Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek İçin

Özcan Köknel


Binlerce nedenim var yaşamaya

Yenmek için her günkü ölümü

Seni sevmenin mutluluğu için

Yürümek için umudun ayak izinde

Abdellatif Laabi

 

«Bir İş Var Bu İşin İçinde...»

Puslu, nemli, rüzgarlı, soğuk bir sabah vakti işe gidenlerin asık, donuk, endişeli, isteksiz yüzleri doldurur İstanbul sokaklarını. Bu yüzler Galata Köprüsünden koşarak geçer. Eminönü alt geçitinde bir an durup vitrinlere bakarak soluk alır. Sirkeci Garında banliyö treninden atlayıp koşmaya başlar. Taksim’de dolmuş kuyruğuna girer. Laleli-Aksaray yokuşunu sağa sola bakarak iner ya da çıkar. Mecidiyeköy’de otobüs kuyruğuna girer. Kadıköy iskelesinde jeton alır. Topkapı sur içinde minibüse biner. Fındıkzade’de kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçer...

Durup dururken bu insanlardan birinin yüzünde bir gülümseme, neşe, sevinç anlatan bir mimik belirse, insanlara gülerek baksa, tanıdıklarına selam verse, iyi günler dileyip hatır sorsa, Orhan Veli Kanık'ın dediği gibi, «Bir iş var bu işin içinde.»

 

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?

Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?

Her zaman güzel mi bu kadar,

Bu eşya, bu pencere?

Değil,

Vallahi değil;

Bir iş var bu işin içinde.

«O İş» Bakış Açısında

 

İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında, bunları yorumlayışında olmuştur. İnsanın duygu durumunda acı, kaygı, keder, sıkıntı gibi duyguların yerini neşeye, sevince, umuda bırakması bakış açısındaki bir değişiklikten kaynaklanmıştır. İçini dolduran güzel duygular gülümsemeyle, selamla, iyi günler dileyerek başkalarına da yansıtılmış, başkalarıyla paylaşılmıştır. İnsana haz veren, başkalarıyla paylaşılan bu duygular hissedenin de, paylaşanın da içini ısıtır, yaşama sevinci, mutluluk verir.

İnsanın mutlu olması, sevgi, sevinç ve umut duygularıyla dolu olması demektir. Mutluluk, insana haz veren bir duygulanım durumudur; sevgi, sevinç ve umut duygularını içerir. Mutluluk, ruh ve beden sağlığı için gerekli olan en sağlam temeldir. Bu durumun tersi, kaygı, korku, sıkıntıyla birlikte olan elem durumudur. Kaygı, korku ve sıkıntının sürekli olması önce insanın ruh sağlığını, sonra da beden sağlığını bozabilir.

Bu nedenle, yaşam bir anlamda mutluluğu arayıştır. Kimi insan mutluluğu yaşadığı anda, kimisi geçmişte, kimisi gelecekte yakalar. Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçmişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı umut etmesidir. İnsanın «iyi olma», «iyi yaşama» durumunu yakaladığı andır. O halde «iyi olma», «iyi yaşama» durumunun ölçütleri, sonuçları nedir? Bu sorunun yanıtı aynı zamanda insanların mutluluğa erişmek için seçtikleri yolu, yöntemi de ortaya çıkarır.

«İyi olma», «iyi yaşama» durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı «iyi olma»nın, «iyi yaşama»nın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır. Ancak karşılaşılan engeller yüzünden bu arayış her zaman amacına ulaşmayabilir.

 

«Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var...»

İnsan hangi çağda ve yaşta olursa olsun, akıp giden yaşamın, zamanın bir anında durup günle, geçmişle hesaplaşır, geleceğe ilişkin çıkarımlar, tasarımlar yapar. Bu hesaplaşmada dolu dolu yaşadım diyebileceği yaşantıları, anıları, anları arar.

