Özelikle ergenlik döneminde,
pek çok alanda karşılaşılan stres etkenleri ve bu etkenlerle başarılı
bir şekilde başa çıkmanın, yaşam döngüsü içerisinde önemli olduğu
görülmektedir. Etkili ve sağlıklı başa çıkma davranışları dağarcığından
yoksun olan ergen, alkol ve madde kullanımından suça yönelime kadar pek
çok alanda olumsuz sonuçlarla karşılaşabilmektedir. Bu nedenle özellikle
ergenlik dönemi içerisinde sağlıklı ve etkili başa çıkma davranışlarının
edindirilmesi, koruyucu bir öneme sahiptir. Anne babanın iyi bir model
oluşturama-dığı ve/ya da yetersiz kaldığı durumlarda, ruh sağlığı
alanında çalışan profesyonel kişilerin söz konusu ergenlere destek
oluşturabilmesi, sağlıklı bir toplumun gelişimi ve devamı açısından önem
kazanmaktadır. Sözü geçen çalışmalarda ergenlerde suça yönelme, madde
bağımlılığı, davranım bozukluğu konuları aile tutumları ve çevresel
etkenlerle yakından ilişkilendirilmektedir. Özellikle de ailenin ergeni
yeterince etkin bir biçimde izleyerek yardımcı olamamasından söz
edilmektedir. Ergenlerin kimliklerini kazanma, benimseme ve ortaya koyma
sürecinde yapabilecekleri ya da yaptıkları davranışlar ve farklı
düşünceleri nedeniyle karşı karşıya kalabilecekleri olumsuzluklara karşı
dayanıklı ve etkin olabilmeleri için öncelikle ailelerine, eğitim
sorumlularına, çocuk ve ergen ruh sağlığı ekiplerine çok iş düştüğü
açıktır. Gençler, sadece ergenlik çağında olmanın stresiyle değil aynı
zamanda yaşadıkları süregen ya da episodik çatışma ve güçlüklerin
stresiyle de baş etmek durumundadırlar. Bu da onların henüz deneyimler
açısından yetersiz kaldıkları bir dönemde aktif başa çıkma yöntemleri
kullanabilmeleri açısından etkin modellere ve bilgi paylaşımına
gereksinimlerini artırmaktadır. Ana babaları, öğretmenleri ve yakınları
tarafından davranışları, düşünceleri, giysileri ya da tutkuları
konusunda eleştirilmeleri ile yaşamlarının kontrol edilmesine karşı
çıkma davranışları ve biçimlerinin yarattığı strese olduğu kadar,
yaşıtları tarafından beğenilmeme, onaylanmama, dışlanma ve aşağılanmaya
karşın güçlenmeleri ve etkin başa çıkma yöntemleri ile donanmaları
gerekmektedir. Ancak ergenlik dönemi bağımsızlık savaşı içinde gençlerin
etkin başa çıkma yöntemleri yerine alkol, sigara ve benzeri yeni
bağımlılıklara daha kolay ulaştıkları göz ardı edilmemelidir. Sonuç
olarak, gençleri içine düşebilecekleri zorluklardan çıkarmaya yönelik
etkili müdahale yöntemleri kadar tutarlı, ısrarlı, kalıcı, çok yönlü ve
çoğulcu bir katılımla gerçekleştirilen önleme ve destek çalışmalarına
gereksinim olduğu açıktır.