Kişisel Gelişim

 

 

Değiştirilemeyecek Olayları Kabullenmenin Huzuru

Daniel Goleman


1962 yılında Robert Lifton adlı psikiyatrist Hiroşima’da aylarca kalarak, atom bombasının ardından hayatta kalanlarla ilgili yoğun çalışmalar yaptı:

“Yaptığım röportajlar başlarda beni fazlaca sarsmış ve duygusal olarak bitkin düşmeme sebep olmuştu ... Fakat çok kısa bir süre sonra birkaç gün içinde reaksiyonlarımın değişmekte olduğunu farkettim. Aynı korkulu anların aynı anlatılışlarını dinliyordum, fakat üzerimdeki etkileri azalmaya başlamıştı. Bu tepkilerde tespit edebileceğim yinelenen örnekler üzerine yoğunlaşmaya başladım. Yani bilimsel fonksiyonlara konsantre oldum. Bu yüzden tanımlanan acılara karşı daha duyarsız hale geldim. Bu insanlarla benim aramda, daha rahat ve etkili bir mesafe hemen oluştu. Sonraları, işimin yalnızca zihinsel değil duygusal arzularında da bu mesafenin kaçınılmaz olduğunu anladım.”

Lifton adlı psikoanalist, tepkisinin, bir çeşit baş etme şekli olan “psişik (ruhsal) kapanış” olduğunu kabul ediyor. Teknik olarak söylemek gerekirse “baş etme”, stres yaratıcı durumun kendisini değiştirmek yerine bireyin reaksiyonlarını değiştirerek stres uyanışını yok eden kavrayış hilelerinin sahası için kullanılan bir terimdir.

“İsimsiz Alkolikler” tarafından kullanılan başlıca iki önemli “baş ediş” alternatifi mevcuttur: “Tanrım bana, değiştiremeyeceğim olayları kabul etme huzuru, değiştirebileceklerim için cesaret ve farkı anlamam için de bilgelik bahşetti.” Bazıları tehlikeyi ortadan kaldırmak için teşebbüste bulunabilir. Sigorta acentesini aramak, acile gitmek veya aşırı miktardaki faturayı ödemek gibi. Bazıları da kendilerini yatıştırmayı deneyebilir.

Lazarus bu alternatiflerden ilkini “etkili / yararlı”, ikincisini de “duygulara odaklanmış” baş ediş olarak tanımlıyor. Etkili başa çıkışın anlamı apaçık ortada: Kişi, tehlikeyi ortadan kaldırmak için bir şey yapabilir. Başlangıçtaki durumda bu hareket “savaşmak” veya “kaçmak” olacaktır. Modern dünyada bu gibi seçenekler çok nadirdir.

Her birey hayatında en az bir kere birden fazla anlama gelebilen, belirsiz ve süregelen bir durumu ele almak zorunda kalır. Tehlike tahmini stres yanıtına yol açtığı zaman, bu, bireyin beyninin stres hormonları ve tehlike ile ilgili endişeleri içinde kaynadığı anlamına gelir. İşte bu kaynayış, bizim kaygı olarak adlandırdığımız şeydir.

Bir tehlike, kızgınlıktan depresyona kadar dağılım gösterebilen duygulardan herhangi birini ortaya çıkarabilme kapasitesinde olsa da, kaygı en yaygın reaksiyon biçimidir. Duygusal olarak sorunlarla başa çıkış, genel olarak kaygının hafifletilmesi anlamına gelmektedir. Eğer kaygı hafifletilmezse, bu, Horowitz’in tanımladığı dış görünüşlerden biri yolu ile dikkatin içine zorla girecektir.

Bu zorla içeri girişler, kavrayışın bütün sahaları ile karışabilirler. Bunun yollarını daha sonra ayrıntıları ile inceleyeceğiz. Şimdilik kaygının kavrayışı silip süpürdüğüne ve bunun da yeniden değerlendirme yapmayı zorlaştırdığına işaret etmek yeterli olacaktır. Kaygının kendisi de, tehlike duyumunu yatıştırabilecek olan “yeniden değerlendirme”yi güçleştirebilir.

Eğer yeniden değerlendirme başarısızlığa uğrarsa, inkarın herhangi bir şekli iş görmeye başlar. Sevilen birinin ölümü veya iş kaybı gibi harap edici bir olay sonrasındaki iyileşme yolunda, “inkar” ve “zihnin içine zorla giriş” arasında kendiliğinden oluşan bir kararsızlık olduğu düşünülmektedir. Zihnin içine zorla girişin türlerini sıralandıran Mardi Horowitz adlı psikiyatrist, herhangi bir hayati olayın ardından, zihnin içine zorla giren fikirlerin ve inkarların, kendini alıştırmanın temel safhalarını akla getirecek biçimde gelip gittiklerini söylemektedir.

Horowitz, zihnin işgalinin çeşitlerinde olduğu gibi, inkar türleri için de kapsamlı bir liste hazırlamıştır. İnkar çeşitleri şu maddeleri içermektedir:

•        İlişkilerden sakınma; söylenen ve düşünülenlerin imalarını takip eden olayın açık bağlantılarının kısa devre yapması.

•        Hissizlik; duygulara sahip olmama hali; uygun duyguların hissedilmemesi.

•        Donuklaşan tepkiler; beklenen duygusal reaksiyonların sıkıştırılması.

•        Dikkatin kararması; düşünceleri, duyguları ve fiziksel duyuları içeren bilgilere kesin olarak odaklanmaktan sakınmak ve belirsizlik içinde olmak.

•         Şaşkınlık; uyanıklık durumunu bulandıran ve olayların önemini bertaraf eden ve odaklanamayan dikkat.

•        Daralan / sıkışan düşünceler; amaca giden uygun yolları mevcut olan apaçık yollardan başka inceden inceye tetkik etme başarısızlığı; esnekliğin daraltılmış (kısaltılmış) alanı.

•        Hafıza kaybı; olayları veya bu olayların ayrıntılarını hatırlama kabiliyetsizliği.

•        Reddetme; gerçek anlamları, aslında olmadıkları gibi düşünmek ve söylemek.

•        Hayal yolu ile engellenmek (bilinçdışı engel); gerçekleşmesi arzulanan olaylar ile kurulan hayaller yoluyla, gerçeklerin ve bunların ima ettiklerinin gözardı edilmesi.
 

 


Figür: Kısa devreli stres için tercihler. Tehlike olarak algılanan bir olay zararsız olarak tekrar değerlendirilirse, stres reaksiyonu başlamayacaktır. Bir kez başladığında, baş etme seçenekleri dışsal olayı artık bir tehlike olmaktan çıkarmak için koşulları değiştirmek gibi veya içsel uyanışı/canlanmayı hafifletmek olabilir. Eğer bunlarda başarısız olunursa veya hiç denenmezlerse, stres uyanışı, strese bağımlı hastalıklara ve/veya kaygı durumlarına yol açabilir.

Bu inkar türlerini birbirine bağlayan etkin prensip, hepsinin problem yaratan bir gerçeği “farkındalık”ta bir boşluk meydana getirerek gözardı etmeleridir. Bu taktikler, daha önce listelenmiş olan “Zihin işgali” türlerine karşı hareketlerdir. İnkar ve zihin işgali, dikkatin iki önemli yanıdır. Biri sakınma diğeri ise zihne yapılan saldırıdır. İkisi de sağlıklı değildir; ikisi de dikkati silip süpürür. İnkarın çeşitli türleri, bizi gerçekte olanlarla ilgili daha realistlik tahminlere götürmeseler de, kaygıya karşı güçlü panzehirler oldukları söylenebilir.

Lazarus, bu gibi psişik sorunlara ilaç alarak veya kaygıyı hafifletmek için içerek tahammül edileceğini belirtiyor. Bunların hepsi de yatıştırıcı yani sakinleştirici ilaçlardın Tehlike durumunu hiçbir şekilde değiştirmeden kaygıyı azaltırlar. Lazarus, böyle bir stratejinin normal olduğunu söylüyor: “Hayattaki pekçok ciddi stres kaynağı için, olayları değiştirmek adına çok az şey yapılabilir ya da hiçbir şey yapılamaz. Durum böyleyken sizin için en iyisi duygularınıza hakim olmak olacaktır... Sağlıklı insanlar da, hastalık etkileri gözlenmese de yatıştırıcı kullanırlar. Alınan bir içki veya sakinleştirici (teskin edici) bir ilaç da yatıştırıcıdır, inkar etmek, düşünmek ve negatif düşüncelerden sakınmak da. Şartlara uygun faaliyetleri önlemedikleri zaman gerçekten de bizlere çok yardımcı olurlar.

Yatıştırıcılar, kaygıyı hafifletmelerinden dolayı gerçek bir ödül gibidirler. Fakat kazanılmış ödül gibi olan yatıştırıcılar bağımlılık yaparlar. Kişilerin seçtikleri yatıştırıcıların Valium adlı ilaç veya Jack Daniels adlı içki alışkanlık yaptıklarına dair bolca kanıt mevcuttur. Ben de, özel kaygılarımızı yok ettikleri için güvendiğimiz zihinsel hilelerimizin bağımlılık yaptıklarını iddia ediyorum.

Kavrayışa ait yatıştırıcılar, Freud’un “savunma mekanizmaları” olarak adlandırdığı alanın içine düşerler. Savunmaların gücü, onların kaygıları bastırmalarında gizlidir. Lazarus’un da belirttiği gibi, yatıştırıcılar, belli bir grup için tipik sayılan model veya standartlardır. Bütün sağlıklı kişiler bunları bir dereceye kadar kullanırlar. Fakat Freud’un gözlemlediği gibi, bütün normal insanlar bir dereceye kadar savunma mekanizmalarını da kullanırlar.

Zihinsel yatıştırıcılar, bireylerin olayları oldukları gibi görebilme kabiliyetlerini yok ederler. Daha doğrusu dikkati azaltırlar. Kaygı zihinde büyük bir yer işgal ediyorsa, üzeri zihinsel hilelerle ustalıkla kapatılmış olsa bile, zihinsel verim bundan zarar görür. Böylelikle inkar, boyun eğmez dikkat ile tam olarak uzlaşır.

Bizler, bilgi işleyen bir makine olan zihin hakkında yeterli bilgiler edinmeye daha yeni başladık. Ve bunu, kaygının ve inşa ettiğimiz savunma mekanizmalarının nasıl iş gördüklerini anlamak amacıyla yapıyoruz. Ve tabi bu çalışmanın zihinsel olarak nelere mal olduğunu anlamak için de. Bu bedelin boyutlarını tartışmak için öncelikle çalışmakta olan zihnin günümüze ait modeline göz atmalıyız. Ancak bundan sonra bu modeli, kaygı ve dikkat arasındaki değiş tokuşu analiz etmede ve bu değiş tokuşun öncülük ettiği kendini aldatmanın psikolojisini anlamada kullanabiliriz.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült