Günümüzde psikanalitik sanat-edebiyat eleştirisine benlik psikolojileri
ve nesne ilişkileri ekolleri hakimdir. Bunun yanı sıra Üçüncü Güç
Psikolojisinin getirdiği kavramsal araçlar edebi karakterlerin
analizinde çok verimli sonuçlar doğurmaktadır. Sözü edilen her üç
kuramın da “dürtü çatışması” ya da “içgüdülerin yüceltilmesi”
kavramlarına değil de, kişiliğin oluşumuna ve bütünlüğü olan bir benlik
yapısının kurulması ve devam ettirilmesine odaklandığı burada
belirtilmelidir. Bu noktada söylenmesi gereken bir başka şey, benlik
psikolojisi, nesne ilişkileri kuramları ve Üçüncü Güç Psikolojisi
kuramlarının, edebiyata uygulandıkları zaman, ele alman eseri indirgemek
şöyle dursun, yapıtın derinliğini ve karmaşıklığını anlamamıza katkıda
bulundukları gerçeğidir.
Bu çerçeve içinde İngiliz Nesne ilişkileri Ekollerinin ve benlik psikolojisinin yaratıcılık konusundaki görüşleri şu şekilde özetlenebilir: Klein’cı görüşe göre, yaratıcılık depresif pozisyondan kaynaklanır ve agresif fantezilerin etkisiyle tahrip olduğu hissedilen iç dünyanın onarılmasına ilişkin bir gereksinimi ifade eder. Bu işi başaracak olan sanatçının endişe ve depresyona dayanma kapasitesi normalden büyüktür. Winnicott’un geliştirdiği “geçiş nesnesi” kavramı çerçevesinde ele alman “geçiş alanı”, nesnel ve öznel gerçekliklerin arasında bir yerde bulunduğu için, sanatta sembolizmin kökleri de bu alanda yer almaktadır.
David Schechter’e göre, benlik nesnesi çocuğun bedenine ait olmamasına karşın, dış dünyaya ait olarak da algılanmaz. Objektif nesne ilişkisi ile öznel fantezi arasında bir noktada bulunur; çocuğun bu ara alandaki oyun durumu, yaratıcılığın bir ön koşuludur. Schechter, sanatçının yalnız kalma kapasitesine sahip olması gerektiğini söyler. Bu yalnızlık sırasında birey “olumlu içselleştirilmiş nesne ilişkileri”ne ulaşabilecek, yalnızlık ya da sadistik süperegonun saldırılarıyla bunalmayacaktır.
Nesne ilişkileri ekolünden çağdaş bir araştırmacı olan Leon
Grinberg’e göre, yaratıcı etkinlik benlik yapılarının geçici bir “dağılmasına” (dezentegrasyonuna) ve sonra farklı bir temel üzerinde yeniden organize olmasına dayanır. Dezentegrasyon sırasında, birincil düşünce süreçleri ve psikotik mekanizmalar ortaya çıkabilir; ancak sanatçı benlik nesnelerinin kaybına karşı koyabilecek güce sahiptir. Yaratım süreci sırasında ortaya çıkabilecek psikotik mekanizmalar bölme, idealizasyon, her şeye gücü yeterlik, yansıtmalı özdeşleşim gibi mekanizmalardır ve bunlar sanatçının kayıp nesneyi yeniden yaratmasına olanak verir. Grinberg de, Segal gibi, yaratıcı etkinliğin, “zarar gördüğüne inanıları kayıp benlik nesnelerinin onarılmasına yönelik depresif dönem fantezilerinin işlenmesine dayandığı görüşündedir.
Benlik psikolojisinin kurucusu olan Heinz Kohut’un bu konudaki görüşleri de büyük önem taşımaktadır. Kohut, Çocukluk Deneyimi ve Yaratıcı Hayalgücü (1960) adlı yapıtında sanatçının benliğim, çocuğun daha azgelişmiş ve dış etkilere daha açık benliğiyle karşılaştırır. Yetişkin egosunun gücü, tahammül edilecek seviyedeki tatminsizliklerin birikmesiyle kazanılmış bir yapıya dayanır. Bu yapısallaşmış ego, içeriden ve dış çevreden gelen uyarımlara karşı, tampon rolü oynar. Sanatçıysa, çocuk gibi, yeni izlenimlerin hemen hemen travmatik etkisinin olağandışı bir iç denge kurma gereksinimi yarattığı, gerçeklikle olan temasında daha az tamponla korunmuş bir egoya sahiptir. Buna göre, yeterince tampona ve nötralize etme yapısına sahip olmayan sanatçı, psikoekonomik dengesini korumak için yaratıcı etkinlikte bulunur. Bu durumda sanatçının kişiliğinin narsisizme daha yatkın olduğunu söylemek gerekecektir. Ancak Kohut narsistik ve sanatçı kişilikler arasında bir ayırım yapar. Yaratıcı sanatçının narsistik yatırım enerjisi (cathexis) sıradan narsistinkine göre daha akışkan bir yapıya sahiptir. Kohut’un Yaratıcılık, Karizma, Grup Psikolojisi’nde de (1976) belirttiği gibi, sanatçı narsistik güçsüzleşme dönemleri yaşarsa da, bunlar sıradan narsistiğin kronik ve uzun rahatsızlığından farklıdır; Kohut sanatçının narsistik açıdan yaralanabilirlik döneminin, yaratıcı sürecin başlangıcında olduğunu, bu dönemde bir gerilemenin söz konusu olduğunu ve duygusal enerji yatırımının benlikten ve benliğe ilişkin ideallerden geri çekildiğini düşünür. Bu şekilde bağlantısızlaştırılmış narsistik yatırımenerjisi yaratıcı etkinliğin hizmetine sunulur. Yaratıcılık öncesi faaliyeti idealizasyon transferansına benzer. Idealize benliknesnesi ya da alterego sanatçının benliğini geri çevrilemez bir parçalanmadan koruma işlevine sahiptir36.
Çağdaş psikanalitik kuramların çoğu, yaratıcılıkla “narsistik yaralanabilirlik” arasında güçlü bir bağ olduğunu kabul etmektedir37. Buna göre, yaratıcılık dürtülerin yüceltilmesinden çok, narsisizmin sağlıklı bir dönüşümünü gösterir. Sanat yapıtı ideal benlik ya da ideal benlik nesnesinin yeniden kurulması anlamına gelir. Kohut’a göre, “kırık benlik”, bütünselliği olan bir sanat ürününün yaratılması ile onarılır38. Bu anlamda, yaratıcı kişinin, kendi benliğini onarma gereksinimi içinde bir kişi olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Benlikteki hasarın derecesi, hem üretim seviyesini, hem de ürünün türünü ve kalitesini belirleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
36) Kohut’un bu konuda sağladığı kuramsal katkı, Freud’un büyük keşiflerinin arifesinde aslında değersiz bir araştırmacı olan Berlinli doktor Fliess’i idealize etmesi olgusuna ışık tutmaktadır.
37) William Niederland’a göre, yaratıcı kişilerde infantil narsisizme yönelik kalıcı ve ağır bir hasarın varlığı görülmektedir . (Niederland, 23).
38) Greenacre’ın Kohut üzerindeki etkisi iki açıdan ele alınabilir:
1) İdealize edilcek bir nesneye duyulan gereksinim,
2) yaratıcı kişiliğin kimliğindeki bölünme ki, bu, yaratıcı ve sosyal benlikler arasındaki farkı gösterir ve bir çok sanatçının gündelik yaşamlarındaki “düşkünlük hali”ni açıklar. Kohut, Greenacre’ın sanatçının dünya ile bir aşk ilişkisi yaşadığı yolundaki görüşünü temelde narsistik bir durum olarak, benliğin bütün dünyayı içine alacak biçimde genişlemesi olarak görürse de, dış uyanma yönelik iç duyarlığın sanatçının ortaya çıkmasının önemli bir koşulu olduğunu kabul eder.