Kişisel Gelişim

 

 

Ebedi Hoşnutluğa Veda

Wilhelm Schmid


İnsanın kendi ülkesi mutluluğa erişme hakkı için bir tertibat almıyorsa, en azından umudun sığınağı olarak Bhutan Krallığı vardır; orada her şey gayrı safi milli umut hasılası uğrunadır, mutluluk turizmi de katkıda bulunur buna. Ne var ki dikkatli bakmayan, Bhutarı tuzağına düşmekten kaçınamaz, çünkü Budist kültürde mutluluğun en önemli koşulunu göz ardı eder: Kaderin sorgusuz sualsiz kabullenilmesidir bu, hayranlık uyandırıcı fakat artık kaderi tanımak istemeyen modern kültürünkinden tamamen farklı bir mutluluk anlayışıdır. Mutluluğun gölgeli yanını Bhutan’daki insanlar da yaşarlar: Milli kıyafeti giyme yükümlülüğü sadece eski geleneklerin korunmasına değil, Nepalli göçmenlerin asimilasyonuna da hizmet eder.

Birçok ülkede insanlar için mutluluk, hayatta kalabilmektir. Müreffeh ülkelerde insanlar, hoşnutluğun güvenli ve daha yüksek bir biçimine erişmelerini sağlayacak bir iyi yaşamın düşünü kurarlar; buna yardımı olan ürün ve hizmetler, gayrı safi sosyal hasılayı artırır. Birçokları, lüks mallar sayesinde hayatın öngörülemezliklerini kendilerinden uzak tutabileceklerini umarlar. Lüks, mutluluğu yüksekçe bir maddi düzeyde sabitleme ve hayatın her türlü değişkenliğine karşı kalın duvarların ardında, bir kalenin yüksek burçları arkasında siper alma çabasıdır kelimenin tam anlamıyla burjuvaca1 bir çaba, insanların hayata karşı daha korunmasız oldukları en basit bir kulübe, olanca mutsuzluğa karşılık muhtemelen daha fazla mutluluğa yuvadır.

Bu arka planı göz önüne aldığınızda, mutlulukla ilgili gezegeni dört dönen mukayeseler sersemce görünür. Bir Map of Happiness’in[1] [2] [3] hemen peşinden bir yenisi çıkar, bunları hazırlatan Happiness Enstitüleri er geç bir Happiness Overkill’e3 sebebiyet verirler. Mutluluk mukayeselerinin bilimsel bir ciddiyeti olamaz, çünkü elmalarla armutları karşılaştırırlar: Gezegenin dört bir yanında bütün insanların aynı anlamı atfedeceği bir mutluluk kavramı yoktur. Mutlulukta hermenötik bir yük vardır, başka her şeyden fazla, yoruma bağlıdır. Normatif ön koşullar tartışmalıdır: Hayatta esas mesele sahiden mutluluk mudur? Mutluluk sahiden hoşnutluk demek midir? Ölçülebilirliğe dayanan bir bilimsellik, bunun dışında, aynı sonuçları ortaya koyan incelemelerin tekrar edilebilirliğini talep edecektir: Ne var ki ülkeler, o kadar kısa bir sürede mutlulukları lehine veya aleyhine fazla bir şey yapmış olmaksızın, ölçek üzerindeki yerlerinden sürekli kayıverirler.

Almanya’daki insanlar kendi durumlarını görmek için mutluluk atlasım açıp bakabilirler. Münih’te yaşayanlar Hamburg’dakilerden daha az mutsuzsalar, açığı kapatmaya çalışabilirler: Partilerde, meyhanelerde ve yataklarda biraz daha fazla çaba sarf ederek kısa sürede her şey bambaşka olabilir, aralardaki gündelik hayat ise hep suskunluktur. Daha da geliştirebiliriz bunu: Her hafta aralarında müsabaka yapmalarını sağlayarak mesela! Kim mutluluğun Bundesliga’sında[4], kim mahalli ligdedir? Yılın mutluluk şampiyonluğunu kim kazanacak? Şampiyonlar Ligi’nde kim oynayacak? Hangi ülkeler mutluluğun dünya şampiyonalarında elemeleri geçebilecek? Nihayet dikkatler iktisadi koşullardan başka şeylere de çevrilir, mutluluğun reytinglerini ölçen ajansların risk oyunlarına çevrilir bütün gözler. İktisatçı Francis Edgeworth’un daha 19. yüzyılda tasarladığı hazölçerle, her bireyin hoşnutluk derecesini saniye saniye ölçebilirsiniz. Peki ama neden sadece insanlar arasında mukayese yapılır da insanla hayvan karşılaştırılmaz? Hangisi daha mutludur, insan mı koyun mu? Koyun ise şayet, neden koyun olmayı tercih etmeyelim?

Herkes, kendisi için arzuladığı hoşnutluk ölçüsüne erişmeye layıktır. Gevşemiş, arkasına yaslanmış olmaktan daha güzel ne vardır; her zaman bir sebebiniz olmasa da kendinizden hoşnut, bir türlü hepten daha iyi bir dünya haline gelmiyorsa da dünyadan hoşnut. Ama devamlı böyle olur mu? Apaydınlık bir dünyada apaydınlık bir hayat sürmek mutlaka güzel olurdu ama ölü doğaya dönüşmüş bir dünyada emekli hayatı yaşamaya benzerdi herhalde. Arada bir hoşnut olmak kötü değildir ama marifet bunu abartmamaktır, çünkü gevşeklik halinde ısrar etmek bir soruna dönüşür: Bu halin değişikliğe ve iyileşmeye yol açtığı hiç görülmemiştir; tersine, hoşnutluk ve kendinden hoşnutluk her türlü gelişmeye sekte vurur.

Bu nedenle, insanları hoşnutluğun verdiği mutluluğa adanmaya çağırmak ve bundan bir ideoloji, bir hoşnutluk ideolojisi çıkartmak sorunludur. Mutlu bir toplumdaki mutlu insanlar büyük bir tehlikeye düşerler: Hoşnutlukları, insana her zaman gerekli olan, koşullara ilişkin huzursuzluğun önünde engeldir. Kimse aslında isteyemez bunu. Başkaları gönüllerinin istediğini alırken, yaşamak için elzem şeylerden mahrum olan insanlar hoşnut mu olmalıdırlar? Deniz seviyesi tekrar yükselecek olursa, Güney Pasifik’teki Vanuatu Adaları’nın kıskanılacak denli hoşnut insanlarının hali ne olur? Pisa Araştırması’nın eğitim alanında bir çöküşe tanıklık ettiği Almanya’nın hah, hoşnut vaziyette arkasına yaslansaydı eğer, ne olurdu? Ne mutlu ki fazlasıyla huzursuz olarak tepki verdi Almanya buna; burada mutluluk, koşulları iyileştirme isteğindeydi. Sürekli hoşnutluğun mutluluğunu arayacağınıza önünüzdeki işi yapmak ve olabildiğince iyi yapmak, iyi bir fikirdir.

Ebedi hoşnutluğa veda etmek tabii sadece teorik bir vedadır, pratikte zaten hiç gerçekleşmemiştir ebedi hoşnutluk. İnsanın kaderi daima hep hoşnut olmak değildir, yoksa hala ağaçlarda yaşıyor olurduk. Birisi de çıkıp diyebilir ki: öylesi daha iyi olurdu. Sanatların ve bilimlerin tarihi, insanların ne kadar dikkate değer gelişmelere kadir olduğunu gösteriyor. Bu gelişmeye katılanların birçoğu eserlerini hoşnutluktan yaratmamış, keşiflerini hoşnutluktan yapmamıştır. Galilei ve Einstein gibi kaşifler kafalarını çatlatırcasına düşünmeye gömülüp durmasalar, Madam Curie gibi araştırmacılar hayatlarını riske etmeseler, ne olurdu? Ona bu dünyada bir çare bulunsa, Heinrich von Kleist’ın eseri meydana gelir miydi? Kendine ve sanatına bakarken hiçbir gerginliği olmasa, Vincent Van Gogh fırçasını tuvale öyle şiddetle vurur muydu? Sisyphos Efsanesini yeniden anlatan Albert Camus’yü mutlu bir insan olarak mı düşünmeliyiz?

İnsanlığın tarihinde meydana getirilmiş olan, hayranlık uyandırıcı ne varsa, bunların ancak küçük bir kısmı hoşnutluk eseridir. Yaşam ereği olarak hoşnutluğa haddinden fazla değer biçiliyor. Yeni eylemlerin mahmuzu hoşnutsuzluktur, insan olmaya özgü olan budur. “Mutluluk ancak hoşnutsuzluktadır” (Georg Kreisler, Letzte Heder[5], otobiyografi, 2011). Belki de ancak şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, büyük ve fevkalade şeyler yaratabilir. Hoşnut olan, arkasına yaslanmayı yeğleyecektir. Bu bakımdan, bir hoşnutluk eğer fazla uzun sürerse hoşnutsuzluğun tamamen kendiliğinden doğuvermesi şans olarak görünebilir. Fark edilebilir bir dış etki olmaksızın insanın içinin sıkılmasıyla da olabilir bu, bir meydan okumaya dönüşen dış etkilere bağlı da olabilir: Yenilgiler, başarısızlıklar, kızgınlıklar, münakaşalar ve ters giden işler, kimsenin sevmediği ama yine de kaçınılmaz olan hoşnutsuzluk zamanlarına kapı açarlar. Bu terslikleri akima bile getirmek istemeyenleri dehşete sevk ederek...


[1]        Batı dillerinde burjuva, Burg yani kale (kaleyle çevrili şehir) kelimesinden türemiştir - ç.n.

[2]        Mutluluk Haritası - ç.n.

[3]        Mutluluk ifradından ölmek - ç.n.

[4]        Federal lig. Almanya’da futbol vd. spor branşlarında en üst lig - ç.n.

[5]        Son şarkılar.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült