Sabahattin Ali Ve Yalnızlık

Mustafa Kutlu


«Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler. Üst tarafını uydururlar ve günün birinde hatalarını anlayınca yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sukutu ne inkisar kalır... Bu halimizle hepimiz acınmaya layığız, ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek ondan daha kuvvetli olduğumuzu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük ne de bizden başkalarını daha zavallı görmeye hakkımız vardır.» (Kürk Mantolu Madonna).

İnsanlar dostlarından ister istemez bir şeyler umut ediyorlar. Ve kişileri olduğu gibi kabul etmek hiç kimsenin işine gelmiyor. Bu yüzden umduğunu bulamamak kişileri dostlarından ayırıyor, yalnızlığa itiyor. Yarıdaki parçada S. Ali insanların birbirlerine yaklaşmalarını bir açıdan merhamete bağlıyor ki, sonunda insanın buna da hakkı olmadığını iddia ediyor. Böylece özde insanların yalnızlığı kabul edilmiş oluyor. Bu yalnızlık kompleksi yazarın eserlerinde çok görülür. Kahramanlarının içinde kesin bir biçimde bu şekilde düşünenlerden biri de Ömer’dir:

«Herkesin bir tek dünyası vardır, o da kendisi... Üst tarafı ile alakadar olmaya bile değmez...» (içimizdeki Şeytan).

Yazar şiirlerinde ise zaman zaman herkesten kaçan bir münzevi havasına bürünmektedir. S. Ali’nin yalnızlığını —yani eserlerinde görülen yalnızlığı— hayatına bağlamak, en doğrusu olacaktır. Dostlarından gördüğü muamele onu zaman içinde açmazlara itmiştir. Bir başka sebeple muhitin ve zamanın tesiri ile insanların iki yüzlü görünüşü, büyük şehirlerin kokuşmuş havasıdır. Yazar çeşitli ruh halleri içinde şehirlerden kaçmaya, tabiata sığınmaya, dağlara çıkmaya, kısaca yalnızlığa çekilmeye mecbur kalır.

«Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için tek yol kendi dünyamıza çekilmek, hiç olmazsa muhitle manen alakamızı kesmektir.» (içimizdeki Şeytan).

«Şehirler bana bir tuzak

İnsan sohbetleri yasak» (Dağlar).

«Ne bir dost ne bir sevgili Dünyadan uzak bir deli» (Melankoli)

Sabahattin Ali Anadolu’da geçirdiği süre içinde de yalnız kalmıştır. Bilhassa Anadolu’ya çıkışında aydın çevrelere girmiş, buralarda avunmaya çalışmıştır. Çünkü konuşup dertleşmeye, fikri, edebi, estetik mevzuları tartışmaya isteklidir. Ne var ki o yıllarda Anadolu yarı aydın takımının tekeli altındadır. Bu kişilerse onu tatmin etmekten uzakta, ona eziyet etmekten öteye bir şey yapamazlar. Yazar halka gitmeye çalışır. Fakat bu da uzun süreli değişimlerin, tecrübelerin neticesi olmalıdır. Çaresiz yalnız kalacaktır.

«Konuşacak, dert yanacak bir adam diye kendi kendime haykırdım... Yoktu. Malûmat sahibi derin, muğlak bir kimseye rastgelmek mümkün değildi. Müthiş surette yalnız kaldığımı hissettim. Ah, bilhassa bu kadar kalabalığın arasında yalnızlık ne acı oluyor yarabbi!» (Bir Siyah Fanila İçin).

Aynı sıkışma bazen şehirlerin kalabalık havası içinde tekrarlanır.

«Kaçacak bir yer aradım. Girmek isteyerek koştuğum gazinoların içinden doğru fışkıran kalabalık kokusu ve insan gürültüsü beni geri fırlattı... Büyük şehir beni sarmıştı. Onun içinde, uzun zamandır alışık olmadığım midesinde biraz daha kalırsam boğulacaktım.» (Köstence Güzellik Kraliçesi).

Özet olarak Sabahattin Ali’de yalnızlık; gerek insanlardan gördüğü ihanet, gerek kişilerin birbirlerine yaklaşmalarındaki art niyet ve gerekse yaradılışının romantik tarafının yalnızlığa yatkın oluşu ile, bazen kendinde, bazen da kahramanlarında bariz olarak ortaya çıkan bir tutum olup, onun eserlerinde belli bir yer kapsamaktadır.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Edebiyat

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült