1920 Nisan başında üç ay için Meran'a gider Kafka. Burada "Pansiyon
Ottoburg"un balkonunda yirmi beş yaşındaki bir Çek kadınına ilk mektuplarını
yazar; Prag'dan şöylece tanıdığı Milena Jesenska-Polak adında bir kadındır
bu, edebiyatçı ve "edebi öğrenci" bir adamın eşidir ve iki yıldan beri
Viyana'da yaşamaktadır, Kafka'ya başvurup yapıtlarından birkaçını Çekçe'ye
çevirebilmek için izin istemiştir. Katka henüz nişanlıdır o sıra {ama en
ufak bir evlenme umudu yoktur görünürde birkaç ay sonra da nişan gerçekten
bozulur) ve ilkin hiç değilse bir bahçede yan gelip yatmak ve hastalığın...
elden geldiğinde tadını çıkarmak ister.210 Bu istek de, Milena'yla arasında
pek çabuk yoğunluk kazanan mektuplaşmaya karşın gerçekleşebilir gibi
görünür. Milena, dış özellikler dikkate alındığında, yaşamındaki tüm
kadınların hepsinden "uzak"tı Kafka'ya; Kafka'dan yaşça hayli küçüktü, oniki
yaş fark vardı aralarında, evliydi, Yahudi değildi üstelik, Kafka’nın
yaşamındaki kadınlardan yalnızca İsviçreli gibi Çekti, koyu milliyetçi eski
bir aileden geliyordu, çene cerrahı olan babası Prag'daki Çek
Üniversitesi’nde profesördü. Milena on üç yaşından sonra annesiz büyümüştü,
babası bencil ve zorba bir adamdı, Milena'yla pek ilgilenmemiş, Kafka’nın
babasına duyduğu aynı nefreti Milena da kendi babasına karşı duymuştu.
1891'de Çek aydınlarının kurduğu Minerva adındaki hümanist kız lisesine
yazıldı, burayı bitiren ilk kuşak kızlar ileride Çek Cumhuriyeti'nde bir
avuç bağımsız kadınlar topluluğunu oluşturdu. "Bütün" Prag o zamanlar,
başlıca Milena'yla iki kadın dostu Stasa ile Jarmila'nın öncülük ettiği
"özgürlüğe yürüyüş"ün görkemle, coşkuyla sözünü etmekteydi: Geceleri kalkıp
gömütlüğe gitmeler, giysilerle Moldav ırmağını karşıdan karşıya geçmeler,
Hamsun ve Dostoyevski’nin yapıtlanın okumalar, ressam, edebiyatçı ve
şarkıcılar arasında yaşanan ilk aşklar, yürürken dalgalanan 6 la Duncan
modası giysiler, tıp ve müzik öğrenimi, eli açıklık, en azından alışılmamış
acayip davranışlar. Söz konusu davranışlar kuşkusuz Milena’nın bir Yahudi
olan Emst Polak'a duyduğu sevgide de biraz rol oynamıştı. Babası bu sevgiye
şiddetle karşı çıkmış, kızının "sersemliğine" sinirlenerek onu bir ruh
hastalıklan kliniğine kapattırmıştı, ama buradan kaçarak Emst Polak'la
evlenen Milena Viyana'ya taşınarak orada yaşamaya başlamıştı. Willy Haas,
"İnsanın üzerinde onaltıncı ya da onyedinci yüzyıldan çıkıp gelmiş bir
aristokrat izlenimi bırakıyordu", diye tanımlar Milena’yı ve ekler:
...tutkulu, atak, kararlarında serinkanlı ve zekiydi, ama ateşli bir istek
söz konusu olunca, bunu gerçekleştirmek için başvuracağı araçların seçiminde
gözü bir şey görmezdi, gençliğinde de zaten hep böyle tutkulu, ateşli
istekler peşinde koşmuştu. Dostluk bakımından bitip tükenmez bir hazine,
iyilikseverlik bakımından, nereden kaynaklandığı çokluk bilmece niteliğini
koruyan yardımlar bakımından bitip tükenmez bir hazineydi. Dostlarından
beklentilerinde sınır tanımazdı... ve sevgili olarak... O zamanlar her
şeyini, yaşamını, parasını, duygularını har vurup harman savurdu, hem kendi
duygularını, hem başkalarının kendisine ilişkin duygularını; başkalarının
kendisine karşı beslediği duygulara kesinlikle kendi malı gözüyle bakar,
bunları dilediği gibi kullanabileceğine inanırdı."211
Yaşamının son yıllarındaki arkadaşı Margarete BuberNeumarın, Milena'yla ilgili olarak şunları yazar: "Kalka için seven biriydi Milena. Sevgi Milena için biricik gerçek, büyük yaşamdı... Çekingenlik nedir bilmez, sevgiyi tüm yoğunluğuyla yaşamayı utanılacak bir şey saymazdı, Sevgi, onun gözünde temiz ve doğal bir şeydi."212 Milena'nın isteyen, coşkulu sevgisi başlangıçta Kafka'yı kuşkusuz ürkütmüştü. Daha ilk mektuplarının birinde Dostoyevski'nin bir saptamasından söz açar Kafka, ve sonraki mektuplarında bunu dönüp dolaşıp yineler: "İnsancıklar" romanının manüskrisini okuyan Dmitri Grigoroviç ve Nikolay Nekrasov gece saat üç sularında Dostoyevski'nin kapısını çalar, onu en büyük Rus yazan olarak kutlayıp bağırlarına basarlar. Onlar gittikten sonra Dostoyevski pencerenin önünde dikilip ağlamaya başlar, gönlünde bir duygu belirir: 'Ne harikulade insanlar bunlar' diye geçirir içinden. 'Ne kadar, ne kadar da soylu kişiler.' Bense ne kadar sıradan biriyim. Ama bunu onlara söylemeye kalksam, bana inanmazlar."213 Birkaç gün sonra şöyle yazar Kafka: ...ve sonunda aldım mektuplarınızı, Milena. Aradaki ayrımı nasıl dile getirsem bilmem ki? Biri vardır, ölüm döşeğinde yatar pislikler, pis kokular içinde. Derken Azrail, meleklerin bu en kutsalı çıkıp gelerek adamı süzmeye başlar: Adam bakalım ölmeyi göze alabilecek midir? Azraili gören adam öbür tarafına döner, kendini asıl şimdi iyice gömer yatağın içine, bir türlü ölmeye yanaşmaz. Sözün kısası: Bana yazdıklarınıza inanmıyorum, Milena. Ve bunların doğruluğunu bana asla kanıtlayamazsınız.
Dostoyevski'ye o gece kimse kanıtlayamazdı bunu ve benim sadece bir gecelik ömrüm kaldı.214 Henüz Kafka Milena'yı kendisinden daha doğrusu kendini kendisinden, kendisindeki bu yara kanalı'ndan kollayıp gözetmeye çalışır, çaresizliği ikinci uyan mektubu'nda da açık seçik belli eder kendini: Hem bir düşünün, Milena, ne durumda size geliyorum! 38 yıllık bir yolculuğu geride bıraktım (ve bir Yahudi olduğum için daha da uzun sürdü yolculuk) ve asla görmeyi beklemezken, hele şimdi bu kadar geç hiç ummazken böyle bir şeyi, sizi tesadüfen yaşam yolunun bir dönemecinde görünce o zaman Milena, bağırmak gelmez elimden, o zaman içimden de bir bağırtı duyulmaz, binlerce sersemce şeyler de ağzımdan çıkmazdı, bunlara yer yok içimde (bendeki o bir sürü diğer sersemliği saymıyorum) ve dize geldiğimi, belki de gözlerimin önünde ayaklarınızı görerek anlayacağım ancak..?15
Yine aynı günlerde Milena'yla ilgili olarak şöyle yazar Max Brod'a: "Şimdiye kadar asla görmediğim canlı bir ateş.... Beri yandan, alabildiğine ince, narin, gözü pek, zeki, varını yoğunu özverilerde elden çıkaran biri, özverilerle kazanmış da denebilir?16
Milena, Meran'dan Prag'a Viyana üzerinden dönmesini rica eder Kafka'dan, Kafka duraksar, karar veremez, ama Haziran ayının ortasında şöyle yazar Milena'ya: Çarşamba ve perşembe günü yazdığım mektuplardan sonra beni hala görmeyi istiyor musun, bilemem. Ama sana nasıl bir ilişkiyle bağlı olduğumu biliyorum (bir daha seni hiç görmesem bile sen benimsin, Milena), biliyorum bu ilişkiyi, yeter ki korkunun o başı sonu görülmeyen egemenlik kapsamı içine girmesin. Ne var ki, sen bana nasıl bir ilişkiyle bağlısın, hiç bildiğim yok,
Milena; tümüyle korku kapsamı içine giriyor bu ilişki. Ayrıca sen beni tanımıyorsun, Milena; bunu yineliyorum.
Olup bitenler benim için dehşet verici bir şey, dünyam yıkılıyor, dünyam kuruluyor yeniden. Bak bakalım sen (bu sen ben'im) nasıl ayakta kalacaksın. Dünyamın yıkılmasından sızlandığım yok, yıkılmak üzereydi zaten, ama yeniden kuruluşundandır yakınmam, güçlerimin yetersizliğinden, yeniden dünyaya gelmektendir.
Yaşamımızı nasıl sürdüreceğiz ileride? Mektuplarıma vereceğin yanıtta 'evet' dersen, ileride Viyana'da kalamazsın, olanaksız bu.
Son cümlenin ardından Kafka bir olay anlatır Milena'ya; olayı Prag’da başkalarından işitmiştir: Genç bir adam gece vardiyasında bürosunda çalışırken zehirler kendini, sabahleyin karısı yanında dostuyla bürodan içeri girer, ama kocası çoktan hastaneyi boylamıştır ve karısıyla dostu yetişemeden de ölür. Bu haberin ardından tekrar yazar Kafka: Bir kez daha yineliyorum, Viyana'da kalamazsın. Yani Kafka'nın kendisinden ne istediğini biliyordu Milena (sonradan bunu Max Brod'a yolladığı bir mektupta da belirtir: "O zaman kendisiyle kalkıp Prag'a gitseydim, daha önce onun için nasıl biri idiysem, ileride de öyle kalabilirdim... Ama bunu yapamayacak, isteğini yerine getiremeyecek kadar güçsüzdüm. Oysa biliyordum ki, kendisine yalnızca böyle bir yoldan yardım elini uzatabilirdim. Bu da işte benim suçum."'10 Milena'nın evliliğinin sadece görünürde var olduğunun bilincindeydi her ikisi de (zaten bir-iki yıl sonra da bu evlilik yıkıldı). Kafka Viyana'ya gitti, dört gün kaldı burada, bu dört günle ilgili olarak şöyle yazar Milena: "Kendisini tanımadan önce korkusunu tanıdım... Benimle birlikte olduğu dört gün içinde duymadı bu korkuyu. İkimiz de güldük, eğlendik bu korkuyla... En ufak bir çaba gereksizdi, her şey yalın ve açıktı... O günlerde hastalığına önemsiz bir üşütme gözüyle bakıyorduk."
Kafka, Viyana'dan tek başına Prag'a döndü. Bir iki hafta geçti derken, Avusturya ile Çekoslovakya arasındaki sınır istasyonu Gmünd'de Milena'yla bir kez daha buluştular, sonra da bir yıl görmediler birbirlerini. 1920 güzünün sonlarında Kafka şöyle yazdı Milena'ya: Yanılmıyorsam, mektuplaşmaktan vazgeçsek iyi olacak. Yanıldığımı da hiç sanmıyorum. ~ Ama ne Kafka, ne Milena böyle bir karara pek uymadı. 1920/21 kışında Matliary’den isteğini yineledi Kafka: Yazmamak ve bir daha buluşmamızı önlemek, yalnızca bu ricamı yerine getir sessiz sedasız. İleride şöyle ya da böyle yaşamamı olanaklı kılacak tek şey varsa budur, bundan başkası yıkmaya devam eder beni.Kafka için, Milena'nın bu konuda açık seçik vereceği karardan başka bir çözüm düşünülecek gibi değildi. Beri yandan, bunun yalnızca kendisi için açık seçik nitelik taşıyacağını bilmekteydi; daha Viyana'ya gitmeden Milena'nın önüne çıkardığı böyle bir seçenekten kendisine bir kez daha söz etmek hakkına sahip olmadığına inanıyordu. Ne var ki, bundan sonra yeni bir mektuplaşma da söz konusu isteğin sürekli yinelenişinden başka bir anlam taşımayacaktı. Ama yine de birbirlerini asla unutmadılar: Milena 1921 güzünde sık sık Prag'a gelerek gördü Kafka'yı, 1922'de de aynı şeyi yaptı. Ve Kafka sonraki yıllarda da geniş zaman aralarıyla olsa bile kısa mektuplar yazdı Milena'ya, Berlin'den bile ona yazmasını sürdürdü. 1921 Ekimi'nde bütün günlük notlarını Milena'ya verdi (Kayıp’ın manüskrisi ve Babaya Mektup zaten
Milena'da bulunuyordu), bir daha da geri istemedi onları. Bu da, Kafka’nın geneldeki çekingenliği düşünülürse, Milena'ya adeta inanılmaz (ve daha önce kimseye bu ölçüde gösterilmemiş) güveninin bir kanıtıydı. Beri yandan, Milena da, Kafka’nın yaşamındaki hiçbir kadında rastlanmayan inanılmaz bir sezgi gücüyle, daha günlük notlarının kendisine verilmesinden önce tanımıştı Kafka’yı:
"Kuşkusuz öyle ki, hepimiz de görünürde yaşama gücüne sahibiz, çünkü kaçıp yalana sığınmışız bir kez, körlüğe, hayranlığa, iyimserliğe, bir inanca, karamsarlığa ya da bunların dışında bir şeye sığınmışız. Ama o asla sığınacak bir yer aramadı kendine, böyle bir yerin koruyuculuğundan hep uzak kaldı. İçip içip soluğu sarhoşlukta alacak biri olmadığı gibi, asla yalan söyleyebilecek biri de değildi. En ufak bir barınak, bir dam altından yoksun yaşayan biriydi. Dolayısıyla, bizim korunup esirgendiğimiz tüm tehlikelere karşı savunmasızdı. Konuştuklarının, varoluşunun, yaşamasının gerçek olduğu bile söylenemezdi. Aslında tümüyle önceden belirlenmiş bir varoluştu onunkisi, yaşamı güzelliğiyle ya da sefaletiyle olsun, farketmez betimlemede kendisine yardım elini uzatacak tüm garnitürden soyunuktu. Ve perhizkarlığının kahramanlık taşan bir yanı yoktu... Kahramanlık'ın her türlüsü yalandan ve ödleklikten başka bir şey değildi. Perhizkarlığını bir amaca varmak için araç olarak kullanan bir insan değildi o, korkunç keskin görüşlülüğüyle, temizliğiyle ve uzlaşma yeteneksizliğiyle perhizkarlığa zorlanmış biriydi... "Yaşama" değil, yalnızca "yaşanan bu tür bir yaşama karşı" kendini savunduğunu biliyorum." Kafka, böyle bir sevgi için "vaktin hayli geç" sayılacağının farkındaydı kuşkusuz. Daha 1920 güzünün sonlarında, Milena'yla aralarındaki mektuplaşmanın kesilmesinden kısa süre önce ona yolladığı bir mektupta, ilkbaharda sözünü ettiği ölüm döşeği konusuna döner yeniden, bu kez bir alıntılamaya başvurur:
Çince bir kitap okuyorum... yalnızca ölümden söz ediyor. Ölüm döşeğinde yatan biri var, yaklaşan ölümün sağladığı bir özgürlük içinde şöyle diyor: "Yaşamımı zevklere karşı kendimi savunarak ve onu sona erdirmeye çalışarak harcayıp tükettim.'Kitabın bir başka yerinde bir öğrenci, yalnızca ölümden söz açan bir öğretmenle alay eder: 'Hep ölümden konuşuyor, ama bir türlü ölmüyorsun' 'Ama öleceğim. Bitiş ezgimi söylüyorum işte. Kiminin ezgisi de uzun, kimininki kısadır. Ama aradaki ayrım, sadece birkaç sözcük kadardır.' Bu da doğru bir şeydir, ölümcül bir yara alıp sahnede serilmiş yatan ve bu arada bir arya söyleyen oyun kahramanına bakıp gülümsemek haksızlıktır. Bizler yıllar yılı yerde serilmiş yatıyor ve aryamızı söylüyoruz. 1920 güzünde, uzun bir aradan sonra yeniden yazıp çizmeye başlar Kalka: Birkaç günden beri "askerlik hizmeti"ine, daha doğrusu benim başarılı "Minevra yaşamım"a yeniden sarıldım. Yıllar önce kendim için zaman zaman en iyi yaşam biçimi olarak saptadığım "manevra"224 yaşamım"a (1912'de yapılmıştı bu saptama; o zamanlar Kafka söz konusu "manevra" hayatı yaşamaya başlamıştı: öğle sonraları uyku, geceleri yazıp çizme.) Ailenin bu arada taşınmış olduğu Altstadt Bulvarı'yla Paris Sokağı’nın (daha önce Niklas Sokağı) kesiştiği köşedeki Oppelt Evi'nde, Niklas Kilisesi'nin kulelerine bakan üçüncü kattaki bir odada eylülden kasıma kadar iki ay içinde, aralarında Kent Arması, Poseidon, Birliktelik, Geceleyin, Yasalar Sorunu Üzerine, Atmaca ve Topaç'ın da bulunduğu pek çok öykü kaleme alındı.
Aralıkta Matliary'ye giden Kafka, burada akciğer hastalarının tedavi edildiği bir sanatoryuma yatar. İlk kez sağlığına kavuşmak isteğini duyar; ne var ki, içinden de bunu isteyip istemediği kuşkuludur. Matliary'de, bilindiği kadarıyla, herhangi bir yapıt kaleme alınmaz. Burada Kafka genç bir tıp öğrencisi olan Robert Klopstock'la tanışır çok gayretli, zeki, ayrıca edebiyata pek meraklı... doğuştan hekimlerde görüldüğü gibi insansız yapamayan biri, Siyonizm karşıtı, İsa ve Dostoyevski'yi rehber edinmiş kendine. 225 En azından ilk zamanlar babacan-öğretici bir dostluk kurulur ikisi arasında. Zavallı tıp öğrencisi. Böylesine şeytani bir oyunu bu kadar yakından hiç görmedim. Hayır nu yoksa şer güçlerinin mi oyunu, belli değil. Kesin bir şey varsa, korkunç derecede kuvvetli bu güçler. Ortaçağda olsa cin çarpmış gözüyle bakılırdı kendisine. Oysa yirmi bir yaşında genç bir insan, boylu boslu, güçlü kuvvetli, al yanaklı alabildiğine zeki, dürüst, özverili, ince duygulu?26 Kafka’nın son yıllardaki dostlukları (Milena’ya sevgisi dışında; ama bu sevgi de benzer özellikleri içermekteydi) tastamam birbirine benzer. Kendisinden hayli genç (çokluk on, yirmi yaş) insanlara yol gösteren, yardım elini uzatan dostluklardır bunlar: Örneğin, tarımsal planlarında ve evlenme kararında desteğini esirgemediği Ottla’yla, pek mutsuz aile koşullarında büyümüş Gustav Janouch’la (Kafka ile Söyleşiler"ı bize kazandıran bu kişiyle), 1919'da Schlesen'de tanıyıp ve ölünceye kadar yazdığı mektuplarla kendisine yol gösterdiği, kendisini teselli edip yüreklendirdiği, ağır bir ruh verasetinin ve boş bir yaşamın yükünü sırtında taşıyan 221 Minze’yle dostluğu bunlar arasındadır. Sonradan bir sağlık yurdunda tedavi gören ikinci nişanlısı Julie Wohryzek ve yaşamının son yanın yılındaki arkadaşı, genç bir kızken Polonya'daki Ortodoks-hassid ailesinden kaçıp Almanya’ya gelen Dora Diamant'la dostluğunu da bu arada sayabiliriz. Kendisi de ağır bir yük altında yaşayan Kafka, söz konusu yıllarda dertli insanlara gerçekten yol gösteren ve yardım elini uzatan biriydi.
1921 Eylülü'nde Prag'a döner Kafka, Matliary'de kalışı bir işe yaramamıştır. Prag'da geçen 1921/22 kışında İlk Acı yazılır ve Günlük'e "en kesin notlar" düşülmeye başlanır:
Şu ya da bu şekilde değerli en ufak bir yaşam biçimi ortaya koyabilmiş değilim. Sanki her insan gibi benim de elime bir çemberin orta noktası tutuşturulmuş, benden de herkes gibi o kesin yarıçapı yürüyüp sonra o güzel çemberi dolanmam istenmişti. Ne var ki, ben böyle bir çemberi dolanacakken yarı çap doğrultusunda sürekli atılımlarda bulunmuş, ama her atılıma çok geçmeden yine son vermiştim. (Örneğin piyano, keman, yabancı diller, germauistik, marangozluk, edebiyat, evlenme, kendi evime sahip olma yolundaki girişimler). Hayali çemberin orta noktası izlenmeye başlanmış yarı çaplardan geçilmiyor, yeni hiçbir girişime yer kalmadı artık. "Yer kalmadı" sözüyle yaşlılık ve sinir zafiyeti, "hiçbir girişime" sözüyle de "son"dur anlatılmak istenen. Yarıçap üzerinde, örneğin hukuk öğrenimi ve nişanlanma girişimlerindeki gibi bir ara her zamankinden biraz ileri bir noktaya varsam, durum söz konusu parça kadar iyileşecekken kötüleşti tersine™
Bu cümlelerin Günlük'e kaydedildiği ay olan 1922 Ocak’ın da şu ya da bu şekilde değerli bir yaşam biçimi'nin denemesi kaleme alınmaya başlanır. Bu da Şato romanıdır, Kadastrocu K.'nın güzelim çemberi bir baştan bir başa dolaşma denemesidir. Ne var ki, onun girişimi de, aynı günlük notunda az önce belirtildiği gibi, bir "yerinde sayış"tan ileriye geçemez. Roman, Kadastrocu K.’nın güçsüzlükten ölmesi ve ölüm döşeğinde fazla önem taşımayan bazı koşullar dikkate alınarak 229 köyde kalıp yaşamasına izin verildiği haberinin kendisine iletilmesiyle son bulacaktı diyen Brod'un sözleri, bu bakımdan hiç de inandırıcılıktan uzak değildir.
Şato'da "gerçeklik parçalan" başka hiçbir romanda karşılaşılamayacağı kadar açık seçiktir: Kafka'nın kişisel durumu (bu yıl içinde İşçi Kaza Sigortası Kurumu'ndan kesinlikle ayrılır), Zürau’daki yaşantıları, şatonun ve köyün yeri (köy hala vardır bugün) yazınsal örnekler (Bozena Nemcova, Josef Lateiner, Robert Walser), Kafka'nın mektup ve günlük notlarında dönüp dolaşıp değindiği paryakonumunun temel modeli ve nihayet Milena'ya sevgisi. Milena'nın kocası Emst Polak'ın (Milena dışında sürekli başka kadınlarla düşüp kalkmaktaydı")230 bazı özellikleri roman kişilerinden Klamm'a mal edilmiş, Klamm ismini de Kafka belli ki mektuplarında sık sık başvurduğu sözcük oyunuyla Emst adından türetmişti. Romandaki sevgi de yine belli bir gerçekliği içerir: Kadastrocu K. asla Klamm'dan kopamayan Frieda aracılığıyla köyde yerleşmeye çalışır. Ve nihayet Herrenkofun (Beyler Oteli) da gerçekliği ortadadır, aynı zamanda Viyana'da Emst Polak'ın Franz Werfel, Otto Pick, Egon Envin Kisch ve Otto Grossla genel olarak buluştuğu, edebiyatçıların "Hurenhof' (fahişeler oteli) dedikleri bir kahvedir burası. Spindelmühle'de geçirdiği dört hafta içinde de belki Şato romanı üzerinde çalışmıştır Kalka (Şubat 1922), ama Prag’a döndükten sonraki aylarda (Mart’tan Haziran'a kadar;) bu dönemde Bir Açlık Cambazı öyküsü de yazılır) ve nihayet
Luschnıtz dolayındaki Plana da (Haziran sonundan Eylül ortasına kadar) roman üzerinde çalıştığı kesindir. ayrıca, Plana'da Bir Köpeğin Araştırmaları isimli öykü kaleme alınır. Kafka kızkardeşi Ottla’nın yanında kalır Plana'da, Eylül sonunda Günlük'e şu notu düşer: Aradaki kesintiler sayılmazsa Ottla'ya borçlu olduğum güzel bir zaman.231 Ne var ki, Prag'a dönmeden kısa süre önce de şöyle yazar Brod'a:...to romanını yazmayı bıraktım, sanırım bir daha da elime almayacağım..?32 1922/23 kışını ve 1923 baharını Kafka yine Prag'da geçirir; ateşe atıp yaktığı pek çok yapıt dışında Karı Koca, Vazgeç ve Mecazlar Üzerine yazılan kaleme alınır bu sürede. Temmuz başında ablası Elli'yle B altık Denizi kıyısındaki Müritz’e gider. BerlinYahudi Halkevi’in bir tatil kolonisini ziyaret eder burada (daha 1916 yılında Felice'nin söz konusu yurttaki çalışmasını desteklemiş, gerek onun, gerek öğrenciler için eğitsel kitaplar yollamıştı). Söz konusu ziyaret sırasında yurttaki yardımcılardan yaklaşık yirmi yaşındaki bir kızla tanışır; Dora Diamant'tır bu; kızın gördüğü hassid eğitimi (Kafka, daha yıllar öncesi, hassid anlatılarının doğrudan aşina olduğu tek Yahudice şey sayılacağını itiraf etmiştir) ve doğal, naif, yardımsever mizacı kendisini cezbeder. Müritz'ten Prag'a dönerek burada sadece birkaç gün geçirir, ardından Schlesen'e giderek birkaç hafta yine kızkardeşi Ottla'nın yanında kalır, Ottla'yla anlaşıldığı kadarıyla yaşam planı üzerinde konuşup söyleşir ve Eylül sonunda Berlin'in yolunu tutar.
Berlin, önceki yıllarda içinde yaşabileceğine inandığı biricik kenttir; ne zaman Prag'dan kaçmak istese, ilk gideceği yer olarak hep Berlin gelmiştir aklına. Daha 1914 yılında bir mektupta şöyle yazar: Berlin, Viyana'dan, bu can çekişen devcileyin köyden çok daha iyi bir yer... Berlin’in insana güç veren etkisini ben bile hissediyorum, daha doğrusu oraya taşındığım zaman hissedeceğim,233
Kafka ile Dora Diamant Berlin Steglitz'de bir ev tutarlar ve ilk aylarda Kafka pek mutludur. Sonunda tüm engellere karşın Prag'dan çekip gitmenin üstesinden gelmiş, hiç beklenmedik bir zamanda bir "eve barka" kavuşmuştur ve kuşkusuz bu zor enflasyon döneminde şükranla karşıladığı bir atmosfer içinde kafasına estiği gibi bir yaşam sürer. Ablası
Valli'ye şöyle yazar: Masa sobanın yanı başında, az önce kalkıp sobadan geriye çekildim biraz, masanın orası fazla sıcak oldu çünkü, hiç ısınmayan sırtım için bile fazla sıcak. Gaz lambam bir güzel yanıyor ki sorma! Harikulade doğrusu, gerek yapılışı, gerek satın alınışı bakımından (kimi ödünç, kimi satın alınmış parçalardan kurulup çatılmış bir lamba, kurup çatan ben değilim kuşkusuz, ben nasıl becerebilirim böyle bir şeyi. Bir çay fincanı kadar büyük bir memesi var, bir de silindir şeklinde camı, camı ve fanusu çıkarmadan yakmak için ayrıca bir düzeneği içeriyor. Doğrusu istenirse, tek kusur gazsız yanmayışı, ama öbür lambaları da
Kafka'nın ailesine yazdığı son kartlardan biri (Kierling Sanatoryumu'ndan)
Dostu Fclix Weltsch'e yeni çevresini anlatır Kalka: ...benim sokak yaklaşık kentin en son sokağı, yarı taşramsı bir görünümü var, sokağın bitiminde bahçeler ve villalar başlıyor, eski, gür bahçeler. Ilık akşamlarda havayı öylesine nefis bir koku sarıyor ki, şimdiye kadar hiçbir yerde karşılaşmadım böylesiyle. Sonra, büyük bir botanik bahçemiz de var, bir çeyrek saat ileride, sonra da orman geliyor, yarım saat bile uzak değil buraya, ben henüz içini gezmedim. Anlayacağın, küçük göçmenin çevresine diyecek yok. 235 Altı hafta sonra bir başka eve, Miquel Caddesi 8 numaradan Gmnevvald Caddesi 13 numaraya taşınmak zorunda kaldı Kafka. İlk evde biraz kuşkuyla karşıladığı Kafka ile Dora Diamant'ın birliktelikleri, Kafka’nın Küçük Bir Kadın öyküsünde portresini çizdiği ev sahibesinin anlaşılan hoşuna gitmemişti. Grunewald Caddesi'ndeki evde pek çok öykü kaleme alındı, ama tümü de yok edildi sonradan, Kafka’nın isteği üzerine ve onun gözleri önünde Dora tarafından yakıldı, bir bölümü de kayboldu, yalnızca Yuva öyküsü kaldı geride. Kafka, dostu Brod’un kendisini ziyaretlerinden birinde ona şöyle demişti: Şeytanların elinden kurtardım yakamı, Berlin'e taşınmam harikulade bir şey oldu; şimdi beni arıyorlar, ama bulamayacaklar, en azından şimdilik. 236 Yuva'da ise şöyle denir: Yuvamı yapıp bitirdim, bir şeye de benzedi sanırım... Ben yuvamın göbeğinde huzur içinde yaşarım, düşmanım da bu arada yuvamın herhangi bir yerinden ağır ağır ve sessizce toprağı oyar, bana yaklaşabilir. Yeni eve taşınmasından bir iki hafta sonra Milena'ya yazdığı son mektupta şöyle denir: Eski sıkıntılar burada da gelip buldu beni, üzerime saldırdı ve biraz yıktı beni.
Sonraki aylarda, özellikle bu enflasyon kışında kötü beslenmenin sonucu olarak Kafka'nın hastalığı dolu dizgin ilerledi. 1924 Ocak'ında şöyle yazdı dostu Brod'a: O kadar bitkin durumda olmasa, belki nasıl göründüğünü bir resimle gösterebilirdi: Solda diyelim Dora desteklemektedir kendisini, sağda ise diyelim o adam; enseyi de diyelim "çiziktirilmiş bir şey" dik tutabilirdi. Ayaklarının altındaki zemin sağlam, önündeki uçurum kapanmış olsa, başının çevresinde dolanan atmacalar kovulup uzaklaştırılarak tepesindeki fırtına dindirilebilse, bütün bunlar gerçekleşebilse, eh o zaman idare ederdi biraz daha.239
1924 Mart başında Kafka'nın durumu öylesine kötüleşir ki, Siegfried Dayı ve Max Brod kendisini Berlin'den alıp Prag'a getirirler; tüberküloz gırtlağı da sarmış artık hiçbir iyileşme umudu kalmamıştır. Bu haftaların birinde, Prag'a gelen Robert Klopstock'a şöyle der Kafka: Sanırım hayvanların cik cik ötüşlerini tam zamanında incelemeye başlamışım,240 Kafka Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu isimli son öyküsünü yazmaktadır; öykünün son cümleleri şöyledir:
Yani belki de yoksun kalacağımız şeyler pek fazla olmayacaktır. Josefine'ye gelince, seçkinlerin çekmesi öngörülmüş dünyevi mihnet ve çilelerden kurtulmuş olarak, halkımızın sayısız kahramanları arasına karışıp kaybolacak ve çok geçmeden, tarihle ilgilenmediğimiz için, bütün kardeşleri gibi yüce bir esenlik içinde unutulup gidecek.241 Nisan başında, Kafka, Wienerwald Sanatoryumu'na kaldınldı, oradan da Viyana'daki üniversite kliniğine götürüldü. Nisan sonunda da Klostemeuburg yakınındaki Kierling’te Dr. Hoffmarın’ın sanatoryumuna yatınldı. Robert Klopstock ve Dora Diamant gece gündüz Kafka'nın başından ayrılmadılar; yaşam boyu Kafka'nın dostu olarak kalmış Max Brod da birkaç kez gelip burada Kafka'yı ziyaret etti. 3 Haziran 1924'te kırk dört yaşını bitirmesine bir ay kala bu dünyaya gözlerini yumdu Kafka ve Prag'da, hem sevip hem nefret ettiği, boyuna terketmeyi düşündüğü, ama kendisine sımsıkı sarılmış koyvermeyen, içindeki dünyayı, modem yabancılaşmanın bazı özelliklerini taşıyan yabancılığını ve netameli çok çeşitliliğini geride durarak, ama titizlikle kayda geçirdiği bu kentte toprağa verildi. Elinde sadece gerçeklik fanatizminden oluşan bir araçlar, kentteki durumun, ayrıca kendi durumunun verilerini yazıya dökmeye çalıştı; ama yaşamının sonunda aynı katı tutumla söz konusu verileri eksik gediklerle dolu bularak fragman niteliğindeki kayıtların yakılmasını vasiyet etti.