Kişisel Gelişim

 

 

Aşk Bir Savaştır

İlhan M. Uçkan


Gözümüz kapalı girdiğimiz ilişkilerde, başlayıp, sonunu da getirdiğimiz evliliklerde gardımızı almış beklerken buluruz hep kendimizi. Savaş meydanlarına gider gibi kahramanca bağrımız açık gider, yaralarımız kanaya kanaya geri döneriz. Ne mi yapıyoruz: Aşk ve ilişki yaşıyoruz!

Madem ki ilişkilerimizi birer savaş gibi yaşıyoruz, gardınızı iyi alın, girdiğiniz bu zorlu savaştan "gazi" olarak ayrılmayın. Her şeyin bir yolu yordamı var; savaş stratejilerinizi, taktiklerinizi, kuşatma planlarınızı hazırlayın, casus ağınızı oluşturun, pusularınızı kurun; sevgilinizle kocanızla, savaşın (birlikte olmanın) tadını en iyi biçimde çıkarmanın yollarını inceleyeceğiz.

Düşman / sevgili menzilde... Nişan al! Beklemediği bir zamanda ateş et! En can alıcı yerinden vur ve kaç ki yaralı hayvanlar gibi saldırmasın. Durun, bu ne gözü karalık böyle! Dikkatli olun, yoksa dünyanız da kararıverir! Bütün savaşlarda öncelikle bir "savaş nedeni" olması gerekir, yoksa da yaratılmalıdır. (Bilinir, savaşların asıl ve gizli nedenleri asla gazetelerde ilan edilmez.) Halkın (yakın çevrenin) bu nedenin meşruluğu konusunda ikna edilmesi gerekir. Hatta öncelikle düşmanın ikna olması gerekir. Sonuçta tek taraflı savaş olmaz; bu olsa olsa işgal olur. İşgaller de genellikle yenilgiyle sonuçlanır, en azından tarihin gözünde.

Bilinen başka bir şey de, savaşların meydanlarda değil, strateji odalarında kazanıldığıdır. Doğru stratejiler de, "düşman"ın en gizli, dolayısıyla da en zayıf noktalarının iyi bilinmesi sayesinde gerçekleştirilir. Örneğin, sevgilinizin çocukluğunda geçmiş ve kesinlikle kalıcı etki bırakmış bir olayı iyi bilirseniz (bunu başkalarından öğrenebileceğiniz gibi, zavallı aşırı bir sevgi anında size zaten aktarmış olur, "paylaşmak" adına), bunu en can alıcı anda tüm direncini ortadan kaldıracak biçimde kullanabilirsiniz. Ama dikkat edin, bu olayı dolaylı olarak çağrıştıracak bir üslup kullanın. Yoksa kendinizi ele vermiş olur, kendi "yumuşak karnınızı" gösterirsiniz ki, rakip / sevgiliniz silahınızı elinizden alıverir.

Doğru strateji zaman ister. Yani strateji "barış" zamanlarında geliştirilir. O yumuşak dokunuşların, el ele yürümelerin, baş başa dertleşmelerin duygusallığı, bilgi belge toplamak için en uygun zamanlardır. Bu enformasyonu en gizli kasalarınızda saklamayı da ihmal etmeyin. Yoksa strateji hazırlıklarınızı ifşa eder, savaşı daha baştan kaybedersiniz. Herkes bilir, gizlilik esastır. Gizliliği en iyi koruyan duvar ise gülümseyen yüzünüz, korunma arayan, şefkatli bir elin dokunuşunu çağıran başınızdır.

Yukarıda bir savaş için herkese meşru görünen nedenler gerekir, demiştim. Haklılığa ulaşmanın en kolay yolu karşınızdakinin haksızlığını herkese kanıtlayabileceğiniz durumlardır. Bırakın savaşın görünür nedeninden karşınızdaki sorumlu olsun. "Nasıl?", diye soruyorsanız, çok kolay. Entrikayla. Öyle bir entrika kurarsınız ki, karşınızdakine savaş çıkarmaktan başka bir yol bırakmazsınız. Usta bir manevrayla sevgilinizin, üçüncü kişiler tarafından haksızlığı tespit edilebilecek bir biçimde sizi "yanlış anlamasını" sağlarsınız. Ama unutmayın, kendisi "doğru anladığını" sanmalı. Bu yanlış anlama sırasında, değme düşmanın üstesinden gelemeyeceği tuzaklar kuracaktır kendine ve balıklama düşecektir. Yalnız, unutmayın ki, iyi entrika, bir örümceğin ağını kurması gibi, sabırla, titizlikle kurulmalı. Bu da zaman ve soğukkanlılık ister. Kuşkusuz örnekler, model olarak alabileceğiniz olaylar istiyorsunuz. Ama burada "gerilla el kitabı" gibi bir kullanma kılavuzu vermiyorum. Bu ulu orta yazılamayacak kadar değerli. Şimdilik buradaki esaslarla yetinin ve yüzyılların tecrübesi üzerine inşa edilmiş bu esaslardan kendinize özel taktik ve saldırı metotları geliştirin.

Ama üzülmeyin, bir ipucu vereyim: Hiç merak ettiniz mi, soyluların, kraliyet ailesi mensuplarının aşkları niçin bu kadar popüler bir ilgi uyandırır? Bunda statüye duyulan özlemin, şatafat merakının, insanların kendi dünyalarının yoksulluğunu görkemli hayallerle süsleme içgüdüsünün payı var elbette. Ama bu aşkları asıl ilginç ve çekici kılan, gerçek savaşları fazlasıyla andırmalarıdır da... Soyluların dünyası sürekli savaş ilişkileri üzerine kuruludur. Güvensizlik, entrika, stratejiler, karşı stratejiler, tuzaklar vb. ekmek su gibidir onlar için. Zaten eğitimlerinin en önemli bölümünü de bunlar oluşturur. Elbette bunun nedeni, onlar istese de istemese de, dünyalarının iktidar üzerine kurulu olmasıdır. Aşkları bu iktidardan kaçış anlamı taşımadığı zamanlar, yani prens-köylü kızı ilişkisi hariç (bunun da bir başka iktidara, popüler sevgiye yol açtığı unutulmamalı), kendi aralarındaki ilişkiler, ister istemez iktidarın ve dolayısıyla savaşın kurallarına boyun eğer. Çatışma, savaş, her zaman uzaktakiler için çekicidir, kıyıdan batan gemiyi izleyen insanın duygularıyla, soyluların aşklarım zevkle, heyecanla izleriz. Çünkü kendi küçük dalaşlarımızın, savaşçıklarımızın yanında bu "soylu savaşlar" ne kadar da görkemlidir.

Görkemli ve ne kadar da tehlikeli... Savaş riskli iştir, kazanmak da var, kaybetmek de. Ve ne kadar yorucu. Uzun, titiz çabalarla geliştirilen stratejiler, insanı kendinden nefret ettirecek bataklara çeken casusluk eylemleri, kan, acı, gözyaşı... Genellikle kazanan taraf zafer sarhoşluğu içinde bütün bu yıkımı unutur. Sadece bir süre için. Savaşlar, resmi tarihlerde "gereklilik" kavramıyla açıklanır. Ama resmi tarihleri, savaşlarda kazananlar yazar. Bazı şeyler tekrarlana tekrarlana meşruiyet kazanır. En azından "kamuoyu"nun gözünde. Zaten kamuoyu da tekrarlanarak alışıldık hale gelen uzlaşmalar üzerine kurulu değil midir? "Hoppala, bu strateji uzmanı karşı tarafın mı casusu, yoksa iflah olmaz bir bozguncu mul", diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Ama unutmayın, en iyi savaşçı önce kendindeki bozguncuya karşı savaşan savaşçıdır.

Aşkın ve ölümün, aşkın ve nefretin, aşkın ve intikamın ne kadar kolaylıkla, ne kadar sık sık bir araya getirildiğini düşünün. Buna aşk ilişkilerinde çoğunlukla düşünülmeden, rahatlıkla kullanılıveren "fethetmek" fiilini de ekleyin. İşte size aşk ve savaş bağlantısı üzerine küçük bir dilsel harita. Aslında "aşk ve iktidar" demeliydim. Ya da "savaş ve iktidar". Herkes bilir, savaşlar iktidar elde etmek içindir. İktidar aşkları ele geçirdiği zaman, savaş kaçınılmaz olur. Çok eski bir Çin atasözü, "savaşta kazanan yoktur" der. Neyse kafanızı karıştırmayıp, savaşma isteğinizi kursağınızda bırakmayayım. Savaşın en önemli gereklerinden biri, "cengaverce" duygulardır. Yoksa bozgunculuk, şeytan kulağına kurşun, vatan hainliği ortalığı sarar. Egomuz vatanımız değil mi? Bu vatan uğruna nice aşklar feda.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült