Kalabalığın uğultusu o mertebede ki, kitabı imzalayacağınız okurun adını
işitemiyorsunuz: Ziyaretçilere hangi yazarın nerede bulunduğunu duyuran
hoparlördeki anonslar cabası!
Her türden, her çeşit insan, stantların önünden geçiyor; aydını, memuru, öğrencisi; kadını erkeği, yaşlısı genci! Gördüğüm kadarıyla, pek eli boş da çıkmıyorlar; ister ciddi bir inceleme araştırma, ister bir çocuk masalı, ister bir best seller olsun; hemen herkesin elinde bir naylon poşet, içinde aldığı kitaplar! Daha ilginci, yeni bir meraklı türünün, ikide bir flaş patlatıp, sevdiği yazarın fotoğrafını çekmesi! Artık kitap okunmadığına, neredeyse oybirliğiyle karar verdiğimiz bu ülkede, TÜYAP’ın Kitap Fuarı, şaşırtıcı bir canlılık, ümit verici bir alaka yoğunluğu sergiliyor; yıldan yıla artan iştirakçi firma ve ziyaretçi grafiklerine bakarsanız, fuar artık ‘tutmuş’ yerleşik bir kültür kurumu sayılabilir.
Kan ter içinde kitap imzalayıp, okurların sorduklarına cevap yetiştirmeye çalışırken, düşünüyorum: Bu heyecan ve canlılık, neden yılda bir kere yaşanıyor; neden, her biri kendi çapında bir kitap fuarı olması gereken kitapevlerinde, aynı alaka yoğunluğuna rastlamıyoruz; sayısı sadece İstanbul’da yüz binleri bulan bu kalabalık, iş kitapçıya uğramaya kalınca, neden bir anda tembelleşiyor, ilgisizleşiyor, uzaklaşıyor? Hakçası, gerçekten ilgisiz olsa, kitap fuarına da ilgisiz kalması gerekirdi; acaba kitapevlerinin yakındığı ilgisizliğin sebebi, biraz da kitapçıların kendisi değil midir? Acaba okurlarına gerçek özeni göstermeyi ihmal mi ediyorlar? Onlara çeşitli seçenekler sunmuyorlar mı? Okumanın basbayağı bir şenlik, bir dünyayı görmeye gitmek çeşidi olduğundan yoksa haberdar değiller mi?
Kitapevi sorunu da, en az yayıncılık kadar önemli, üzerinde durulması zorunlu bir sorun; kitapevleri okuma ve okutma savaşının siperleri sayılamaz mı?
Önce iki tespit: Bir kere ‘uzmanlaşmış’ kitapçı yok (ya da çok az); İkincisi, tezgahtar cahil; bunun pratik sonucu, yayın faaliyetinin doğru dürüst izlenmemesi, ‘olayların’ ki bunlar kitaplardır okura yansıtılmaması: Falan yazarın hanidir beklenen romanı yayımlanmış, kitapçının umurundan hariç; falan yazar, sürekli ilgi gören bir sanatçıdır, her kitabından bulundurmak yararlı olur, farkında olan kim; adet hükmüne girmiş bazı satış başarılarına saplanıyor, daha da garibi, kendi tercihlerine göre, bazı satış başarıları (!) icat edebiliyorlar.
Bu tamamıyla Türkiye’ye mahsus bir olay: Basbayağı ‘militan’ bir kitapçı tipi var; kimisi kafasına göre en çok satan kitap listeleri düzenleyip asarak okurları etkilemeye çalışıyor; kimisi ‘sevmediği’ yazarların ya da yayınevlerinin kitaplarını, ya hiç getirmeyip ya da iyice gözden saklayıp, alakayı saptırıyor. Satmaz ya da az satar diye, belki edebiyat tarihine geçecek kitapları, dağıtımcı ya da yayıncıya ‘iade ettikleri’ çoktur; gerekçe, beyhude yer işgal ediyor! Ya cahilliğinden, ya yayınları ve yazarları izlemediğinden, filanca yazarın falan kitabını isteyen okuru, o kitabın artık mevcut olmadığını kafadan atıp çeviren tezgahtara ne demeli?
Ben, rafta gördüğüm yeni bir eseri kendisinden istediğim zaman, o kitabın henüz yayımlanmadığını söyleyip, beni geri çeviren kitapçı gördüm; siz ne diyorsunuz, Allah aşkına!
Kitap fuarından en çok yakınanlar da, bu kitapçılar: Alakayı bir girdap gibi kendine çekip, onların kazancını emdiğini, uzunca bir süre satışlarını düşürdüğünü ileri sürüyorlar; oysa düşünmeleri lazım, onlara hiç uğramayan ya da çok seyrek uğrayan o okur, neden her yıl kitap fuarına on binlerce yığılıyor? Besbelli fuardaki ‘hava’da ve ‘pratik’te, kitapçılarda bulamadığı bir anlayış farkı, bir özen, belki bir samimiyet buluyor; yayınevi sorumluları, okur daha leb demeden leblebiyi anlamakta; kitapçıların ‘atladığı’ ya da ‘önemsemediği’ birçok ilginç kitabı dakikasında ‘meraklısına’ uzatmaktadırlar.
Bence kitapçılar, kitap fuarına niye ‘bozuk çalıyor’; tam tersine ondan hisse kapmalıdırlar; bu bir, işin sübjektif tarafı; tabii bir de objektif tarafı var, ülke yüzeyindeki kitapevleri nasıl düzenlenmeli, nasıl bağlantılı kılınmalı, nasıl canlandırılmalı; nasıl her birisine ufak çapta, yöresel bir kitap fuarı niteliği verilmeli; o da Kültür Bakanlığı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı’nın olduğu kadar, yayın endüstrisinin ve meslek kuruluşlarının sorunu, acaba bir şeyler düşünürler mi?
Çoğu, sanatla ilgilenmeyi kokteyle katılmak ya da ödül dağıtmak sanıyor da!