Yaşamınızda mutluluğunuzu kısıtlayan yanılsama her ne ise ondan uyanıp o
yanılsamanın ardındakini gördüğünüz her seferde, aynı hoş rahatlamayı
deneyimleyeceksiniz. Şimdi, uzanıp bu yanılsama “perdesini” açmayı
öğrenebileceğimiz bazı yollara bakalım.
Geride bırakıp gitmenin bu kadar zor görünmesinin nedenlerinden biri uyuyan zihnimizin yaşama bakış şeklidir: Neden ve sonucu ayrı etkinlikler olarak görür. Örneğin, bir ilişki bize sorun yarattığında, genellikle bununla ilgili istemediğimiz duyguları geride bırakmakta zorlanırız. Ancak bu olağan tepkimiz, sürekli mutsuzluğumuzun gerçek kaynağının, şu anki bilinç seviyemizin dışında aranmaması gerektiği gerçeğine bizi körleştirir.
Örneğin, kötü davranışların söz konusu olduğu tüm ilişkilerde, birey çekmekte oldukları acı için karşı tarafı suçlama eğilimindedir. Ama bu algı bir yanılsamadan doğar. Bu, şöyle bir bilinçaltı yanlış inanıştan doğan yanlış algıya dayanmaktadır: Benim için, bilinmeyen olasılıklarla dolu bir gelecekle yüzleşmektense şimdiki bilinen sorunumla yaşamam daha iyi. Şimdi, dosdoğru sorunun kalbine yönelelim.
Kendimizi kısıtlayan herhangi bir yanılsamanın olumsuz etkisiyle uğraşmadan ve ortadan kaldırmadan önce, bundan sorumlu yanlış algıyı görmemiz ve kendimizi bu algıdan kurtarmamız gereklidir. Bunu aklımızda tutarak, sizi geride bırakabilmekten ve özgürce yaşamaktan alıkoyan şu beş büyük yanılsamayı yakından inceleyin. Her birini, gerçek gibi görünenin, her zaman öyle olmadığını görmenizde size yardımcı olması için kullanın!
1. Aksi takdirde yaşamda kendini işe yaramaz ya da önemsiz hissetme yanılsaması ve beraberinde getirdiği keder ve hüzün değerinizin gerçek ölçüsünün, başkalarının da o değeri kabul etmesine bağlı olduğu yanlış algısından doğar.
2. Cesaretin kırılması yanılsaması ve beraberinde getirdiği öfke ve suçlama“başarısızlıklarınızdan” ders almadan, yaşamda başarılı olmanın olası olduğu yanlış algısından doğar.
3. Pişmanlık yanılsaması ve beraberinde görünürdeki kaçınılmaz keder ve suçluluk duygusu bazı geçmiş acılı anları yeniden yaşayarak, onları çözüme ulaştıracak güce kavuştuğunuz yanlış algısından doğar.
4. Kısıtlılık yanılsaması ve beraberinde korku ve düş kırıklığı bir güçlük anında, elinizde olan tek kaynağın, yapabileceğinizi zaten bildiğinizle kısıtlı olduğu yanlış algısından doğar.
5. Diğerlerinin sizden daha iyi, daha güçlü ve daha akıllı olduğu yanılsaması ve beraberinde acı veren kendinden şüphe ve güvensizlik duygusu bu dünyada başka biri gibi olmak için bulunduğunuz yanlış algısından doğar.
Hepimiz filmlerde gemi yanarak batarken, kadınların ve çocukların ağladığı ve hep de gemide küçük bir altın ve mücevherat hazinesi saklamış olan ve vazgeçmek niyetinde olmayan bir adamın bulunduğu inanılmaz sahneler görmüşüzdür. Adam kamarasına geri koşar, ceplerine doldurabildiği bütün mücevherleri ve paraları alır, boynuna ağır altın zincirler asar ve ardından cankurtaran sandallarına binmekte geç kaldığı için suya atlamak zorunda kalır ve derhal taş gibi dibe batar çünkü kendini taşa çevirmiştir!
Bu öykü kendi kendini bozguna uğratan bir adamın klasik bir örneğini vermekte. Elbette bu bir film ve adam sudaki akıbetini hak etmiş bile olabilir, yine de hiç kimse bilinçli olarak kaybetmeyi seçmez, özellikle de kendi yaşamını. Böyle bir sahne seyrettiğimizde, kendimize birisinin nasıl bu kadar aptal olabildiğini sorarız. Neticede oturma odamızdaki kanepenin sıcaklığı ve güvenliğinde, batan bir gemideki biri için neyin daha önemli olduğu hakkında fikir yürütürüz: Havası bol bir cankurtaran sandalı mı yoksa ağır altın ve gümüş liralarla dolu bir ceket mi? Biz asla böyle bir hata yapmazdık, değil mi? Bakalım kendinden eminliğimiz dürüst bir kendini sorgulamanın ışığına dayanabilecek mi?
Peki o zaman, kendimizi mutsuz düşünce ve duygu dalgalarının altında dibe batarken bulduğumuz, endişe, depresyon ve kızgınlığın günlük yaşam kazaları nedir? Neden istenmedik bir olayla çarpıştıktan sonra bu kadar kolay dibe vuruyoruz? Öykümüzdeki adamın aleyhine çalışan aynı güçlerin, sizin de aleyhinize çalıştığını keşfettiğinizde şaşıracaksınız. Bununla birlikte, sizi enkaza çeviren bu güçlerin hiçbirinin asla yenemeyeceği bir güce sahip olduğunuzu keşfetmek üzeresiniz. Bir kez bu gücün idaresini ele aldınız mı, hiçbir içsel fırtına ya da sıkıntılı koşullar, bir daha denizin dibini boylamanıza neden olamayacaktır. Şimdi geriye dönelim ve bizim deniz kazasındaki adama bu yeni gücü verelim ve bakalım öykünün ve yaşamının sonunu nasıl değiştirecek.
Öyküyü kendi kendini yüzüstü bıraktığı ve hazinesini toplamak için kamarasına geri koşmaya başladığı yerden tekrar alalım. Acil durum lambalarının her yeri kırmızıya boyayan ışığı ve yoğunlaşan duman, kapı numaralarını görmeyi neredeyse olanaksız kılar. Korkusu ve umutsuzluğu her geçen saniye artar. Birden, yüzündeki derin acı ifadesi kalkar. Kararlı ve sakin bir şekilde döner ve kalan yolcularla birlikte cankurtaran sandallarına yönelerek hazinesini gemiyle dibe batmaya bırakır. Ne olmuştur? Öykümüzün sonunu bu kadar keskin bir şekilde ne değiştirebilir? Hangi iyiliksever güç gelmiştir de, yaşamına mal olacak bir eylemin eşiğindeki bu adamı kendini kurtarmak üzere harekete geçirmiştir?
Bu çok önemli anda, tüm yanlış seçimleri yapma sürecindeyken, öyküdeki adam uyanmıştır. Birden kendini ve nerede olduğunu tam olarak görmeye başlamıştır. Bu yaşam kurtaran bilinçlilik, tehlikeli durumunu anında anlamasını sağlamış ve kullanılması gereken acil ve akıllıca bir eylem planı vermiştir. Onu daha da hayretler içinde bırakan, bu yaşamını kurtaran artmış farkındalığını kısmen kendi düşüncelerinin aslında onu körleştirdiğini görmenin şokuna borçlu olmasıdır. Kendi düşünceleri onu değil, yalnızca kendi istediklerini umursamaktadırlar. Bir anlığına daha yüksek bir seviyeden bakmak, onun bu hipnotize olmuş benliğinden kendini kurtarmasında yardımcı olmuş, sonuçta o da batan gemiden güvenle atlayabilmiştir. Başka bir günü olabilsin ve belki de başka bir hazinesi olabilsin diye, yaşamıştır.
Öykümüzün bu yeni ve daha mutlu sonu, bize gerçek anlamda kendimizi kurtarmak için, yeni ve mutlaka gerekli bir aracın ilk görüntülerini de göstermiştir. Bu güçlü ilke ve kendine dönük yüksek düzeyli eylem kendini gözlem olarak adlandırılır.