Geçmiş yaşamdan güzel, haz veren, unutulmayan izler anımsandığında, tasarlandığında ya da başkasına aktarıldığında, anlatıldığında insanın duygu durumu, duygu dünyası neşe ve sevince dönüşür. Geçmişi yeniden yaşayamaz ama geçmişte hissettiği duyguları yemden duyumsayabilir. İnsan kötüden iyiye, hatalıdan doğruya, çirkinden güzele, biçimsizden, renksizden, renkliye, boştan doluya geçiverir farketmeden. İnsanın duygu dünyası biçimle, renkle, ışıkla, iyiyle, doğruyla, güzelle doluverir birden. Yaşadığı an. ona yeniden neşe ve mutluluk verir. Geleceğe umutla bakar.

İnsanın dolu dolu yaşaması bir bakıma mutluluğu aramasına, bu amaca ulaşmak için çaba harcamasına bağlıdır denilebilir.

Ataol Behramoğlu bir şiirinde, dolu dolu yaşamanın güzelliğini şöyle anlatıyor:

 

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var;

Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü onlar da sevinçler gibi, olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.

 

Dolu dolu yaşamak yaşama etkin biçimde katılmak, deneyerek, görerek, duyarak, düşünerek yaşamak demektir. Dolu dolu yaşadım diyebilen insanın içi duygu ve coşku doludur.

Yaşıyormuş gibi yaşamamalı, gerçekten yaşamalıdır insan. Kaçırılmış fırsatlara yanarak, üzülerek değil, geleceğe umutla bakarak, geçmişten öğrenerek, gizil güçlerini, yeteneklerini kullanmanın yollarını bularak, kendisini ve çevresini güzelleştirerek, severek ve sevilerek yaşamaktır dolu dolu yaşamak.

 

«An»ı Yaşamak Gerek...

Durup düşünmek gerek. Yaşanılan an geri gelmeyecek. Bugünler hiç, ama hiç geri gelmeyecek. Yaşam akıp gidiyor. Yaşanan her an, her gün, geçmiş zaman oluyor, unutulup gidiyor. Hiç yaşanmamışcasına...

Örnek olarak, şu satırları okuduğunuz an bile geri gelmeyecek. Okuyup geçeceksiniz. İsterseniz daha üst satırları, bir önceki sayfayı yeniden okuyabilirsiniz. Ya da okuduklarınızı hatırlayabilirsiniz. Ama bu, o satırları ilk okuduğunuz an değil. O an uçup gitti. Zamanın büyük akışı içine katıldı. Geçmiş zaman oldu. Anılara karıştı. Bu nedenle insanın yaşadığı ana, zamana sıkı sıkıya sarılması gerek. Duygularla, düşüncelerle bir bütün olarak yaşamak gerek. Kısaca, «an»ı yaşamayı bilmek, öğrenmek gerek.

 

Mutluluğu Paylaşmak Gerek...

Bu anı dolu dolu yaşayamazsak geleceğe güvenle, umutla bakamayız. Oysa bir şeyi beklemek, geleceğe umutla bakmak çok güzel. Gelecekte bir şey olmasa bile umutla bakmak. Geleceğe umutla bakmak, umudu yitirmemek için bu anı dolu dolu yaşamak gerek. Neşeyi ve sevinci duymak, yaşamın sıcaklığına dokunmak gerek. Bu duyguları günlük yaşamdan, bir kişiden, bir nesneden, olaydan, olgudan alabilmeyi bilmek gerek. Bir dostun selamından, bir sözcüğün içeriğinden, müziğin sesinden, ışıktan, renkten, özetle bütün yaşamdan bir mesaj, bir haz almasını; duyumsanan güzellikleri, hazzı yansıtmasını, paylaşmasını bilmek gerek.

Kısaca insanın neşe, sevinç, umut gibi duygu hissetmesi, kişide bedensel ve ruhsal olarak «iyilik durumu» yaratır. Bütün insanların, her çağda, her toplumda davranışlarının altında yatan temel amaç, çaba, bu iyilik, mutluluk durumuna erişebilmektir.

Mutlu olmak, iyi durumda bulunmak insanların, insanlığın ortak amacı olmakla birlikte, her insanın mutluluğa bakış açısı, mutluluğa giden yolu, yöntemi birbirinden farklıdır. Yine de mutluluk anlamına gelen sözcüklerin birçok dilde benzer anlamlar vermesi insanların mutlulukta benzer duygu durumunu paylaştıklarını gösteriyor.

Türkçede, «mutlu» karşılığı olan «ongun» sözcüğü bayındır, bereketli, bol, güçlü, şanslı, talihli, verimli anlamlarına gelir.

Arapçada mutlu karşılığı kullanılan «mesut», mutlu olma durumu, mutluluk karşılığı kullanılan «saadet» sözcüğü karşılığı da bayındır, bereketli, bol, güçlü, şanslı, talihli verimli anlamlarını verir. Müslümanlar Hz.. Muhammed’in yaşadığı dönemdeki bayındırlığı, gelişip güzelleşmeyi, bereketi, bolluğu, gücü, şansı, talihi, verimliliği anlatmak için bu zaman dilimine «saadet asrı» adını vermişlerdir.

 

Evrensel Dilek: Mutluluk

Bilindiği gibi, yola çıkarken, yakınlarından ayrılırken «saadetle» denir. Selamlamalarda, bayramlaşmalarda, nişan, düğün törenlerinde, toplantılarda, özetle insanların biribirine iyi dilekler sunması gereken durumlarda, ortamlarda, olaylarda «saadetle» demek ya da «saadetler dilemek» adettir.

«Mutluluk» sözcüğü de böyledir. Bugün bu sözcük de «saadet» sözcüğü yerine ya da onunla birlikte günlük yaşamımızda çok sık ve yaygın kullanılan sözcüklerden biri durumuna gelmiştir. Kutlamalar, mutluluk dilerim, diye başlar ya da biter. Nişanda yüzükler mutluluk dilekleriyle takılır. Düğünde pasta aynı dileklerle kesilir. Doğumlar, doğum günleri aynı sözcükle yaşanır. Armağanlar sözlü ya da yazılı olarak bu sözcükle sunulur.

Mutluluk sözcüğünün İngilizce karşılığı happiness’dir. Fransızca’da mutluluk karşılığı «bonheur» sözcüğü kullanılır; «bon» iyi ve «heur» an, saat, vakit, zaman, uğur, talih sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur. Bahtiyarlık, mutluluk, saadet anlamında kullanılır. Ayrıca başarı elde etme, kazanma, şans anlamlarını da içerir. Felsefi anlamda ise, insanın doyuma ulaşmış, hazza erişmiş duygu durumunu anlatır. '

Eski Yunancada mutlu anlamına gelen «eudaimania» sözcüğü birçok dünya görüşünün, felsefenin, öğretinin temelini oluşturmuştur.

 

Yaşama Sevinci...

İnsana haz veren, neşe, sevinç yaratan, insanı mutlu eden durumlar, insanlar, nesneler, olaylar akıp giden zaman dilimleri içinde insandan insana, toplumdan topluma değişir.

Kimi insan arkadaşlarıyla, dostlarıyla, oturup konuşmaktan, duvc. ve düşüncelerini paylaşmaktan zevk alır. Kimi insan müzik dinlemeyi, televizyon seyretmeyi sever. Kimisi çiçek yetiştirmekten, hayvan beslemekten hoşlanır. Kimisi yemek yapmayı, kimisi yemeyi yeğler.

Öte yandan, bir insanın zaman içinde zevk aldığı durumlar, insanlar, nesneler olaylar da değişir. Önemli olan insanın haz duyduğu, hoşlandığı, zevk aldığı durumların, insanların, nesnelerin, olayların bulunmasıdır.

Bütün hazların temelinde yaşama sevinci yatar. Yaşama sevinci insanın mutlu olmasıdır. İnsanın ilgi ve sevgisi oldukça, ilgilendiği, sevdiği insanlarla, nesnelerle bağlantısı bulundukça, arkadaşlığı, dostluğu, doğayı, güzel sanatları sevdikçe yaşamdan zevk alır. Yaşama zevkini tadar, mutlu olur.

Yaşamdan zevk almak, mutlu olmak, insanın gösterdiği çabaya bağlıdır. İnsanlar yaşamdan zevk almak için doğaya, insanlara, nesnelere ilgi ve sevgi göstermeli; ufak ufak ilgi ve sevgi köprüleri kurmalıdırlar. Bu köprücükler insanları dünyaya bağlayan büyük yaşama sevincini oluştururlar.

Bir sofraya oturup yemek yemek, çalışmak, deniz kenarında, bahçede, kırda, bayırda dolaşmak, gezmek, arkadaşlarla oturup konuşmak, duygu ve düşünceleri paylaşmak, doğaya, çiçeklere, hayvanlara ilgi göstermek, onlara bakmak, beslemek, yetiştirmek, okumak, yazmak, yaratıcı ve üretici olmak, özetle bunların hepsi ya da biri, birkaçı insanda yaşama sevinci uyandırır.

Cahit Sıtkı Tarancı «Yaşamak Sevinci» adlı şiirinde şöyle diyor:

Alıştım bir kere gökyüzüne;

Bunca yıldır yoldaşımdır bulutlar.

Sıkılıyorum,

Kuşlar cıvıldamasa dallarında,

Yemişlerine doyamadığım ağaçların.

Yağmur mu yağıyor,


 

Güneş mi var

Fark etmeliyim

Baktığım pencereden.

Deniz görünmeli çıksam balkona,

Tamamlamalı manzarayı

Karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.

Ekmekten olamam doğrusu,

Nimet bildiğim!

Sudan geçemem.

Kalkmalıyım,

Dolaşmalıyım

Sokaklarda, parklarda.

El sallamalıyım

Giden trenlere,

Kalkan vapurlara,

Bilmeliyim

Gölgelerin boyundan

Saatin kaç olduğunu.

Türkü söylemeliyim yol boyunca,

Keyfimden, ya hüznümden.

Geçmiş günlerimi hatırlamalıyım,

Dalıp dalıp akar suya,

Hayaller kurmalıyım

Güzel geleceğe dair.

Yanımdan geçenler olmalı,

Selam almalıyım.

Robenson'u düşünmeliyim:

Garipliğini;

Şükretmeliyim,

İnsanlar arasında olduğuma.

Nedir ki eninde sonunda ölüm?

Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?


 

Var mısınız?

Dolu dolu yaşamak...

Doyasıya yaşamak...

Günleri binbir renkle, binbir pırıltıyla doldurmak...

Güzellikleri aramak, bulmak, kendini güzelliklerle çevirip, güzellikler içinde yaşamak...

Kim bunları istemez ki!..

Aslında o kadar da zor değil.

Hayatı dolu dolu yaşamak, mutlu olmak da bir eğitim biçimi.

Okulda, başarılı olmak, toplum içinde kabul edilir olmak nasıl bir eğitim işiyse, hayatı daha dolu, daha renkli yaşamak da öğrenilebilir. Hepimiz öylesine dikkatlerimizi görevlerimiz üstüne yoğunlaştırmışızdır ki, daha pırıltılı bir yaşama biçimi için kafamızı yormaz, aklımıza bile getirmeyiz, böylece günler birbiri ardına tekdüze akar gider. Oysa görevler elbette önemli ama bir kez, bir tek kez yaşanacak olan yaşam da en az görevler kadar önemli.

Öyleyse elele verelim ve hayatı binbir renkte yaşayabilmek için okuyalım, araştıralım; hayatı dolu dolu yaşamasını bilen kişilerin deneyimlerinden yararlanarak, düş gücümüzü harekete geçirip dikkatimizi daha güzel, daha pırıltılı bir yaşam biçimi üzerinde yoğunlaştıralım.

Var mısınız?

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült