"Dil”, "ödül", "dergi", "kitap", "yazar" vb. konularda, birbirinden çok
farklı, hatta birbirleriyle hiç örtüşmeyen tutumlar sergiliyor genç
öykücüler. Bakıyorsunuz çok ılımlı, çok yumuşaklar bu tutumlarında, ama
bakıyorsunuz çok sert, katı, köktenci de olabiliyorlar.
SÖZCÜKLERİN önüne, "genç” kavramını eklediniz mi, söylemek istediğiniz her ne ise, birden değişir, sonra elinizin altından kaymaya koyulur. Varlık ve oluş anlamında ya da biyolojik psikolojik yaklaşım, bakış açısı, düşünce yapısı olarak ayrı ayrı boyutlar çıkar karşınıza. Söylemek İstediğiniz, gerçekten "o" mudur, kuşkuya düşersiniz. "Genç öykücüler" başlığı da, işte bu tür tuzaklar içeriyor. "Öykücüler" sözcüğünün önüne gelen "genç" kavramı, bu tamlamayı, pek çok anlamlara doğru uçurmakla kalmıyor, sınırları da zorluyor bu arada. Ayrıca kendine açtığı alan, bu alandaki veriler, ölçütler de var dikkate alınması gereken.
Hemen belirtmeliyim ki, başlıktaki anlam göndermesinden yola çıkan okur, bir düş kırıklığı yaşayabilir kolayca. Bu nedenle, yazının, bu savı yansıtan bir çalışma olmadığını söyleyeyim en başta. "Dar" bir anlamı var bu başlığın. Çünkü bu yazı, Süreyya Evren’in Genç Şairler ve Yazarlar Kitabı başlıklı çalışmasından yola çıkarak yapılan bir özetler toplamını içeriyor yalnızca.1 Bunca kısıtlı yani! Yazının başlığı, "Süreyya Evren'in Hazırladığı 'Genç Şairler ve Yazarlar Kitabına Göre, Genç Öykücüler Ne Diyor?" biçiminde düzenlenebilirdi elbette. Bu nedenle okurlar, bir "kısaltma" olarak da alabilir bunu.
"Genç Şairler ve Yazarlar Kitabı", 2 Nisan 1967 ile 8 Nisan 1976 tarihleri arasında doğan toplam 23 şairi ve yazarı tanıtıyor bize. Sanatçıların ürünlerinden örnekler, kendileriyle yapılmış söyleşiler, yaşamöyküleri ve eksiksiz kaynakçaları yer alıyor kitapta. Ayrıca yapıtın sonuna, bir "Kişi Adları Dizini"nin eklenmiş olduğunu da belirteyim. Bu yanıyla dikkate alındığında, yapıt için, arka kapakta dile getirilen, "Günümüz Türk Edebiyatındaki yeni eğilimlere dair önemli ipuçları veren bir toplam. / ...Bir belge kitap," biçimindeki değerlendirmeye katılmamak elde değil!
Kitabın yayımlandığı 1995 yılında, söz konusu 23 şair ve yazar, 19 ile 28 yaşları arasında bir dağılım gösteriyormuş. Ama onlar yaşlansalar bile — kuşkusuz yaşlanacaklar da artık yapıtta, bu şair ve yazarlarımız hep "genç" kalacaklar!
Ne ki, Genç Şairler ve Yazarlar Kitabında, "genç" kavramıyla ilgili, onu açan bir tanımlamaya, belirlemeye rastlamıyoruz. Öyle ya, nedir genç, kime denir? Bir dayanak oluştursun diye, Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu'nun söylediklerini aktarmak gereği duyuyorum : "Genellikle ilk ergenlik belirtileriyle başlayan gençlik çağı büyümenin durmasına kadar sürer ve 12-21 yaşlarını kapsar. (. ..) ...Ergenliğe giriş erken veya daha geç olabilmektedir. Genellikle 12-15 yaş arası, ergenlik gelişmesini içine alan ilk gençlik dönemi olarak tanımlanır. On beş ile 21 yaş arası asıl gençlik dönemidir, 21-25 yaş arası da uzamış gençlik olarak bilinir. Birleşmiş Milletler örgütünün tanımına göre genç, 15 ile 25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir.' Bu tanıma göre genç cinsel olgunlaşmasını tamamlamış, ancak bağımsızlığını kazanıp erişkinler arasına katılmamış kişidir. (...)/ .. ./Çağdaş toplumlarda erişkinliğe geçişin belli bir yaş sınırı yoktur. .. "2
Bu tanımdan yola çıkıldığında, kitapta yer alan yazarların, hiç değilse bir bölümünün, gençlik çağını aştığı, erişkinler arasına katıldığı savlanabilir pekala. Başta bir "belirleme" yapılmış olsaydı, bu tür kaygılar ortadan kalkardı elbette. Kitabın başlığında yer alan "genç" nitelemesi için Evren'in kimi tümceleri, birer ipucu olarak alınabilir belki de. Örnekse, "genç neslin sanatta olsun, sokak eylemlerinde olsun temel işlevlerinden biri budur. .. .ihtiyarları, ona yaşlıları ve onların genç müritlerini; titremeye, devinmeye, değişmeye, kafa patlatmaya, yenilenmeye kışkırtmak... Burada genç zihin' belirleyici.. ./...Bir süredir pek çok genç, yazılar yazıyorlardı, şiirler yayımlıyorlardı... onlarla toplu olarak karşılaşmanın zamanı gelmişti.(...) 67-76 arası doğumlu bütün genç şair ve yazarların bu betikte toplandığını söylemek ne olanaklı ne de söz konusu.” (ss. 8-9); " ...Türk edebiyatında her zaman gençlerin canlandırıcı, yenileyici bir yeri olduğu, gençler etkin olamadıkları zaman edebiyatın da olamayacağı düşüncesi..." (ss. 9-10); "...Benim bu betikle yaptığım... Genç bölgedeki şair ve yazarların hiçbir tamponla hiçbir yukarıdakiyle ilişki kurmak zorunda kalmadan doğrudan okuyucuyla buluşmasına önayak olmak!" (s. 15).
"Önyazı"sında böyle diyor Evren. "Notlar'ından da şu tümceleri alıyorum buraya : "Özen Yula, Sadık Karlı ve Perihan Mağden'i bu betiğe alamadığım için üzgünüm, yaşları elvermedi. Küçük İskender'in yaşı elvermediği içinse mutluyum... /.. ./... Bu seçme mutlak bir seçme olmayıp, pek çok olası seçmeden biridir." (s. 16)
Görülüyor ki, Evren, "genç" nitelemesini tek bir açıya dayanarak yapmıyor. Bu nedenle de "genç" kavramı, "belirleme" anlamında ister İstemez karışıklığa yol açıyor. "Genç" kavramının karşılığında, yaş sınırları çerçevesinde biyolojik psikolojik bir varlık da çıkabiliyor karşımıza; "gençlik"le özdeşmiş gibi kullanılan öncü, atılımcı, yenilikçi, ilerici, deneyci vb. kavramları simgeleyen özgül bir "kuşak düşünselliği" de!
Görülüyor ki, Evren, "genç" nitelemesini tek bir açıya dayanarak yapmıyor. Bu nedenle de "genç" kavramı, "belirleme" anlamında ister istemez karışıklığa yol açıyor. "Genç" kavramının karşılığında, yaş sınırları çerçevesinde biyolojik psikolojik bir varlık da çıkabiliyor karşımıza; "gençlik"le özdeşmiş gibi kullanılan öncü, atılımcı, yenilikçi, ilerici, deneyci vb. kavramları simgeleyen özgül bir "kuşak düşünselliği" de!
Evren'in belirttiği gibi, kuşkusuz, "pek çok olası seçmeden biridir," bu! Ama madem bir "seçme"dir, o halde bu seçmedeki belirleyici ölçütün çok açık, çok somut bir biçimde dile getirilmesi gerekmez miydi?
"Genç Şairler ve Yazarlar Kitabı"ndaki öykücülerin bir bölümü, öykünün yanı sıra şiir, roman, oyun, deneme de yazan genç öykücüler. Bu konumda on beş ad saptadım ben: Bahar Aslan (1975), Şebnem İşigüzel (1973), Gökhan Tok (26 Temmuz 1972), Ayda Erbal (23 Nisan 1972), Dost Körpe (9 Mart 1972), Sabri Gürses (7 Şubat 1972), Ülkü Çadırcı (7 Eylül 1971), Şule Gürbüz (1971), Başar Başarır (8 Ocak 1970), Murat Yalçın (1970), Hülya Uçar (21 Ocak 1969), Gül Abus Semerci (1 Aralık 1968), Cem Akaş (10 Mart 1968), Arda Çalık (1968), Doğan Yarıcı (Haziran 1967). Bu on beş öykücüden biri Marınheim (Armanya), biri İskenderun, biri Antalya, biri Gölcük, biri Erzurum doğumlu, geriye kalan onu ise İstanbul (7) ve Ankara (3) doğumlu. Bu durumda genç öykücülerin yaklaşık üçte ikilik bölümünün, büyük kent kökenli olduğu ortaya çıkıyor. Ne ki İstanbul doğumluların önemli bir bölümü, İstanbul'un yanı sıra ilçe ya da semt göstermek gereği duymuş, ilginç!
Arılan öykücülerin yaşça en büyüğü, 12 Mart'ta, henüz dört yaşında bir çocukmuş. 12 Eylül'de ise en büyükleri on üç, en küçükleri de ancak beş yaşındaymış bu genç yazarların. Eğitim öğretim durumları da ilginç dağılımlar gösteriyor genç öykücülerin. Altısı, yabancı dille öğretim yapan kolej ya da Anadolu lisesi çıkışlı. On üçü yüksekokul mezunu, bir bölümü hatta yüksek lisans yapmış, yapıyor. (Sabri Gürses'in öğretim durumuyla ilgili hiçbir bilgi yok. Doğan Yarıcı'nın yüksekokulda okuyup okumadığı ise anlaşılmıyor.) Bu yazarlardan ikisi dışında, diğerleri bugün, büyük olasılıkla büyük kentlerde (İstanbul ve Ankara'da) yaşıyor. Ama, belki de şimdilik, Hülya Uçar Antalya'da, Arda Çalık ise Erzurum'da sürdürüyor yaşamını.
Genç öykücülerin dokuzu (yaklaşık % 70'i) ödül sahibi, ya da yarışmada "dikkate değer" bulunmuş öykücüler. Ödüller içinde, kurumsal anlamda ağırlıklı paya, Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri (% 30) sahip. Bu doğrultuda, bu ödülün, gençleri çektiği ve savlanabilir elbette. Kitabın yayımlandığı 1995 belirlemesine göre, genç öykücülerin altısı (% 40'ı) öykü kitabı yayımlamış : Şebnem İşigüzel (2), Dost Körpe, Başar Başarır, Gül Abus Semerci, Cem Akaş, Doğan Yarıcı (2). Ötekilerin bir bölümü kitap hazırlığı içinde. Şebnem İşigüzel, Şule Gürbüz, Gül Abus Semerci dışında, diğerleri öykülerini dergilerde de yayımlıyor.
Genç öykücülerin öyküye yönelişleri üzerinde duralım biraz. Örneğin bu yazarlarımızın beğendiği ya da bir zamanlar beğendiği, etkilendiği ya da değer verdiği yazarlar kimler dersiniz? Anılış sırasına göre, bu adlarla şöyle bir liste çıkıyor karşımıza : Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik Abasıyanık (2), Tezer Özlü (3), Feyza Hepçilingirler, Bilge Karasu (3), Latife Tekin, Orhan Pamuk (2), Sevim Burak (3), Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar, Halit Ziya Uşaklıgil, Oğuz Atay (5), Sevgi Soysal (2), Yusuf Atılgan (2), Nahit Sırrı Örik, Aziz Nesin, Vüs'at O. Bener, Füruzan, Pınar Kür, Ferit Edgü (2), Adalet Ağaoğlu, İnci Aral, Ayla Kutlu, Güven Turan, Nezihe Meriç (2), Nazlı Eray, Tomris Uyar, Feride Çiçekoğlu, Kürşat Başar, Leyla Erbil (2), Tahsin Yücel, Orhan Duru.*
Bu listeyi, dokuz öykücünün verdiği yazar adlarından yola çıkarak oluşturdum. Diğer altı öykücüden Şule Gürbüz, Doğan Yarıcı ile zaten söyleşi yapılmamış. Sabri Gürses, Başar Başarır, Murat Yalçın, Cem Akaş ise beğendikleri yazarlara değgin herhangi bir ipucu vermiyor ne yazık ki.
Yukarıdaki listeye göre, genç öykücülerin üzerinde en çok anlaştıkları yazarın Oğuz Atay olduğu, onu Tezer Özlü'nün, Bilge Karasu'nun, Sevim Burak'ın izlediği görülüyor. Atay'ın adında beş, Özlü, Karasu, Burak'ın adlarında ise üç genç yazar anlaşmış. Bunları ikişer yazarın anlaştığı adlar izliyor. Son olarak da, adından bir kez söz edilen yazarlar geliyor. Bu otuz ilci yazarın doğum yılları dağılımı 1864 (Hüseyin Rahmi Gürpınar) ile 1963 (Kürşat Başar) arasında değişiyor. Demek yüz yıla yayılan bir yelpaze bu. Adları anılan yazarlardan on üçü (yaklaşık % 40'ı) artık yaşamıyor. Geriye kalan on dokuzu ise (yaklaşık % 60'ı), yaşamını ve üretimini sürdüren yazarlarımız. İlginç bir durum da, bu yazarların cinsiyet dağılımında çıkıyor ortaya. Yazarların yarısı (15’i) kadın, yarısı (17'si) erkek.
Genç öykücülerin, kendi akranı, yaşdaşı, kuşakdaşı yazarlara karşı pek İstekli olmadıklarını sezdim ben. Çünkü ancak üç öykücü, genç yazarların adlarını anmış, beğendikleri yazarlar arasında. Adları anılan genç yazarlar şunlar : Ümit Kıvanç (doğumu 1956, adı genç yazarlar arasında anıldığı için buraya aldım), Şebnem İşigüzel (2), Nurten Ay, Hülya S. Doğaner, Ali Teoman, Neşe Cehiz, Gül Abus Semerci, Ayda Erbal, Gökhan Tok.
Beğenilen, adından söz edilen toplam kırk bir yazar çıkıyor böylece ortaya. Bunlardan yalnızca 9'u (% 25'i), genç öykücülerle akran olan yazar. Demek ki genç öykücüler, yaşça kendilerinden büyük olan yazarları beğeniyor daha çok. Nitekim 1995 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde, öykü dalında ödülü paylaşan Nurdan Beşergil'in, Sema Kaygusuz'un verdiği adlar da bu kanıyı güçlendiriyor : Sabahattin Ali, Sevim Burak, Oğuz Atay, Perihan Mağden, Kürşat Başar, İnci Aral. Görüldüğü gibi Mağden dışında, öteki adlar ortak. Kendileriyle yapılan söyleşide, Beşergil, Kaygusuz, genç öykücülerle ilgili kanılarını da aktarmış. Beşergil, "...Çok farklı olsalar da Neşe Cehiz ve Cem Akaş'ı kendime yakın buluyorum,” diyor. Kaygusuz'un yanıtı, köktenci bir tutum yansıtıyor : "Kendimle kanbağı olan bir öykücü düşünmedim. Bir öykü yazarı olarak anılmaya başladığım zaman, yeni öyküleriyle ortaya çıkan genç bir arkadaşın benimle kan bağı olduğunu söylemesini de istemem. Böylesi bizim öykücülüğümüzü daha renkli kılar.3
Genç öykücülerin öyküye yönelişlerinde, yukarıda adları anılan yazarların yanı sıra, biri yönlendirici anlamında, öteki dergi, iki addan daha söz etmek gerekiyor: Nizamettin Uğur ve ”İzlek” dergisi. Üç genç öykücü, bu konuda, bakın neler diyor : "Bilinçli olarak öykü yazmaya karar verişim üzerinde Nizamettin Uğur Hocamın önemli etkisi vardır. İzlek dostlarıyla tanışmam da bu döneme rastlar." (Bahar Aslan, s. 30) "Sanırım bizlerin edebiyat macerası İzlek'ten önce ve İzlek'ten sonra diye ikiye ayrılabilir.(...) ...Üniversiteye hazırlık kursunda edebiyat hoca(mız) olan Nizamettin Uğur, bizlerin deyişiyle Nizam Hoca bizi birbirimizden haberdar etmeseydi, belki de yazıp çizme serüveni, bir gençlik hevesi olarak kalacaktı...” (Ayda Erbal, s. 92) ”Lise sonda dershanede, Nizamettin Uğur ve Murat İsmet Tuncer'le tanıştım. Yazdıklarımı beğenmemde ve kendimi geliştirmemde bu iki insanın çok önemli yeri oldu. (...) .. .İzlek'in doğmasının temelinde sevgi yatıyor... Dört çocuk, bir adam / (ona Nizam Hoca diyoruz) bir araya geliyor. (. ..) İzlek'in serüveninde, bizleri bir araya getiren ve nasıl oluyorsa her sene de dershanedeki öğrencileri arasından birkaç parlak yazar adayını (Bahar, Tolga...) kapıp getiren Nizamettin Uğur'un yerini unutmamak gerekiyor.” (Ülkü Çadırcı, ss.140-147)
Genç öykücüler, kendi akranlarının, kendi kuşaklarından yazarların etkisinden çok, yaşça kendilerinden büyük kişilerin ya da yazarların etkisine açık. İlginç bir veri olarak çıkıyor karşımıza bu.
Bütün bunlar şunu gösteriyor: genç öykücüler, kendi akranlarının, kendi kuşaklarından yazarların etkisinden çok, yaşça kendilerinden büyük kişilerin ya da yazarların etkisine açık. İlginç bir veri olarak çıkıyor karşımıza bu.
Peki biz, Genç Şairler ve Yazarlar Kitabındaki verilerden yola çıkarak, genç öykücülerin ”ne dediği”ni saptayabilir miyiz acaba? Buna yanıtı Evren versin : "...Betikteki söyleşilerde yazar ve şairlerin yapıtlarıyla ilgili sorulardan çok genel olarak dünya ve edebiyat görüşlerine dair ipuçları almaya çalışan sorulara yer verdim.” (s. 17) Evren'e göre, kitap, öykücülerin, "dünya ve edebiyat görüşlerinden ipuçları” içerdiğine göre, en azından yukarıda anılan öykücülerin "ne dediği”, eldeki veriler doğrultusunda, kendine ciddi bir yer açmış bulunuyor.
Öte yandan, gençlere özgü tutumlarla da karşılaşılıyor bu yanıtlarda. Örnekse ''dil'', ''ödül”, ''dergi”, ''kitap”, ' 'yazar” vb. konularda, birbirinden çok farklı, hatta birbirleriyle hiç örtüşmeyen tutumlar sergiliyor genç öykücüler. Bakıyorsunuz çok ılımlı, çok yumuşaklar bu tutumlarında, ama bakıyorsunuz çok sert, katı, köktenci de olabiliyorlar.
Ben bu yapıttan yola çıkarak, genç öykücülerin, çeşitli ”değerlendirmeleri”ni, kendileriyle ilgili "değerlendirmeler” konusundaki yaklaşımlarını, kalın çizgileriyle de olsa, başlıklar halinde aktarayım istiyorum sizlere.
Genç öykücüler, 12 Eylül'ün yol açtığı, "yıkım " nedeniyle, bir örselenmişlik duygusu içindeler
”Bana ve arkadaşlarıma yazdıklarımız dolayımında sürekli sorulan soru, 'neden bunca kapalı yazdığımız', kimileri anlaşılmaz olmak için özel çaba harcadığımızı bile düşünüyormuş... Kapalı yazmaya iten ya da sözcüklerin kapalı bir sözdizimiyle ortaya çıkmasını sağlayan başlıca etken güvensizliktir sanırım, tabii bir de inkar edilemez bir baskı döneminde yetişmemiz ve bundan doğan korkular, üzerine de kendi düşüncelerimizden duyduğumuz korku ki — çünkü sadece düşündüğümüzü sandığımız anda suç işliyor olabiliriz — her şeye yanıt niteliği taşıyor sanırım." (Ayda Erbal, s. 95) 'Ortaöğrenimime denk gelen 50'lerin özellikle başlangıç dönemlerini kapsayan edebiyatı hakkını veren bir okur olarak izleyemediğim için... 80'li yılların baskı rejiminden dolayı özgün yapıt, aykırı düşünce endişesi ile verilememiştir.” (Hülya Uçar, s. 211) "Merkeze 12 Eylül'ü alarak konuşmak istiyorum ben. Çünkü doksan sonrası yazınımızı etkileyen, dahası bu etkilenmeden gelişen bir yazın söz konusu ki, son yıllarda yazılan öykülere baktığımızda bunu görmemek elde değil. 15 yıl öncesi depolitizasyonunun etkileri orta yaş kuşağı olsun, genç kuşağı olsun kendi kıskacına alarak kendine göre bir yol çizmesini, doğal akışını bozacak bir biçimde gösterdi diyebiliriz." (Arda Çalık, s. 252)
Bu konuda, bir genç öykücünün görüşünü de kitap dışından aktarayım. Sema Kaygusuz : "Siyasal devinim, bizleri bilgiden uzak tuttu. Bilgi bizden kıskanıldı. Bunu fark edecek kadar büyüdüğümüzde, kendimizi öfke içinde bulduk. Bu da hepimizi daha cesaretli yaptı. Kendi jenerasyonumu gözlemlediğimde; şikayet eden değil, yaşamın korkunçluklarıyla eğlenerek alt etmeye çalışan bireyleri görüyorum. "3
Genç öykücüler, kötümser bir bakışa sahipler; yalnızlık duygusu içindeler, bireyciler
"Türkiye'yi bombok görüyorum. Sadece havasıyla, suyuyla ilgileniyorum. (...) Ben bencil ve bireyselim. Bazen elbette ben de üzülüyorum ancak toplumsal hayattan çok kendi hayatımla ilgiliyim." (Şebnem İşigüzel, s. 58) "80 sonrası Edebiyat'ın fazlaca bireye dönüp kitleyi unuttuğunu ve belki de bile bile gözardı ettiğini düşünüyorum." (Ayda Erbal, s. 95) ” ...Herkes kendine göre bir ada." (Başar Başarır, s. 185)
Bunlara, kitapta yer almayan başka bir öykücünün de görüşlerini ekleyeyim. Nurdan Beşergil: "İyi ki oyuncaklarımı kimseye vermemişim, hala lego oynuyor, bebeklerimin saçını tarıyorum, gözlerden uzaklarda yapboz çözüyorum."3
Genç öykücüler, "dil" konusunda, bütünsel bir düşünceye uylaşmış değiller
"Kimileri dilin kurallarını bilmeden de edebiyatçı olunabileceğini varsaysalar da, açıkçası bu varsayım bir ayıbı örtmek için uydurulmuş gibi geliyor bana..." (Ayda Erbal, s. 94) "Yayınevinde çalışma deneyimi... dil açısından çok faydalı oldu. Orada, sürekli, çevirileri düzeltmekle uğraşıyordum. Bu, Türkçenin cümle yapısını, yazım kurallarını, anlatım çeşitlerini öğrenmek için oldukça iyi bir meslek." (Ülkü Çadırcı, s. 149) "Olay da dil de ürkütür beni. İkisini birbirine kırdırmadan, sırtlarını sıvazlayarak onlardan yararlanmak her yazarın işi olsa gerek." (Murat Yalçın, s. 194) "Yeni, eski kelimeler, dili yanlış kullanma gibi kaygılar daha doğrusu değişik yazım biçimini denemenin ağır eleştirisiyle, yazar dili dilediği gibi kullanamıyor; yeni açılımlar gerekli bir dilde.(...)/Gelenekler aşıldığı zaman kötü ürünlerle de karşılaşsak aralarında kendini aşmış birçok iyi yazarın yeni yapıtlarını belki uzun zamandır beklediğimizi bularak büyük bir keyifle okuyacağız..." (Hülya Uçar, s. 212)
Genç öykücüler, beğendikleri beğenmedikleri yazarlar, klasikler, okudukları yapıtlar, okuma politikaları konularında farklı yaklaşımlara sahipler
"Öykü yazmaya ilk başladığım zamanlar Feyza Hepçilingirler beni çok etkilerdi ama şimdi düş kırıklığına uğratıyor. Tezer Özlü faktörü çok önemli. Tapındığım bir yazardır kendisi." (Bahar Aslan, s. 35) "Benim sevdiğim yazar hiçbir zaman olmadı. Daha çok teker teker kitaplar ilgimi çekti.(. ..) ...Bugün hala hoş, eğlendirici, oyun gibi yazılan kitaplar ilgimi çekiyor." (Gökhan Tok, s. 79) "Benim yazarlarım ikiye ayrılır... Bir dönüp dönüp okuduklarım, bir de okuduklarım...(...)/(. ..)...On kitabı birden bitirme krizine girdiğim için, birçok şeyi bir arada okuyorum." (Ayda Erbal, ss. 96-97) "Gerçekten tek sevdiğim yazar olarak Yusuf Atılgan'ı ön plana çıkarmak isterim. Aziz Nesin ve Oğuz Atay dönemlerini uzun süre önce aştığıma memnunum. Enis Batur, Bilge Karasu gibi yazarlar ilgimi çekmiyor. Tezer Özlü'deki kimi ayrıntılar hoşuma gidiyor." (Dost Körpe, s. 110) "...(Yazıyı) gerçek bir uğraş, varoluş nedenim olarak görmeye başladıktan sonra, özellikle Türk öykücüleri okumaya özen gösterdim. ilk başladığım dönemlerde, Füruzan'ı, Pınar Kür'ü, Ferit Edgü'yü, Adalet Ağaoğlu'nu çok sevdim. Sürekli, dile ve dilin nasıl kullanıldığına dikkat ettim. Bu, aslında bir parça da çıkarcı bir okuma türüydü. (...) Bazı rastlantıların dışında, klasikleri hiç okumadım. Nedense, klasik, düz anlatımdan çoğunlukla sıkıldım." (Ülkü Çadırcı, ss. 148-149) "...Hiçbir zaman Sait Faik öykücülüğüne inanmadım." (Başar Başarır, s. 184) "Ben öykücülüğümüzde bir değil birçok çizgi olduğu kanısındayım. (...) Bir öyküye başlarken, yazın sürecinde elime hangi kitabın geçeceği belli olmaz. Yazının ortasında kalemi bırakıp kitaba uzanmanın hazzını her öyküde yaşamak isterim. Daha çok şey isterim... Yazarken okurluğumu unutmamak gibi." (Murat Yalçın, s. 194) "Sevdiğim yazarları bir anlamda geç buldum ama şimdi koşturarak zaman'ı yakalamaya çalıştığımı söyleyebilirim.(...)/(. ..) Ben Çağdaş Türk Edebiyatını gerçekten zevkle izliyorum. Daha iyisinin de olabileceğine inanıyorum, evrenselleşmeyi kastediyorum." (Hülya Uçar, ss. 210-211) "...Öykücülüğümüzün her zaman ustalardan (da) beslendiğini düşünecek olursak, Türk yazınının çok şey borçlu olduğu, hatta ardından yetişenlere yol göstermiş ışık tutmuş birkaç ustamıza değinmeden geçemeyeceğim..." (Arda Çalık, s. 253)
Genç öykücüler, "yazın dergileri" konusunda, çelişik düşüncelere sahipler
"Edebiyat dergilerini takip etmiyorum.(...) Edebiyat dergilerini sevdiğim yazarlar, şairler kıyısında köşesinde göründükçe alıyorum. Sadece Nar'ı kapağını sevdiğim için aldım. içini de sevdim." (Şebnem İşigüzel, s. 57) "Beni edebiyata yakınlaştıran dergilerden ilki Yeni Düşün oldu, şu anda Varlık, Nar, Sombahar, izlek ve birçoğunu izleyerek edebiyat dünyasını anlamaya çalışıyorum." (Hülya Uçar, s. 210) " ...Popüler bir söyleme sahip, aynı isimleri görmeye alıştığımız dergilerde yazmak istemiyorum. Underground dergiler tercihim." (Gül Abus Semerci, s. 224)
Genç öykücüler, yazarlık gelecekleriyle ilgili çelişik duygular taşıyorlar
"Genç öykücü olmak ileride yazacağın ya da yazmayı düşlediğin şeylerin ağırlığını getiriyor en başta. Çok büyük bir yük." (Bahar Aslan, s. 35) "...Bu ülkede genç bir edebiyatçıyı yıldıracak o kadar çok şey vardır ki bu işin içinde olmayana ya da şurasından burasından bulaşmamış olana garip gelir bunlar...(. .. ) Belki hiçbirimiz çok iyi öykücüler şairler olamayacağız ama en azından bildiğimiz bir şey var o da ömrümüz birbirimize methiye düzmekle geçmeyecek.” (Ayda Erbal, ss. 93-94) "...Kafka'nın kitap yazmış olması diğer yazarlar için büyük bir talihsizlik. Demek istediğim, onlarca kitap yazıyorsun, ün kazanıyorsun, belki Nobel alıyorsun, ama bir yandan da asla Kafka kadar iyi olamayacağının farkındasın." (Dost Körpe, s. 110) "(Amerika'ya göre) Türkiye'de isim olmak çok kolay.(...) Genç ve yeni yazar burada daha kolay 'yırtıyor'." (Cem Akaş, s. 230)
Genç öykücüler, "ödüller" konusunda, olumsuz bir tutum içindeler
"Ödüllerle ilgili pek olumlu şeyler düşünmüyorum. Gerçi ben de... ödüllü sayılırım.(...) ...Bu noktada mahalledeki komşuların aklına uyup güzellik yarışmasına katılan bir genç kızdan hiç farkım yok...(...) Gençseniz ve öykülerinize de pek çok kişi 'iyi' diyorsa yayınevinden şöyle bir cevap alabilirsiniz mesela : 'Evet öykülerin çok güzel ama önce bir ödül al da gel bakalım.' (...) Ödülün yapıcı değil yıkıcı olduğunu düşünüyorum", bir kişiye kapı açarken onlarcasına (ki o onlarcası, ödülü alandan daha iyi eserler verebilir belki de) kapıları kapıyor (hem de bir daha açılmamacasına). Tabii ödüllere karşı asıl güvensizliğim ödüllü metinleri okuduktan sonraki şaşkınlığımdan kaynaklanıyor." (Ayda Erbal, ss. 93-94) "İlk başta, ödüllerle ilgili olarak beni rahatsız eden, birkaç kişinin size 'sen artık iyi yazıyorsun' dediği için iyi yazdığınızı düşünmeye başlamanız. (...) Ödül töreninde kendimi daha önceden hazırlanmış bir senaryonun bir parçası, ya da bir dama taşı olarak hissettim. Gene de kişisel olarak, ne yazık ki, insanların beni tanımasında ve kendime duyduğum güvenin bir parça daha artmasında ve bir de işe girmemde (bu ödül sayesinde bir yayınevi yöneticisinin dik.katini çektim ve orada redaktör olarak çalışmaya başladım!!) etkili oldu." (Ülkü Çadırcı, s. 148)
Bu arada, bir ödül töreni haberi de aktarayım istiyorum size : "Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri bu yılki sahiplerini buldu. ...Varlık Yayınları'nda düzenlenen sade... tören(e) ... Leyla Erbil, Tarık Dursun K., Adnan Özyalçıner, Orhan Duru, Sulhi Dölek'ten oluşan öykü jürisi... katılmadı. ”4
Genç öykücüler, kendileriyle ilgili "değerlendirmeler"i kuşkuyla karşılıyorlar
"Çok üzerine gidilen öyküler birer öykü olarak yazıldı. Zaten öyle olduğu için medya bende aradığı cevheri bulamadı.(. ..)... Ben çok konuşulmak, çok okunmak, çok ilgilenilmek için yazmıyorum.(...) Öykülerimden film yapılmasını reddettim. Bana başrol teklif edilmesini fıkra yapıp eşe dosta anlattım. Eline popüler olmak için pek çok fırsat verilen insan bütün bunları reddederse, Talk Show'lara çıkmazsa o insan nasıl popüler olur ki? Her şey benim dışımda gelişiyor. Ben sadece oturup yazıyor ve birkaç sevdiğim insanla görüşüyorum." (Şebnem İşigüzel, ss. 57-58)
"Benim sekiz ana başlık altında topladığım veriler sağlıklı mıdır, bu başlıklar altında toplayabilmek onları, olanaklı mıdır, tartışılabilir elbette. Bu nedenle, birer yaklaşım denemesi olarak görmek gerek bunları.
Gürses'in bu çalışmasını, bir an önce tamamlamasını diliyorum. Kim bilir, nasıl da ilginç sonuçlar çıkacaktır ortaya.
Bu yazı boyunca, kendi değerlendirmelerimi dışta tutmaya çaba harcadım hep. Çünkü bu yazı, genç öykücülerin, çeşitli konulardaki yaklaşımlarını topluca sunmayı, okurun bunları karşılaştırabilmesini amaçladı yalnızca.
Bunların tartışılması, eleştirisi, değerlendirilmesi ise, ayrı bir yazının konusu.
(1) Süreyya Evren; Genç Şairler ve Yazarlar Kitabı, Kabalcı Yayınevi, 1995, s. 283.
(2) Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu; Gençlik Çağı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1986, 3. basım, ss. 34.
(3) “Varlık", Temmuz 1995, sayı 1054.
(4) “Cumhuriyet", 17.7.1995.
(*) Genç öykücüler (ve şairler), elbette pek çok yabancı şair ve yazar adı veriyor. Ancak, bu yazı boyunca, yalnızca Türk yazarları dikkate alınmıştır.
Öykülerim, içeriklerini yanlış yorumlamak, değerlendirmek isteyenlere karşı çıkmazlar. Yararlı sonuçlar çıkarmak, ders almak isteyenler olursa onlara da engel olmazlar.
- Giovarıni Boccaccio. Decameron