Eğer yalan söylemeyi ve abartmayı beceremiyorsanız, kurmaca yazamazsınız.
Yalan söylemeksizin olay örgüsü kurulamayacağını söyleyen kişinin
Shakespeare olduğunu sanıyorum. Bu gerçek, eğer yalan söylemezlerse ve
abartmazlarsa, açlıktan öleceklerini keşfeden, eskinin ortaçağ halk
ozanlarına kadar uzanır. Bu yüzden, onların zamanında, küçük bir kuzuyu
öldüren vahşi bir hayvan, başka bir yerde on erkek, kadın ve çocuğu yiyen
ejderha olarak anlatılır.
Bütün yayımlanmış olan öykülerin yüzde doksanından çoğu düğüm (complication) öyküsü olduğundan, yeni bir yazarın bu tür öyküleri yazarken öğrenmesi gereken en önemli şey, düğümlerin nasıl olay örgüsü biçimine getirileceğidir. Sözlükler düğümü şu biçimde açıklar: “Bir olay örgüsüne giren ve ana ipliği düğümleyen bir karakterle ilgili bir ayrıntı ya da bir durum.” Biz sözlüğün yaptığı tanımı tartışmayacağız ama amacımızı kolayca açıklaması ve anlaşılmasını kolaylaştırması için, onu herhangi bir kurmacadaki bir karakterin karşılaştığı problem, bunalım ya da ikisi birden olarak kullanacağız. Şu da benim düğüm öyküsü tanımım:
Düğüm öyküsü, bir kurmaca çalışmasında gerçek yaşamdakinden daha ilginç ve aynı zamanda okur için inandırıcı olması gereken bir ya da daha fazla düşsel kişinin yaşamındaki bir düğüm için çözümün sunulmasıdır.
Hemen hemen her gün, yaşamınızda önemsiz bazı ayrıntılarla karşılaşırsınız. Otobüsü kaçırırsınız ve işe geç kalırsınız. Telefon etmeye çalışırsınız. Ekmekleri kızartırken yakarsınız. Alice’i ararsınız ve telefon meşguldür. Çocuğunuz ıspanağını yemek istemez. Komşunuz bir parti verir ve gece yarısı uyanmanıza neden olur. Kaynananız umulmadık bir ziyaret için evinize gelir.
Ama bu düğümlerin herhangi birini bir öyküde kullanmış olsaydınız, onu kim okuyacaktı? Düğüm ve çözüm derken, bizim söylemek istediğimiz şey, bir düğüm öyküsündeki rastlantıların, gerçek yaşamdakinden daha ilginç olması gerektiğidir. Bunu yapmak için, rastlantıları gerçek yaşamdakinden daha ilginç yaparken, düğümleri abartın ve yalan söyleyin.
Şunu hiç unutmayın: Düğümlerle ilgili ne kadar çok yalan söyler ve onları abartırsanız, öykünüz o kadar karmaşık olacaktır ve düğümün daha çok karmaşıklaşması, öykünüzün daha iyi olmasına neden olacaktır. Şimdi, bir öykü için bir kurmaca olarak oldukça yetersiz olan, kaynananızın sizi ziyarete geldiği, en sonuncu basit durumu abartarak ve yalan söyleyerek bir öykü yapmaya çalışalım. Sizin adınız Bill Sheldon olsun. Diana adındaki eşinizle ve Paul adlı on iki yaşındaki oğlunuzla yaşıyorsunuz.
Basit düğüm: Bill Sheldon’un kaynanası onu ziyarete gelir.
Böyle bir durum her gün insanların başına geldiği için, bunu öykü yapamayacağınızı ama düğüm hakkında yalan söyleyebileceğinizi belirtmiştik.
Yalan No. 1: Bill Sheldon’un kaynanası, eşinin ölümünden sonra, Bill, onun eşi Diana ve oğlu Paul ile yapmak için eve gelir. Bu durum düğümü artırır ama okur için ilginç değildir. Birçok kaynana evli çocuklarıyla yapmak için gelir. Bu yüzden, düğümün gerçek yaşamdakinden daha karmaşık olması için bütün yalanları söylememize izin verin.
Yalan No. 2: Bill'in kaynanası Bill'i hiç sevmez ve Diana ile evlendiği için asla affetmez. Kızının Harold Carter ile evlenmesini istemiştir. (Harold Carter kim? Bilmiyorum, olabildiğince ileri gidiyorum ve adı bir anda aklıma geliveriyor. Kim olursa olsun,.düğüm yapmak için onu kullanmama izin verin.)
Yalan No. 3: Harold Carter, Bill’in satın alma bölümünde yetkili olarak çalıştığı fabrikanın genel müdürüdür. (Bu yalan, Bill’in patronunun Diana’nın eski taliplisi olduğu için, Bill'i patronu Carter karşısında güçsüz bırakmaktadır.)
Yalan No. 4: Kaynanası, Harold Carter’ın sosyal ve ekonomik açıdan G.. ha iyi olduğunu her fırsatta vurgulayarak, Bill’in yaşamını cehenneme çevirmektedir. Bu oldukça kötü bir düğüm. Zavallı Bill kendini her gün gıcık eden bir patrona ve evdeki yaşamını zehir eden bir kaynanaya sahiptir.
Düğümlerin kurgulanmasında dikkat edilmesi gereken dört yetersizlik vardır:
Gerçek yayamdakilere çok benzeyen olay örgüsü tasarlamak. Eğer olay örgümüzü tasarladığımız 4 numaralı yalanı gerçekleştirirsek, tam da bunu yapmış oluruz. Gerçek yaşamda da işlerini ve patronlarını sevmeyen, geçmişte kaynanalarıyla yaşamış olan birçok erkek var.
Çözümü çok kolay düğümler tasarlamak. Eğer Bill'e Diana'ya, ya annesinin evi terk etmesini ya da kendisinin terk edeceğini söyletmiş olsaydık ve Diana da annesini başka bir eve göndermiş olsaydı, çok basit bir çözüm olacaktı. Oysa okurlar kahramanların içinde bulundukları açmazları çözmede zorluklarla karşılaşmalarını ve düğümlerin çözümünün çok zor olmasını isterler; böyle öyküleri beğenirler.
Kahramanların dışındaki bazı karakterlerin düğümü çözmesine izin vermek. Eğer biz olay örgüsünü annenin bir kilise toplantısında bir dul erkekle karşılaşması, ona aşık olması ve bir sabah onunla evleneceğini söyleyerek Bill’i sevinçten uçurması biçiminde tasarlamış olsaydık, kesinlikle Bill'in içinde bulunduğu sorun, kaynanası tarafından çözülmüş olacaktı. Ama editör bu öyküyü beğenmeyecekti. Okurlar, kahramanların kendi sorunlarını yine kendilerinin çözmesini isterler.
Rastlantı sonucu ya da şans eseri çözülen düğümler tasarlamak. Eğer olay örgüsünü Bill'in aksi kaynanasının bir gün alışverişten dönerken, bir kamyon tarafından çarpılarak öldürülmesi biçiminde tasarlamış olsaydık, Bill’in sorunu kesinlikle çözülmüş olacaktı. Ama editör bu öyküyü de kabul etmeyecekti. Yeni yazarların atölye çalışmalarında bu tür yetersizlikler sürekli ortaya çıkar. Kurdukları bir düğümün çözümünü rastlantılara ve şansa bırakırlar.
Bereket versin, olay örgüsü tasarlamada bu dört ölümcül yetersizliğin herhangi birisiyle karşılaşıldığında, aşılabilmesi için çalışılacak bir yöntem vardır. Her düğümde önemli bazı şeyler tehlikede olmalı ve çözümü de düğümün kendi içinde bulunmalıdır.
Aşağıda, günümüzde yayımlanan bir dergiden üç örnek görüyoruz:
Düğüm: Bir üniversite hocasının ünü ve mesleği, kendisine abayı yakan ve reddettiği bir kızın iftiraları yüzünden tehlikededir.
Çözüm: Hoca kızın yalan söylediğini kanıtlayarak, sorununu çözer.
Düğüm: Bir baba, oğlunun suç işleyen bir çeteye karıştığını fark eder..
Çözüm: Kahraman baba, bir işadamının gençler için kasabaya bir eğlence merkezi yapmasını sağlayarak sorununu çözer.
Düğüm: Masum bir avukatın yaşamı, üç tanık tarafından katil olarak teşhis edildiği için tehlikededir.
Çözüm: Kahraman suçlu avukat, duruşmada tanıkların ifadesini çürüterek sorunu çözer.
Eğer düğüm çözülmemişse, önemli bazı şeyleri kesinlikle tehlikeye atmak gerekir. Şimdi Bill Sheldon’a geri dönelim ve bunu yapıp yapamayacağımıza bakalım. Bill yumuşak huylu bir erkektir ve biz onun kaynanasının evi terk etmesini, aksi halde kendisinin evi terk edeceğini söyleyecek kadar kızdırılma olduğunu varsayalım. Bu İş için oğlu Paul’u kullanın. Paul, anneannesinin Harold Carter’ın sosyal ve ekonomik olarak Bill'den ne kadar iyi durumda olduğu konusundaki ileri geri konuşmalarını dinliyordu. Şimdi kurmacayı tasarlamak için beş numaralı yalanı söylemeye hazırız.
Yalan No. 5: Bill oğlunun tutumunun, kaynanası onlarla yaşamak için eve geldiğinden beri, kendine karşı değiştiğini fark eder. Sevecen ve uysal olan Paul, kabalaşır ve babasından utanıyormuş gibi davranmaya başlar. Burada Bill'in oğlunun kendine karşı kaynanası tarafından zehirlendiğini anlayacağı bir durum yaratalım. Bu durum Bill gibi yumuşak huylu birinin bile kaldıramayacağı türden olsun. Diana'ya annesi evi terk etmezse, kendisinin terk edeceği yönünde bir ültimatom verir.
Biz şimdi bazı önemli şeylerin tehlikede olduğu şeklinde kötü bir düğüm oluşturduk. Eğer düğüm çözülmezse, bir evlilik boşanmayla bitecek ve Bill'e sempatisi olan okur, olup bitenden hiç hoşlanmayacak. Ama çözümünü kendi içinde taşıyan bir düğüme sahip olmaksızın, yalnızca bazı önemli şeylerin tehlikede olduğu bir öykü, henüz kabul edilebilir bir öykü değildir. Örneğin:
Eğer kaynananın dul erkekle tanışmasına ve onunla evlenmesine izin verirsek, çözüm için düğümün dışına çıkmış oluruz.
Eğer onu bir kamyon kazasında öldürürsek, çözüm için düğümün dışına çıkmış oluruz.
Eğer onu tek başına yaşaması için başka bir eve taşırsak, oldukça basit bir çözüm bulmuş oluruz.
Düğümünün çözümünü kendi içinde taşımadığı buna benzer herhangi bir sahneyi her zaman bulabilirsiniz. Ama öykünüzün kabul edilebilir bir öykü olmasını sağlayan tek bir yol vardır. Düğümünüzü daha sıkı atın. Ve çözümünü açıkça görene kadar bu sıkılığı koruyun.
Bir düğümü daha sıkı yapmak için en sık kullanılan yollardan biri, benim buluş ve değiştirme (discovery and change) diye adlandırdığım yoldur.
Buluş ve değiştirme, bir karakterin önceden bilmediği ve farkına varmadığı bazı şeyleri keşfetmesini sağlıyor. Şimdi bu yaklaşımı, Bill’in zor sorununu çözmek için uygulamamıza izin verin.
Yalan No. 6: Bill oğlunun anneannesini zehirlemeyi düşündüğünü keşfettikten sonra, düşüncesini değiştirir ve Diana’ya, ya annesinin evden gitmesi gerektiği ya da kendisinin evi terk edeceği yönünde ültimatom verir.
Yalan No. 7: Diana annesinin başka bir eve taşınmasına gönülsüzce razı olur. Ama bunu annesine söylediği zaman, annesi kendine açındırarak, başka bir eve gitmeyeceğini söyler. Eğer kendi kızı onunla yapmasına izin vermezse, bir huzurevine gideceğini belirtir. Diana annesinin bu düşüncesini keşfedince, düşüncesini değiştirerek, annesinin evde kalmasına izin vermesi için Bill’e yalvarır.
Bill şimdi çözüm içeren bir karar vermek için zor durumdadır. Eğer kaynanasının kalan ömrünü kendileriyle geçirmesine izin verirse, düğüm çözümsüz kalacaktır. Bu yüzden Bill, evini ve işin bırakarak başka bir kente gitmek, Diana’yla boşanmak için karar vermelidir. Ne olursa olsun, oğlunun sevgisini ve saygısını kaybettiğine ve kaynanasının evde kaldığı süre içerisinde, Diana'nın Carter’la evlenmediği için pişmanlık duymasını sağlayacak biçimde beynini yıkayacağına inanır. Bill’in kararı, düğümü çözmelidir.
Bir çözüm bulamadığım için, burada uzun bir sessizlik oluyor. Düğümü öyle fazla sıkı atamadığım için, onun burada olması gerektiğini de biliyorum. Bir dakika bekleyin. Şimdi geliyor. Eğer Herold Carter olmazsa, bir düğüm de olmayacaktır. Carter bir biçimde Bill'in sorununu çözmek için anahtar olmak zorundadır. Carter hakkında ne biliyoruz?
Yalan No. 8: Bill eninde sonunda Carter'ın kendisiyle ilgili ne düşündüğünü ona söyleyecek olmanın mutluluğu içindedir. Ofisteki sorunlarını hiçbir zaman eve taşımayan Bill, birdenbire kaynanasının ve Diana'nın, Carter’ın işçiler tarafından tanrılaştırıldığı kanısında olduklarını fark eder. Oysa tam tersine, Bill, fabrikadaki bütün işçilerin Carter’dan nefret ettiklerini bilmektedir. Carter onları aşağılamak ve ezmek için bütün fırsatları değerlendirir. Bill, Carter'ın evde de aynı kişiliği sergilediğini düşünmektedir. Karısıyla tanıştığında, çekingen, konuşmaktan aciz bir kadın olduğunu anlamıştır. Bill'in: Carter'ın evde de çekilmez bir insan olmasını keşfetmesi, evini ve işini terk etme düşüncesini değiştirmesine neden olur. Düğümü çözmek için son şansının, Carter ve eşini yemeğe çağırmak olduğunu anlar. Carter’ın bu fırsatı değerlendirerek, Diana'nın kendisiyle evlenmemekle ne büyük bir hata yaptığını anlamasını sağlayacağını düşünür.
Bu durum bizi düğümümüzün son aşamasına getirir.
Yalan No. 9: Carter daveti kabul eder. Karısı ve Paul'den bir yaş küçük oğluyla birlikte yemeğe gelir. Bill'in beklediği olur. Carter karısına ve oğluna, işçilere davrandığı gibi davranmaktadır. Karısı ağzını bile açmaktan korkan, çekingen bir kadındır. Kadına bir soru sorulsa, Carter cevap vermektedir. Oğluna karşı da oldukça despottur. Ona sürekli olarak sandalyede dik oturmasını söyler ve bir tabağı kırdığı için onu azarlar. Carter’lar evden ayrıldıklarında, kaynana, Carter'ın ailesine kötü davrandığını keşfetmiş ve onunla ilgili düşüncesini değiştirmiştir. Kendini bağışlaması için Bill'e yalvarır. Paul de Carter’ın kendi oğluna kötü davrandığını keşfettikten sonra babasıyla ilgili düşüncesini değiştirir. Babasına bunu açıklarken, sesinde sevgi ve saygı vardır. Düğüm çözülmüştür ve öykü böylece biter.
Şimdi geriye, öyküyü bu taslağa göre yazmak ve Bill’in sorununu çözmek için birkaç küçük girişimini daha eklemek kalmıştır ve elimizde kabul edilebilir bir kurmaca vardır.
Geriye dönüp, düğüm öyküsü tanımımıza bakarsak, gerçek yaşamda karşılaşıldığından daha ilginç bir öykü yarattığımızı görebiliriz ama tanımın gerisine uymakta mıdır? Yani okura inandırıcı gelecek midir?
Eğer öykü yazmak için yalan söylemeyi ve abartmayı öğrenmeniz gerektiği konusunda en küçük bir kuşkunuz varsa, bu kurmacayı nesnel olarak değerlendirelim. Gerçek yaşamda, annesinin Diana'ya Carter ile evlenmiş olsaydı daha iyi olacağını söyleme olasılığı bulunmasına karşın, bu konudan kendine bakan Bill’e de bahsetmesi düşük bir olasılıktır. Bu konuda sürekli konuşması ve torununu babasına karşı zehirlemesi daha da düşük bir olasılıktır. Kaynananın böyle şeyler yapacağına okuru nasıl inandırırsınız? Onun karakteriyle ilgili özellikleri abartarak Düğümün nedenlerini belirlerken, kızının para ve toplumsal statü için evlenmesini isteyen hırslı annenin karakterini abartmalısınız. Planları ters gidip de, Diana Bill ile evlendiğinde, annesinin koruyucu tavrı ve Bill hakkındaki olumsuz düşüncelerini abartmalısınız. O zaman bu kadının Bill’in evinde kalmaya geldiği zaman yaptıkları, okur için inandırıcı olur.
Gerçek yaşamda Bill’in kaynanasının onu kendi evinden uzaklaştırmasına ve evliliğini bozmasına izin vermesi neredeyse olanaksızdır. Bu yüzden Bill’in karakterini de abartarak, onun çok iyi huylu ve iyi niyetli bir insan olduğunu, kendi sınırlarını bilen, kötü bir patronu olmasına karşın işini seven, kaynanasının yaptıklarına katlanacak kadar karısını ve çocuğunu seven birisi olduğunu vurgulamak gerekir.
Gerçek yaşamda Horold Carter gibi bir adamın, üstünlüğünü kanıtlamak için yemek davetini kabul etmesi çok düşük bir olasılıktır. Neden yapsın ki? Diana'nın onun Bill'in patronu olduğunu ve ekonomik ve toplumsal açıdan, kocasından çok daha iyi bir konumda olduğunu bildiğinden emindir. Bu yüzden Carter’ın karakterini abartarak kendini beğenmişliğini ve Diana tarafından tercih edilmemeyi hala kabullenemediğini göstermek gerekmektedir. İşte o zaman Carter’ın yemek teklifini kabul etmesi okura inandırıcı gelecektir.
Bu karakter özelliklerini abarttığımız için okuru çözüm içindeki oltayı yutmaya hazır bir duruma getiririz.
Bu yazıyı, yazacağınız kabul edilebilir bir öyküde kullanabileceğiniz küçük bir düğümle bitirmek istiyorum:
Genç bir ev kadını mutfağa girer ve sekiz yaşındaki oğlunu kutudan kurabiye çalarken yakalar.
Şimdi siz gerisini getirin.