Öykülerin Kontrolü Nasıl Yapılır?

Allan W. Ecker


(Satılmayan Öyküler için Kontrol Listesi)

Öyküleri yayımlanmayan bir yazarın çeşitli yakınma ifadelerinden biri şöyledir: “Ah, keşke birisi bana bu öyküde neyin yanlış olduğunu söylese!”

Eğer bu sözcükler size tanıdık geliyorsa, bir iddiayı kaybettiniz demektir: Yazmaya başladığınızdan bu yana, uygun bir eleştirmene sahipsiniz. O da yalnızca sizsiniz!

Elbette, kendi çalışmalarınızı eleştirmek zordur ama işe yeni başlayan yazarlar arasındaki yaygın kanının aksine, imkansız da değildir. Satmayan parlak düşüncelerini yırtıp atmayan ve öykülerinin niçin satmadığını düşünüp duran bir yazarın öykülerinin satması mümkün değildir. Genellikle öykülerin satmama nedeni çabucak anlaşılmış, kabul edilmiş ve bunun sonucunda da satabilen öyküler yazılmıştır. Ama bu durum her yazar için söz konusu değildir.

Doğru, siz bir yazar olarak, hatta diyelim satmayan bir yazar olarak, öykülerinizi yazarken, sık sık hatalarınızın ne olduğunu bulmaya çalışsanız bile bulamayabilirsiniz. Ama yanlışlarınızın neler olduğunu düşünmeye birkaç hafta ara verdikten sonra yeniden bulmaya çalıştığınızda, onların neler olduğunu açıkça görmeniz karşısında şaşıracaksınız.

Bütün bunlar, elbette, sizin yazdığınız şeye geri dönmenizle ve ne yazdığınızı okumanızla mümkündür. Ne yazık ki birçok yazar adayı, öyküsünü yazdıktan sonra, onu asla yeniden okumaz ve yalnızca yayımcıya göndermek üzere zarfa koyarken ya da geri dönen öyküsünü başka yayımcıya gönderirken eline alır.

Aslında kurmaca yapıtlar için kurallar koymak öyle kolay değildir. Buna karşın, yaratıcı yazarlık söz konusu olduğunda, bazı temel doğruların ve yanlışların neler olduğunu saptamak da yanlış olmaz. En azından, yazdığınızı satmaya çalışırken, bunların neler olduklarını bilebilirsiniz. Elbette kabul edilmiş yazarların bazıları, aşağıda söz edeceğimiz konuları göz ardı etmiş olabilirler ama bunlar ne yaptıklarını çok iyi bilen ve sözünü ettiğimiz sakıncaları, öyküyü bozmadan, dikkatli biçimde kullanabilmiş yazarladır. Eski bir öykünün anlattığı gibi, yarışa katılmadan önce, yürümeyi öğrenmek gerekir.

Genel olarak, yayımcıların reddettiği öykülerin çoğunda, çok sık rastlanan 25 önemli nokta vardır. Bunların bazıları, öykünün hemen reddedilmesine neden olacak kadar belirgindir. Diğerleri ise yalnızca yazma teknikleriyle ilgili bilgisizlikle ya da açık seçik bir düşünceden yoksun olmakla ilgilidir.

Eğer bir kısmı atılmayı gerektiren çok uzun bir öykünüz varsa, aşağıda belirtilen 25 hatayı kontrol ettiğinizde, buna neden olan suçluyu onların arasında bulabilirsiniz. Mümkün olduğu kadar, soğukkanlı, analitik bir gözle ve kendinize karşı dürüst kalarak kontrol etmelisiniz.

1. Doğru başlangıç yaptınız mı?

Öykünün başlangıç yerini belirlemek hiç kolay değildir. Seçtiğiniz girişin doğru olup olmadığını anlamak için en iyi yol ikinci, üçüncü ve daha sonraki olayları anlatıdan çıkarıp, girişi tekrar formüle etmektir. En uygun başlangıcı öykünün gövdesine nasıl hapsettiğinizi görüp şaşıracaksınız.

2.  Başlangıcınız yavaş mı?

İlk birkaç satırınızla ya da ilk iki paragrafınızda okur geri dönülemez bir engelle mi karşılaştı yoksa girişi çok mu uzattınız? İlk elli satırı temiz bir kağıda yeniden yazın ve ertesi gün bir dergiyi okuyan bir okur gibi şöyle bir okuyun. Eğer bu sözcükler sizi sarmıyorsa ve bir türlü içinize sinmiyorsa, en iyisi onları hemen değiştirmektir. Çünkü okurun ilk elli sözcükte kaybedilme olasılığı, anlatının herhangi bir noktasında kaybetme olasılığından yüksektir.

3.  Öykünün genel atmosferini oluşturdunuz mu?

ilk sayfanın sonuna gelindiğinde, belirgin bir atmosfer oluşturulmalıdır. Bu atmosfer öykü geliştikçe değişebilir. Ama yine de belirgin ve temel bir atmosfer öykünün bütününe yayılmalıdır. Bu atmosfer mutluluk, korku, kuşku ya da umut gibi bir düzineden fazla durum olabilir. İlk sayfayı okuyup bitirdiğinizde, kendinizi bu atmosfer içinde buluyor musunuz? Eğer bulmuyorsanız, yazı makinasının başına geri dönmelisiniz arkadaşım!

4.  Geri dönüşlerde (flashbacks) dikkatli davrandınız mı?

Öykünüzde geri dönüşler var mı? Bu konu usta yazarlar için bile

dikkat gerektirir. Şimdi’den ansızın bir kopuş ve ansızın bir geri dönüş, okurun ilgisini çabucak kaybettirebilir. Allen Durury’nin Öneri ve Kabul (Advise and Consent) adlı romanında hiç karşılaşmadığım birçok muhteşem geri dönüş örneklerinin yer aldığına inanıyorum. Bu romanda geri dönüş 148. sayfada, ABD Senatörü Seabright Cooley’in, Senato binasının koridorunda, bir toplantıya katılmak için yürümesiyle başlar; Cooley’in gençliğine ve meslek yaşamının ilk yıllarına yumuşak bir dönüş yapar. 161. sayfaya gelindiğinde, bir paragrafta o kadar usta bir biçimde şimdiye döner ki, okurun durup bu geçişin nasıl gerçekleştiğini incelemesi gerekir. Ama kendi öykülerinizde, bu teknik konusunda usta değilseniz, mümkün olduğu kadar geri dönüş kullanmaktan kaçının ve öykünün baştan sona doğru düzenli akıp gitmesi için gerekeni yapın.

5.  Bildiğiniz şeyleri mi yazdınız?

“Bildiğiniz şeyleri yazın” derken, esrar konusunda yazmak için esrar çiğnemenizi, soluksuz kalmak konusunda yazmak için de denizin yüz metre derinliğinde dalgıç maskenizi çıkarmanızı önerdiğimiz anlaşılmamalı. Ama düşleyebileceğiniz herhangi bir şeyi açık seçik anlatan kaynak kitaplar var. Tembel olmayın ve bunların nasıl şeyler olduğuna bir göz atın. Bazı insanları aldatabilirsiniz, ama birkaç kötü seçilmiş sözcük, birçok insan için öyküyü mahvedebilir. Yıllar önce iyi bir ses getirmiş olan Everglades’ı yazdığımda, bir okur Florida’da ne kadar süre yaşadığımı sorduğunda kendimi ukala hissetmiş ve gururlu biçimde, orada hiç bulunmadığımı söylemiştim. Gurur balonum çabucak söndü. Çünkü Florida’da yaşamış olan bir okur, Everglade’ların, Florida’da yetişmeyen büyük çınar ağaçları olduğunu söylemişti. Bu yüzden ne yazdığınızı bilin.

6.  Öykünüzü güncelleştirdiniz mi?

Belli bir dönemle ilgili yazmıyorsanız, o döneme özgü argoyu ya da söylem biçimini içeren diyalogları kullanamayacağınızdan eminim. Çünkü bu birçok modern öyküde rastlanan hatadır. Bize sık sık hatırlatılan, “habersizce değişen şeyler” olan fiyatlardan, tarzlardan ve diğer etkenlerden nasıl söz ettiğinize dikkat edin.

7.  Gereksiz eylemler mi kullandınız?

Eğer karakterleriniz öyküyle ilgisi olmayan şeyler söylüyor ya da yapıyorsa, en iyisi onları çıkartın. Okurun bir yere götürmediğine inandığı ve sonu olmayan şeyler kadar rahatsız eden pek az şey vardır.

8.  Gerektiğinden çok fazla mı sözcük kullandınız?

Şu küçük tuzaklara dikkat edin: “Onunla akşam 20.00’de karşılaştı.” ya da “Ağlıyordu. Gözyaşları gözlerinden alabildiğine akıyordu.” Sabah 8.00 denmediğine göre, akşam olduğu zaten anlaşılıyor. Üstelik ağlayan kişi büyük bir soğanı doğramıyorsa, ağladığı belli. Aynı cümlede ya da paragrafta gereğinden fazla sözcük kullanılmaz. Yazdığınız paragrafta, sayfada ya da metinde bu tür tuzaklara düşmemeye dikkat edin. Bazı durumlarda, öykünün atmosferini yakalamak ya da vurgu yapmak için gereğinden fazla sözcük kullanılabilir ama buna çok kaçınılmaz olduğunda başvurun.

9.  Öykünüzde gereksiz karakterlere mi yer verdiniz?

Bu çok saçma bir soru gibi gelebilir, ama öykünün amacına uymayan ve gerekmeyen karakterlerin yalnızca okuru şaşırtmak için ne kadar sık ortaya çıktığını görmek ilginçtir. Yazdığınız öyküyü tekrar okuyarak geriye doğru gidin ve karakterlerinizi gözden geçirin. Vazgeçilmez gibi görünen bir ya da iki karakterin, aslında ne kadar gereksiz olduğunu göreceksiniz. Onları öyküden çıkarmaktan çekinmeyin.

10.     Karakterlerinizi “karakter" olarak koruyabildiniz mi?

Birçok öykü, farklı özelliklerle biçimlendirilmiş bir ya da daha fazla karakterin, öykünün istenilen bir sonla bitmesi uğruna ansızın değişikliğe uğratılması yüzünden kalitesini yitirir. Kurmaca tekniklerinde ustalaşana kadar, bu tür değişikliklere çok seyrek olarak başvurun.

11.     Çok sık kullandığınız sözcük ya da cümle var mı?

Bazen usta yazarlar bile, sözcükleri ya da cümleleri denetleyebilmek için büyük çaba harcayabilirler. Bazı sözcükler bir öyküde kesinlikle sık kullanılabilir, ama diğerlerinin bir kez kullanılması yeterlidir.

Çalıştığınız öyküde sık kullanılan aynı sözcük ya da cümlelere rastlıyorsanız, geri dönüp sözcük dağarcığınızı gözden geçirmeli ve gerekli düzeltmeleri yapmalısınız.

12.     Diyaloglarınız çok mu resmi?

Eğer öykünüzün ilk taslağının tamamını, öyküde yer alan konuşmalardaki diyalogları görmek için okumadıysanız, bunu yapmaya hemen başlayın. Zihinde tasarlanmış konuşmalar, gerçek konuşmalardan farklıdır. Diyalogların bir bölümünü sesli olarak okuduğunuz zaman, bir de okumaksızın, diyalogları doğal biçimde konuşmaya çalışın. Diyaloglarınızın, ilk taslağınızdaki yapay konuşmaları daha doğal biçime getirdiğini göreceksiniz.

13.     Ele aldığınız olaylar doğru mu?

Ayı bir gezegen olarak mı tanımladınız? (O bir uydudur) Bir uygarlık savaşının askeri, yarım yüz yıl sonra yazılacak olan bir besteden, armonikasıyla bir bölüm mü çalıyor? 1820’de yapılan bu savaştaki asker, 1835’de icat edilecek olan “revolver” mi kullanıyor? Birçok insan, sizin gibi bu yanlışları fark etmeyebilir ama öykünüzü mahveden bu yanlışları gören bir editörün gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açılacaktır. Bu duruma düşmemek için öykünüzü birkaç kez kontrol edin, doğru olması için ne yapmanız gerektiğini araştırın. Tahminlere güvenmeyin!

14.     Öykünüzün sahnesini ya da atmosferini mi bozdunuz?

Kahraman Bili Jones, tehlikeli bir dağ yolunda tökezlediği zaman, kırılan kolu, gözleri kanlanmadan önce acıdan titriyordu. Çölde, hemen yanında açmış olan mavi çiçeklerin kokusunu hissetmiyordu bile... ve siz de hissetmemelisiniz. Sally, dört gözle bekledikten sonra, sonunda pistte gördüğü yıldız Tom Broum, ona dans etmek isteyip istemediğini sormak için yaklaşırken, iri bir hava kabarcığını ağzından içeri ittirmedi... ve siz de bunu ona yapmayın. Konu dışı sorunları öykünüze nasıl soktuğunuza dikkat edin, özellikle öykünün doruk noktalarında.

15.     Öykünüz sıradan mı yoksa özgün mü?

Eğer öykünüzdeki kadın, “saçları olgun buğday renginde, gözleri duru havuzlar gibi, vücudu Venüs gibi ve sevişirken cilveli bir şekilde, ‘daha önce hiç böyle hissetmemiştim’” gibi ifadelerle anlatılıyorsa, kesinlikle editör de böyle hissetmemiştir ama duygusu yalnızca mide bulantısı olacaktır. Sonuç: Öykünüz reddedildi! Eğer dipteki bir deliği, bir kuyu kadar derin bir çukur olarak tanımlıyorsanız ya da küçücük bir sandalyede oturan şişman bir adamı, bir hamakta uzanmış bir fil kadar rahat olarak tanımlıyorsanız ya da yemekten tıka basa kalkmış bir şişman adamı, bir nü sergisindeki sivrisineğe benzetiyorsanız, başınız dertte demektir. Sıradan olmak ya da özgün olmak aynı derecede, kolayca düşülebilecek ama uzak durulabilecek yanlışlardır. Bu yüzden siz uyanık olun.

16.     Öykünüzdeki eylemler tutarlı mı?

Öykünüzde anlattığınız her şey sorunsuz ve doğal biçimde gelişiyorsa, işler yolunda demektir. Ama öykünüzle bağdaşmayan bir olay, düşünce ya da betimleme varsa, kahraman öykünün akışı içinde mantıklı, anlaşılır ve kabul edilebilir biçimde izlenemiyorsa, şansınızı kaybediyorsunuz demektir.

17.     Okunmaya değer, anlamlı şeyler anlattınız mı?

Yeni bitirdiğiniz bir öyküye hafif bir romantizm, derin bir gizem ya da çetrefil bir düğüm egemen olabilir, ama yeniden okuyup bitirdiğinizde, gerçekten okunmaya değer bir şeyler anlattığınızı görüyor musunuz? İletmek istediğiniz mesajı ya da dersi verebildiğinizi düşünüyor musunuz? Eğer öykünüz okur tarafından on dakika sonra unutulacak türden bir öykü ise, emin olun yayıncı tarafından da on dakika içinde çöp kutusuna atılacaktır.

18.     Öykünüz mantıklı mı?

En düşsel bilimkurgular bile, yazılırken bir mantıksal sistem çerçevesi içinde geliştirilmelidir. Öykünüzün türü ne olursa olsun, bu kural geçerlidir. Yazdığınız öyküde mantıktan uzaklaştığınız zaman, genellikle pek az okur ve yayıncı, bu durumun yaratacağı travmadan kurtulabilir. Yazdığınız bir öyküyü tekrar okurken, şu soruyu sormayı asla unutmayın: "Anlatılan olaylar mantıklı bir akış izliyor mu?”

19.     Öykünüzün kahramanı kendi sorunlarım kendisi mi çözüyor?

Kahramanınızın sorunlarını çözmesi için, depremlere, yıldırımlara, tren ya da otomobil kazalarına, doğal felaketlere ya da tanrıya güvenmeyin. Eğer kahramanınız kendi sorunlarını kendisi çözmemişse, öykünüz havada kalmış demektir.

20.     Yazdığınız bir öykü mü yoksa düzyazı mı?

Bu soru da size çok şaşırtıcı gelebilir ama birçok yeni yazar, öykü ile düzyazı arasındaki farkı bilmiyor. İki türün kendine özgü yanları vardır, ama birini yazıyorsanız, diğerine geçmeye çalışmayın. Öykü bir açıklama ya da betimleme değildir. Öykü, belirli bir çözüm ve sonuç gerektiren bir durum yaratan olaylar dizisidir. Bunu sakın unutmayın. Oysa düzyazı, Bay Webster’e göre, bir yazınsal kompozisyondur, analitik ya da yorumlayıcı bir doğası vardır; anlattığı konuya daha öznel ya da nesnel bakış açıları ile bakar ve biçim ve yöntem özgürlüğü taşır.

21.     Düğüm bölümü çok mu kısa?

Öykünüzü tasarlarken, kurduğunuz düğümle ilgili altyapıyı oluşturmak için sayfalarca şey anlatıp, okurun ne olduğunu anlayamadan, hatta kendini aldatılmış bile hissedebileceği biçimde, kısaca özetleyip bitirdiniz mi? Unutmayın, öykünün doruk noktası (climax) çok önemlidir. Bu noktayı diğer olaylar gibi özetleyip, havada bırakamazsınız.

22.     Öykünüzü çok erken ya da çok geç mi bitirdiniz?

Öykünüzü doruk noktasının hemen başında bitirmeniz okuru rahatsız eder. Ancak doruk noktasını gereksiz yere uzatarak, öykünün sonuna gelmek için zaman geçirmeniz de okuru sıkar ve düş kırıklığına uğratır. Bunun için en uygun zaman neresidir? Sanırım, doruk noktasının akışını bozmadan, kendi doğallığı içinde tamamlandığı zamandır.

23.     Yalnızca kendiniz için mi yazdınız?

Hepimizin lise yıllarında anıları olsa da, sayın okurun muhtemelen başka bir lisede okuduğunu ve iyi bir betimleme yapılmadığı sürece, anılarınızın bir anlamı olmadığını unutmayın. Bir yazar kesinlikle kendini mutlu edecek yazınsal girişimlerde bulunmalıdır, ama, eğer günlük yazmıyorsa, anlattığı şeylerin okur için de ilginç biçime gelmesini sağlamalıdır. Bir yazar için, geçmişte tanımış olduğu bir karakteri anlatmak çok kolaydır. Çünkü kendisi bu karakteri tanımaktadır ama okur onu tanımadığı için anlamsızdır. Kendinize her zaman şu soruyu sorun: “Eğer ben okurun yerinde olsam ve karakterleri yalnızca bu yazdıklarımla tanımak zorunda olsam, acaba yazdıklarım yeterli olur mu?”

24.     Öykünüz okuru düşündürüyor mu?

Birçok öykünün başarısız olmasının nedenlerinden biri, okurun yaratıcılığını ve düş gücünü zorlayıcı bir şey bırakmamasıdır. Anlatılanları görselleştirebilmesi ve bir çerçeveye oturtabilmesi için, okura şans tanıyın. Ama kaybolup gideceği sonlara da izin vermeyin.

Yukarıdaki kontrol listesi, yazarların yaptığı tüm yanlışları içermemektedir. Ayrıca uyulması gereken katı ve kesin kurallar olarak da görülmemeli. Bunlar yalnızca yazarların genel olarak yaptığı ortak yanlışlardır.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

Edebiyat

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült