Kişisel Gelişim

 

 

Aşkın Metafiziği

İhsan Ünlüer


Şairlerin müzisyenlerin tüm sanatçıların bıkmadan usanmadan dile getirdikleri bu aşk denilen yüce tutku konusunda Filozoflar küçümser davranmışlardı. Aşkın tıpkı hayaletler gibi olduğunu söyleyen Rochefoucauld eğer 20 yaşlarındayken aşk hakkında konuşsaydı böyle demeyecekti. Uğrunda ölüm bile göze alınan bu yüce tutku bir içtepi'nin ürünü bile olsa onun varlığı inkar edilebilir mi? Bu aşk tutkusu yüzünden nice tahtlar terkedilmiş, savaşlar açılmış ve tomar tomar insan aşıklar cennetine göç etmişti. Romantik çağın kurbanları vakti zamanında salgınlar halinde intihar ederek Genç Verter’in gittiği cennette buluşmuşlardı. Aşk yüzünden ölenler kadar tımarhanenin yolunu tutanlarla da doluydu romantik çağ. Romeo Jülyet adlı eserin prologunda söylediği gibi:

O ZAMANLAR DA AŞKIN HAYATTAN DAHA KIYMETLİ TUTULDUĞU GÜNLERDİ.

Tarihe mal olmuş aşkların acısını yüreğinde duymayanımız var mı? Ama gelgelelim şu ŞopenHaver (!) denilen feylesof en yücelmiş aşkların kaynağını bile cinsel içtepi’de buluyor.

Ona göre aşk en namuslu kadınların kalbine girip evler yıkan, kanlar döken, en yüce zihinleri karıştıran, üst kattaki Tanju’nun orta üç’ten belge alıp toz olmasına sebep olan bir iblisti. Kasap Rüstem’e her akşam karısına dayak attırıp sekiz çocukla dul bıraktıran, Harbi umumide Saksafonya cumhuriyetinin beş yıllık planlarını MataHari’ye deve yaptıran hep o aşk denilen şeytan değil mi? En ciddi mevkilerdeki şahsiyetlerin cüzdanlarında bir tek mektup, bir tek resim ve bir tel saç halinde yerleşip kafasını karıştıran hep o aşk denilen iblis değil mi? Ortaçağ aşk yüzünden edilen düellolarda, toprağın altını dolduran zavallı mecnunlarla doludur.

SED İG NOTİS  PRİERUNT MORTİBUS İLLİ (Onlar kimsenin bilmediği bir ölümle öldüler) Onların acı hayat hikayelerini ya gazetelerin polis muhabiri ya da morg personeli biliyor. Amma ŞopenHaver’in dediğine bir göz atalım, şu başbelası aşk konusunda: İyi veya kötü aşkın sebep olduğu bütün serüvenlerin amacı gelecek kuşağın ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Canlı türün yaşama ve çoğalma iradesidir ki aşk denilen sarhoşluk ve aptallık halini alet ederek dişi ve erkek iki kişiyi biraraya getiriyor. Adanın ya da Boğaz’ın tenha koruluklarına çekiyor, allem edip kallem edip taraflardan birini, tarafların diğeri tarafından gebe bıraktırıp küçük Özcan’ın dünyaya gelmesini sağlıyor. Fromm. sonu evlilikle biten aşk serüvenlerini kapitalist çağımızdaki alışverişe benzetmekte. Erkek için çekici bir kız, dişi için çekici bir erkek... Aşkın doğmasına sebep olan bu çekicilik kadın ve erkeğin meziyetlerinden yapılmış birer pakettir diyor Erich Fromm.

Gerçekte «TÜR» ün çoğalmasını sağlayan aşk tutkusu sadece yeni bir canlının doğmasını değil, onun tipinin korunmasını da amaç bilmekte.

Birleşen çiftlerin birbirlerinden üstün nitelikler ve güzellikler aramasının nedeni doğacak çocuk daha güzel olsun diyedir. Aşk bir araçtır iki cinsi birleştirmek için. Anababanın istek dolu ilk bakışlarının karşılaşmasında yeni varlığın ilk tohumu atılmıştır bile. Her erkek özellikle kendisinde bulunmayan yetkinlikleri öteki cinste bir güzellik olarak görür. Bundaki amaç tarafların kendinde olmayan meziyetleri birbirinde aramalarıdır. Esmerlerin sarışınları, siyah gözlülerin mavilileri seçmesi, ufak tefek erkeklerin iri kadınları seçmesi doğacak Özcan'ın meziyetlerin en güzeline sahip olması içindir.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült