Edgar Allan Poe’nun, Baudelaire’in (Fransızcaya) çevirdiği les Histoires
extraordinaires (“Olağanüstü Öyküler”), les Nouvelles Histoires
extraordinaires (“Yeni Olağanüstü Öyküler”) ve les Histoires grotesques et
serieuses'den (“Grotesk ve Ciddi Öyküler”) oluşan üç ciltlik öyküleri ilk
kez okunduğunda, bunların sıra dışı farklılıklarına şaşırmaktan kendimizi
alamayız. Le Chat noir(The Black Cat [“Kara Kedi”]) ya da Metzengerslein
gibi son derece ünlü fantastik öykülerin yanında, tersine bir hareketten
kaynaklandığı izlenimi uyandıran ve Poe’nun “ince düşünülmüş” olarak
nitelendirdiği öyküler de yer alır: Örneğin le Scrabee d'or (The gold Bug
[“Altın Pislikböceği”]) ya da la Leltre volee (The Purloitıed Letter
[“Çalınan Mektup”]). Aynı derlemede “korku” türünün habercisi öyküler bir
arada yer alır: HopFrog, le Masque de la Mort Rouge (The Mask of Red Death
[“Kızıl Ölümün Maskesi”]) ve o dönem kullanılan sözcük olan “grotesk”e
bağlanan öteki öyküler: le Roi Peşte (King Pest [“Veba Kral”]), le Diable
dans le beffroi (The Devil in the Bettry [“Gözetleme Kulesindeki Şeytan”]),
Lionerie (Lionizing [“Aslan Yatağı”]). Poe katışıksız serüven öykülerinde
(le Puits et le Pendule, [The Pıt and the Pendule, “Kuyu ve Sarkaç”], üne
descente dans le Maelström [A Descent in the Maestrom, “Maelström’e İniş”])
olduğu denli betimsel ve dural türde de son derece başarılı olmuştur: I'Ile
de la Fee (The Island of the Fay [“Perinin Adası”]), le Domaine d'Arnheirn
(“Amheim’ın Arazisi”). Dahası da var: Felsefi diyaloglar (Puissance de la
parole [The Power of the fVords, “Sözün Gücü”], Colloque enire Monos el Una
[The Colloquv of Monos and Mono, “Monos ve Una Arasındaki Kolok”]) ve
alegorik öyküler (lePortrait ovale [“Oval Portre”], [Wlliam Wilson).
Kimileri onun yapıtlarını polis romanının (Double Assasinat dans la Rue
Morgue [The Murders in the Rue Morgue, “Morg Sokağı’ndaki Çifte Cinayet”])
ya da bilimkurgunun (Avenlure sans pareille d'un certain Hans Pfaall [“Hans
Pfaall Diye Birisinin Serüvenleri”] doğuşu gibi görür...! Sınıflandırma
meraklısını yoldan saptıracak bir sürü şey!
Bu yaygın çeşitliliğe aynı ve tek öyküde kendini gösterebilecek bir başkası eklenir. Poe, yapıtlarında belli bir idealin her keresinde farklı olsa da n kusursuz örneğini görmüş olan eleştirmenlerin dikkatinden yararlanmıştır (ve yararlanmayı sürdürmektedir). Nouvelles Histoires extraordinaires’in önsözünde, Baudelaire, Poe’yu dekadan anlayışın örneği. Sanat İçin Sanat yandaşlarınca izlenmesi gereken örnek olarak gösterir: Baudelaire, kendisini kişisel olarak ilgilendiren şeyi Poe’da bulur. Valery’ye öre Poe, yaratım sürecine egemen olmaya, onu girişimcilik gücünü körlemesine esine bırakacak yerde bir kurallar düzeneğine indirgemeye dayalı eğilimin kusursuz bir örneğiydi. Marie Bonaparte, psikanalitik eleştirinin en ünlü ve en çok tartışılan örneklerinden birisini Poe’ya uygulamıştır: Bu yapıt, yeni keşfedilen bütün büyük ruhsal kompleksleri başarıyla yönlendirecektir. Bachelard, Poe’yu, özdeksel düş gücünün ustası olarak okumuştur. Jean Ricardou da anagram düzeneğinin bir yandaşı olarak... Ve liste bununla bitmez! Aynı yazar mı söz konusudur gerçekten burada, nasıl olur da aynı yapıtlar birbirlerinden bu denli uzak eleştirel eğilimlerin üstelik de ayrıcalıklı örneği olabilir?
Demek ki her yazar gibi Poe’nun da yapıtları yorumcu için bir meydan okumadır, ama burada özellikle çarpıcı bir durum söz konusudur: Bu denli çeşitli yazıları üretmede ortak bir ilke var mıdır? Poe’nun öyküleri Henry James’in biçimlendirdiği “halıdaki görüntü” meselini mi oluşturmaktadır? Kimi yerleşik bilgilerden vazgeçmek pahasına buna daha açıklık getirmeyi deneyelim.
Bu üretici ilke Poe’nun büyük hayranları, Baudelaire ve Dostoyevski tarafından adlandırılmıştı (eğer bir şairin değeri hayranlarının değeriyle belirlenseydi Poe en büyükler arasında yer alırdı). Ama öyle görünüyor ki onu temel bir akım olarak değil de somut gerçekleşmeleri içinde gördüklerinden bunun bütün önemini kavrayamamışlardı. Baudelaire, istisna sözcüğünü kullanmıştı ama hemen ardından: Ahlaki bakımdan demişti; şunu öne sürüyordu: “Başka kimse yaşamı ve doğanın istisnaları m ondan daha becerikli bir biçimde anlatamamıştı”, ama ardından birkaç izleksel öğeyi sıralamakla yetiniyordu. Benzeri bir biçimde, Dostoyevski: “Neredeyse hep en az karşılaşılan gerçeği seçiyor ve kahramanını en alışılmamış nesnel ya da ruhsal durum içine yerleştiriyor” demiştir.
Oysa izleksel bir ortak paydaya sahip olmak yerine bu öykülerin tümü “düşünceler” denli “teknik”, “biçem” ya da “öykü” adı verilen şeyi üreten soyut bir ilkeden kaynaklanmaktadır. Poe, en sıra dışı olanın, aşırının, en üstün olanın yazarıdır; her şeyi sınırlarına değin iter olanaklıysa daha da ötesine. Ya en büyük ya da en küçük olanla ilgilenir: Bir niteliğin en üst derecesine ya da (genellikle bu aynı şeydir) karşıtına dönüşme tehlikesine ulaştığı noktayla ilgilenir. Yapıtının çeşitli yanlarım belirleyen, aynı ilkedir. Baudelaire’in bu yapıt için seçtiği başlık olan Olağanüstü Öyküler belki de bunu en yetkin biçimde özetlemektedir.
En kesin olandan başlamak gerekirse: Seçtiği izleklerde aynı durum söz konusudur. Birkaç fantastik öykünün varlığına daha önce değinildi; ancak fantastik, doğal bir açıklamayla, aynı olaylara ilişkin doğaüstü bir başka açıklama arasındaki kararsızlıktan başka bir şey değildir. Doğal-doğaüstü sının üstüne bir oyundan başka bir şey de değildir. Poe, delilik (ya da düş) ve doğal açıklama veya doğaüstü müdahale seçeneklerini art arda sıralayarak fantastik öykülerinin ilk satırlarında bunu yeterince açıklıkla dile getirir. Örneğin; le Chat noir'da: “Gerçekten de, tanıklıklarını yadsıma duygusuna kendimi kaptırsaydım [okurların güvenini] beklemekten deli çıkardım. Bununla birlikte deli değilim ve hiç kuşku yok ki düş de kurmuyorum. .. Daha sonra belki hayaletimi sıradan bir duruma indirgeyecek bir deha bulunacaktır daha sakin, daha mantıklı ve benden çok daha az kendini kaptıran, korkuyla anlattığım durumlarda birbirlerini izleyen çok doğal neden sonuç ilişkisinden başka bir şey bulmayan bir deha.” Ya da le Cesur revelateur’de (The TellTale Heart [“Yalvaç Yürek”]): “Çok sinirliyim, korkunç sinirliyim her zaman öyle oldum; ama neden deli olduğumu iddia ediyorsunuz?”
Sınırların zorlamasındaki bu ton her zaman böyle tumturaklı değildir; değişken bir kralın öyküsü olan Quatre Beleş en une’de (“Bir Bedende Dört Hayvan”) insana ilişkin olanla hayvana ilişkin olan arasındaki duraksama oldukça eğlenceli bir biçimde aktarılır; aynı akıl delilik sının le Systeme du docteur Goudron et du professeur Plume'dc (The System of Dr. Tarr and Professor Fether [“Doktor Katran ve Profesör Tüy’ün Sistemi”]nde) anlatılır. Ama, tematik düzlemde Poe’yu bir sınır, ölümün sının hepsinden daha fazla çeker ve bu tüm ötekilerden çok daha belirgin olduğundan bunun nedenini anlamak güç değildir. Ölüm, Poe’nun neredeyse her sayfasında yer alır.
En çeşitli bakış açılarıyla bağdaşan, yaşam olmayanın çok çeşitli yanlarını örneklendiren bir takıntı. Cinayetin önde gelen bir yer tuttuğunu kolaylıkla söyleyebiliriz; cinayet tüm görünümleriyle sunulur: kesici aletler (le Chat noir [“Kara Kedi”]), boğma (le Cesur revelateur), zehir (le Demon de la perversile [“Sapkınlık Cini”]), duvara gömme (la Barrique d'amontillado [The Cask of Amontillado, “Amontilado Fıçısı”]), ateş (HopFrog) ya da su (le Myslere de Marie Roget [“Marie Roget’nin Gizi”])... İster toplu (le Masque de la Mort Rouge, Ombre [“Gölge”]) isterse bireysel olsun (les souvenirs de M. Auguste Bedloe [B. Auguste Bedloe’nun Anıları”]) “doğal” ölümün kaçınılmazlığı da yinelenen izleklerden birisidir; kaçınılmaz bir ölüm tehdidi için de aynı durum söz konusudur: (les Puits et le pendule [“Kuyular ve Sarkaç”], Une descente dans le Maelström [Maelström’e Bir İniş”]). Poc’nun alegorileri genellikle ölüme ilişkindir (l’lle de la Fee [“Perinin Adası”], le Portrait ovale [“Oval Portre”]) ve felsefi diyaloglarının izleği, ölümden sonraki yaşamdır; örneğin Colloque entre Mouos et Una ya da Conversation d'Eros avec Chaı mion. Ölümden sonrai yaşam işte yaşamla ölümü birbirlerinden ayıran sınırı olağanüstü bir biçimde ortaya koyan durum; bu alana sıkça girilmesinin nedeni buradan kaynaklanmaktadır: Mumyanın dirilmesi (Petite discussion avec une momie [Some IVords with a Mummy, “Bir Mumyayla Küçük Bir Tartışma”]), manyetizma ile dirilme (la Verite sur le cas de M. Valdemar [The Facts in the Case of M. Waldemar, “B. Valdemar Olayının Gerçeği”]), aşkı için dirilenler (Morella, Ligeia, Eleonora). Poc’nun özellikle hayran olduğu ölümün bir başka yüzü vardır: Diri diri gömülme. Cinayet amaçlı gömme (la Barrique d ’amontillado) ya da cesedi gizleme (le Cceur revelateur, le Chal noir). Bunlar arasında en dikkat çeken durum yanlışlık sonucu gömmedir: Ölü zannederek kişi diri diri gömülür: Berenice ve Madeline Usher’in durumlarında olduğu gibi. Poe bu karışıklığa yol açan kataleptik durumlarını betimlemiştir: “Bu kuzenimin fiziksel ve ruhsal durumunda bu denli uğursuz ve ölümcül nöbetin getirdiği en yıkıcı ve en direngen bir dizi hastalık arasında, genellikle katalepsiyle sonuçlanan bir tür sarayı da anımsatmak gerekir tümüyle ölüme benzeyen ve kimi durumlarda birden ve şiddetle uyandığı katalepsi” (Berenice). Katalepsi sınırlar düzeneğini üst güce yükseltir: Yalnızca yaşamda ölüm değil (her ölümde olduğu gibi) ama ölümde de. Gömülme: Ölümün yolu; ama zamansız ölüm: Olumsuzlamanın olumsuzlanması.
Bununla birlikte anlaşılması gereken, ölümün bu büyüleyici etkisinin kim bilir hangi hastalıklı itkiden doğrudan kaynaklanmıyor olduğudur; Poe’nun kendisi bağlandığı sınırların dizgeli keşfi olan toptan bir eğilimin ürünüdür (onun “en üstünlüğü” biçiminde adlandırılabilecek şey). Üretici ilkenin daha geniş genellemesinin bu kanıtı, bunun etkisinin çok daha ölümcül olguları üstünde gözlemlenebilmesidir. Sözgelimi, Poe’nun üstünlük derecesiyle dolu olan biçenimin neredeyse dilbilgisel olan belirgin özellikleri. Okur bununla her sayfada karşılaşacaktır; rastlantıyla seçilmiş birkaçını aktaralım: “Bir eylemin bu denli büyük bir kararlılıkla düzenlenmiş olması olanaksızdır.” “Öfkeli rüzgarlar onun benzersiz açlığını yeryüzünün en uzak bölgelerine değin yaymadı mı?” “Çalışma salonu, tüm evin en geniş salonuydu hatta tüm dünyanın.” “Tüm ülkede bana miras kalan melankolik ve eski köşkten daha onur dolu ve yılların yükünü taşıyan bir başka şato yoktur.” “Hiç kuşkusuz insanoğlu hiçbir zaman Raderick Usher denli korkunç ve hızlı bir değişim geçilmemişti!” “Ah insanların en acımasızı! Ah insanların en şeytansı olanı!...” Onun karşılaştırmaları ya da betimlemeleri her zaman aşırı olan içine katılır: “Yarı dehşet yan zafer dolu bir haykırış ancak Cehennem’den çıkabilecek seslere benzeyen”; “birden, korkunç bir düşünce bütün kanımın yüreğime akmasına neden oldu”; “binlerce yıldırımı andıran güçlü bir kükreyiş!”, vb.
Üstünlük derecesi, abartma, karşıtez: Biraz da kolaya kaçan bu sözbilimin silahlan bunlardır. Daha ölçülü betimlemeler denli bu sözbilime de alışkın olan çağdaş okur için en eski olanı budur. Poe tümcelerinde o denli aşırı duygular kullanır ki okur için geriye pek fazla bir şey bırakmaz; “dehşet” sözcüğü bile pek fazla bir etki yapma gücünü yitirir (buna karşın adlandırılmadan anımsatmakla yetinilen bir çağrışım da okurları dehşete sürükleyebilir). Anlatıcı: “Ah! İç karartıcı ve korkunç Korku ve Cinayet makinesi Can çekişme ve Ölüm makinesi!” ya da: “Alı! Korkunçluğu her türlü çözümü dışlayan devasa çelişki!” diye haykırdığında, o denli büyük bir heyecan gösterir ki, paydaşı olan okur kendi heyecanlarını ne yapacağını bilemez. Ama Poe’da “zevksizlik” saptamasına takılı kalmak kuşkusuz bir haksızlık olacaktır aynen, yapıtında iç karartıcı fantazmaların dolaysız (ve önemli) dışavurumunu görmek gibi. Poe’nun üstünlük derecelerini gösteren kullanımları, onun ölüme duyduğu hayranlıkla aynı üretici ilkeden kaynaklanır.
Sonuçlarının tüketilmediği ilke. Çünkü Poe her türlü sınıra duyarlıdır kendi yazılarına bir edebiyat, kurmaca konumu kazandıranlara da. Kimilerini Baudelaire’in çevirdiği birçok denemenin yazarı olduğu bilinmekledir; ama bunların yanında, yayıncılar bölümler arasına konumu belirsiz birçok metni katıştırmada kararsızlık yaşamıştır! Mesmeric Revelation (“Manyetik Açıklama”) bazen denemeler bazen de “tarih öyküleri” arasında yer alır; Maetze Vs Chess Player’da da (“Maetzel’in Satranç Oyuncusu”) aynı durum söz konusudur. Silence (“Sessizlik”), Shadow (“Gölge”), The Power of Words (“Sözcüklerin Gücü”), The Conversation of Eiros and Charmion (“Eiros ve Carmon’un Söyleşisi”) gibi metinler, kurmaca konumlarından ancak birkaç cılız izi korurlar (ama yine de bunları korurlar). En çarpıcı olanı da Poe’nun, Nouvelles Hisloires extraordinaires’ın başına yerleştirdiği Demon de perversite'nin (The Imp of the Perverse [“Sapkınlığın Cini”]) durumudur: Metnin ilk üçte ikilik bölümünde, bir “kuramsal inceleme”nin, Poe’nun düşüncelerinin sergilendiğini zannederiz; daha sonra, birden öykü daha önceden yer verilen her şeyi derinlemesine değiştirerek, ilk tepkimizi düzeltmeye yönlendirerek işin içine katılır: Ölümün hemen yanı başımızda olması, daha önce açıklanan soğuk düşüncelere yeni bir renk katar.
Kurmacayla kurmaca olmayan arasındaki sınır böylece aydınlığa kavuşturulmuş ve püskürtülmüş olur. Burada da Poe’nun yapıtının yüzeysel özellikleri dolaysız gözleme açılmıştır. Ama sınırlar ilkesi, her yazarın karşısına çıkan ve Poe’nun bir kez daha uç çözümü seçtiği temel bir estetik seçim aracılığıyla bunu daha köklü bir biçimde belirler. Klasik bir kurmaca yapıtı hem ister istemez bir öykünme, bir başka deyişle dünya ve bellekle bağıntı, hem de düzenek, dolayısıyla kurallarla ve kendi öğeleriyle uyum kurmadır. Yapıtın bir öğesi bir sahne, bir dekor, bir kahraman her zaman ikili belirlenimin sonucudur: Metinde kendisiyle birlikte yer alan öteki öğelerden gelen belirlenim ve “gerçeğe benzerliği”, “gerçekçiliği”, dünyaya ilişkin bilgilerimizi dayatan belirlenim. Bu iki etmen türü arasında oluşan denge, “biçimciler”den “natüralistler”e geçilip geçilmemesine göre çok değişken olabilir. Ama etmenlerin orantısızlığı Poe’daki denli yüksek bir dereceye pek az ulaşacaktır. Burada, hiçbir şey öykünme değildir, her şey oluşturma ve düzenektir.
Poe’nun öykülerinde, XIX. yüzyılın ilk yarısının Amerikan yaşamının bir tablosunu aramak boşunadır. Eylemleri genellikle eski malikanelerde, iç karartıcı şatolarda, uzak ve bilinmeyen ülkelerde geçer. Poe’da dekor tümüyle uzlaşımsaldır: Olayın gelişiminin gerektirdiği şeydir. Usherler’ın evinin yakınlarında bir göl vardır; ama buna ülke gölleriyle ünlü olduğu için değil, evin göle batması için yer verilir. Öyküleri deyişlerle değil de aynı zamanda üstünlük nitelikleriyle donanmış kişilerle dolup taşar: Bunlar çağdaş Amerika’nın değil Poe’nun öykülerinin sakinleridir. Bu kuralın dışına çıkan bir iki durum bunun daha güçlü bir kanıtıdır; William Wilson’daki okul betimlemesi belki de Poe’nun kişisel İngiltere deneyimi üstüne kuruludur; belki de yeniden dirilen kadın Ligeia veya Eleonora, genç yaşta ölen karısını anımsatmaktadır. Ama gerçek deneyimler ve bu olaylar, bu aşırı, doğaüstü olaylar arasındaki mesafe ne büyüktür! Baudelaire de gerçekçi ve dışavurumcu yanılgıya boyun eğiyor, Poe’nun uzun yolculuklar yaptığına inanıyordu; aslında yolculuklar yapan Poe’nun erkek kardeşiydi, yolculuklarıysa Edgar anlatıyordu. Poe bir serüvencidir, ama sözcüğün sıradan anlamıyla değil: Akim olasılıklarını, sanatsal yaratımın gizlerini, beyaz sayfanın gizlerini araştırır.
Kaldı ki bu, birini Baudelaire’in çevirdiği {The Philosophy of Composilion (Fransızcaya la Genesed'uu poeme [“Bir Şiirin Yaratılışı”] başlığıyla çevrilmiştir) sanat ve edebiyat üstüne metinlerde uzun uzadıya açıklanmıştır; bununla birlikte Baudelaire, Poe’nun içtenliğinden biraz kuşku duyuyordu. Aslında, Poe ünlü şiiri The Raven (“Kuzgun”) nasıl yazdığını anlatır: Hiçbir dize, hiçbir sözcük rastlantıdan kaynaklanmaz (bu, aynı zamanda “gerçek”le hiçbir bağlantısı olmaması demektir); sözcük, öteki sözcüklerle, öteki dizelerle bağıntısı gereği oradadır: “Önce kuzgunun sığınacak bir yer aramasına açıklık getirebilmek, daha sonra da odanın gözle görünen sakinliğiyle zıtlık etkisi uyandırmak için fırtınalı bir gece tasarladım. Daha sonra mermer ve tüyler arasında zıtlık etkisi yaratmak üzere kuşu Pallas’ın büstüne yaklaştırdım; büst düşüncesinin yalnızca kuş tarafından düşündürüldüğü tahmin edilir; Pallas’ın büstü önce sevgilinin derin bilgisiyle yakından bağıntısı nedeniyle ve daha sonra da Pallas’ın uyumluluğu nedeniyle seçilmiştir”. Bir başka yerde öykünme ilkesine duyduğu tepkiyi açık açık dile getirir: “Bütün sanatlar atılım yaptılar her birinin gerekçesi doğrudan doğruya daha az öykünmeci olmasıydı” ya da “Ne denli kusursuz olursa olsun, doğada var olana basit bir öykünme kimsenin büyük sanatçı unvanını almasına olanak tanımaz.”
Demek ki Poe bir “yaşam ressamı” değil, bir yaratıcı, bir biçim buluşçusudur; daha önceden farklı türleri (bulunmaları söz konusu olmadığında) araştırmasının nedeni de budur. Bir öykünün öğelerinin düzenlenmesi, bunların dünya üstüne bilgimizle uyumlu kılınmasından çok daha fazla önem taşır. Poe, bir kez daha bir sınıra dayanmıştır: öykünmenin silinmesinin, oluşturmaya sıra dışı değer verilmesinin sınırına.
Bu temel seçimin, Poe’nun yazılarının en belirgin özellikleri arasında sayılan çok sayıda sonuçlan vardır. Bunlardan kimilerini inceleyelim.
İlk olarak Poe’nun öyküleri (öteki yapıtlarında olduğu gibi) her zaman aşırı bir titizlik içinde oluşturulmuştur. Öykü kuramında (Hawthome’un öyküleri için yazdığı tanıtım yazısında geliştirdiği), Poe şu gerekliliği ortaya koyar: “Becerikli bir yazar, bir öykü oluşturur. Eğer mesleğinin erbabıysa düşüncelerini rastlantılara dayandırmaz, belli tek bir etkiyi özenle ve düşünerek tasarladıktan sonra bu etkiyi yaratmayı hedefler ve bundan sonra da önceden tasarlanmış etkiyi en iyi biçimde elde edilebilecek rastlantıları bulur olayları bir araya getirir. Eğer ilk tümcesi bu etkiyi uyandırma eğilimini ortaya koymazsa daha ilk adımda başarısızlığa uğramış olur. Tüm yapıtı içinde doğrudan ya da dolaylı biçimde bu önceden tasarlanmış etkiyi gerçekleştirmeye yönelik yazılı tek bir sözcük yoktur.”
The Philosophy of Composition’dan yapılan bir önceki alıntıda iki tür iç kısıtlama tanımlandı: birinciler nedenselliğe, mantıksal tutarlılığa bağlanırlar; ötekiler bakışımlılığa, zıtlığa ve derecelenmeye bağlanarak böylece yapıta uzamsal denebilecek bir tutarlılık verirler. Nedenselliğin kesinliği, Poe’nun gözdesi, tümdengelimli yöntem anlayışıyla oluşturulmuş le Scrabee d'or, la Lettre volee ya da Double Assasinat dans la Rue Morgue gibi öyküleri ortaya çıkarmıştır. Ama nedensellik de daha az dolaysız sonuçlar içerir ve Poe’nun keşfettiği “sapkınlık cini”nin buna katılıp katılmadığı sorgulanabilir. Bu özel anlayış “ona borçlu olmadığımız gerekçesiyle” hareket etmeye dayanır; ama böylesine olumsuz bir gözleme takılıp kalmak yerine, Poe, özelliği böylesi eylemleri belirlemek olan bir anlayış yetisi oluşturur. Böylece, görünüşteki en saçma davranış açıklamasız bırakılmamış olur, o da genel gerekircilik içine katılır (bu arada Poe kimi bilinçdışı güdülenmelerin rolünü keşfeder). Daha genel olarak, fantastik türün Poe’yu tam olarak (kendi iradesi dışında değil de) usçuluğu nedeniyle çektiği düşünülebilir. Doğal açıklamalara bakılacak olursa yaşamın düzeni içinde rastlantıyı, rastlaşmaları kabul etmek gerekir; her şeyin belirlenmiş olması istenirse doğaüstü nedenleri kabul etmek zorunluluğu doğar. Dostoyevski de Poe’nun aynı yönünü kendi tarzınca dile getirmişti: “Fantastik yanı ancak yüzeysel bir nitelik sunar.” Poe, doğaüstü olduğu için fantastiktir yoksa usdışı olduğu için değil ve fantastik öykülerle abartılı ince düşünce öyküleri arasında bir çelişki bulunmamaktadır.
Nedensel titizlilik uzamsal, biçimsel titizlilikle ikiye katlanır. Derece derece ilerleme birçok öykünün yasasıdır: Poe, önce okurun dikkatini, anlatmak istediği olağanüstü olayları genel bir biçimde haber vererek çeker; daha sonra birçok ayrıntıyla olayın tüm geri planını sunar; ardından ritim hızlanır ve genellikle en yoğun anlamla yüklü, hem bilgiççe korunmuş bir gizi aydınlatır ve genelde de korkunç bir olayı haber veren bir son tümceye değin uzanır. Sözgelimi le Chat noir'da son tümce: “Canavarı mezara kapamıştım!” ve le Coeur revelateude: “Korkunç yüreğinin çarpışı!”, The Fail of the House of Usher’da da her şey okuru bu tümceye götürür: “Onu diri diri mezara gömdük!”
Bu biçimsel gerekircilik farklı düzeylerde işler. En fazla dile yansıyanlardan birisi seslere dayalı olandır; birçok öykü sözcük oyunu biçiminde işler: örneğin; Lionnerie, le Roi peşte, Petile discussion avec une monüe' de (bu son öykünün kahramanının adı Allamistakeo, bir başka deyişle “tüm bunlar yanlış”tır) gibi birçok gülünç öyküde olduğu gibi. Ama biçimsel belirlenimlerin daha belirsiz olduğu başka öykülerde de genellikle aynı durum söz konusudur; Jean Ricardou, le Scrahee d'or ya da les Souvenirs de M. Auguste Bedloe (“Bay Auguste Bedloe’nun Anılan”) gibi öykülerde kimi dilsel uyumların rolünü kanıtlamıştır. Son olarak, öykünün her bakımdan benzeştiği bir başka öykü içinde aktarıldığı erken anlatma biçimindeki kuruluşla Poe’da sıkça karşılaşılır ve özellikle de, çerçeve öykünün hem bir tabloya hem de bize tanıttığı bir kitaba öykündüğü The Fail of the House of Usher'da özellikle kendini gösterir.
Metnin düzenlenmesinin her basamağı katı bir mantığa boyun eğer; üstelik bu basamaklar kendi aralarında titizlikle birbirlerine uydurulmuştur. Tek bir örneği alalım: Nouvelles Histoires extraordinaires'deki fantastik ve “ciddi" öyküler hep birinci kişi ağzından, tercihen asıl kahramanın ağzından anlatılır, anlatıcıyla öyküsü arasında bir mesafe bırakılmaz (anlatıcının koşullan burada önemli bir rol oynar): örneğin, le Demon de la perversite, le Chat tıoir, William Wilson, le Coeur revelateur, Berenice, vb. Buna karşın, le Roi lion, le Diable dans le bejfroi, Liormerie, Ouatre Betes en une, Petite discussion avec une monüe gibi “gülünç” öyküleri ya da Hop Frog ve le Masque de la Mort Rouge gibi öyküleri kahraman değil üçüncü kişi ya da tanık aktarır; olaylara mesafe katılmış, tona stil kazandırılmıştır. Hiçbir üst üste binme olasılığı yoktur.
Poe’nun gerçekleştirdiği (öykünmeye karşı, oluşturma için) ikinci bir uç seçimin sonucu, öykünün ya da en azından onun yalın ve temel biçiminin ortadan kaybolmasıdır. Poe en temel anlatıcı gibi görünürken böyle bir sıralamadan şaşkınlığa kapılabilinir: Ama dikkatli bir okuma bizi onda hiçbir zaman birbirini izleyen olayların birbirlerine sıradan bir biçimde bağlanmadığına inandıracaktır. Manuserit trouve dans une bouteille ya da Arthur Gordon Pym gibi buna en çok yaklaşan serüven öykülerinde bile bir dizi serüvenle başlayan öykü gizeme dönüşür ve bizi kendine dönüşe, gizemlerini daha dikkatle yeniden okumaya zorlar. Bu açıklamada günümüz polis romanlarına çok uzak kalan abartılı ince öyküler için de aynı durum söz konusudur: Eylemin mantığının yerini bilginin araştırılmasının mantığı alır, hiçbir zaman neden ve sonuçların zincirlenmesine tanık olmayız, ancak olay sonuçlandıktan sonra yapılan çıkarsamalara tanıklık ederiz.
Geleneksel öykünün olmaması, aynı zamanda öykünün oluşma aracı olarak sıradan ruhsal olaylara yer verilmemesi. Olguların gerekirciliği ruhbilimsel güdülenmenin yerini tutar; buna sık sık tanık olunur ve Poe’nun, kendilerini aşan bir nedenselliğin kurbanı olan kahramanları genellikle derinlikten yoksundur. Poe gerçek bir başkasılık oluşturmaz; monolog gözde biçemidir ve diyalogları bile (Colloque..., Pelite discussion...) kılık değiştirmiş monologlardır. Ruhbilim bunu ancak sıradan bir sorun, çözülmesi gereken bir gizem olarak alır; oluşturma yöntemi olarak değil, konu olarak. Bunun kanıtı, roman kahramanı anlamında her türlü “ruhsal derinlikten” yoksun kukla kişilik Dupin’in, insanın ruhsal yaşamının yasalarını berraklık içinde dile getirdiği la Leltre volee öyküsüdür.
Öykü, özü gereği öykünmecidir, anlattığı olayların birbirlerini izleyişi içinde, okurun çevirdiği sayfaların art arda sıralanışını yineler; dolayısıyla Poe bundan kurtulmanın yollarını bulacaktır. Öncelikle en kesin olanı: Öykünün yerine, sözcüklerin devinimi ile betimlenen olguların devinimsizliği arasında oluşturduğu karşıtlığı betimlemeyi getirecektir. Bu, I'ille de la Fee'nin ya da The Domain of Amheim’ın (“Amheim Arazisi”) veya Poe’nun sonradan bir sıralama getirdiği Landor's Coltage’ın tuhaf betimleme öykülerine değin uzanır; ama bu sıralama, gözlemlenen olgunun değil, gözlem sürecinin bir parçasıdır. Daha da önemlisi, aynı eğilim “anlatı” öykülerini devinimsiz anların kesintili sıralanışına dönüştürür. Le Masque de la Morl Rouge üç tablonun, balo tablosunun, kaygı verici maskenin, ölüm sahnesinin statik düzenlenmesi değilse nedir? Peki tüm bir yaşamın kesinlik içinde betimlendiği birkaç ana indirgendiği William Wilson? Ya da hikaye bileşik zamanında anlatılan (dolayısıyla tek olmayan, yinelenen eylemlerin) uzun bir öykünün ölü kadın görüntüsünü izlediği ve daha sonra üç noktayla ayrılmış bir satır ve anlatıcının odasının betimlenmesinin geldiği Berenicel Durakta sayfanın boş yerinde en önemli olan sahnelenmiştir: Mezarın kırılması, Berenice’in uyanması, dişlerini Egaeus’un çalışma masası üzerinde duran abanoz bir kutuya koymasına yol açan delice davranış. Eylemlerin çalkantısını, orada bulunan tek şey olan devinimsizlik duyumsatır.
Poe, bir bütünün parçalarım betimler ve bu parçaların içinde yine ayrıntıyı seçer; dolayısıyla sözbilimsel bakımdan çifte kapsamlayış uygular. Dostoyevski de bu özelliği ortaya koymuştu: “Düşlem yetisinde, başka kimsede bulunmayan bir özellik var: Ayrıntıların gücü.” İnsan bedeni, özellikle bileşenlerinden birine indirgenir. Berenice’in dişlerinde olduğu gibi: “Dişler oradaydı sonra şurada ve her yerdeydiler, görünebilen, karşımda dokunabileceğim; uzun, dar ve olağanüstü beyazlıkta, solgun, kendilerini çepeçevre saran, eskiden olduğu gibi ürkütücü bir biçimde gerilmiş dudaklarla birlikte oradaydılar.” Ya da le Cesur revelateur'deki yaşlının gözü: “Gözlerinden biri bir akbabanınkine benziyordu, soluk, beyaz bir perde inmiş mavi bir göz... Onu tüm netliği içinde gördüm tamamıyla masmavi ve beni, iliklerime değin donduran iğrenç bir perdeyle örtülü olarak” (bu ihtiyar aslında bir göz ve çarpan bir yürekten oluşmaktaydı fazlası değil). Kara kedinin kör gözü de nasıl unutulur?
Böylesi bir ağırlıkla donanmış ayrıntı, gerçeklik duygusu uyandırmak için gerekli araç olmaktan çıkar (sözgelimi Flaubert’de ya da Tolstoy’da olduğu gibi) ve alegoriye dönüşür. Alegori, Poe’ya ayrı bir özellik kazandıran öykünün ortadan kaybolmasıyla uyum içindedir: Enlemesine değil de derinlemesine gelişim gösteren yerine, devinimsizlikle, dolayısıyla betimlemeyle yakınlık gösterir. Poe’nun tüm yapıtları alegoriye bir eğilim gösterir (bu da, alegorik eleştirinin modem ana biçimi olan psikanalitik eleştirinin tıkanıklığına yeri gelmişken açıklık getirir). Öykülerin kimileri açık alegoridir (birinin alt başlığı: “Bir Alegori İçeren Öykü”dür): Örneğin Silence (“Sessizlik”); le Portrait ovale, Petite discussion avec une momie ya da William Wilson ötekiler, daha incelikli bir biçimde zorlama bir gereklilik olmasa da alegorik bir yoruma açılır (örneğin Ligeia ya da la Lettre volee).
Poe’nun seçiminin üçüncü (ama sonuncu değil) sonucu: Öykülerinin, edebiyatı konu olarak alma eğilimi göstermesidir: Bunlar edebiyat üstü öykülerdir. Öykü mantığına bu denli titiz bir özen, kendisini, öyküyü de konularından birisi yapmaya iter. “Erken anlatma” üstüne kurulu öykülerin varlığına daha önceden tanık olundu; daha önemlisi, birçok uzun öykü, görünürdeki konuları denli önceki bir metne, türe yönelik olduklarından alegorik bir anlatımı benimser: Bunlar yine aralarından ancak birkaçım Baudelaire’in çevirdiği kaba saba öykülerdir. Okurların bunları öğrenmesi, belli bir edebiyat geleneğiyle içli dışlı olduğunu varsayanlarca belirgin bir biçimde engellendi.
Demek ki Poe, her bakımdan sınırları zorlayan bir yazardır bunun, kendisinin hem başlıca yetisi hem de sının olduğunu söyleyebilirim. Yeni biçimlerin yaratıcısı, bilinmeyen uzamların araştırıcısı olduğu tartışma götürmeyen Poe’nun üretimi ister istemez çizgi dışıdır. Neyse ki her dönemde çizgi dışını merkeze yeğleyen okurlar vardır.