Kişisel Gelişim

 

 

Anı Yaşamak

Aşkım Kapışmak


An’da olmak demek, geçmişten ve gelecekten sıyrılmak demektir. İyi veya kötü hiç fark etmez. An saniyelik bir şeydir. “Şu an” dediğimiz an bile geçmişe gidiyor. Her şeyi hızlı bir şekilde geriye atıyoruz ve o saniyeleri bir daha geriye alamıyoruz. 2 dk önce yapılan bir hareket veya söylenen bir söz geçmişte kalır. Şu an, yaşadığımız an’dır. Kitabımı okurken şu an’da mısınız? Yoksa kafanız başka bir yerde mi? Belki de işe geç kaldınız ve patronunuzdan yiyeceğiniz azarı düşünüyorsunuz veya dün akşam eşinizle olan tartışmanızı düşünüp, neden bana o sözleri söyledi? diye eşinize kızıyorsunuz içinizden. Geçmişi mi geleceği mi düşünüyorsunuz? an’da yaşarken ne geçmiş ne de gelecek vardır. Geleceğe gitmek hayal etmek, geçmişe gitmek düşünmek ve hatırlamaktır. Eğer şu an “an”da değilseniz, okuduklarınızı tekrar başa dönüp dönüp okuyacaksınız, çünkü an’da olmadığınızdan anlamayacaksınız. Öyleyse, kitabı bırakıp geçmişe ve geleceğe gidin. An’a dönünce tekrardan okumaya başlayın.

İnsanların odaklanma sorunu var, an’a odaklanamama gibi. Mutsuz olma sebebiyse, ya geçmişte ya da gelecekte yaşayarak an’ı yaşayamamak, kaçırmaktır. Bu da hastalanmaya sebep olur. An’da kalmak, an’da olmak, an’ı yaşamak yaşam kalitesini artırır. An’da kalmanın tedavi edici özelliği vardır. İnsanı an iyileştirir. Sorunlar an’da çözülür. Geçmişe gidip neyi çözebilirsiniz? Ya da geleceği düşünerek? Geleceğe gitmek hayal etmek, geçmişe gitmek ise sadece anımsamaktır.

an’da kalmak hazzı yaşamak olarak algılanır. İçinde bulunduğumuz an’da dertlerimizi unutarak, hazzı ve tüketimi çoğaltarak sorunlarımızdan kurtulacağımızı sanıyoruz. Oysa hazzı tüketirken, sorunu çözmüş olmuyoruz. Sadece o an’lık hazlarımız, sorunlarımızı ve dertlerimizi unutmamıza, biriktirerek ötelememize neden olur. Amacımız dertleri biriktirmek veya unutmak değil, sorunları an’da çözebilmek.

Bunun için de bir biliş gerekli.

Peki, ama nasıl?

 

Şu Anda Düşünelim

İnsan acı çekmemek için alışkanlık geliştiriyor bazen. Unutmayalım, bir insana vaatlerde bulunup konuyu takip etmezseniz, dost yerine düşman kazanırsınız.

Asla öfkenizi, sinirinizi ve beslediğiniz intikam duygusunu karşınızdakine göstermeyin. Bu yıkıcı duygular, onları savunmaya geçirir.

İnsanlar sizin bir planınız olduğuna, nereye gittiğinizi bildiğinize inanırlarsa, içgüdüsel olarak sizi takip ederler. İşte, liderliğin gizli silahı.

Baştan çıkanların taktiği: Önce sizdeki boşlukları fark ettirip, onları doldurabileceklerini hissettirirler.

Her insan bütünlük duygusundan yoksun olduğu, benliğinin derinliklerinde kayıp hissi taşıdığı için, baştan çıkarılmaya yatkındır.

Şirketler ve politikacılar önceden gereksinim ve huzursuzluk duygusu uyandırmadan halkı istedikleri gibi davranmaya itemeyeceklerini bilirler.

•        En çok istediğiniz şey ne ise, en büyük problemleriniz de oradadır.

•        Doğruyu değil de, karşı tarafın duymak istediğini söyleyenlere dikkat edin. İnanırsanız, kullanılırsınız.

•        İnsanda iki beyin vardır: biri düşünen beyin diğeri hisseden. Siz hangisini daha çok kullanıyorsunuz?

•        Dostken özelinizi ne kadar sakladıysanız, düşman olunca da dilinizi tutmayı bileceksiniz.

•        Şendeki benle bendeki ben aynı olmadığı sürece dost olamayız. Aynılaşmak derdim, başkalaşmak değil.

•        Elinde kalanlarla elinden gidenlere bir bak hangisi fazla?

•        Herkese hak ettiği sınırı çizmezsen, herkes senin üstünü çizer.

•        Sadakat ile ihanet arasındaki tek ortak nokta, aynı kişiye yapılmasıdır.

•        Kimseyi mutlu edemezsiniz. Siz sadece elinizden geleni yapabilirsiniz, karşınızdaki mutlu olmak istiyorsa olur. Beklentiye girmeyin.

•        İnsanı en çok üzen şey, kontrolünde olmayan şeylerin akıbetidir.

•        Yalnızlık ile tek başınalık aynı şey değildir. Birinde gerçekten kimse yoktur, diğerindeyse kendinle kalmak istediğin için kimseyi istemezsin.

•        Neye sahip olduğun önemli değil, onlarla neler yaptığın önemli. Hayat işlevselliğine bakar.

 

Anda Kalabilmek için Pratik Öneriler

1)      Farkındalık

Sabah kalktığınızda, sadece sahip olduklarınızı düşünün.

Sahip olduğunuz güzellikleri, pozitif şeyleri düşünün. Sağlıklıyım, elim ayağım tutuyor, gözlerimi bu sabah yine sıcacık yatağımda güzel bir güne açtım (pozitif düşünceleri kendinize göre çoğaltın).

Hayatta hiçbir canlı/cansız şey kötü değildir. Her şeyi kötü yapan da iyi yapan da insanın içinde taşıdığı niyettir. Birine bıçak verirsin ekmek keser, öteki gider adam öldürür.

Bazı kötü yetişmiş dediğimiz gençlerin çoğunun nedeni anne ve babasıdır. Ebeveyn geçmişte yapamadıklarını, isyanlarını, kıskançlıklarını, öfkelerini, çıkmazlarını, eksikliklerini çocuklarına yansıtarak onları büyütürler. Çocukluğunda çok acı çekmiş, ezilmiş bir ebeveyn çocuğuna, “Hakkını sakın yedirme, sakın hakkını almadan gelme, sana vurana sen de vur,” der. Bu cümle çocukta saldırganlığa ve öfkeye neden olurken, başka bir çocukla çocuğunu kıyaslayarak, “Bak Ayşe’ye ne güzel yazmış, senin yazın kargacık burgacık,” der. Bu cümle ise çocukta kıskançlık duygusunun doğmasına neden olur. Çocuğa bu şekilde yaklaşmak, yanlış bir davranıştır. Çocuğun kötü huylar edinmesine neden olur. Anne ve babanın çocuğuna söylediği her kötü ve nefret dolu cümle kendisine söylediği cümledir. Temelinde isyan ve kıskançlık vardır. Çocuk ile konuşurken kullanılan kelime ve cümlelere dikkat etmeliyiz.

Yaşanılan her olayın farkına varılmalı. Kötü şeyleri kabullenmek, etkisinden daha çabuk kurtulmaya ve o olayı çözmeye yarar. Reddetmek, olayın içinde kalmak demektir. Olaydan arınmak gerek. Bu da farkındalık sağlayarak kabullenmekten geçer. Farkında olmak, bir alışkanlık değildir. Alışkanlık ezbere yapılan bir şey, oysa farkındalık bilerek yapılır.

2)      Şükretmek

Hayat da insan gibi canlıdır. Her ikisinin de neyine teşekkür edersen, daha fazlasını vermek ister.

Sabah uyanınca, sahip olduğun güzelliklerin farkında olarak aç gözlerini. Güne bir teşekkürle başla. Şükret hayata. Ve sihirli sözleri unutma. Uyanır uyanmaz söyle: “ŞİMDİ, BURADA, HEMEN.”

Şükretmek içinde büyük, kocaman bir teşekkürü barındırır. İnsanlar gibi hayat da neyine teşekkür ederseniz, onu daha çok vermek ister size. İsyan etmek uzaklaştırır, şükretmek yakınlaştırır her şeyi bize. Teşekkür, her şeyden önce beynin en önemli ilacıdır. Yalnız bilmek ister beynimiz. Dillendirmeniz gerekir teker teker. Hatta sesli sesli söyleyin ki, iyice yayılsın. İçinizden sessizce söylediklerinizin gücü o kadar zayıftır ki, bağırmanız bile faydanızadır. Hani çok kızdığımızda karşımızdakine bağıra bağıra rahatsız olduğumuz şeyleri söyleriz ya, işte o kadar güçlü bağırmalıyız ki, kazınsın zihnin derinliklerine şükrettiklerimiz.

Uyan, burada ne var?

Yanımda eşim, diğer odada uyuyan kızım/oğlum, mutfaktan gelense annenin yaptığı mis gibi kızarmış ekmek kokusu. Şu an var olan şeyler iyi ki varlar de. Beyin aynı zamanda teşekkür ettiği her şeye odaklanır. Onu daha iyi tanır, onun varlığına inanır.

Aslında teşekkür ettiğimiz her şey, özgürleştiğimiz şeylerdir. Yani o şeyle ilgili kabulleniştir. Bu kabulleniş zihni güçlendirir. Artık o konuyla ilgili acı duymayız. Öyle insanlar vardır ki, başlarına gelen acılara, hastalıklara ve olaylara bile teşekkür ederler. Böylece kabulleniş başlar ve o olayla baş etmek daha da kolaylaşır.

İsyanlarımız, dertlenmelerimiz altında kabullenmeyişlik barındırır. Bu sadece, acıları taze tutar. Ben burada size, her şeyi kabullenip oturun demiyorum. Ben başımıza gelenlere ilk önce teşekkür edip onlarla baş edebileceğimizi hissedelim diyorum. Yani mücadele devam edecek. Başımıza gelen iyi şeylere şükrettiğimizde artacak, kötü şeyler için de teşekkür edersek, savaşmak kolaylaşacak, çünkü her iyinin de her kötünün de hayatımıza girme nedeni var. Reddediş, nedenleri bulmamıza engel olur, kabulleniş nedenlerini buldurur.

Şimdi sizlerle bir egzersizi paylaşacağım.

Her sabah uyandığınızda ve her akşam yatarken, teşekkür edeceğiniz en az 7 şey düşünün. Bunlara odaklanabildiğiniz zaman, pozitif düşünce hem bedeninize hem de ruhunuza hakim olacak, çünkü beyin neyle uyursa onu görür, neyle uyanırsa onu yaşar.

3)      Başımda Şu An Ne Var?

Başına geleni değil, başında olanı fark et.

Başıma gelen ne? Aldatılma, iflas, işten çıkarılma vs.

Başımda olan ne? Ruh dünyam. Başına gelenleri nasıl karşılıyorsun? Olumlu mu, olumsuz mu?

Başına gelen şey kontrol dışındadır. Ruh dünyan ise senin kontrolündedir. Dışarıda lapa lapa kar yağması başına gelen bir olaydır. Oysa ona bakışın başında olandır.

Lapa lapa kar yağması başımıza gelen bir olay. O an’da bir anne ve çocuğun başında olanlar nedir sence?

Anne balkondaki çamaşırını düşünür, üzülür, çünkü tekrar yıkaması gerekmektedir. Çocuk ise kar nedeni ile okulların tatil edileceğini düşünür ve mutlu olur.

Başına gelenleri değil, başında olanları düşün. Olumsuz bakış açısından kurtul ve onu olumluya çevir. Bu da ancak an’ı yaşayarak olur. An’ı yaşa. Davranışsal terapide; davranışlarının olumlu olabilmesi için düşüncelerinin de olumlu olması veya bunun tam tersi olarak düşüncelerinin olumlu olabilmesi için davranışlarının da olumlu olması gerekir.

Her sabah, “Bugün başımda ne var?” diye sor kendine. O gün olumlu mu, olumsuz mu gözlüğünü takacaksın buna karar ver. Neden-sonuç ilişkisi kurmalıyız. Akşam gergin uyuduysan sabah da gergin kalkarsın. Ancak uyandığında akşamdan dolayı böyleyim diyebilmelisin. Akşam ne yaşadıysam yaşayayım, bugün olumlu gözlüğümü takacağım demelisin. “Her ne olduysa olumlu davranıp olumlu düşüneceğim bugün,” diye telkinde bulunmalısın kendine. Bu şekilde uyanınca, bir gün önce her ne yaşarsan yaşamış ol, olumlu düşünce ve davranışların yayılarak seni gün içinde daha sakin yapar.

4)      İç Algı-Dış Algı

“AN”da kalabilmek için, iç algıdan dış algıya geçmek gerekir.

Dışındaki somut bir şeye odaklan. Canlı cansız fark etmez. Odandaki bir fotoğrafa, dolabına ya da kapıya, bir canlıya, evindeki bir çiçeğe odaklan. O zaman iç algıdan dış algıya geçiş yaparsın. Hayatta ilgi gösterilen her şey canlanır. İlgi gösterilmeyenlerse ölür. Neyle aşırı ilgiliysen ve neyle gereğinden az ilgiliysen, başına geleceklerle karşılaşacağın sorunlar bunlardan kaynaklıdır.

Arabanı hiç kullanmayıp otoparkta aylarca beklettiğinde de, kapasitesinin üstüne çıkarak onu çok kullandığında da, dağ bayır gittiğinde de sorun yaşarsın.

Evinle ilgilenmezsen (pislikten) de çok temizlersen (yorgunluktan) de hasta olursun, sorun yaşarsın.

Az ilgilendiğin kişiye karşı suçluluk hissedersin, çok ilgilendiğin kişiye ise bağımlılık geliştirirsin. Bağımlılık, bağımlı olduğun kişinin karşısında eziklik yaratır. Bu da güçsüz olmak demektir. Hayatta hiçbir şeyi “çok”lamaym, çok ilgili veya çok ilgisiz olmayın. Bir şey ile çok ilgilenmek veya ilgisiz olmak hata getirir. Kimsenin hayatında çok bir şey olmayın, bir hiç de olmayın. Kimsenin hayatında çok yer kaplama ya da kimse senin hayatında çok yer kaplamasın. Kişi annesinin yanında evlat, karısının/kocasının yanında eş olmalıdır. Sen evladının doktoru, psikologu, arkadaşı olamazsın. Evladının her şeyi OLMA. Çocuğunun her şeyi olmaya çalışmak, çocuğun özgüvenini geliştirememesine, kaybetmesine neden olur. Eşinin sadece eşisin, onun dostu OLMA. Eşinle %100 her şeyi paylaşacaksın diye bir şey yok. Dostlarımıza anlattığımız şeyler olmalı. Patronunun da çok şeyi OLMA, sadece işçisisin, onun şoförü olmamalısın. Bilinçdışın beklentiye girer, karşı tarafın olumsuz bir davranışında sinirlenen, üzülen, mutsuz olan sen olursun. Annenin yanında çocuk, bakkalın yanında müşteri, işyerinde bir çalışan, öğretmeninin karşısında öğrenci, eşinin yanında eş, çocuğunun yanında anne/baba olmalısın. Rollerine iyi bürün.

İnsan kendi hayatını, kendi yaşadıkça güçlenir.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült