"Hepsi aynı anda Kaynak'tan fışkıran öyle çok sayıda, öyle değişik
renklerde Öykü Irmakları vardı ki pırıl pırıl, akkor ışığa gömülmüş
kocaman bir sualtı pınarına benziyordu burası. Harun, Kaynak'ın
Tıkaç'la kapatılmasını engelleyebilirse her şeyin yoluna gireceğini
o anda anladı. Yenilenen Öykü Irmakları, kirlenmiş suları
temizleyecekti ...”
-Salman Rushdie, Harun ile Öyküler Denizi
Giriş
İnsanın bir tanımı da 'öyküleyici hayvan' olabilir, çünkü 'insan içine düştüğü halleri' ya da 'kendi içine düşen halleri' anlatma, aktarma, işaretle, sözle ya da resimle dışavurma gereksinmesiyle birlikte varolagelmiştir. Durum böyle olunca, tarihin bütün dönemlerinde, çeşitli ekinlerde öykülemenin bin bir değişik biçime girmesine şaşmamak gerekir. Gene de öykülemede her zaman bir 'şaşırtıcı' öğe vardır, çünkü öykü 'yaşayıp anlatan' açısından bilinse de, aktarılan açısından her zaman yepyeni olmuştur. Sıradan olayların anlatılması bile yerin, zamanın, biçemin, vurgunun vb. değişmesiyle çarpıcılık kazanabilir. Örneğin, aynı izlekler değişik ekinlerin peri ya da halk masallarında, çeşitlemelerle yinelenir durur. Eski çağlara özgü mitoloji öykülerinin geliştirilip ayrıntılandırılmış biçimlerine bazı din kitaplarında yeniden rastlarız. Umutsuz ya da mutlu aşk öyküleri (Tristan ve holde, Troilus ile Kressida, Romeo ile Juliet, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı vb.) çağlar boyunca değişik çeşitlemeleriyle anlatılır, yazılır, yayımlanır; müzikallere, filmlere, hatta beyaz (kitap) dizilere, pembe (televizyon) dizilere konu olur.
Yazında öykülemenin tarihçesi kısa bir yazıya sığdırılamayacak ölçüde uzun, ayrıntılı ve karmaşıktır. Bu nedenle, yazın İncelemelerinde 'kısa öykü' terimiyle nitelendirilen yazın türünü tanımlamaya çalışmak, tarihçesini ve evrimleşmesini izleyebilmek, 'üst', 'alt' ve 'yan' türlerini belirleyebilmek büyük çabalar gerektirir. Kısalığı nedeniyle dolanımı kolay, daha çok sayıda okura ulaşma olasılığı yüksek olsa da, inceleme, eğitim ve yayıncılık açısından bakıldığında, kısa öyküye hak ettiği önemin verilmediği, bu nedenle de kısa öykünün görmesi gereken ilgiyi görmediği söylenebilir.
Öykülemenin Tarihçesi
Sözlü gelenekte öykülemenin canalıcı bir önem taşıdığını biliyoruz. Örneğin Eskimolar gibi topluluklar, doğayla giriştikleri zorlu varolma savaşında edindikleri son derece önemli bilgileri, deneyimleri, birikimleri uzun, soğuk kış gecelerinde bir sonraki kuşağa koşuklu, ham dizeler biçiminde ezberleterek aktarıyorlardı. Aslında her ekinin, yazılı döneme geçmeden önce oluşturduğu benzer düzyazı ya da koşuk öykülemeler ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa, ozanlardan halka aktarılıyor, o topluluğun varoluş gerekçelerini, yaşama koşullarını, biriktirdiği mutlu ve acılı deneyimleri, dersleri neredeyse sözlü bir 'başvuru kaynağı' biçiminde kullanıma hazır tutuyordu. Bu yolla topluluğun üyeleri, yalnızca bilgilendirilmekle kalmıyorlar, aynı zamanda toplumsallaştırılıyor, kısa yoldan deneyimli ve dayanıklı kılınıyor, kısa ve özlü bir biçimde devraldıkları bilgilerle yaşamı büyük olasılıkla geliştirip zenginleştirerek sürdürebiliyorlardı.
Çeşidi tarih dönemlerinde ortaya çıkan (Mısır, İskandinav, Yunan, Roma, Hint, Kızılderili, İnka, Çin vb.) mitolojiler, geçmiş deneyimleri özlü öyküler, mitler, masallar, destanlar vb. içinde kodlayarak koruyor ve aktarıyorlardı. Yazılı ekine tam olarak geçilmesinden sonra, aynı türden bilgiler Ilyada, Odysseia gibi tarih öykülerde, Hesiodos ve Ovidius gibi yazarların Tanrıların Doğuşu, işler ve Günler, Tufan vb. gibi yaratılış öykülerinde, Talmud, Tevrad, İncil, Kuran, Veda gibi din kitaplarında dizgeli bir biçimde, daha geniş topluluklara öğretiliyordu.
Uzunluğu, karmaşıklığı ve toplumsal boyutu nedeniyle öykülemede bir 'üst tür' olarak kabul edilebilecek romanı bu yazının kapsamı dışında bırakarak, yazında kısa öykü' denen türün akrabalarına 'alt' ve 'yan' türlerine (dedektif, mizah, korku, gerilim, aşk, vb. öyküsü) kısaca göz atabiliriz.
(Kısa) Öykünün Ataları ve Akrabaları
Yazın terimleri sözlüklerinde, kısa öykünün öncüleri, ataları, akrabaları, yakınları olarak, yazınsal kısa öykünün zaman içinde gelişip serpilmesine kaynak ve örnek oluşturan türler şöyle tanımlanıyor :
Fıkra (anectode) : Bir kişiye, olaya ilişkin öykü ya da kısa anlatı. Fıkra tarzında sapmalar, düzyazı olsun şiir olsun, anlatının ortak özelliğidir.
Hayvan Destanları (beast epics) : Hayvanları konu alan, sahte destan biçemini benimseyen, çoğunlukla uzun kinayeli öykü. Phaedrus'un derlediği ilk Latin fablları, Avrupa yazın dizgesi içinde bulunan çok sayıda fabl için Ezop'tan sonra en önemli esin kaynağı oldu. Hayvan destanının amacı, çoğu fablda olduğu gibi yergiydi. Orwell’in Hayvanlar Çitliği (Animal Farm) adlı yapıtı (1945) günümüz hayvan destanı geleneği içinde sayılır.
Hayvan Meselleri (beastiary) : Düzyazı ya da şiir olarak kaleme alınmış, (belli kişileri simgeleyen) hayvanların davranışları aracılığıyla ahlak dersi vermeyi amaçlayan, ortaçağa özgü öğretici yazın türü. İlk örneği büyük olasılıkla, birçok dile çevrilmiş olan Yunan Physiologusdur.
Bylina : Bir kahramanlık öyküsünü konu alan uyaksız halk şarkıları ya da destanlar için kullanılan Rusça terim. Sözlü yazın geleneğinin bir parçası olan byliny, skazateli adıyla bilinen profesyonel şarkıcılar tarafından söylenirdi. Çoğu byliny, savaşçıların ve mitsel ya da yarı mitsel kahramanların serüvenlerini konu alır.
Exemplum : Bir ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı. Bu terim, her şeyden önce ortaçağ vaızlarında anlatılan öyküleri tanımlamak için kullanılır. Exemplum yazın dünyasına sonradan girmiştir. Bu türün iyi örnekleri olarak Chaucer'un The Pardoner's Tale (Afnameci'nin Hikayesi) ve The Nun r Priest's Tale (Rahibe'nin Yanındaki Papazın Hikayesi; XIV. yy. sonları) gösterilebilir.
Fabl (fable) : Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı. Kişiler genellikle insan olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir. Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel halkların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır. Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistan'da doğdu; ilk fabl derlemesi Ezop'a atfedilmiştir (İ.0. Vl. yy). Hint fabllarının ünlü bir derlemesi I. S. 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpai'dir. Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezop'tan ve Phaedrus'tan alıp kendi şiir diline çevirmiştir.
Koşuk Masal (fabliau) : Sekizli hece ölçüsüyle yazılmış, genellikle 300 ila 400 dizeden oluşan kısa anlatı. Bu yazın türü İ. S. 11501400 yılları arasında Fransa'da ortaya çıktı. Gündelik dille yazılmış bu gülünç öykülerde genellikle din adamlarına karşı çıkılırdı; yergi dolu, sert bir anlatımları vardı.
Uydurmaca (fabulation) : Roman olmayan'ı anlatmak için kullanılan bu terimi Robert Scholes, The Fabulators adlı yapıtıyla (1967) gündeme getirmiştir. Fabulation, kinayeden, söz cambazlığından ve gerçeküstü etkilerden yararlanır. Bu terimi ilk kez Caxton, Fabulator adlı yapıtında, 1484'te kullanmıştır.
Peri Masalı (fairy tale) : Peri masalı halk yazınından çıkmıştır ve sözlü geleneğin bir parçasını oluşturur. Grimm kardeşler o ünlü derlemelerini, Halus Marchen'ı ya da Aile Öykülerini onaya koyuncaya kadar da kimse bunları yazıya dökmemiştir. Yazıya dökülmüş biçimiyle peri masalı, çeşitli doğaüstü serüvenler yaşadıktan sonra sonsuza dek mutlu olan kahramanın başından geçenleri konu alan düzyazı anlatı olarak tanımlanabilir. Büyüler, tılsımlar, gözbağları ve efsunlar, insan doğasına ve ruhuna göndermelerle örülen bu tür öykülerin yapı taşlarıdır. Peri masallarının kaynağı bilinmemektedir. Bu öykülerin Doğu'dan gelmiş olduğuna inanılır.
Halk Masalı (folk tale) : Halk masalları da, halk şarkıları gibi sözlü geleneğin bir parçasıdır. Halk öykülerinin arasında masallar, fabllar, inanılmaz öyküler, kelime oyununa dayanan uzun ve soğuk esprili fıkralar, hayalet öyküleri, devlere ya da azizlere ilişkin öyküler, canavarları ve ruhları, karıkocaları konu alan öyküler, efendi-köle öyküleri ve rhozzuni adıyla bilinen, genellikle o bölgeden alınan kişilerle ilgili kısa mizah öyküleri vardır.
Çerçeve Öykü (Frame story) : Çerçeve öykü, içinde başka bir öykü, başka deyişle öykü içinde bir öykü ya da öyküler dizisi barındırır. Tanınmış örnekleri Binbir Gece Masalları (hangi tarihte yazıldığı bilinmeyen, ama I. S. IX. yy'da yazıldığı düşünülen; Arabian Nights), Boccaccio'nun Decameron’u (1353), Chaucer'ın Canterbury Hikayeleri (Canterbury Tales), Navarre'lı Marguerite'in Heptameron udur (1558).
Gesta : Gesta yaşanmış ya da hikaye edilmiş serüven öyküleridir. Bu türe örnek olarak, ilk Haçlı Seferi'ni konu alan ve ortaçağda Latince yazılmış bir günce olan Gesta Francorum, Truva'nın yıkımını anlatan Gesta Historiale (XIV. yy.), ortaçağa özgü bu tür öykü derlemelerinin en ünlü örneği olarak Gesta Romanorum (XV. yy) gösterilebilir. Gesta Romanorum, azizlerin yaşamlarını konu alan öykülerden, romanslardan, eski Yahudi ve Hint öykülerinden oluşmuştu.
Grotesk: Bu sözcük, İtalyanca'da mağaralar anlamına gelen grotte'ten türemiştir. Grotesk, genellikle mağaralarda bulunan ve daire içine alınmış kabartmalardan, sfenkslerden, yaprak ve dal biçimlerinden, kayalardan ve çakıl taşlarından oluşan bir tür süslemedir. Daha sonra bu terim insan, hayvan, meyve vb.'yle ilgili' izlek ve biçimlerin bir arada işlendiği resimler için kullanılmaya başlanmıştır. Grotesk, aynı zamanda, çirkin bir insan yüzü ya da hayvan başı biçiminde oluk ağızlarını, korkunç şeytani şekilleri, bir arada kullanılan izlek ve özneler gibi mimari süslemeleri anlatmak için kullanılır. Grotesk, yazınsal bağlama büyük olasılıkla XVI. yy'da Fransa'da geçmiştir. Sözcük, yazın bağlamında düzenli olarak XVIII. yv'da, akıl çağında ve Neoklasik dönemde kullanılmaya başlanmıştır; bu dönemde saçma, garip, abartılı, acayip ve yapmacık olanı, kısacası arzu edilir uyum, denge ve oran normlarından sapmayı belirtmek yaygın bir tutumdu. Buna koşut olarak, yazarlar da groteski güldürü ve yergi amacıyla kullandılar. Yazında grotesk öğeler karikatürde, parodide, yergide, kaba sözlerde, taşlamada, kara mizahta, korku öykülerinde ve Saçma Tiyatrosu'nda göze çarpar.
Uzun Öykü (nouvelle) : Tek bir durumu ya da olayı ele almasıyla roman'dan ayrılır. Öyküde olup bitenler, beklenmedik bir doruk noktasına doğru ilerler; gülünç ya da acıklı olabilir. Nouvelle, novellayla bağlantılıdır. XVI. yy'dan sonra nouvelle, yazın dünyasının tanıdığı bir tür oldu. XIX. yy'da bu türün en önemli yazarları Flaubert ve Maupassant, Alfred de Musset, Alfred de Vigny, Prosper Merimee, JosephArthur Gobineau ve Anatole France'dır.
Uzun Öykü (novelette) : Romandan kısa, öyküden uzun olan kurmaca yapıt. Genellikle, çok satılan ama yazınsal değeri yüksek olmayan 'ucuz' öyküleri, aşırı duygusal aşk öykülerini ve korku öykülerini adlandırmada, aşağılayıcı bir anlamda kullanılır. Amerika'da bu terim, kısa öyküyle novella arasında kalan 'uzun kısa öyküler'i anlatmak için kullanılır.
Uzun Öykü (novella) : Aslında novella, Boccaccio'nun yarattığı türden bir düzyazı anlatı, bir kısa öykü biçimiydi. Decameron (1471) bu tür öykülerin toplanmasından oluşur. Almanlar, bu türün en üretken uygulayıcıları oldular. Goethe bu konuyu şöyle özetlemişti : "Novelle in konusu kimsenin duymadığı yaşanmış bir olay değil de, nedir?" Bu türün genel özellikleri, destansı niteliği ve tek bir olayla, durumla (ya da çelişkiyle) ilgilenmesiydi. Novella, tek bir olay üzerinde yoğunlaşır, bunu rastlantıyla aktarıyormuş izlenimi verirdi. Olayda beklenmedik bir dönüm noktasının bulunması gerekirdi; böylece mantıklı bir çıkarım bile olsa, sonuç okuru şaşırtırdı. Çoğu novella somut bir simge de içerirdi; bu da anlatının özünde yatan değişmez bir noktaydı. Uzunluğu birkaç sayfadan ikiüç yüz sayfaya kadar değişebilirdi. Günümüzde bu terim, daha çok uzun öyküyü kısa öyküden ya da kısa romanı eksiksiz bir romandan ayırmak için kullanılır. Orta uzunluktaki bu türün örnekleri arasında, Tolstoy'un Kazaklar (The Cossacks; 1852) ve Ivan Ilyiç'in Ölümü (The Death of lvan Ilyich; 1886), Thomas Marın'ın Tonio Kröger ve Venedik'te Ölüm (Tod in Venedic 1913), Hemingway'in Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man and the Sea; 1952) gibi yapıtlar vardır. Bazıları bu sıralamaya Conrad'ın üç uzun kısa öyküsünü de ekler : Youth (Gençlik), Karanlığın Yüreği (Heart of Darkness; 1902) ve Typhoon (Kasırga; 1903). Bu türün örnekleri arasında da, salt yaşanan olay(lar)ın anlatılmasından deneyimlerin aktarılmasına, 'masum' öykülemeden ahlak dersi vermeye, yaşama yönergesi önermeye, deneyim aktarmaya, yaşam felsefesi öğretmeye dek uzanan bir yelpaze görülebilir.
Bir Yazın Türü Olarak Kısa Öykü
Öykünün ne anlama geldiği temel bir sorudur. Hepimiz bir öykünün ne demek olduğunu biliriz: Öykü, olayların anlatılmasıdır. O zaman da, "Olayı oluşturan nedir?" sorusu gündeme gelir. En küçük boyutlu öyküyü bile oluşturabilmek için kaç olay biraraya gelmelidir? Bu olayların hepsinin arasında mantıksal bir bağ bulunması gerekli midir?
lan Reid'e göre, öykü anlatma itkisi, tek bir anlatı örüntüsüne sığdırılamayacak ölçüde doğurgan ve bastırılamaz bir itkidir. XIX. yy'da eleştirmenler, her türlü 'doğru' kısa öyküde, çok sıkı dokunup geliştirilmiş bir kurgu tasarımının bulunması gerektiği üzerinde ısrar etmişlerdir. Oysa bazı modern yazarlar, hem kurmacayı çeşidi ilk örnek tarzlarına geri dönerek, hem de romanda kullanılan anlatı tekniklerinden uzaklaşarak şiirde ve tiyatro yapıtlarında kullanılan yöntemlere yaklaştırmışlardır.
'Kısa öykü' teriminin açıklığa kavuşturulması gerekir. Burada en azından bir kurgu, anlatılan eylemlerde bir ardıllık söz konusu mudur, yoksa 'kısa öykü' yalnızca durağan bir betimleme olabilir mi?
'Öykü'nün ne anlama geldiği temel bir sorudur. Hepimiz bir öykünün ne demek olduğunu biliriz :
Öykü, olayların anlatılmasıdır. O zaman da, "Olayı oluşturan nedir?" sorusu gündeme gelir. En küçük boyutlu öyküyü bile oluşturabilmek için kaç olay bir araya gelmelidir? Bu olayların hepsinin arasında mantıksal bir bağ bulunması gerekli midir? Gerald Prince bu sorulara A Grammar of Stories (Bir Öyküler Dilbilgisi) adlı kitabında şu yanıtları veriyor : Olay, en yalın tümceyle özetlenebilecek bir yapısal birimdir : Örneğin, "Adem, her şeyin Havva'nın suçu olduğunu söyledi," tümcesi, tek bir olayı anlatır; oysa,
Gerçekten de çeşitliliğine, ele avuca sığmazlığına, biçim ve biçemle giriştiği korkusuz deneyimlere bakılacak olursa, okurlarına yaşattığı başdöndürücü şaşkınlığa ve heyecana karşın, bir yazın türü olarak kısa öykü, belki en iyi biçimde, 'tanımlanamaz' denerek tanımlanabilir.
"Adem, başlangıçta kendisini elmayı yemeye kandıran Havva'yı suçladı," iki olayı anlatır. Gene de, bu örneklerin ikisi de anlamda bir öykü oluşturmaz.
Prince'e göre, bir öykünün oluşması için en az üç ya da daha fazla sayıda olayın birbirine eklenmesi, bu olaylardan en az ikisinin farklı zamanlarda yer alması ve nedensellik bağıyla birbirine bağlanması gerekir.
Bir yazın türü olarak kısa öykünün eksiksiz biçimini alması, Romantizm'in yükseliş dönemine rastlamıştır. Bu da kısa öykünün, özünde Romantizm'e uygun bir biçim olduğunu anıştırır. Kısa öykü, Romantizm'e özgü düzyazı biçimidir. Romantik şiir gibi kısa öykü de önemli bir an, bir algılama anı üzerinde yoğunlaşır. Bir olayın içsel anlamı üzerinde, birdenbire geliveren anlık sezgiler üzerinde, James Joyce'un kullandığı anlamda epiphanies* üzerinde yoğunlaşarak örülür. Özlü ve İncelikli olması nedeniyle kısa öykü, bireyin en uyanık ya da en yalnız olduğu durumları tam bir dakiklikle yakalayabilir.
*Epiphanies: Aydınlanma, Vahiy Anları (Tanrı'nın İnsana Görünmesi) - Ç. N.
Kısa öykü çok büyük değişkenlik gösteren bir yazın türüdür. Bu nedenle, kısa öykünün sınırlarının belirlenebilmesinde, tam olarak tanımlanabilmesinde karşılaşılan büyük güçlük nedeniyle pek çok kaynakta, kısa öykü yerine 'kısa kurmaca' ya da 'kısa anlan' terimi yeğlenir. Gerçekten de çeşitliliğine, ele avuca sığmazlığına, biçim ve biçemle giriştiği korkusuz deneyimlere bakılacak olursa, okurlarına yaşattığı baş döndürücü şaşkınlığa ve heyecana karşın, bir yazın türü olarak kısa öykü, belki en iyi biçimde, 'tanımlanamaz' denerek tanımlanabilir. Örneğin, çeşitli kaynaklarda kısa öykünün tanımlanmasında şu gibi çok değişik ve çelişik yaklaşımlara rastlanabiliyor :
• R. E. Bates'e göre, "Kısa olsun uzun olsun, Şiirsel olsun düzanlatısal olsun, kurgusal olsun gevşek dokulu olsun lusa öykünün elden kayan, inatçı, sonsuz bir akışkanlığı vardır."
• Susan Lohafer'e göre, ''Tanıdığımız kısa öykü, yazınsal dışavurumun eski, belki de en eski sanatsal biçiminden doğmuş, görece yeni bir sanat türüdür. Bu tanıma bakarak kısa öykünün Poe, Gogol, Turgenyev ve Maupassant gibi birkaç yazarın, masalın davranışlarını cilalamayı, fazlalıklarını alarak ona yeni bir biçim kazandırmayı öğrenmeleriyle ortaya çıktığını söyleyebiliriz."
• Bernard Bergonzi'ye göre, "Modern kısa öykü yazarı dünyayı belli bir biçimde görmek zorundadır, çünkü kullandığı tür içten içe indirgemeci bir etki
yapar." Kısa öykü, "deneyimi süzgeçten geçirerek yenilgi ve yabancılaşma gibi birincil öğelere indirgeme" eğilimindedir.
• Alberto Moravia kısa öyküyü şöyle tanımlıyor : "[Kısa öykü] kuşkuya hiç yer bırakmayacak ölçüde, romandan daha arı, daha temel, daha lirik, daha yoğunlaştırılmış ve daha mutlak bir yazın sanatıdır."
• Brander Mathews' a göre, "[kısa öykü] lirik şiir kadar bireysel ve en az onun kadar çeşididir."
• Nadine Gordimer'e göreyse, "[kısa öykü] şiire daha yakın düşen, büyük ölçüde özelleştirilmiş ve ustalıklı bir biçimdir."
• Thomas A. Gullason'a göre de, "Modern kısa öykü yazarlarının çoğu, kullandıkları yazınsal aracın romandan çok şiire yakın düştüğünde birleşirler."
• Elizabeth Bowen da bu konuda şöyle diyor : "Kısa öykü... [deneyime karşı gösterilen duyarlığın] deneyimin ta kendisini oluşturması açısından şiire yakın düşer."
• İngiltere'de kısa öykünün ustası olarak kabul edilen V. S. Pritchett'sa, "yanlış (seçilmiş) bir sözcük, yanlış yere yerleştirilmiş bir paragraf, yetersiz bir anlatım ya da gereksiz bir açıklama, biçimsel açıdan şiire çok yakın olan bu yazın türünde öldürücü kaçaklara yol açar. [Kısa öykü] baştan aşağıya damıtılmış olmalıdır," diyor.
Bu tanımlardan birtakım ipuçları çıkaracak olursak, kısa öykünün 'olmazsa olmaz' özelliklerinin özlülük, yoğunluk, şiirlilik, haslık, yadırgatıcılık vb. olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Nitekim, yaratıcı bir dille örülmüş kısa öykülerde, şiir tadı ya da Şiirin okura yaşattığına benzer zengin çağrışımlar hep ağır basar. Eski çağlardan beri, şiir biçimi ve diliyle aktarılan uzun ya da kısa öykü örnekleri bulunduğu gibi, modern kısa öyküler arasında kendini açıkça düzyazı şiir, düzyazı balad diye tanımlayan kısa ya da kısa kısa öyküler vardır.
Kısa Öykünün 'Yan' Türleri
Bir yazın türü olarak kısa öykü skeç, dedektiflik öyküsü, yergi ya da siyasal taşlama öyküsü, aşk öyküsü, gerilim ya da korku öyküsü, doğaüstü öykü, O'Henry türü öykü vb. gibi yan türlere ayrılabilir. Yazın terimi sözlüklerine giren bazı 'yan' tür tanımlar şunlardır :
Skeç (scetch) : Dar tanımıyla skeç, gerçek anlamda durağandır. Bir durumu konu alır. Bir şeyin, bir yerin ya da bir kişinin nasıl olduğunu anlam. Joyce'un "Clay" adlı öyküsü buna bir örnektir.
Dedektiflik Öyküsü (detective story) : Bir gizemin, çoğunlukla da bir cinayetin dedektif tarafından çözüldüğü öykü. Bu tür öykünün alışılmış öğeleri, çözülmesi olanaksız gibi görünen bir cinayet, işbirliği yapmaktan kaçınan ya da pek zeki olmayan polis, tuhaf bir kişiliği de olabilecek (genellikle amatör) bir dedektif, dedektifin sorunlara açıklık getirmesine yardımcı olacak sırdaşı, değişik şüpheli kişiler ve okuru yanlış yönlendirmek için dikkatle yerleştirilmiş tuzaklar, ikinci dereceden kanıtlar nedeniyle suçlu gibi görünen bir şüpheli, dedektifin, katili nasıl bulduğunu anlattığı beklenmedik, şaşırtıcı bir çözüm bölümüdür. iyi bir dedektiflik öyküsü, olayların çözülmesinde kusursuz bir mantık ve akıl yürütme süreci sergiler. Başlıbaşına bir tür olarak ilk dedektiflik öyküsünün E. A. Poe'nun Morg Sokağı Cinayetleri (Murders in Rue Morgue; 1841) ve kısa süre sonra yazdığı The PurloinedLetter dır (Çalınmış Mektup).
Doğaüstü Öykü (supernatural story) : Şu ya da bu şekilde hayaletler, gulyabaniler, hayaller, sanrılar, iyi ya da kötü ruhlar, geceleri ortaya çıkan şeylerle, büyüler, efsunlar, mucizeler, tılsımlar, korku salan bir atmosfer ve tekin olmayan yaratıkların varlığıyla, tüyleri diken diken eden ve insanı ürperten, normalüstü ya da duyumsal algılama dışı her türlü şeyle, tekinsiz ve esrarlı olanla, (Coleridge'nin sözleriyle) doğaüstü güçler taşıyanla ilgilenen öyküler için kullanılabilecek kapsayıcı bir terim. Milton'ın, Comusta aşağıdaki dizeleri yazarken eksiksiz bir hevesle betimlediği dünyadaki şeylerle ilgilenen her öykü bu türe girer.
Şekiller, seslenen uğursuz gölgeler,
Kumsallarda, kıyılarda, ıssız yabanıl kırlarda insanların adını heceleyen çalımlı diller.
Bu yan türleri, birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış bölümlemeler olarak değil de, üst üste binen, örtüşen, geçişmeli yan türler olarak düşünmek daha doğru bir yaklaşım olur.
Kısa Kısa Öykü
Elbette insan zihni uğraştığı, dikkatini verdiği inceleme nesnelerini adlandırmak, tanımlamak, sınıflandırmak, sınırlarını, içeriğini, niteliklerini, türünü belirlemek gibi bir tutkudan kendini kurtaramıyor. İnsanın, dünyasına çeki düzen verme gereksinmesi olarak bu, anlaşılabilir bir tutumdur. Bu nedenle, kısa öykü bile tam olarak tanımlanamazken, kısa kısa öyküye bir tanım yakıştırmak gerekirse, kısa öykü için belirlenen 6000 ile 8000 sözcük sınırını nirengi noktası alarak, ilk adımda 'kısa kısa öykü'nün çok daha az sayıda sözcükle yazılmış öykü olduğu söylenebilir.
Bununla birlikte, uzun olsun kısa olsun, kısa kısa olsun öyküleri sözcük sayısı, uzunluk vb. gibi niceliksel ölçütlere vurarak tanımlamak yanıltıcı bir tutum olabilir, çünkü yazınsallık açısından bakıldığında hepsinde değişmez ya da yoğunlukça değişen ölçüt, yazın öyküsüne yaraşır özü, yoğunluğu, tadı ve niteliği taşıyıp taşımadıklarıdır.
Böylelikle kısa kısa, öykünün birden fazla fikri birden fazla yönde geliştirip işleyebilecek 'uzun' kısa öyküye göre, tek bir fikri tek bir yönde, yoğun bir biçimde işleyen öykü olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim Lars Görling'in buraya 'aşırı' bir kısa kısa örnek olarak alınan öyküsünü ya da Vladimir Korolenko'nun "Adam Öykü"de yayımlanan (bkz. Eylül-Ekim 1996, Sayı 6, s. 94) metnini, kısa kısa öykünün 'tanıma gelmez' örnekleri arasında sayabiliriz.
Burada, kısa kısa öykü dermecelerinin yapılıp bu tanım altında yayımlandığını belirtmekte yarar var; bu demektir ki yazarlar ve dermeceleri oluşturan yayımcılar böyle somut bir ayrımı gözetiyor ve uyguluyorlar.
Opus Dei
Lars Görling
Birinci eğri erkeği gösteriyor.
İkincisi kadını.
Üçüncüsü duygularının ortalamasını.
Tek tek noktalarsa gözlemlerin yapıldığı anları gösteriyor.
Her dikey çizgi bir haftayı.
Her yatay çizgi bir duygu değerini.
Her şey 7 Temmuz'da başladı 30
Kasım'da sona erdi.
Opus Dei: Tanrı'nın işi; akıl
erdirilemez şey. ç. n.
Post-Modern Kısa Öykü
Çağımızda öbür yazın türlerinde biçim, biçem ve kurguyla girişilen deneyimler, yakın zamanlarda yazılan kısa öykülerde de, belki daha büyük boyutlarda olmak üzere gözlemleniyor. Aşağı yukarı iki yüz yıllık tarihinden bu yana kısa öykü belki de en çeşitlendirilmiş dönemini yaşıyor. 'Klasik' öyküleme çerçevesi, konu birliği, biçem ve söylem tutarlılığı, tür ya da yan tür tanımlarına uygunluk vb. gibi belirleyici özellikler yavaş yavaş kayboluyor. Bunda belki okur sayısının artması, okurların eğitim yazın eğitimi düzeyinin yükselmesi, 'üstün okur'un öykü metnine kendinden daha çok bilgi, yorum ve çağrışım ekleyebilme yetisi ve becerisi, yaşamın ve deneyimlerin akışının hızlanması, parçalanması, kopuntularla oluşması, yazarın da okurun da yazın metniyle daha gözüpekçe deneylere, oyunlara girişebilmesi, şimdiye dek görece uzak, birbirinden ayrı kalmış değişik ekin ve yazın dizgelerinin hızla etkileşime girip kaynaşarak birbirlerinden çok daha fazla şeyi ödünç ya da örnek alıp zenginleşmeleri, bütün bu nedenlerin birleşerek girdaplaşması, yazın metinlerinin, bu arada kısa öykü metinlerinin, önceden hiç tahmin edilemeyecek ölçüde çeşitlenmesine, renklenmesine, zenginleşmesine yol açıyor.
Sonuçta, aynı öykü metni içinde değişik biçemlerin kullanıldığını, söylemin bile bile çeşitlendirildiğini, yazıniçi, metinlerarası, türlerarası, dizgelerarası, ekinlerarası vb. göndermelerin sıkça kullanıldığını, kurguyla oynandığını, zamandizinsel öykü anlatımının kasten parçalandığını, değişik bilinç akışı ve bilinç kopukluğu yaklaşımlarının izlendiğini, bilincin kendi üstüne katlanarak metindeki düşüncelerin ve dilin kendi kendisiyle oynaşmaya giriştiğini, sinemasal, resimsel, müziksel tekniklerin devreye sokulduğunu vb. görüyor, 'parçalanmış metinler'den bütünlüklü bir metin oluşturmaya çalışan öykü örüntüleriyle karşılaşıyoruz.
Bir görüşe göre de anlatılabilecek bütün öyküler anlatılmış, anlatılmamış öykü kalmamıştır. Bugün artık öykülerde, biçem sergileme, kurgu örme, metin dokuma virtüözlüğü sergilenmektedir. Yazarlar, okurların zekası, çağrışım güçleri ve bilgileriyle oynamaktadırlar. Bu nedenle de okurlar, en az yazar(lar) ölçüsünde bilgili, oyuncu, yaratıcı, zengin çağrışımlara açık olmak zorundadırlar. Elbette yaratıcı bir öykü, yazarı ölçüsünde okurundan ve yorumcusundan da ustalık, sezgi ve alımlama gücü bekler.
Yazın Beğenisinin Geliştirilmesinde Kısa Öykünün Önemi
Son olarak da, bir yazın türü olarak kısa öykünün 'erdemi' ne övgüde bulunmak gerekir. Şiirin yoğunluğu ve zorluğu, romanın uzunluğu, okurun zamanını, dikkatini ve belleğini zorlama özelliği göz önüne alınacak olursa, kısa öykünün yazın türü olarak ayrıcalıklı bir konumda bulunduğu söylenebilir. Çünkü iyi bir kısa öykü, metninin dokusu içinde Şiirin tadını duyurmanın yanı sıra romanın ayrıntılı ve dolambaçlı öyküleyişini özlü bir biçimde sunacaktır.
Bu nitelikleriyle kısa öykü, yazın beğenisinin edinilmesi, edindirilmesi ve geliştirilmesinde bir köprü oluşturabilir. Zamandizinsel olsun, türlere, ülkelere, yazarlara göre derlenmiş olsun, kısa öykü dermeceleri genç yazın okurları için paha biçilmez özellikler ve değerler taşır. Batı'da haftalık dergilerde, gazetelerin pazar eklerinde düzenli olarak yeni kısa öykü örneklerinin yayımlanması, okurları yazın estetiği konusunda eğitmeye yönelik bir tutum olarak da yorumlanabilir kuşkusuz.
Kitaplar, yolculukların vazgeçilmez yoldaşlarıdır. Kısa öykülerse, kısa aralıklarla soluk almaya, kısa sürelerde yoğun tadar sunmaya, yoğun nesnel ya da öznel deneyimleri şiirli bir dille aktarmaya yatkın olmaları nedeniyle küçük büyük, deneyimli deneyimsiz, sabırlı sabırsız okurlara her zaman, her yerde yazın beğenisi kazandırmaya, yazın tadı sunmaya hazır metinlerdir.
Öyleyse bir deneyim aktarma aracı olarak insanlığın en eski ve en büyük keşiflerinden biri olan kısa öykünün, başlangıçtaki işlevini, çeşitlenip zenginleşerek estetik boyutta bugün de sürdürdüğü söylenebilir. Yeter ki dünyamızın yaratıcı öykü kaynakları, kirlenmeden bilinç ve özenle korunabilsin!
Kaynakça
Abrams, M. H., A Glossoıy of Literary Terms, Harcourt Brace College Publishers, Orlando, Florida, 1993.
Fowler, Roger (yay), A Dictionary of Modern Ciritical Terms, Roudedge, New York, 1995. Loafer, Susan, Coming to Terms with the Short Stoıy, Lousiana State University Press, Baton Rouge ve Londra, 1983.
Reid, lan, The Short Stoıy, Methueu & Co. Ltd., Londra, 1977.
Hail, James B. ve Hali, Elizabeth C. (yay.), The Realm ofFicton, McGrawHill !nc., A.B.D., 1977.